13.03.2008, 10:04 | #101 |
Usta Yiğido
Sabiha Serin Şuan
Son Aktivite: 21.05.2014 19:16
Üyelik Tarihi: 07.09.2006
Yaş: 69
Mesajlar: 1.396
Tecrübe Puanı: 816
|
ATAM İZİNDEYİZ
ATAM İZİNDEYİZ
Bu vatan hepimizin, kolay elde etmedik Bir karış toprak için binlerce şehit verdik Canını siper etti yiğit gazilerimiz Savundu ülkesini, düşmana yenilmedik. Kurtuluş Savaşında yavruları sırtında Kağnısını çekerek mermiler kollarında Cepheye yetiştiren yüce analarımız Kurtardı vatanını, asla yenik düşmedik. Atamızın armağanı has Cumhuriyeti Demokrasi, Devrimleri, ille Laikliği Bizlere bıraktığı bütün kazanımlara Sahip çıkar koruruz, kimseye eğilmedik. Türk ulusu sadıktır, Atamın izindeyiz Şanlı bayrağımızı gururla seyrederiz Ülkümüz Cumhuriyet, onurla yaşatırız Hepimiz tek yüreğiz, birleştik, bölünmedik. Türk gençliği çalışın, vatan size emanet Atatürk`ün çizdiği ilkeleri takip et Gelecek sizlerindir, hedefini büyük seç Ülkeni sev, gurur duy, biz sizlere güvendik. SABİHA SERİN |
13.03.2008, 11:02 | #102 |
Usta Yiğido
abircan Şuan
Son Aktivite: 21.01.2015 10:55
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 3.258
Tecrübe Puanı: 1036
|
--->: ATAM İZİNDEYİZ
Mustafa Kemal Atatürk (19 Mayıs 1881, Selanik - 10 Kasım 1938, İstanbul), Türk asker ve devlet adamı. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı (1923-1938). I. Dünya Savaşı sonrası Anadolu'da başlayan ulusal bağımsızlık mücadelesi olan Kurtuluş Savaşı'nın askerî ve siyasi önderi. Cumhuriyet Halk Partisi'nin kurucusu ve ilk genel başkanı.
Atatürk kronolojisi için bkz. önemli olaylarla Atatürk Konu başlıkları [gizle] 1 Çocukluk ve gençlik yılları (1881 - 1905) 1.1 Atatürk'ün doğum tarihi 2 Erken Meslek Hayatı, 1905-1914 2.1 Şam'da staj ve İttihat ve Terakki Cemiyeti 2.2 Birinci Libya görevi (1908) 2.3 Hareket Ordusu (1909) 2.4 Trablusgarp Savaşı, 1911-1912 2.5 Balkan Savaşları, 1912-1913 2.6 Askerî Ataşe Dönemi, 1913-1914 3 Birinci Dünya Savaşında Hizmetleri, 1914-1918 3.1 Çanakkale Savaşı, 1915-1916 3.2 Kafkasya Cephesi, 1916-1917 3.3 Sina ve Filistin Cephesi, 1917-1918 4 Milli Mücadele dönemi (1919 - 1923) 4.1 Örgütlenme Dönemi, Mayıs 1919 - Mart 1920 4.2 Hakimiyetin sağlanması, Mart 1920 - Mart 1922 4.3 Barışın sağlanması 4.4 Saltanatın Kaldırılması 4.5 Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanı, 29 Ekim 1923 5 Cumhurbaşkanlığı Dönemi, 1923-1938 5.1 Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde kurulan hükümetler 5.2 Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde dış politika 5.3 Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde inkılaplar ve iç politika 5.3.1 Siyasal alanda inkılaplar 5.3.2 Toplumsal alanda inkılaplar 5.3.3 Hukuk alanında inkılaplar 5.3.4 Eğitim ve kültür alanında inkılaplar 5.3.5 Çok partili demokrasi denemeleri 5.3.5.1 Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 1925 5.3.5.2 Serbest Cumhuriyet Fırkası, 1930 6 Atatürk'ün son günleri ve ölümü 7 Özel Hayatı 7.1 Evliliği 7.2 Çocukları 8 Yapıtları 9 Medya 10 Notlar 11 İlgili maddeler 11.1 Atatürk'ün söylevleri 12 Ayrıca bakınız 13 Dış bağlantılar Çocukluk ve gençlik yılları (1881 - 1905) Kız kardeşi, Annesi, AtatürkMustafa Kemal Atatürk, 1881 tarihinde Selânik, Koca Kasım Paşa Mahallesi, Islahhane Caddesi'nde bugün müze olan evde doğdu. 1839 doğumlu olan babası Ali Rıza Efendi aslen Manastır'a bağlı Debre-i Bâlâ (Yukarı Debre)'dandır. Milis subaylığı, evkaf kâtipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Bu çiftin Fatma (1871/72-1875), Ahmet (1874-1883), Ömer (1875-1883), Mustafa (Kemal Atatürk) (1881-1938), Makbule (Boysan, Atadan) (1885-1956) ve Naciye (1889-1901) adında altı çocukları oldu. Fatma dört, Ahmet dokuz, Ömer sekiz yaşlarında iken, o senelerde salgın olan kuşpalazı (difteri) hastalığından çocuk yaşlarında öldüler. En küçük kardeş Naciye, Mustafa Kemal'in Harp Okulu'nu bitirdiği sene, oniki yaşındayken verem hastalığına yakalanıp hayatını kaybetti. Makbule Hanım 1956 yılına kadar yaşadı. Öğrenim çağına gelen Mustafa, annesinin isteğiyle Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, daha sonra babasının isteğiyle Mektebi Şemsi İbtidai (Şemsi Efendi Mektebi)'ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği'nde Hüseyin dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik'e dönüp okulunu bitirdi. Bu arada Zübeyde Hanım, Selânik'te gümrük memuru olan Ragıp Bey ile evlendi. Şimdi müze olan Koca Kasım Paşa Mahallesi Islahhane Caddesi'ndeki ev, Ragıp Bey'in evidir. Ali Rıza Bey yaşarken, Ahmed Sübaşı Mahallesi'ndeki Sanayi Mektebi karşısındaki evde oturmuşlardı. Mustafa, Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu ve 1893 yılında Selânik Askerî Rüştiyesi'ne girdi. Bu okulda Matematik Öğretmeni Yüzbaşı Üsküplü Mustafa Sabri Bey "Kemal" adını ilave etti. Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyüddin Bey (Yücekök), özgürlük düşüncesiyle genç Mustafa Kemal'in düşünce yapısına etkiledi. Mustafa Kemal Kuleli Askerî İdadisi'ne girmeyi düşündüyse de ona ağabeylik yapan Selânikli bir subay Hasan Bey'in tavsiyesine uyarak Manastır Askerî İdadisi'ne kaydoldu. 1896-1899 yıllarında okuduğu Manastır Askerî İdadisi'nde Tarih öğretmeni Kolağası Mehmet Tevfik Bey (Bilge), Mustafa Kemal Efendi'nin tarih'e olan merağını güçlendirdi. 1899'da İstanbul'da Mekteb-i Harbiye-i Şahane (Harp Okulu)'na girerek 1902'de Mülâzim (Teğmen) rütbesiyle mezun oldu. Akabinde Erkan-ı Harbiye Mektebi (Harp Akademisi)'ne devam etti ve 11 Ocak 1905'te Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle bitirdi. Atatürk'ün doğum tarihi Atatürk'ün kesin doğum tarihi bilinmemektedir. Gregoryen takvimi 26 Aralık 1925'ten sonra Türkiye'de kullanılmaya başlanmıştır, doğum tarihi konusundaki karışıklık ise Osmanlı döneminde kullanılan iki takvimden doğmuştur. Bu dönemde kullanılan Hicri takvim ve Rumi takvimin ortak noktaları, Atatürk'ün kaydedilen doğum yılı olan 1296'nın yanında hicri veya rumi olduğunun belirtilmemesi, gregoryen takvimde ay ve yıla bağlı olarak 1880 veya 1881 yılından hangisine denk geldiğinin kesin olarak bulunmasını zor hale getirmiştir. [1] Faik Reşit Ünat araştırmaları sırasında Zübeyde Hanım'ın Selanik'teki komşularını ziyaret etmiş ve bu konuda sorular sormuştur. Aldığı cevaplar çelişmektedir, bazı komşular Atatürk'ün bir ilkbahar gününde doğduğunu söylerken bazı komşular ise kış günü (ocak veya şubat) olduğunu iddia etmişlerdir. Atatürk'ün kendisi, annesinin ona bir bahar gününde doğduğunu söylediğini, kız kardeşi Makbule Atadan ise annesinin ona Mustafa Kemal'in fırtınalı bir gecede doğduğunu söylediğini ifade etmişlerdir. Enver Behnan Şapolyo Atatürk'ün 23 Aralık 1880'de doğduğunu öne sürmüş, Şevket Süreyya Aydemir ise bu tarihin 4 Ocak 1881 olduğunu iddia etmiştir. Şişli Atatürk Müzesi'nde gösterimde bulunan Atatürk'ün son nüfus cüzdanının üzerinde doğum tarihi kısmında 1881 görülebilir haldedir.[1] Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcı kabul edilen 19 Mayıs tarihinin Atatürk'ün doğum günü olarak kabulü tarihçi Reşit Saffet Atabinen'in bir jestinin sonucudur. Atabinen'in ulusun doğuşu üzerine yaptığı bir jest 19 Mayıs'ın önemini iyi şekilde yansıttığı için Atatürk'ün takdirini kazanmıştır. İzleyen günlerde bir öğretmenin, planladıkları “Gazi” günü için Atatürk'ün doğum gününü sorması üzerine Atatürk tam tarihi bilmediğini söylemiş ve Gazi Günü için 19 Mayıs'ı önermiştir. Tevfik Rüştü Aras, Atatürk ile yaptıkları günler süren bir araştırmadan sonra doğum tarihi aralığını 10 Mayıs ve 20 Mayıs arasına daralttıklarını söyler. Atatürk bu araştırmadan sonra “neden 19 Mayıs olmasın” demiştir. Bu tarih resmi olarak halka ve diplomatik kanallarca diğer ülkelere bildirilmiştir. Ancak bu tarih ilginç bir durum yaratmıştır, 1881 yılının 19 Mayıs günü, Rumi takvimde 1297 yılına denk gelmektedir, ancak kaydedilmiş doğum tarihi Rumi 1296 yılıdır. Rumi 1296 yılı 13 Mart 1880 ile 12 Mart 1881 arasında sürmüştür, bu sebeple alternatif olarak Atatürk'ün doğum tarihi 19 Mayıs 1880 olabilir. Bu sebeplerle ne tarih ne de yıl genel kabul görmemiştir. Mustafa Kemal Derneği eski başkanı Muhtar Kumral 13 Mart 1958'deki bir basın konferansında Atatürk'ün doğum tarihini Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Atadan'ın sözlerine dayanarak 13 Mart 1881 olarak belirlediklerini söylemiştir.Ancak Gregoryen 13 Mart 1881, Rumi 1 Mart 1297'ye denktir, Atatürk'ün doğum yılı ise 1296 olarak kayda geçmiştir, bu sebeple geçerlilik iddiası zan altındadır.[1] Atatürk'ün Rumi 1296'da doğduğuna ilişkin kayıt bulunsa da, Atatürk'ün doğum gününü net olarak söyleyebilmek için gerekli miktarda kayıt bulunmamaktadır. Atatürk'ün doğum günü Gregoryen 1880 veya 1881'e denk geliyor olabilir. Atatürk'ün doğum günü, kendi onayıyla resmi olarak 19 Mayıs olarak belirlenmiştir. Bu gün Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcı olması sebebiyle önem verdiği bir gündür.[1] Köşe yazarı Yılmaz Özdil, kesin bilgi bulunmamasını eleştirmiştir.[2] Erken Meslek Hayatı, 1905-1914 Şam'da staj ve İttihat ve Terakki Cemiyeti 1905-1907 yılları arasında Şam'da Lütfi Müfit Bey (Özdeş) ile birlikte 5.Ordu emrinde görev yaptı. 1906 Ekim ayında Binbaşı Lütfi Bey, Dr. Mahmut Bey, Lüfti Müfit Bey (Özdeş) ve askerî tabib Mustafa Bey (Cantekin) ile birlikte 'Vatan ve Hürriyet' adlı bir cemiyeti kurduktan sonra Ordu'dan izinsiz Selânik'e gitti. Selânik Merkez Komutan Muavini Yüzbaşı Cemil Bey (Uybadın)'in yardımıyla karaya çıktı ve orda cemiyetinin şubesini açtı. Bir süre sonra arandığını öğrendi ve ona ağabeylik yapan Albay Hasan Bey, Yafa'ya dönüp oranın komutanı Ahmet Bey'e Mısır sınırında Bîrüssebi'ye gönderildiğini birdirmesini önerdi. Ahmet Bey de Mustafa Kemal Bey'i Bîrüssebi'ye tayin etti ve bir süre sonra topçu staj için tekrar Şam'a gönderildi. 20 Haziran 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu ve 13 Ekim 1907'de 3.Ordu'ya atandı. Ancak Selânik'e vardığında 'Vatan ve Hürriyet'in şubesinin İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne ilhak edildiğini öğrendi. Bu yüzden kendisi de 1908 Şubat ayında İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye oldu (Üye numarası: 322). 22 Haziran 1908'de Rumeli Doğu Bölgesi Demiryolları Müfettişliğine atandı. Kıdemli Yüzbaşı Birinci Libya görevi (1908) 23 Temmuz 1908'de Meşrutiyet'in ilanından sonra sonbahar aylarında İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından, toplumsal ve siyasal sorunları ve güvenlik problemlerini incelemek üzere Trablusgarp (bugünkü Libya'nın bir parçası)'a gönderildi. Burada 1908 devriminin fikirlerini Libyalılara yaymaya ve buradaki nüfusun farklı kesimlerinden gelenleri Jön Türk politikasına kazanmaya çalıştı. [3] Bu siyasi görevin yanısıra bölge halkının güvenliği ile de ilgilendi. Kentin dışında yapılan bir savaş tatbikatında Bingazi garnizonuna önderlik ederek askerlere modern taktikler öğretti.Bu tatbikat süresince isyancı bir şeyhin evini sararak bölgede sistem karşıtı başka güçlü kişilere örnek olması amacıyla onu kontrol altına aldı. Ayrıca hem kentli, hem de kırsal bölge insanlarını korumak için bir yedek asker ordusu planlamaya başladı.[4] Hareket Ordusu (1909) 13 Ocak 1909'da 3.Ordu'ya bağlı Selânik Redif Fırkası'nın Kurmay Başkanı oldu ve 13 Nisan 1909'da Meşrutiyete karşı başlayan 31 Mart Hadisesi'ni bastırmak üzere Selânik ve Edirne'den yola çıkarak Mirliva Mahmut Şevket Paşa komutasında 19 Nisan 1909'da İstanbul'a girecek olan Hareket Ordusu'na bağlı birinci kademe birliklerinin kurmayı başkanı oldu. Daha sonra 3.Ordu Kurmaylık, 3.Ordu Subay Talimgâhı Komutanlık, 5.Kolordu Kurmaylık, 38.Piyade Alay Komutanlık görevlerinde bulundu. Mustafa Kemal Bey 12-18 Eylül 1910'de Fransa'da düzenlenen Picardie Manevraları'na gönderildi ve deneme uçuşuna davet edildiyse de korkundan uçağa binemedi ve hayat boyunca binmeyecekti. Dönüşte 27 Eylül 1911'de İstanbul'da Genelkurmay Karargâhında görev aldı. Trablusgarp Savaşı, 1911-1912 Trablusgarp Savaşı'nda, Mustafa Kemalİtalyanların Trablusgarp'a saldırısıyla 29 Eylül 1911'de başlayan Trablusgarp Savaşı'nda, Mustafa Kemal Bey de diğer İttihatçı arkadaşlarıyla birlikte 18 Ararlık 1911'de Bingazi'ye hareket etti. Bu arada 27 Kasım 1911'de Binbaşı oldu. Tobruk yakınında küçük bir zaferi kazandıktan sonra 11 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirildi. Balkan Savaşları, 1912-1913 Mustafa Kemal Bey Balkan Savaşı'nın patlak vermesiyle 24 Ekim 1912'de İstanbul'a hareket etti ve 24 Kasım 1912'de karahgâhı Bolayır'da bulunan Bahr-i Sefit Boğazı (Akdeniz Boğazı) Kuvayi Mürettebesi Harekât Şubesi Müdürlüğüne atandı. General Stilian Georgiev Kovachev komutasındaki Bulgar 4.Ordusu tarafından yenildi. Haziran 1913'da başlayan İkinci Balkan Savaşı'nda Dimetoka ve Edirne'ye girdi. Askerî Ataşe Dönemi, 1913-1914 27 Ekim 1913'te Sofya Askerî Ataşesi'ne atanarak yakın arkadaşı Sofya Sefiri (Elçisi) Fethi Bey (Okyar)'in altında çalıştı. Ek görev olarak Belgrat ve Çetine Askerî Ataşeliğini de yürüttü. Bu görevde iken 1 Mart 1914'te Kaymakam (Yarbay)lığa yükseldi. Savaştan sonra Harbiye Nazırı General Kovachev'in kızı Dimitrina (Miti) Kovacheva'ya yanaşarak General'in de güvenini kazanmayı başardı. Bulgaristan, Mustafa Kemal'in hayatında en büyük etki yapan ülke olmuştur. Bulgaristan'da geçen hayatı incelendiği zaman yapacağı devrimlerin birçoğunu yıllar önce Sofya'da görev yaptığı sırada düşündüğü ve şekillendirdiği görülür.[kaynak belirtilmeli] Mustafa Kemal Bey'in Sofya'ya geldiği günlerde Bulgar siyasi yaşamı çok hareketliydi. Sobranya (Bulgar Parlamentosu) için yapılan seçimler iktidardaki Radoslovov'un partisi için başarısız geçmiş ve iktidar partisi parlamentoda sandalye kaybetmişti. Kabine kurma görevinin, parlamentoda çoğunluğa sahip olmamasına rağmen yeniden Radoslovov'a verilmesi gibi siyasi olaylar Atatürk'ü derinden etkilemiştir.[kaynak belirtilmeli] Birinci Dünya Savaşında Hizmetleri, 1914-1918 Daha çok bilgi için: Osmanlı Cephesi (Birinci Dünya Savaşı) Askerî Ataşe görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada 28 Temmuz 1914'de I.Dünya Savaşı başlamış, 29 Ekim 1914'de Osmanlı Devleti de savaşa girdi. 20 Ocak 1915'de Mustafa Kemal Bey 3.Kolordu emrinde Tekfurdağı'nda kurulacak olan 19.Fırka Komutanlığına atandı. Çanakkale Savaşı, 1915-1916 Daha çok bilgi için: Çanakkale Savaşları Çanakkale Savaşları sırasında19.Fırka, 23 Mart 1915'te Müstahkem Mevki Komtanlığı emriyle Eceabat bölgesinde ihtiyata alındı. 25 Nisan 1915'te Gelibolu Yarımadası'na İtilaf Devletleri'nin yaptığı çıkartmalarıyla Çanakkale Savaşı başladı. 3.Kolordu komutanı Mehmet Esat Paşa'nın emrinde savaşan Kaymakam (Yarbay) Mustafa Kemal Bey Arıburnu'na çıkan ANZAC (Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu) birliklerinin yarımada içine ilerlemesini Conkbayırı'nda durdurdu. Bu başarı üzerine 5.Ordu kumandanı Müşir (Mareşal) Liman von Sanders Paşa'nın takdirini kazandı ve 1 Haziran 1915'te Miralay (Albay)lığa yükseldi. İngilizlerin Ağustos ayında Suvla Körfezi'ne yaptığı ikinci çıkartmadan sonra, 8 Ağustos akşamı Liman von Sanders Anafartalar mevkiinde bulunan birliklerinin komutasını verdi ve 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferi'ni kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe ve 21 Ağustos'ta II. Anafartalar Zaferi takip etti. Miralay (Albay) Mustafa Kemal Bey, Ruşen Eşref Bey (Ünaydın) başta olmak üzere İstanbul basın tarafından "Anafartalar Kahramanı" olarak kamuoyuna tanıtıldı. Kafkasya Cephesi, 1916-1917 Daha çok bilgi için: Kafkasya Cephesi 1916'da önce Edirne ve sonra Diyarbekir'de görev aldı. Anafartalar'daki başarıları dolayısıyla muharebe kıdem zamları verilerek 1 Nisan 1916'da Mirlivalığa yükseldi ve Paşa ünvanını aldı. Rus kuvvetleriyle yapılan savaşlar sonucunda Muş ve Bitlis geri alındı. 7 Mart 1917'de karargâhı Diyarbekir'de bulunan 2.Ordu Koumtan Vekililiğine atandıktan sonra Hicaz Kuuveyi Seferiyesi Komutanlığına getirilmek istendi. Ancak bunu kabul etmeyerek 5 Temmuz 1917'de Yıldırım Orduları Grubu emrindeki 7.Ordu Komutanlığına atandı. Sina ve Filistin Cephesi, 1917-1918 Daha çok bilgi için: Sina ve Filistin Cephesi ve Nablus Hezimeti Sina ve Filistin CephesindeBu görevi sırasında Ahmet Cemâl Paşa ile birlikte, savaşta ülkeyi felakete sürüklediğine inandığı Başkumandan Vekili Enver Paşa'ya karşı bir askerî darbe hazırlamakla suçlandı.[kaynak belirtilmeli] Görevinden alınarak İstanbul'a çağırıldı. 15 Aralık 1917 ile 5 Ocak 1918 tarihler arasında Veliaht Vahdettin Efendi'nin maiyetinde Almanya'ya giderek Keiser II.Wilhelm, Genel Karargâhı ve Elsass bölgesini ziyaret etti. 1918 Haziran ayında Viyana ve Karlsbad'a giderek tedavi gördü. Sultan Reşat'ın vefatı ve Vahdettin'in cülûsu üzerine 2 Ağustos'ta İstanbul'a döndü. 15 Ağustos 1918'de 7. Ordu Komutanı olarak Suriye cephesine atandı ve ardından "Fahri Yaver Hazreti Şehriyari" (Padişahın Onursal Yaveri) ünvanı verildi. 19 Eylül 1918'de Allenby komutasındaki İtilaf kuvvetleri genel taarruza geçerek üç ordudan oluşan Yıldırım Orduları Grubu'nu ağır bir hezimete uğrattılar. 1 Ekim'de Şam, 25 Ekim'de Halep düştü. "Fahri Yaver Hazreti Şehriyari" Mustafa Kemal Paşa, VI.Mehmet (Vahdettin)'in başyaveri Naci Bey (Eldeniz)'e bir tel çekerek Yıldırım Orduları Grubu'nun savaş gücünün kalmadığını bildirerek mütareke istemesini önerdi. Ayrıca yeni hükümette kendisinin Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili olarak görevlendirilmesini istedi. 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalandı ve ertesi gün öğle vaktinde yürürlüğe girdi. Mondros Mütarekenamesi 19.maddesi gereğince, Yıldırım Orduları Grubu kumandanı olan Liman von Sanders Paşa'nın görevden alınması üzerine "Fahri Yaver Hazreti Şehriyari" Mustafa Kemal Paşa bu göreve getirildi. Ancak 7 Kasım'da Yıldırım Orduları Grubu ile 7.Ordu lağvedildi. 10 Kasım'da Yıldırım Kıt'aatının komutasını 2.Ordu Komutanı Nihat Paşa'ya bırakarak Adana'dan İstanbul'a haraket etti ve 13 Kasım'da İstanbul'a Haydarpaşa Garı'na ulaştı. Fethi Bey (Okyar) ile birlikte Ahmet İzzet Paşa (Furgaç) yanlısı ve Ahmet Tevfik Paşa (Okday) karşıtı bir tavrı koyan 'Minber' gazetesini çıkararak siyasi girişimlerde bulundu. Milli Mücadele dönemi (1919 - 1923) Daha çok bilgi için: Türk Kurtuluş Savaşı TBMM Başkanı Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa Örgütlenme Dönemi, Mayıs 1919 - Mart 1920 Mondros Mütarekesi'nden sonra Anadolu'da milisler (Kuvayı Milliye) şeklinde örgütlenen direniş hareketleri başladı. "Fahri Yaver Hazreti Şehriyari" Mustafa Kemal Paşa, Padişah VI.Mehmet (Vahdettin) tarafından olağanüstü yetkilerle donatılarak Vilayet-i Sitte (Alti Vilayet)'yi "Büyük Ermenistan" ve "Bağımsız Kürdistan" projelerinden korması için görevlendirildi. 19 Mayıs 1919'da Refet Bey (Bele), Kâzım Bey (Dirik), 'Ayıcı' Mehmet Arif Bey, Hüsrev Bey (Gerede)lerle beraber Samsun'a çıktı. 22 Haziran 1919'da Rauf Bey (Orbay), Kâzım Karabekir Paşa, Refet Bey (Bele) ve Ali Fuat Paşa (Cebesoy) ile birlikte Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını" ilan etti. Kâzım Karabekir Paşa tarafından Erzurum'da toplanan Doğu İlleri Müdafaa-i Hukuk Kongresine (Erzurum Kongresi) katıldı. Kongre üyelerinin ısrarıyla Osmanlı ordusundan istifa etti ve Kongre başkanlığına seçildi[kaynak belirtilmeli]. 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında Sivas Kongresi'ni toplayarak ulusal direnişi yönetecek olan siyasi yapılaşmayı kurdu. 27 Aralık 1919'da Ankara'da heyecanla karşılandı. Osmanlı Meclis-i Mebusan'ın Mart 1920'de işgal güçlerince basılması ve önde gelen vatanperverane mebusların tutuklanması üzerine 23 Nisan 1920'de Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasını sağladı. Erzurum mebusu sıfatıyla Meclis ve Hükûmet Başkanlığına seçildi. T.B.M.M., bir kurucu meclis gibi çalışarak Milli Mücadele'yi yürütecek olan Anadolu hükumetinin altyapısını kurdu. Hakimiyetin sağlanması, Mart 1920 - Mart 1922 24 Mart 1923 tarihli Time dergisinin kapağı Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa,Kocatepe'de.(26 Ağustos 1922)Merkezi denetimden uzak bulunan Kuva-yı Milliye örgütleri dağıtılarak düzenli bir ordu oluşturuldu. Milli Mücadele'nin en kanlı çatışmaları, düzenli orduya katılmayı kabul etmeyen Kuva-yı Milliye gruplarına karşı verildi. (Bak. Çerkez Ethem Bey). Ulusal direnişin yayılması ve Sevr Antlaşması'nın direnişle karşılaşması üzerine İtilaf Devletleri, Yunan ordusunu Anadolu'nun içlerine sürdü.[kaynak belirtilmeli] Yunan ordusu İsmet Bey kumandasındaki düzenli birliklerce I.İnönü (6-10 Ocak 1921) ve II.İnönü (23 Mart-1 Nisan 1921) Muharebelerinde geri çevirildi. Ancak Yunanlılarının Karahisar istikametinden büyük hücumunun yapılacağını tahmin edemeyerek Kütahya-Eskişehir (10-24 Temmuz) Muharebelerinde 4. Fırka Kumandanı Yarbay Mehmet Nâzım Bey'in şehit düşmesi gibi ağır şekilde mağlubiyete uğradı ve Sakarya nehrinin doğusuna çekilmek zorunda kaldı. Kütahya-Eskişehir Muharebeleri sonrasında Büyük Millet Meclisi içinde iktidara yani Mustafa Kemal Paşa'ya karşı tepkiler artmaya başladı.Bu muhalefeti yöneltenler ordunun başına geçmesi için Mustafa Kemal Paşa'ya baskı yapmaya başladılar.Gerçek niyetleri ise O'nu Ankara'dan uzaklaştırmak ve Enver Paşa'nın iktidarını sağlamaktı.Mustafa Kemal Paşa,4 Ağustos 1921 günü Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmayla başkumandan olmayı kabul ettiğini ancak başkumandanlığının faydalı olabilmesi için Meclis'in ordu ile ilgili yekilerini üç ay süreyle kendisinde toplayacak bir kanun çıkartılması gerektiğini açıkladı.Paşa'nın başkumandanlığını isteyenlerin bu şekilde hayalleri suya düşürülmüş oldu.5 Ağustos 1921 günü oybirliği ile çıkartılan yasa ile Mustafa Kemal Paşa,TBMM Orduları Başkumandanlığı'na getirildi.[5] Mustafa Kemal Paşa,Başkumandanlığa geçmesinin hemen ardından yayınladığı Tekalif-i Milliye Emirleri ile halkı ordunun donatılması için seferberliğe çağırdı.12 Ağustos'ta Polatlı'da teftiş yaparken attan düştü ve kaburga kemiği kırıldı. 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihlerinde yapılan Sakarya Meydan Muharebesi'nde Yunan Ordusu'nun hücum gücü tükendi.Bu savaşın kazanılmasında Başkumandan Mustafa Kemal Paşa'nın o güne kadar tüm dünyada uygulanan savaş tekniklerini altüst eden taktiği büyük önem taşımaktadır.[6] Bu zaferden sonra 19 Eylül 1921'de Büyük Millet Meclisi Başkumandan Mustafa Kemal Paşa'ya Müşir rütbesi ve Gazi ünvanı verdi. Sakarya Zaferi'nden bir yıl sonra ,26 Ağustos 1921 sabaha karşı saat 5.30'da Afyon'un güneyinden başlayan topçu ateşiyle Büyük Millet Meclisi Orduları,Yunan kuvvetlerine karşı Büyük Taarruz'u başlattı.Yunan Cephesi bu taarruz ile yarıldı ve Dumlupınar Ovası'na atılan düşman kuvvetleri 30 Ağustos 1922 günü Dumlupınar Meydan Muharebesi sonucunda imha edildi.Bu muharebede Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa ordunun başında bizzat savaşa katıldığı için Dumlupınar Meydan Muharebesi,Başkumandanlık Meydan Savaşı olarak da anılmaktadır.En sonunda 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtulması ve Yunan Ordusu'nun imha edilmesi neticesinde "Büyük Zafer" kazanılmış oldu.[7] Barışın sağlanması Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te İsviçre'nin Lausanne (Lozan) kentinde imzalanan Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı. Bu antlaşma ile Sevr Antlaşması yürürlükten kalkmış, Türkiye Cumhuriyeti Lozan Antlaşması temelleri üzerine kurulmuştur. Saltanatın Kaldırılması Milli Mücadele sonrasında Türkiye'de iki başlı bir yönetim ortaya çıkmıştı.[kaynak belirtilmeli]. TBMM 1 Kasım 1922'de Osmanlı saltanatını lağvedip Vahidettin'i tahttan indirerek İstanbul hükümetinin hukuki varlığına son verdi. 16 Ocak 1923'de İzmit'te Hünkâr Kasrı'nda İstanbul'dan gelen gazetecilerle mülakat yapıldığında Vakit başyazarı Ahmet Emin Bey (Yalman)'in Kürt meselesi hakkında sorusuna karşı 'Başlı başına bir Kürtlük tasavvur etmektense, bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanunu gereğince zaten bir tür mahalli muhtariyetler teşekkül edecektir' diyerek Kürtlere özel statü tanımamak için ihtiyatlı davrandı.[kaynak belirtilmeli]. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanı, 29 Ekim 1923 8 Nisan 1923'te yayımlanan Dokuz Umde ile Gazi Mustafa Kemal yeni rejimin temelini oluşturacak olan Halk Fırkası'nın (daha sonra Cumhuriyet Halk Fırkası, Cumhuriyet Halk Partisi, ) temellerini attı. Nisan ayında yapılan İkinci Meclis seçimlerine sadece Halk Fırkası'nın katılmasına izin verildi. Mebus adayları fırkanın genel başkanı sıfatıyla Gazi Mustafa Kemal tarafından belirlendi. 25 Ekim 1923 günü aynı anda hem Başbakanlık hem de İçişleri Bakanlığı görevlerini yürüten Fethi Bey,İçişleri Bakanlığını bıraktığını açıkladı.Aynı gün Meclis İkinci Başkanlığı görevini yapan Ali Fuat Paşa'da ordu müfettişliğine atandığı için görevinden ayrıldı.Bu iki boş koltuk için yapılan seçimleri Gazi Mustafa Kemal'e muhalif olan milletvekilleri kazandı.Meclis İkinci Başkanlığına Rauf Bey,İçişleri Bakanlığına Sabit Bey seçildiler.Bu durumdan hoşnut olmayan Gazi Mustafa Kemal,26 Ekim 1923'te Başbakan Fethi Bey'den "Erkan-ı Harbiye Umumiye Riyaseti Vekili" Fevzi Paşa'nın dışında hükümetin istifa etmesini ve istifa edenlerin yeniden seçilirlerse görevi kabul etmemesini istedi.Böylece bir hükümet krizi yaratılmış oldu.Yeni bakanlar kurulu üyelerinin 29 Ekim günü seçileceği duyuruldu. Bu gelişmeler üzerine "Cumhuriyet İlanı" ile işi kökünden çözmeye karar veren Gazi Mustafa Kemal 28 Ekim 1923 gecesi Çankaya'da İsmet Paşa ve bazı kimseleri toplantıya çağırdı ve "Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz." diyerek kararını açıkladı. Misafirlerin ayrılmasından sonra İsmet Paşa'yı alıkoydu ve birlikte, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda gerekli değişikliği sağlayacak önergeyi hazırladılar. 29 Ekim 1923 Pazartesi günü Halk Fırkası Meclis Grubunda, Bakanlar Kurulunun oluşturulması konusunda tartışıldı. Sorun çözülemeyince, Gazi Mustafa Kemal'den düşüncelerini açıklaması istendi. Gazi Mustafa Kemal, bunalımdan çıkış yolunu Anayasanın değiştirilmesi zorunluluğu ile açıkladı. Cumhuriyetin ilanını hedefleyen tasarıyı da grubun bilgisine sundu.Tasarının parti grubunda kabulünden sonra aynı akşam saat 18.00'de TBMM Genel kurul toplantısı başladı.Anayasa Komisyonu'nun değişiklik ile ilgili rapor ve önergesi genel kurulun onayına sunuldu ve 29 Ekim 1923 Pazartesi akşamı saat 20.30'da milletvekillerinin alkışları ve "Yaşasın Cumhuriyet" sadâları ile Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi.Hemen ardından geçilen cumhurbaşkanlığı seçiminde oylamaya katılan 158 milletvekilinin tamamının oyları ile Ankara milletvekili Gazi Mustafa Kemal,Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı seçildi.[8] Cumhurbaşkanlığı Dönemi, 1923-1938 Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk,TBMM'den çıkarken (29 Ekim 19301924 Anayasası gereğince [9] TBMM 29 Ekim 1923'teki cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra üç defa daha (1927, 1931, 1935 yıllarında) Gazi Mustafa Kemal'i tekrar cumhurbaşkanlığına seçti. 1927'de kabul edilen CHF Tüzüğü ile Gazi Mustafa Kemal partinin "değişmez genel başkanı" ilan edildi ve milletvekili adaylarını seçme yetkisi, kaydı, hayatı boyunca kendisine tanındı. Gazi Mustafa Kemal sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. Ancak 1918 yılından sonra hiçbir resmi veya özel ziyaret için yurt dışına çıkmadı. 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da toplanan CHF ikinci kurultayında Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan Nutuk'u (Söylev) okudu.[10] Kurtuluş Savaşı'nın Gazi'nin bakış açısıyla anlatımını içeren Nutuk, Türkiye Cumhuriyeti'nin Milli Mücadeleye ilişkin resmi görüşünün esasını oluşturur ve Milli Mücadeleyi Mustafa Kemal Paşa ile birlikte başlatan ve yürüten askerî ve siyasi şeflere karşı (Rauf, Karabekir, Refet Bele, Mersinli Cemal Paşa, Cafer Tayyar Eğilmez, "Sakallı" Nurettin Paşa, Celalettin Arif Bey vb.) bir polemik niteliği de taşır.[11] 29 Ekim 1933'te Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal,Türkiye Cumhuriyeti'nin onuncu kuruluş yıldönümü nedeniyle yaptığı konuşmada ülkenin kuruluş temelini ve gelecek vizyonunu yalın bir dille tüm dünyaya ve Türk Milleti'ne anlatmıştır..[12] Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde kurulan hükümetler Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde (1923-1938) üç kişi başbakanlık yapmıştır. Bu isimler İsmet İnönü, Fethi Okyar ve Celal Bayar'dır.Bu dönem içersinde en fazla süre görevde kalan ve en fazla hükümet kuran isim (tam yedi hükümet kurmuştur) İsmet İnönü'dür. Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı süresince kurulan hükümetler şöyledir: Atatürk, İsmet İnönü ile birlikte Cumhurbaşkanı Atatürk Başbakan Celal Bayar ile birlikteI. İnönü hükûmeti (30.10.1923 - 06.03.1924) II. İnönü hükûmeti (06.03.1924 - 22.11.1924) Fethi Okyar hükûmeti (22.11.1924 - 03.03.1925) III. İnönü hükûmeti (03.03.1925 - 01.11.1927) IV. İnönü hükûmeti (01.11.1927 - 27.09.1930) V. İnönü hükûmeti (27.09.1930 - 04.05.1931) VI. İnönü hükûmeti (04.05.1931 - 01.03.1935) VII. İnönü hükûmeti (01.03.1935 - 01.11.1937) I. Celal Bayar hükûmeti (01.11.1937 - 11.11.1938) Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde dış politika 1930'lu yıllarda Balkan ülkelerinde yaygınlaşan revizyonist siyasi görüşlere karşı Atatürk "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesiyle karşı çıkarak, Birinci Dünya Savaşı ertesinde Neuilly ve Lozan antlaşmalarıyla kurulan uluslararası statükoyu savundu.[kaynak belirtilmeli]. 1930 yılında Yunan başbakanı Elefterios Venizelos'u Türkiye'ye davet ederek Milli Mücadele'nin düşmanı Yunanistan'la barışın temellerini attı. 1934'de Venizelos tarafından Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi (Ancak Nobel Ödül Komitesi değerlendirmeye almadı). Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı dönemindeki dış politika konularını şu şekilde sıralayabiliriz: Irak sınırı ve Musul sorunu Nüfus mübadelesi Türkiye'nin Milletler Cemiyeti'ne girişi (18 Temmuz 1932) Balkan Antantı (9 Şubat 1934) Montrö Boğazlar Sözleşmesi (20 Temmuz 1936) Sadabat Paktı (8 Temmuz 1937) Hatay Sorunu Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde inkılaplar ve iç politika Daha çok bilgi için: Atatürk İnkılapları Atatürk,CHP IV.Kurultayı'nda,(Mayıs 1935)Gazi Mustafa Kemal, kendi deyişiyle Türkiye'yi "muasır medeniyet seviyesine çıkarmak" amacıyla bir dizi radikal dönüşüme imza attı. Sözkonusu düzenlemeler başlangıçta Osmanlıca "reform" veya "dönüşüm" anlamına gelen "inkılap" adıyla anıldılar. 1960'lı yıllarda, inkılap karşılığı olarak Öztürkçe "devrim" kelimesi kullanıldı. Ancak 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra, "devrim", kanlı bir düzen değişikliğini (Fransızca: révolution) ve sol dünya görüşünü çağrıştırdığı gerekçesiyle resmi kullanımda yeniden "inkılap" sözcüğü benimsendi.[kaynak belirtilmeli]. Siyasal alanda inkılaplar Halifelik ve saltanatın birbirinden ayrılması,Osmanlı saltanatının kaldırılması ve Osmanlı Devleti'nin hukuki varlığının sona ermesi (1 Kasım 1922). Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923). Halifeliğin kaldırılması ve Osmanlı hanedanı mensuplarının yurt dışına çıkarılması (3 Mart 1924). Devletin dinine ilişkin maddenin anayasadan çıkartılması ve Laiklik ilkesinin anayasaya eklenmesi (1928) Atatürk İlkeleri'nin tamamının anayasaya girmesi (5 Şubat 1937) Toplumsal alanda inkılaplar Gazi Mustafa Kemal'in Atatürk soyadını aldıktan sonraki imzasıŞapka Kanunu (25 Kasım 1925) Tekkelerin, zaviyelerin ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925) Kadınlara belediye seçimlerinde (1930) ve genel seçimlerde (1935) seçme ve seçilme hakkı tanınması Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934) Efendi, Bey, Paşa gibi lakab ve ünvanlarin kullanımının yasaklanması (26 Kasım 1934) Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerinin kabulü (1925-1931) Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Latin alfabesini tanıtıyor, Sivas, 20 Eylül 1928 Hukuk alanında inkılaplar İslam vakıflarının devlet idaresine alınması (1924) İsviçre Medeni Kodundan çevrilerek hazırlanan Medeni Kanun'un kabulü (1926). İtalyan Ceza Kanunu'ndan çevrilerek hazırlanan Türk Ceza Kanunu'nun kabulü (1927). Eğitim ve kültür alanında inkılaplar Öğretimin Birleştirilmesi Yasası (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) ile devlete bağlı olmayan ilköğretim kurumlarının kapatılması (3 Mart 1924) Yeni Türk harflerinin kabulü ve arap alfabesiyle her türlü yayın ve eğitimin yasaklanması (1 Kasım 1928) Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1932) Dil Devrimi ve Güneş Dil Teorisinin benimsenmesi (1932-1938) Darülfünun'un kapatılıp İstanbul Üniversitesi adıyla yeniden kurulması (31 Mayıs 1933) Çok partili demokrasi denemeleri Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 1925 Daha çok bilgi için: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Cumhuriyetin ilanından sonra, Milli Mücadeleyi başlatan beş kişilik kadronun Mustafa Kemal dışındaki dört üyesi (Rauf Bey, Karabekir Paşa, Refet Paşa ve Ali Fuat Paşa) muhalefete geçerek Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı kurdular. 1925 Martı'nda çıkan Genç Hâdisesi (Şeyh Sait İsyanı, Doğu İsyanı) üzerine sıkıyönetim ilan edilerek TpCF kapatıldı. Partinin lider kadrosu tutuklanarak önde gelenleri idam edildi. Serbest Cumhuriyet Fırkası, 1930 Daha çok bilgi için: Serbest Cumhuriyet Fırkası 12 Ağustos 1930'da İsmet Paşa'nın hükumetine alternatifleri sunmak amacıyla çok partili demokratik hayata kavuşmak için Gazi Mustafa Kamal Paşa'nın yakın arkadaşı Fethi Bey (Okyar)'e Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurdurarak kız kardeşi Makbule Hanım (Boysan, Atadan), çocukluk ve okul arkadaşı Nuri Bey (Conker)'leri de üye yaptırdı. Ancak 17 Kasım 1930'da rakibi istemeyen İsmet Paşa'nın baskısı ve İslâmcıların aleti olma endişesinden dolayı partiti fesh etti. Bu demokrasi denemesinin biraz önce, ordu'nun siyasete müdahale etmesinin demokrasiye zarar verebileceğini öngören Gazi Mustafa Kemal Atatürk,[kaynak belirtilmeli]. Askerî Ceza Kanunu (22 Mayıs 1930 tarih ve 1632 Sayılı Kanun)'nu meclisten geçirdi. Bu kanunun 148.maddesine Ordu mensubunun siyasi toplantılar ve gösterilere katılmasını siyasi partiye üyesi olmasını, siyasi maksatlarla şifahi telkinatta bulunmasını, siyasi makale yazmasını ve siyasi nutuk söylemesini yasaklanan hükumu koydurdu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bundan yaklaşık 30 yıl sonra 27 Mayıs 1960'de ileri görüşlülüğünü bir daha kanıtlayacaktı.[kaynak belirtilmeli]. Atatürk'ün son günleri ve ölümü Daha çok bilgi için: Atatürk'ün son günleri ve ölümü Atatürk'ün sağlık durumu 1937 yılından itibaren bozulmaya başladı.Kendisine 1938 yılı başlarında siroz teşhisi konuldu.Avrupa'dan doktorlar getirildi.Türk ve yabancı doktorların tedavileri sonuç vermedi.Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Atatürk,10 Kasım 1938 perşembe sabahı saat 9,05'te İstanbul Dolmabahçe Sarayı'nda hayatını kaybetti.Cenazesi büyük bir törenle Ankara'ya uğurlandı ve Atatürk 21 Kasım 1938 günü Ankara'da yapılan büyük bir törenle Ankara Etnografya Müzesi'ndeki geçici kabrine konuldu.Bundan onbeş yıl sonra da 10 Kasım 1953'te kendisi için yaptırılan Anıtkabir'deki ebedi istirahatgahında toprağa verildi. Özel Hayatı Atatürk ve manevi çocuklarından Sabiha Gökçen Atatürk bir vatandaşın derdini dinlerkenKitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi, uçuş seyretmeyi ve yüzmeyi severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan keyif alırdı. Sakarya adlı atına ve köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu. Devlet adamlarının, sanatçıların, bilim adamlarının, dostların davet edildiği, ülke sorunlarının da konuşulduğu akşam yemekleri Çankaya Köşkü'nde sık rastlanan bir durumdu. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği'ne gider, modern tarıma geçiş yolunda yürütülen çalışmalara bizzat katılırdı. İleri derecede Fransızca ve az Almanca biliyordu. İzmir'de Yunanlıları bozguna uğrattıktan sonra İzmir'e girerken Yunan komutanının Türk bayrağını çiğnemesine ithafen basması için önüne serilen Yunan bayrağını yerden alması bilinen bir olaydır. Evliliği Mustafa Kemal ve eşi Latife HanımMilli Mücadele döneminde Ankara İstasyon Binasında ve eski Çankaya köşkünde Fikriye Hanım ile birlikte yaşıyordu.[13] Fikriye hanımı Almanya'ya gönderdikten sonra 29 Ocak 1923'te İzmir'in sayılı zenginlerinden Uşakizade Muammer Bey'in kızı Latife Hanım'la evlendi. 1924'de yapılan Sonbahar Seyahatı sırasında çift kavga etti[kaynak belirtilmeli]. ve Mustafa Kemal Paşa Erzurum'dan İsmet Paşa'ya telegraf çekerek boşanacağını bildirdi. Ancak az sonra Salih Bey (Bozok) ve Kılıç Ali Bey'in aracılığıyla boşanmasından vazgeçti. Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü. 1922-1934 yılları arasında Gazi Mustafa Kemal veya sadece Gazi ünvanıyla anılan Mustafa Kemal'e Soyadı Kanunu ile birlikte TBMM tarafından çıkarılan 24 Kasım 1934 tarihli ve 2587 sayılı kanun ile [14] ile kendisine "Türklerin Atası" anlamına gelen Atatürk ismi verilmiştir. Çocukları Çocuğu olmayan Atatürk, savaş yıllarından başlayarak birçok çocuğun hamiliğini üstlenmiş, birçoğunu da evlat edinmişti. Atatürk'ün manevi evlatları, Afet İnan, Sabiha Gökçen, Ülkü Adatepe, Nebile Hanım, Rukiye Erkin, Zehra Aylin, Sığırtmaç Mustafa, Abdurrahim Tuncak, İhsan'dır. 1916 yılında Bitlis Rus işgalinden kurtarıldığı yıllarda 16 Kolordu Komutanı Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa, savaşta bütün aile fertlerini kaybeden ve kimsesi kalmayan Abdurrahim'i evlatlık edindi. Abdürrahim bakılması için İstanbul'a annesi Zübeyde hanım ve kızkardeşi Makbule'nin yanına gönderildi. Yapıtları Tâbiye Meselesinin Halli ve Emirlerin Sureti Tahririne Dair Nesayih Takımın Muharebe Talimi (Almanca'dan çeviri - 1908) Cumalı Ordugâhı - Süvari: Bölük, Alay, Liva Talim ve Manevraları (1909) Tâbiye ve Tatbikat Seyahati (1911) Bölüğün Muharebe Talimi (Almanca'dan çeviri - 1912) Zabit ve Kumandan ile Hasbihal (1918) Nutuk (1927) Vatandaş İçin Medeni Bilgiler (Manevi kızı Afet İnan adıyla yayımlandı) (1930) Geometri (isimsiz yayımlandı) (1937) Atatürk'ün ayrıca, 1915-1918 yılları arasında Anafartalar, Doğu Cephesi ve Karlsbad'daki hatıralarını yazdığı günlükleri de bulunmaktadır. Bunlardan Anafartalar Muharebatı'na Ait Tarihçe, Türk Tarih Kurumu tarafından kitap olarak yayımlanmıştır. 1908-1938 yılları arasında Mustafa Kemal'in imza attığı, yazdığı, söylediği kişisel notları dahil her şeyin toplandığı Atatürk'ün Bütün Eserleri adlı bir ansiklopedi de Kaynak Yayınları tarafından hazırlanmaktadır.
__________________
zaman kısa, dünya herkese yeter, mühim olan insanlık KANIMIZIN KIRMIZISI ALNIMIZIN AKIYLA SİVASSPORLUYUZ |
13.03.2008, 11:07 | #103 |
Usta Yiğido
sivaslıgenç Şuan
Son Aktivite: 21.03.2016 00:42
Üyelik Tarihi: 14.10.2007
Yaş: 32
Mesajlar: 2.527
Tecrübe Puanı: 881
|
-->: ATAM İZİNDEYİZ
Ama malesef kendini Atatürkçüyüm diye tanımlayan çoğu kişi Atatürkle uzaktan yazkından alakaları yok, üzüntü verici bir olay bu.
|
13.03.2008, 11:15 | #104 |
Moderator
Arif Coşkun Şuan
Son Aktivite: 10.05.2016 19:12
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Yaş: 61
Mesajlar: 27.868
Tecrübe Puanı: 10
|
--->: ATAM İZİNDEYİZ
Atatürk, okuduğu kitaplardan edindiği bilgileri ve gözlemlerini kendi seziş yeteneği ile kaynaştırıp, amacı doğrultusunda yararlanırdı. Ayrıca çok yüksek bir muhakeme gücüne sahipti. Aldığı kararlarda, hiç yanılmayışında, bu niteliklerinin önemli rolü olmuştur.
Bugün, Atatürk’ün ilkelerine, devrimlerine ve özellikle yanlış yorumlanan “Lâiklik” ilkesine karşı çıkanlar, O’nu yeterince tanımayanlar ve yaptıklarını iyi anlayamayanlardır. Cumhuriyetimizin sonsuza kadar yaşamasını istiyorsak, onun yaptıklarını, ilkelerini ve ülküsünü, Cumhuriyeti emanet ettiği gençliğe çok iyi öğretmek zorundayız. Türk Toplumu, yani bizler, bugünkü yaşam düzeyimizi O’na borçluyuz. Bunu hiç aklımızdan çıkarmamamız gerekir.
__________________
"Dilin düşüncenden önce haraket etmesin" |
13.03.2008, 11:47 | #105 |
Moderator
Arif Coşkun Şuan
Son Aktivite: 10.05.2016 19:12
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Yaş: 61
Mesajlar: 27.868
Tecrübe Puanı: 10
|
--->: ATAM İZİNDEYİZ
ATATÜRK'TEN SON MEKTUP
Ve anlamayacaksınız çağlarca da... Hep tutturmuş "Yıl 1919, Mayıs'ın 19'u" diyorsunuz. Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övüyorsunuz . Mustafa Kemâl'i anlamak bu değil, Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil. Bırakın o altın yaprağı artık, bırakın rahat etsin anılarda şehitler. Siz bana, neler yaptınız ondan haber verin. Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin ? Mustafa Kemâl'i anlamak yerinde saymak değil. Mustafa Kemâl'in ülküsü, sadece söz değil. Bana, muştular getirin bir daha, uygar uluslara eşit yeni buluşlardan.. Kuru söz değil, iş istiyorum sizden anladınız mı ? Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı ? Mustafa Kemâl'i anlamak avunmak değil, Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil. Halâ, o, acıklı ağıtlar dudaklarınızda, halâ oturmuş, 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz . Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın ! Uluslar, fethine çıkıyor, uzak dünyaların.. Mustafa Kemâl'i anlamak gözboyamak değil, Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil.. Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız ; laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil. Bilim ağartsın saçlarınızı.. Kitaplar.. Ancak, böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar... Mustafa Kemâl'i anlamak ağlamak değil, Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil. Demokrasiyi getirmiştim size, özgürlüğü.. Görüyorum ki, halâ aynı yerdesiniz, hiç ilerlememiş, birbirinize düşmüşsünüz, halka eğilmek dururken. Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen ? Mustafa Kemâl'i anlamak itişmek değil, Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil. Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla. Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla. Bu vatan, bu canım vatan, sizden çalışmak ister, paydos övünmeye, paydos avunmaya, yeter, yeter ! Mustafa Kemâl'i anlamak aldatmak değil, Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil... Siz beni halâ anlayamadınız .
__________________
"Dilin düşüncenden önce haraket etmesin" |
13.03.2008, 12:24 | #106 |
Moderator
Arif Coşkun Şuan
Son Aktivite: 10.05.2016 19:12
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Yaş: 61
Mesajlar: 27.868
Tecrübe Puanı: 10
|
--->: ATAM İZİNDEYİZ
ATATÜRK’Ü ANLAMAK
Önce Tandoğan’da sonra Çağlayan’da milyonu aşkın insan toplanıyor. Aslında alanlar dar geliyor da toplanamıyor. Meydanları dolduruyor, sonra da sel gibi taşıyor. 29.04.2007 tarihindeki manzara şöyle: Çağlayan Meydanı denilen yerde bulunan insan sayısı toplananların yarısı bile değil. Genç, yaşlı, kadın, erkek, okumuş, cahil, başörtülü (türbanlı değil), başı açık, çocuk, büyük, milyonu aşkın insan toplanmış. Sanatçılar, siyasiler, sağcılar, solcular, milliyetçiler, sosyalistler, devletçiler, liberaller, zenginler, fakirler, el ele vermişler. Ne yapıyor bu insanlar? Yoksa delirdiler mi? Nedir bu çılgınlık? Halkın üzerindeki yılgınlık ne oldu da gidiverdi? Ne oluyor da Hûkümet bu kadar şiddetle ve ağır bir biçimde istifaya davet ediliyor? Üstelik bu sefer, “sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” yerine “lüzumsuzsa ampulü söndürmek” üzere toplanmış olan bu insanların amacı ne? Bu işin sonu nereye varacaktır? Ben merak ettim de sordum kendime. Ya Hûkümetten kimse sordu mu bu soruları? Biz yıllardır Atatürk’ü anlamak yerine O’na düşman olduk, O’na düşmanlar yetiştirdik; ama hâlâ O’nun peşinde koşan bunca insan mı akılsız yoksa biz mi diye hiç sordular mı kendilerine? Sormadılarsa ben hemen yanıtını vermeye çalışayım. Siz, hiç Atatürk’ü anlamak istediniz mi? Belki de anlamak istemediniz. İşinize de gelmemiş olabilir. Çünkü; Atatürk’ü anlamak demek, Türk tarihini anlamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, Türk dilini anlamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, Anadolu’yu anlamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, Türk insanını anlamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, gerçek İslam dinini anlamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, insan haklarını anlamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, cumhuriyet rejimini anlamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, temek hak ve özgürlükleri anlamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, ekonomik gücün ne olduğunu yaşamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, bilimi tercüme etmemek demektir. Atatürk’ü anlamak demek, bilgiyi kullanmak değil satmak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, ayrımcılığa değil bütünleşmeye yönelmek demektir. Atatürk’ü anlamak demek, tam bağımsızlık demektir. Atatürk’ü anlamak demek, egemenliğin ulusa nasıl verildiğini yaşamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, adaletli olmak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, vatan söz konusu olunca gerisini ayrıntı görmek demektir. Atatürk’ü anlamak demek, emperyalizmle mücadele demektir. Atatürk’ü anlamak demek, yabancı üs ve askerleri ülkeden kovmak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, borç sarmalına neden olan fon ve bankaları kovmak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, Türkiye’de Türk Lirası kullanabilmek demektir. Atatürk’ü anlamak demek, yurt dışında gümrüklerde utanmadan Türküm diyebilmektir. Atatürk’ü anlamak demek, Avrupa Birliği kapılarında dilenci olmamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, seçilebilmek için ABD’den icazet almamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, din simsarı olup dindar insanları kandırmamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, kadın haklarını bilmek demektir. Atatürk’ü anlamak demek, çıkarlar uğruna kadınları kullanmamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, her türlü sanatı sevmek demektir. Atatürk’ü anlamak demek, sanatçıya değer vermek demektir. Atatürk’ü anlamak demek, ince ruhlu olmak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, çevreci olmak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, vatan toprağını kaderine terk etmemek demektir. Atatürk’ü anlamak demek, çalışanın hakkını gözetmek demektir. Atatürk’ü anlamak demek, makamların değil halkın kölesi olabilmek demektir. Atatürk’ü anlamak demek, çocuk haklarını bilmek demektir. Atatürk’ü anlamak demek, gençliğin sesine kulak vermek demektir. Atatürk’ü anlamak demek, çocuklarımıza ve gençlerimize çağdaş uygarlığın ilerisinde bir ülke hazırlamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, günlük çalışma süresi kavramını yok etmek demektir. Atatürk’ü anlamak demek, alkol, sigara ve uyuşturucu ile köklü mücadele demektir. Atatürk’ü anlamak demek, asayiş demektir Atatürk’ü anlamak demek, yurtta barış dünyada barış demektir. Atatürk’ü anlamak demek, ulus ve ülke çıkarı ne ise onun gereğini yapmak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, kadını ile erkeği ile halkın eğitimi ve bilinçlenmesi için çaba sarf etmek demektir. Atatürk’ü anlamak demek, Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza kadar yaşatabilecek şekilde çalışmak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, kendini anlamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, Tandoğan’daki Çağlayan’daki halkı anlamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, Atatürk devrimlerine karşı devrimci olmamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, başka uluslara uşaklık yapmamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, tören Atatürkçüsü olmamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, bu ulusun bağrından çıkan ordusunu da sevmek demektir. Atatürk’ü anlamak demek, Atatürkçüyüm dedikten sonra ülke çıkarları ile bağdaşmayan eylemler yapmamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, “Ne Mutlu Türküm” diyebilmektir Atatürk’ü anlamak demek, Türk’ü anlamak demektir. Siz Atatürk düşmanları: Kaç kez bunları anlamak için uğraştınız? Kaç kez ülkeniz için bir şey yaptınız? Kaç kez ulusunuzun refahı için bir şey yaptınız? Siz bunları yapmadıysanız ne hakla Tandoğan’dan ve sonra da Çağlayan’dan çağlayan bu güzel insanları yönetmeye talip olabiliyorsunuz? Siz bilmez misiniz ki, bu millet ne zaman kendisini yok etmek isteyenler çıkmıştır, o zaman onları yok etmekten bir an bile geri kalmamıştır. Sonuç olarak; Atatürk’ü anlamamak demek, “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe” demektir
__________________
"Dilin düşüncenden önce haraket etmesin" |
13.03.2008, 17:16 | #107 |
Moderator
Arif Coşkun Şuan
Son Aktivite: 10.05.2016 19:12
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Yaş: 61
Mesajlar: 27.868
Tecrübe Puanı: 10
|
--->: ATAM İZİNDEYİZ
ATATÜRK'ÜN BİR ANISI !
KEYİFLE VE DUYGULANARAK OKUYACAKSINIZ... Gazi, çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastladı. Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu. -Merhaba nine. Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle; -Merhaba dedi. -Nereden gelip nereye gidiyorsun? Kadın şöyle bir duralayıp, -Neden sordun ki, dedi. Buraların saabısı mısın? Yoksa bekçisi mi? Paşa gülümsedi. -Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır.Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin? Kadın başını salladı. -Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetişdiği, kavruk köylerinden birindeyim. Bizim muhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim. -Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni? -Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da... Benim iki oğlum gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Bende gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.. -Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadını birden yüzü sertleşti. -Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki... O bizim Vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden kurtardı.Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan?Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam! Demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım yeri deyiver. Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek, -Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır... Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu.Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum anacığım dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor. Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp, Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi de ağlıyordu.İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk'e uzattı; -Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm. Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi; 'Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun.'
__________________
"Dilin düşüncenden önce haraket etmesin" |
13.03.2008, 17:24 | #108 |
Usta Yiğido
altuntas58 Şuan
Son Aktivite: 11.10.2012 21:24
Üyelik Tarihi: 29.08.2006
Yaş: 70
Mesajlar: 38.469
Tecrübe Puanı: 4523
|
--->: ATAM İZİNDEYİZ
Atam her zaman her yerde izindeyiz bu konu hakkında şiirleriyle yorumlarıyla katılan bütün site arkadaşlarımı tebrik ederim hepinizinde emeğine sağlık sağolu var olun
__________________
|
13.03.2008, 17:26 | #109 | |
Usta Yiğido
altuntas58 Şuan
Son Aktivite: 11.10.2012 21:24
Üyelik Tarihi: 29.08.2006
Yaş: 70
Mesajlar: 38.469
Tecrübe Puanı: 4523
|
--->: ATAM İZİNDEYİZ
Alıntı:
__________________
|
|
13.03.2008, 17:29 | #110 |
Usta Yiğido
Abdurrahman 58 Şuan
Son Aktivite: 17.06.2016 18:24
Üyelik Tarihi: 15.06.2006
Yaş: 35
Mesajlar: 4.132
Tecrübe Puanı: 1098
|
-->: ATAM İZİNDEYİZ
şiiri yazan ablamıza teşekkür ediyorum.emeğine sağlık diyorum
__________________
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] EZAN DİNMEZ DİYEN,BAYRAK İNMEZ DİYEN,ŞEHİT ÖLMEZ DİYEN BİRİLERİ VAR ...!!! |
Konuyu Toplam 2 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 2 Misafir) | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Sabiha Serin arkadaşımızın şiiri bestelendi | Çolaklı | Yarışmalar ve Aktiviteler | 0 | 29.10.2008 13:29 |
Hadi Sivaslılar Sabiha Serin Arkadaşımızı Destekleyelim | Çolaklı | Yarışmalar ve Aktiviteler | 5 | 27.09.2008 23:49 |
İMZA GÜNÜME DAVET | Sabiha Serin | Haberler | 10 | 29.06.2008 13:24 |
SABİHA SERİN İMZA GÜNÜ | Sivaslilar.Net | Anasayfa Haberler | 13 | 29.06.2008 00:00 |