![]() |
#141 |
Usta Yiğido
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() kasparix Şuan
![]() Son Aktivite: 01.07.2011 16:53
Üyelik Tarihi: 19.04.2008
Yaş: 37
Mesajlar: 1.196
Tecrübe Puanı: 758
![]() |
![]() ALEVİLİK HZ ALİYİ SEVMEKSE BİZLER EN KOYU ALEVİYİZ İNŞ ..
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#142 |
Yasaklı
![]() Esengül Şuan
![]() Son Aktivite: 02.09.2010 23:31
Üyelik Tarihi: 16.12.2007
Mesajlar: 520
Tecrübe Puanı: 0
![]() |
![]() Ne kadar cahilce bir söz Recep Tayyip 2 diyebiliyorum size ancak O da aynısını dedi ya Kardeşim sizler daha aleviliğin ne demek olduğunu bilmiyorsunuzki Ben yada bizler sen veya senin gibi düşünenlere ne anlatak ALEVİLİK SADECE HZ. ALİ EFENDİMİZİ SEVMEKLE OLMUYOR MALESEF |
![]() |
![]() |
![]() |
#143 |
Yasaklı
![]() Esengül Şuan
![]() Son Aktivite: 02.09.2010 23:31
Üyelik Tarihi: 16.12.2007
Mesajlar: 520
Tecrübe Puanı: 0
![]() |
![]() Bir gece Muhammet evde yatarken Üç melek geldi de nida getirdi Selman'ın şeklinde bir oğlan girdi Ne güzel izzetle sala getirdi Muhammet oğlana yerini verdi Geçti oğlan seccadeye oturdu Cebrail oğlandan nişan istedi Zühre yıldızını alna getirdi Bu oğlanın Ali olduğun bildiler Aman mürvet deyü dara durdular Özlerinden hayli sitem sordular Cebrail Cennet'ten elma getirdi Getirip elmayı terceman verdi Şah eline alıp dört pare kıldı Bir paresin Şah'ım nuş edip kandı Üçünü melekler Hakk'a götürdü Bak Bari Taala hoş nazar kıldı Yed'iklim çar köşe Ali'ye verdi Biri Düldül biri Zülfikar oldu Fatma da Kanber'i ana götürdü Pir Sultan'ım eydür gitti gelenler Arayrp özünde gevher bulanlar Muhammet Ali'yle arşa duranlar Cümle melekleri ceme götürdü |
![]() |
![]() |
![]() |
#144 |
Yasaklı
![]() Esengül Şuan
![]() Son Aktivite: 02.09.2010 23:31
Üyelik Tarihi: 16.12.2007
Mesajlar: 520
Tecrübe Puanı: 0
![]() |
![]() Hz. Muhammet, atı Burak ile bir gece Mirac'a çıkar. Cenab-I Hak ile 90 bin kelam konuşur. Bunun 30 bini sırrı hakikat olup Hz. Ali'de kalır. Miraç'ta Hz. Muhammet'e; süt, bal ve elma verildiği rivayet edilir. Bal aşka, süt sevgiye elma ise dostluğa işaret eder. Muhammet, Mirac'a çıkarken yoluna bir kükremiş aslan çıkar. Aslan yolunu keser. Gaipten bir ses (nida) gelir. "Parmağındaki yüzüğü aslanın ağzına atması" istenir. Muhammet böyle yapar aslan sakinleşir, yoluna devam eder. Muhammet, Cenab-I Hak ile görüştükten sonra şehre döner. Yolda bir dergâha rastlar. Merak edip gidip kapısını çalar. İçerdeki ses; "Kimsiniz?" der. Muhammet ise; "Ben peygamberim içeriye girmek istiyorum" der. Kapı açılmadan içerden gelen ses; "Peygamberliğini git ümmetine yap. Bizim aramıza peygamber sığmaz" der. Hz. Muhammet kapıdan ayrılıp yürümeye başlayınca gaipten gelen ses ayrılmamasını kapıyı yeniden çalmasını ama yanıtı farklı vermesini söyler. Muhammet yine kapıyı çalar: İçerden yine; "Kimsiniz" diye sorulur. Bu kez Hz. Muhammet; "Bende sizden biriyim. Bir insanım. Sizi görmek istedim" der. Bu yanıttan sonra kapı açılır. Muhammet içeri alınır. İçerden "Hoşgeldin sefa getirdin, uğur getirdin" diyerek karşılarlar. Hz. Muhammet içerde oluşmuş bir meclis görür. Hatta sayımını da içinden yapar. Tam 39 kişi vardır. Üstelik bu meclis kadın ve erkeklerden oluşmuştur. Bunların 22'si erkek 17'si kadındır. Muhammet' yer gösterilir. O'da gösterilen yere oturur. Hz. Ali'de meclistedir. Muhammet tesadüfen Ali'nin yanına oturur. Hz. Muhammet sorar. "Size kimler denir?" der. "Bize Kırklar denir" diye yanıt alır. "Ama burada 39 kişi saydım" der. "Selman-ı Pak Can Parstadır"denir. "Peki sizin ulunuz, büyüğünüz, küçüğünüz kim" diye sorar Hz. Muhammet. Gelen yanıt şöyle olur: "Bizim küçüğümüz, büyüğümüz yoktur. Küçüğümüz de uludur, büyüğümüz de uludur. Birimiz kırkımız, kırkımız birimizdir" denir. Bunun üstüne Muhammet meclisten bunu kendilerine kanıtlamalarını söyler. O sırada Ali kolunu uzatır ve gömleğini sıyırır. İçlerinden biri "destur" diyerek bıçağın ucu ile kolunu hafif kanatır. Kolundan bir damla kan akar. Onu, her can'ın kolundan birer damla kanın gelmesi izler. 40. canın bir damla kanı da pencereden içeri gelir. Bu ise Selman-ı Pak'ın kanıdır. Sonra Hz. Ali kolunu bağlar, hepsinin kanaması durur. Selman-ı Pak, Parstan dönüşte bir üzüm tanesi getirir. O'nu Hz. Muhammet'e verir ve bölüştürmesini ister. Muhammet erilen kapta üzüm tanesini ezer, çıkan dem meclisteki kadın-erkek canlara dağıtılır. Kırklar üzüm suyunu içerler. Hep birlikte mest olurlar. "Ya Allah" deyip semah dönerler. Hz. Muhammet'te onlara katılır. Büyük bir coşku ile vecd halinde semah dönülürken Hz. Muhammet'in başından sarığı (imamesi) düşer. Kırk parçaya bölünür. Kırklar parçaları bellerine bağlarlar, kemerbest olurlar. Hz. Muhammet, Kırklar Meclisi'ne pirlerini sorar. "Pirimiz Ali'dir" derler. Böylece, Hz. Muhammet, Ali'nin de orada olduğunu öğrenmiş olur. Ali, Hz. Muhammet'in yanına gelir. Hz. Muhammet Ali'nin parmağında, Mirac'a giderken "aslana" verdiği yüzüğü (hatemi) görür. Ali'ye sarılır, O'nu bağrına basar Peygamberi Miraca okudu Çalap Önüne bir aslan geldi ne acep? Cebrail der bunda üşenme Habip Medet Allah,Ya Muhammed,Ya Ali Onda aslana baç verdiler hatemi Ali'nin sırrına kimse yete mi? Münkirlere sürdürdüler sitemi Medet Allah,Ya Muhammed,Ya Ali Ondan aslan sakin oldu gittiler Orsa iki gönülü bir ettiler Varıben arşı alaya yettiler Medet Allah,Ya Muhammed,Ya Ali Peygambere getirdi hediye Perd altından bir el geldi ye diye Bu Allah'ın elleridir dedi ya Medet Allah,Ya Muhammed,Ya Ali Perd altından gelen eli tanıdı Ta ezelden ikisi bir can ıdı ''Lahmike lahm''idi iki nur idi Medet Allah,Ya Muhammed,Ya Ali Orda şad oluban gülüydü Resul Kırkların cemine vardısul usul Kapı açın peygamberim ben asıl Medet Allah,Ya Muhammed,Ya Ali Ümmetine peygambersen bilesin Benlik ile bizi nerde bulasın Elfakiri fukaradan olasın Medet Allah,Ya Muhammed,Ya Ali Özden fahrı attı açıldı kapı Birayağa durdu oturdu hepi Muhammed der taptığınız ne tapı Medet Allah,Ya Muhammed,Ya Ali Kırklar der taptığımız Ali'dir Kırkımızın biri cömert velidir Şah-ı Merdan cümlemizden uludur Medet Allah,Ya Muhammed,Ya Ali Muhammed der sizden nişan isterim Kırkınızda bir nişanı gösterin İbrevan koluna vurdu neşteri Medet Allah,Ya Muhammed,Ya Ali Kırkından kan geldi birisi sail Ondanda kan geldi oldular kail Keşkülün ortaya koydu tufail Medet Allah,Ya Muhammed,Ya Ali Keşkülde var idi bir tane üzüm Bunu bize bahş eylemeli gözüm Muhammed der bunu bir engür ezin Medet Allah,Ya Muhammed,Ya Ali Kuduretten bir el geldi engüre Hatemin nişanın hep cümle göre Birisi içüben cümle mest ola Medet Allah,Ya Muhammed,Ya Ali Semaha girdiler peygamber coştu Ser tacın ortaya serini açtı Mümin kullarına ırahmet saçtı Medet Allah,Ya Muhammed,Ya Ali Anda kırk pare ettiler Şamle'yi Irahmete bandırdılar cümleyi AŞIKİ'nin yaresini emleyi Medet Allah,Ya Muhammed,Ya Ali Alıntıdır |
![]() |
![]() |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar Esengül'e Teşekkür Ediyor... |
![]() |
#145 |
Yasaklı
![]() Esengül Şuan
![]() Son Aktivite: 02.09.2010 23:31
Üyelik Tarihi: 16.12.2007
Mesajlar: 520
Tecrübe Puanı: 0
![]() |
![]() Nura Götüren Peygamberim Ey Mekke! Güzelliklerinle gizlendin,durdun. Doğumunu mu? beklerdin bu kutlu Rasülün. Sonsuz selam, salat, sana canım Peygamberim. Varlığıyla beraber getirdiği merhametinde. Hakikat sabahı göründü. Nübüvvet mabedinde Alemlere Rahmet rüzgarısın canım Peygamberim. Cihan nura gark olup, Seninle coştu övündü, Kisralar çılgına döndü, tabiat alevleri söndü. Kokusu güzel, nuru ışık, canım peygamberim. Bitmeyen merhametin, parlayan onurlu güneşi. Ötelerin ötesinde, nurlu yaratılışın temsilcisi. Kokuları cennet gülüne benzer gül Peygamberim. Şanı yüce ve büyük Allahu Teâla Azze vecelle. Gül Ravza’da Risâlet burcunda olgun bir meyve. Nurun doldu gönüllere canım Peygamberim. Sensin Cibrilin sohbetiyle gökler ötesine yürüyen. Sensin Miraçta Allah’tan ümmetine af dileyen. Allahın Habibi, aşk ikliminin sultanı Peygamberim. Sidretü’l Müntehâ ilm-i beşerin son haddi idi. İçte o gece ezel ve ebed sana saygıyla eğildi. Havzu Kevser’in sahibi canım Peygamberim. Kâinatın müştak olduğu Hâtemül Enbiyasın. Göklerin aşkıyla devreylediği Habibi Kibriyasın. Allah’ın son elçisi, canım Peygamberim. Sevgisiyle, Resûle ağlayıp inleyen kütükler. Selam verip, dağlar taşlar nasıl feryat ettiler. Cihana ışık saçan, Ey canım Peygamberim. Etrafını kuşatan ikram,arzın semalarına yayılır. O’nun cömertliğini anlatmaya diller aciz kalır. Ey gönüller sultanı canım peygamberim. Ey gözlerin nuru, severlerdi bitmez tükenmez hazla . Verdikleri andaki sevinç,nail oldukları sevinçten fazla . Allah’ın davasını yükseltin, canım Peygamberim. Söyleyeyim de gönlümde ki, gam dağılsın gitsin. Ya Rasülullah, bütün övgülerin sevgilerin üstündesin. Allahın düşmanlarını susturdun, canım Peygamberim. Sultanım sana hakaret edenlerin yüzleri kara olsun. Dilerim dizleri titresin, kalplerine korkular dolsun. Cihana ışık saçan nura götüren canım Peygamberim. |
![]() |
![]() |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar Esengül'e Teşekkür Ediyor... |
![]() |
#146 |
Yasaklı
![]() Esengül Şuan
![]() Son Aktivite: 02.09.2010 23:31
Üyelik Tarihi: 16.12.2007
Mesajlar: 520
Tecrübe Puanı: 0
![]() |
![]() Abese: Yüzünü ekşitti. Adiyat: Nefes nefese koşanlar. Ahkaf: Yer adı. Ahzab: Hizipler, gruplar, kabileler. Ala: Yüce, büyük, kutlu. Alak: Embriyo, ilgi, pıhtı. Ali imran: İmran ailesi. Ankebüt: Dişi örümcek. Araf: Cennetle cehennem arası bölge. Asr: Çağ, asır, zaman Bakara: İnek Beled: Belde, kent bölge Beyyine: Kanıt, belge, aydınlık. Bürüc: Burçlar. Casiye: Çöken, oturan. Cin: Cin, görünmeyen varlık. Cumua: Cuma, toplanma, topluluk. Duha: Kuşluk vakti. Dühan: Duman, sis,pus. En’am: Hayvanlar, davarlar. Enbiya: Peygamber. Enfal: Ganimetler, gelirler, vergiler. Fatır: Yaratan, varlığın ilkelerini koyan. Fatiha: Açılış, açan, özetleyen. Fecr: Şafak vakti. Felak: Tan yeri, yarılma, açılma. Fetih: Fetih, açılış. Fil: Fil. Furkan: Işıkla karanlığı, doğrula eğriyi ayıran. Fussılet: Ayrıntılı yaptı. Ğaşiye: Bürüyen, örten, kuşatan. Hac: Ziyaret. Hadid: Demir. Hakka: Geleceği kuşkusuz olan şey. Haşr: Haşr, toplama, diriltme. Hicr: Bir topluluğun adı. Hucurat: Hücreler. Hüd: Hüd peygamber. Hümeze: Alaycılar, gıybetçiler. İbrahim: Hz. İbrahim. İhlas: Samimiyet. İnfitar: Açılma, yarıma parçalanma. İnsan(dehr): İnsan, zaman İnşıkak: Yarılma, ayrılma, kopma. İnşirah: Gönül ferahlığı, iç açılması. İsra: Gece yürüyüşü. Kaaria : Şiddetle çarpan. Kadir: Kadir gecesi. Kaf: Kaf harfi. Kafirün: Kafirler. Kalem: Kalem. Kamer: Ay. Kasas: Peygamberlerin hayat hikayeleri. Kehf: Mağara. Kevser: Kevser havuzu, yoğun güzellik ve iyilik Kıyamet: Kıyamet. Kureyş: Kureyş kabilesi. Leyl: Gece. Lukman: Hz. Lokman. Maide: Sofra. Maün: Kamu hakkı zekat, vergi. Mearic: Miraçlar, yükselme noktaları. Meryem: Hz. Meryem. Muhammed: Muhammed Mutaffifun: Ölçü ve tartıda hile yapanlar. Mücadile: Hakları için savaşan kadın. Müddessir: Örtüsüne bürünen, saklanan. Mülk: Mülk, yönetim. Mümin: Mümin. Müminun: Müminler. Mürselat: Görevle gönderilenler. Mümtehine: İmtihan eden. Münafikun: İkiyüzlüler. Müzzemmil: Örtüsüne bürünen, köşesine çekilen. Nahl: Balarısı. Nas: İnsanlar. Nasr: Yardım. Naziat: Çekip koparanlar, yay çekenler. Nebe: Haber. Necm: Yıldız. Neml: Karınca. Nisa: Kadınlar. Nüh: Hz. Nuh. Nür: Işık. Rad: Gök gürültüsü. Rahman: Rahmeti bol olan. Rüm: Bizanslılar. Sad: Sad harfi. Saff: Saf tutmak. Saffat: Saf bağlayanlar. Sebe: Saba ülkesi. Secde: Secde. Şems: Güneş. Şuara: Şairler. Şüra: Şüra toplu denetim. Taha: Tı ve ha harfleri. Tahrim: Haramlaştırma, yasaklama. Talak: Boşama, boşanma. Tarık: Tarık yıldızı. Tokmak gibi vuran. Tebbet: Eli kırıldı. Teğabün: Aldatış ve aldanış. Tekasür: Mal ve evlat çokluğunda yarış. Tekvir: Büküp dürme. Tevbe: Tövbe. Tin: İncir. Tür: Tür dağı. Vakıa: Olan, ortaya çıkan. Yasin: Ya ve sin harfleri. Yünüs: Hz. Yunus. Yüsuf: Hz. Yusuf. Zariyat: Tozulup savuranlar. Zilzal: Zelzele. Zühruf: Süs-püs. Zümer: Zümreler, klikler. KAYNAK: PROF. DR. Yaşar Nuri ÖZTÜRK. KUR’AN-I KERİM MEALİ (TÜRKÇE ÇEVİRİ). |
![]() |
![]() |
![]() |
#147 |
Yasaklı
![]() Esengül Şuan
![]() Son Aktivite: 02.09.2010 23:31
Üyelik Tarihi: 16.12.2007
Mesajlar: 520
Tecrübe Puanı: 0
![]() |
![]() Ey Resulullah! Neden herkesten çok Ali' yi seversin? Peygamber:Neden çok sevdiğimi anlatayım mı? -Anlat derler.Peygamber sorar: -Sizlere sormak isterim; birisi size kötülük yapsa ne yaparsınız? -İyilik yaparız efendim derler... Peygamber: -Yine kötülük yaparsa? -Yine iyilik yaparız. -Soruyu tekrar eder; Yine kötülüğüne devam ederse?Cevap verirler: -Düşünürüz efendim derler.Peygamber: -Çağırın Ali'yi diye buyurur.İmam Ali gelir, Peygamber İmam Ali' ye sorar; -Ya Ali! birisi sana kötülük yaparsa sen ne yaparsın? Cevap verir; İyilik yaparım, der.Peygamber 7 kez tekrar eder.İmam Ali 7 kez "iyilik yaparım" der.Son defa sorunca da o iyilikler şahı şu mükemmel cevabı verir; -Ya Resulullah! Kötülük yapan kötülüğünden usanmıyorsa, ben iyilik yapmaktan niye usanayım ki...!der. Peygamber soru soranlara döner ve "neden çok sevdiğimi anladınızmı" der... O iyilikler şahına aşk-ı niyaz olsun... aşk-ı muhabbetle... |
![]() |
![]() |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar Esengül'e Teşekkür Ediyor... |
![]() |
#148 |
Tecrübeli Yiğido
![]() ![]() ![]() bayatlı kenan58 Şuan
![]() Son Aktivite: 19.02.2015 20:16
Üyelik Tarihi: 16.02.2008
Yaş: 43
Mesajlar: 363
Tecrübe Puanı: 684
![]() ![]() |
![]() ALİ İBN EBİ TÂLİB
Resulullah'ın amcasının oğlu, damadı, dördüncü halife. Babası Ebû Talib, annesi Kureyş'ten Fâtıma binti Esed, dedesi Abdulmuttalib'tir. Künyesi Ebu'ı Hasan ve Ebû Tûrab (toprağın babası), lâkabı Haydar; ünvanı Emîru'l-Mü'minin'dir. Ayrıca 'Allah'ın Arslanı' ünvanıyla da anılır. Hz. Ali küçük yaşından beri Resulullah'ın yanında büyüdü. On yaşında İslâm'ı kabul ettiği bilinmektedir. Hz. Hatice'den sonra müslümanlığı ilk kabul eden odur. Hz. Peygamber ile Hz. Hatice'yi bir gün ibadet ederken gören Hz. Ali'ye Peygamberimiz şirkin kötülüğünü, tevhidin manasını anlattığında Hz. Ali hemen müslüman olmuştu. Mekke döneminde her zaman Resulullah'ın yanındaydı. Kâbe'deki putları kırmasını şöyle anlatır: "Bir gün Resul-u Ekrem ile Kâbe'ye gittik. Resul-u Ekrem omuzuma çıkmak istedi. Kalkmak istediğim zaman kalkamıyacağımı anladı, omuzumdan indi, beni omuzuna çıkardı ve ayağa kalktı. Kendimi istesem ufukları tutacak sanıyordum. Kâbe'nin üzerinde bir put vardı, onu sağdan soldan ittim. Put düştü, parça parça oldu. Resulullah'ın omuzlarından indim. İkimiz geri döndük." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 384). Resul-u Ekrem, en yakın akrabasını uyarmak ve hakkı tebliğ etmek hususunda Allah'u Teâlâ'dan emir alınca onları Safa tepesinde toplayıp ilâhî emirleri tebliğ edince, Kureyş müşrikleri onunla alay etmişti. İkinci toplantıyı yapmasını Hz. Ali (r.a.)'ye bıraktı, Ali de bir ziyafet hazırlayarak Hasimoğullarını davet etti. Resulullah yemekten sonra: "Ey Abdülmuttaliboğulları, ben özellikle size ve bütün insanlara gönderilmiş bulunuyorum. İçinizden hanginiz benim kardeşim ve dostum olarak bana bey'at edecek" dedi. Yalnız Ali (r.a.) kalktı ve orada Resulullah'a onun istediği sözlerle bey'at etti. Bunun üzerine Resul-u Ekrem, "Kardeşimsin ve vezirimsin " diyerek Hz. Ali'yi taltif etti. Hz. Peygamber hicret etmeden önce elinde bulunan emanetleri, sahiplerine verilmek üzere Ali'ye bıraktı ve o gece Hz. Ali, Resulullah'ın yatağını da yatarak müşrikleri şaşırttı. Böylece Hz. Ali, Hz. Peygamber'i öldürmeye gelen müşrikleri oyalayarak onun yerine hayatını tehlikeye atmış, bu suretle Peygamber'e hicreti sırasında zaman kazandırmıştır. Hz. Ali, Peygamberimiz'in kendisine bıraktığı emanetleri sahiplerine verdikten sonra Medine'ye hicret etti. Medine'de de Hz. Peygamber'in devamlı yanında bulundu, bütün cihat harekâtlarına katıldı, Uhud'da gâzî oldu. Bedir'de sancaktardı. Aynı zamanda keşif kolunun başındaydı; hakim noktaları tesbit ederek Hz. Peygamber'e bildirdi. Bu mevkiler işgal edilerek, Bedir'de önemli bir savaş harekâtını başarıya ulaştırdı. Bedir gazasının başlamasından önce, Kureyşliler'le teke tek dövüşen üç kişiden biriydi. Bu döğüşte, hasmı Velid b. Muğire'yi kılıcı ile öldürdüğü gibi, Hz. Ebû Ubeyde zor durumdayken yardımına koştu ve onun hasmını da öldürdü. Kendisine "Allah'ın Arslanı" lâkabı ve Bedir ganimetlerinden bir kılıç, bir kalkan ve bir de deve verildi. Hz. Ali, Bedir savaşından sonra Hz. Peygamber'in kızı Hz. Fâtıma ile evlendi. Nikâhını Hz. Peygamber kıydı. O zamana kadar Resulullah'la oturan Hz. Ali nikâhtan sonra ayrı bir eve taşındı. Hz. Ali'nin, Hz. Fâtıma'dan üç oğlu, iki kızı dünyaya geldi. Hicret'in üçüncü yılında Uhud savaşında, müslüman okçuların hatası yüzünden müşrikler müslümanların üzerine saldırmışlar ve Hz. Peygamber de yaralanarak bir hendeğe düşmüş ve düşman onun öldüğünü yaymıştı. Halbuki o sırada döğüşe döğüşe gerileyen Hz. Ali, Hz. Peygamber'in içine düştüğü hendeğe ulaşarak, onu korumaya almıştı. İki tarafın da kazanamadığı bu savaşta Hz. Ali birçok yerinden yaralanarak gazi oldu. Uhud savaşından sonra Hz. Ali "Benu Nadr" Yahudilerinin hainlikleri üzerine bu kabile ile yapılan savaşı bizzat idare etti. Bütün çarpışmalarda Hz. Ali kahramanca döğüşmüş ve müşriklerin en meşhur savaşçılarını öldürmüştür. Hudeybiye barışında sulh şartlarının yazılmasında o memur edildi. Hz. Ali, sulhnameyi yazmaya şöyle başladı: "Bismillâhirrahmânirrahîm . Muhammed Resulullah...." Ancak müşrikler bu ifadeye itiraz ettiler. Hz. Peygamber, "Resulullah" yerine "Muhammed b. Abdullah" yazmasını Hz. Ali'ye söylemiş fakat Hz. Ali "Resulullah" ifadesinin yazımında ısrar etmiştir. Hz. Ali Mekke'nin fethi sırasında yine sancaktardı. "Keda" mevkiinden Mekke'ye girdi. Mekke kan dökülmeden fethedildi. Hz. Peygamber ile birlikte Kâbe'deki bütün putları kırdılar. Mekke'nin fethinden sonra Resulu Ekrem, Hâlid b. Velid'i Benu Huzeyme kabilesine gönderdi. Bu kabile ya cehaleti, ya da bedevî olmalarından, "müslüman olduk" anlamındaki "eslemna" kelimesi yerine "sabbena" dediği için Hâlid b. Velid hiddetlendi ve onlarla harp etti. Hz. Peygamber olayı duyunca çok üzüldü. Hz. Ali'yi bu hatayı telâfi ile görevlendirdi. Hz. Ali Benu Huzeyme'ye giderek öldürülenlerin diyetini ödeyip mağdur olanların zararlarını telâfi etmişti. Huneyn gazasında müslümanlar bir ara bozulup dağıldılar. Sayıları binleri bulduğu halde içlerinden ancak birkaç kişi sabredip dayanabildi. Hz. Ali bu savaşta yalnız sabırla tahammül etmekle kalmayarak gösterdiği yiğitlik ve kumandanlıkla İslâm ordusunun kendi safında toparlanmasını sağladı. Resulu Ekrem hicretin 9. yılında Tebük seferine çıkarken Hz. Ali'yi ehl-i beytin muhafazası için Medine'de bıraktı, ancak bu sefere katılamadığı için müteessir oldu. Bunun üzerine Resulullah: "Musa'ya göre Harun ne ise, sen bana karşı o olmak istemez misin?" dedi. Ali, bu iltifattan çok memnun oldu. Berae suresinin ayetleri nazil olunca, Resulullah Hz. Ali'yi Mekke'ye gönderdi. Bu suretle hiçbir müşrikin artık Kâbe-i Şerîfi bundan sonra haccedemeyeceğini bildirdi. Yemen bölgesinin İslâm'a girmesi zordu. Görev yine Ali b. Ebi Talib'e verildi. Hz. Ali "Bu çok güç bir iş" dedi. Resulullah da "Ya Rabb, Ali'nin dili tercümanı, kalbi hidayet nurunun memba olsun" diye dua edince, Ali, siyah bir bayrak alarak Yemen'e gitti, kısa süren irşadları sayesinde Yemen'in bütün Hemedan kabilesi müslüman oldu. Hz. Peygamber'in vefatı sırasında, hücresinde bulunanların başında geliyordu. Hz. Ebu Bekir halife seçildiği sırada Hz. Ali Resulullah'ın hücresinde tekfin ile meşgul idi. Hz. Ömer devrinde devletin bütün hukuk işleriyle ilgilenip adeta İslâm devletinin baş kadısı olarak görev yaptı. Hz. Ömer'in şehâdeti üzerine yine devlet başkanını seçmekle görevlendirilen altı kişilik şûra heyetinde yer alıp, bu altı kişiden en sona kalan iki adaydan biri oldu. Hz. Osman'ın hilâfeti döneminde idarî tutumdan pek memnun olmamakla birlikte İslâm devletinin muhtelif vilâyetlerinden gelen şikayetleri hep Hz. Osman'a bildirmiş ve ona hâl çareleri teklif etmişti. Hz. Osman'ı muhasara edenleri uzlaştırmak için elinden gelen gayreti sarfetti. Hz. Osman'ın şehâdetinden sonra İslâm'ın ileri gelen şahsiyetleri ona bey'at ettiler. Ancak onun bu dönemi Allah'ın bir takdiri olarak son derece karışık bir dönem oldu. Hilâfete geçtiğinde hâlledilmesi gereken bir çok problemle karşı karşıya kaldı. Bu karışıklıklar Cemel ve Sıffın gibi iç çatışmaları doğurdu. İslâm devleti bünyesindeki bu ihtilâfları giderme konusunda büyük fedakârlık ve gayretler gösterdi. Kûfe'de 40/661 yılında bir Hârici olan Abdurrahman b. Mülcem tarafından sabah namazına giderken yaralandı. Bu yaranın etkisiyle şehid oldu. Hz. Ali devamlı olarak Hz. Peygamber (s.a.s.)'in yanında bulunduğu için Tefsir, Hadîs ve Fıkıhta sahabenin ileri gelenlerindendir. Hatta Resulullah'ın tabiri ile "ilim beldesinin kapısı" olarak ümmetin en bilgini idi. Hz. Peygamber yolunda insanları hakka iletmek için büyük gayretler sarfetmiş ve hilâfet dönemi iç karışıklıklarla dolu olmasına rağmen İslâm'ın öğretilmesi ve öğrenilmesi hususunda büyük katkıları olmuştu. Medine'de duruma hakim olup yönetimi tam olarak eline aldıktan sonra öğretim için merkezde bir okul kurdu. Arapça gramerin öğretilmesini Ebu Esved ed-Düeli'ye, Kur'an okutma ve öğretme işini Abdurrahman esSülemi'ye, Tabiî ilimler konusunda öğretmenlik görevini Kümeyl b. Ziyâd'a verdi. Arap edebiyatı konusunda çalışma yapmak üzere de Ubade b. esSamit, ve Ömer b. Seleme'yi görevlendirdi. Devlet yönetimi ve hizmetlerini; maliye, ordu, teşrî ve kaza gibi bölümlere ayırarak yürütüyordu. Malî işleri, dağıtma ve toplama diye iki kısma ayırmazdı. Ümmetin malını ümmete dağıtırken de son derece titiz davranırdı. Kendisine bir pay ayırma noktasında gayet dikkatli olup, kimsenin hakkına tecavüz etmemekte de büyük bir örnek idi. Kendisini Kûfe'de görenler, kışın soğuğunda ince bir elbisenin altında tir tir titreyerek camiye gittiğini aktarırlar. Devlet yönetici ve memurlarının nasıl davranmaları gerektiği konusunda şu yönetmeliği hazırlamıştı. 1. Halka karşı daima içinizde sevgi ve nezaket besleyin. Onlara bir canavar gibi davranmayın ve onları azarlamayın . 2. Müslüman olsun olmasın herkese aynı davranın. Müslümanlar kardeşleriniz, müslüman olmayanlar ise sizin gibi bir insandır. 3. Affetmekten utanmayın. Cezalandırmada acele etmeyin. Emriniz altında bulunanların hataları karşısında hemen öfkelenip kendinizi kaybetmeyin . 4. Taraf tutmayın, bazı insanları kayırmayın. Bu tür davranışlar sizi zulme ve despotluğa çeker. 5. Memurlarınızı seçerken zalim yöneticilere hizmet etmemiş ve devletin suçlarından ve zulümlerinden sorumlu olmamış bulunmalarına dikkat edin. 6. Doğru, dürüst ve nazik kişileri seçin ve çıkar ummadan ve korkmadan acı gerçekleri söyleyebilenleri tercih edin. 7. Atamalarda araştırma yapmayı ihmal etmeyin. 8. Haksız kazanç ve ahlâksızlıklara düşmemeleri için memurlarınıza yeterince maaş ödeyin. 9. Memurlarınızın hareketlerini kontrol edin ve bunun için güvendiğiniz samimi kişileri kullanın. 10. Mektuplar ve müracaatlara bizzat kendiniz cevap verin. 11. Halkın güvenini kazanın ve onların iyiliğini istediğinize kendilerini inandırın . 12. Hiç bir zaman vaadinizden ve sözünüzden dönmeyin. 13. Esnaf ve tüccara dikkat edin; onlara gereken önemi gösterin, fakat ihtikâr, karaborsa ve mal yığmalarına izin vermeyin. 14. El işlerine yardım edin; çünkü bu yoksulluğu azaltır, hayat standardını artırır. 15. Tarımla uğraşanlar devletin servet kaynağıdır ve bir servet gibi korunmalıdır. 16. Kutsal görevinizin yoksul, sakat ve yetimlere bakmak olduğunu hiç aklınızdan çıkarmayın. Memurlarınız onları incitmesin, onlara kötü davranmasın. Onlara yardım edin, koruyun ve yardımınıza ihtiyaç duydukları her zaman huzurunuza çıkmalarına engel olmayın . 17. Kan dökmekten kaçının, İslâm'ın hükümlerine göre öldürülmesi gerekmeyen kimseleri öldürmeyin. Hz. Ali bütün bu emirleri kendi nefsinde eksiksiz uygulayan bir halifeydi. Beş yıllık halifeliği çok önemli olaylarla, savaş ve sıkıntılarla geçmişti. Fitnelere karşı sonuna kadar doğru yoldan sabırla mücadele etmek istedi sonunda şehid oldu. Hz. Ali İslâm'ın bütün güzelliklerine vakıftı. Çünkü o, Resulullah'ın daima yanında bulunmuştu. Vahiy kâtibiydi, hâfız, müfessir ve muhaddisti. Hz. Peygamber'den beş yüzden fazla hadis rivayet etti. Ahkâmın nazariyatından çok amelî keyfiyetine bakardı: "Halka anladıkları hadisleri söyleyiniz. Allah ile Peygamber'in tekzip edilmesini ister misiniz?" (Buhârî, İlim) demiştir. Hz. Ali'nin, Hz. Fâtıma'dan Hasan, Hüseyin, Muhsin adlı oğulları ve Zeynep, Ümmü Gülsüm adlı kızları oldu. Hz. Ali âbid, kahraman, cesur, iyilikte yarışan, takva sahibi ve son derece cömertti. Medine'de müslümanların durumu düzeldikten sonra, Hz. Ali de bir hizmetçi almaya karar verip, Resulullah'a gitti. Resulullah kızıyla damadının arasına girerek: "Ben size hizmetçiden daha hayırlısını haber vereyim. Yatarken otuzüç kere Allahü ekber, otuzüç kere Elhamdülillah, otuzüç kere de Subhanallah deyin" buyurdu. Yine bir gün yiyecek çok az yemekleri olan Hz. Ali ile ailesi sofraya oturdukları sırada kapılarına bir dilenci geldi, onlar da yemeği dilenciye verdiler. Ertesi gün gelen bir yetime, üçüncü gün gelen bir esire yemeklerini verdiler. Bu olay üç gün sürdükten sonra şu ayet-i kerime indi: "şüphesiz en iyiler mizacı kâfur olan bir tastan içerler. Allah'ın kullarının taşıra taşıra içeceği bir kaynak. Adağı yerine getirirler ve şerri yaygın olan bir günden korkarlar. İçleri çektiği hâlde yiyeceği, miskine, yetime ve esire yedirirler. 'Biz sizi ancak Allah'ın rızası için doyuruyoruz, sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Doğrusu biz oldukça asık suratlı zorlu bir günden dolayı Rabbımızdan korkuyoruz' derler. Allah da bu günün şerrinden onları korur. Onlara parlaklık ve sevinç verir." (İnsan, 5/11) Hz. Ali'nin "Zülfikâr" adı verilen meşhur bir kılıcı vardı. Kılıcın ağzı iki çatallı idi ve Hz. Ali'ye Resulullah tarafından hediye edilmişti. Hz. Ali'nin cömertliği, insanîliği, Resulullah'a olan yakınlığıyla edindiği büyük manevî miras onu yüzyıllardır halk inançlarında destani bir kişiliğe büründürmüştür. Bir gün onun dört dirhemi vardı. Birini açıktan, birini gizliden birini gündüz, birini de gece infak etti ve hakkında şu ayet-i kerime indi: "Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık olarak infak edenler. Onlar için Rabbleri katında karşılıkları vardır ve üzülecek de değillerdir." (el-Bakara, 2/274). Hz. Ali'nin peygamberimizden rivayet ettiği bazı hadis-i şerifler: "Günah işleyen biri pişman olur, abdest alır namaz kılar ve günahı için istiğfar ederse Allah'u Tealâ Nisâ suresinde 'Biri günah işler veya kendine zulmeder sonra pişman olup Allah'u Teâlâ'ya istiğfar ederse Allah'u Teâlâ'yı çok merhametli ve af ve mağfiret edici bulur' buyurmaktadır." "Üzerinde farz namaz borcu olan kimse, kazasını kılmadan nafile kılarsa boş yere zahmet çekmiş olur. Bu kimse, kazasını ödemedikçe Allah'u Teâlâ onun nafile namazlarını kabul etmez. " "Malınızın zekâtını veriniz. Biliniz ki, zekâtını vermeyenlerin bunu vazife kabul etmeyenlerin namazı, orucu, haccı ve cihadı ve imanı yoktur. " Peygamberimiz (s.a.s.) Hz. Ali'ye buyurdu: " Ya Ali, altıyüzbin koyun mu istersin, yahut altıyüzbin altın mı veya altıyüzbin nasihat mı istersin ? " Hz. Ali dedi: "Altıyüzbin nasihat isterim." Peygamberimiz buyurdu: "Şu altı nasihate uyarsan altıyüzbin nasihata uymuş olursun: 1. Herkes nafilelerle meşgul olurken sen farzları ifa et. Yani farzlardaki rükünleri, vacipleri sünnetleri, müstehapları ifa et. 2. Herkes dünya ile meşgul olurken sen Allah'u Teâlâ'yı hatırla. İslâm'a uygun yaşa; İslâm'a uygun kazan; İslâm'a uygun harca. 3. Herkes birbirinin ayıbını araştırırken sen kendi ayıplarını ara. Kendi ayıplarınla meşgul ol. 4. Herkes dünyayı imar ederken sen dinini imar et, zinetlendir. 5. Herkes halka yaklaşmak için vasıta ararken, halkın rızasını gözetirken sen Hakk'ın rızasını gözet; hakka yaklaştırıcı sebep ve vasıtaları ara. 6. Herkes çok amel işlerken sen amelinin çok olmasına değil, ihlaslı olmasına dikkat et." Hz. Ali buyurdu: "Kişi dili altında saklıdır. Konuşturunuz, kıymetinden neler kaybettiğini anlarsınız." "İnsanın yaslanıp Rabbini bildikten sonra ölmesi, küçükken ölüp hesapsız Cennet'e girmesinden daha hayırlıdır. " "Kul ümidini yalnız Rabbi'ne bağlamalı ve yalnız günahları kendini korkutmalıdır. " "Cahil, bilmediğini sormaktan utanmasın. Âlim, içinden çıkamayacağı bir meselede en iyisini Allah'u Teâlâ bilir' demekten sakınmasın." "Sizin için korktuğum şeylerin en başında, nefsinin isteğine uymak ve uzun emelli olmak gelir. Birincisi hak yoldan alıkoyar; ikincisi ise ahireti unutturur. " "Amellerin en zoru üçtür. Bunlar; nefsin hakkını verebilmek, her halde Allah'u Teâlâ'yı hatırlayabilmek, kardeşine bol bol ikramda bulunabilmektir. " "Takva, hataya devamı bırakmak; aldanmamaktır . " "Kalpler, kaplara benzer. Hayırlı olanı, hayırla dolu olanıdır." "Bana bir harf öğretenin kölesi olurum. " Hz. Ali bu ümmetin en ileri gelenlerinden biri olarak İslâm'ın bize kadar gelmesinde büyük rolü olan sahabelerdendir .
__________________
şuanda yaptığımız hiçbir iş kılınmayı bekleyen vakit namazından daha önemli değildir [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#149 | |
Tecrübeli Yiğido
![]() ![]() ![]() eyupk Şuan
![]() Son Aktivite: 02.01.2013 08:50
Üyelik Tarihi: 05.04.2007
Yaş: 34
Mesajlar: 330
Tecrübe Puanı: 710
![]() |
![]() Alıntı:
İmam Caferi Sadık (a.s): "Namazı hafife alan bizim şefaatimize nail olmayacaktır."1 Hz.İmam Ali (a.s) İmam Hasan ve Hüseyin'e vasiyetinde: "Allah için, Allah için namazı terketmeyin."2 Hz. Ali'nin örnek hayatlarından bir tanesini size sunmak iştiyorum güzel kardeşlerim. Bir gece Hz. Ali (a.s) mescidden dönüyordu. Bir grup insan da Hz. Ali'nin arkasından geliyordu. Hz. Ali onlara dönerek "kimsiniz" diye sordu. Onlar "biz senin şialarınız, dostlarınız." deyince Hz. Ali onlara dikkatle baktı ve şöyle buyurdu: "Ben sizde dostluk alameti göremiyorum." "Onlar Ya Emir'el Müminin bu alamet nedir?" die sorunca Hz. Ali (a.s) "Geceleri uyak kalarak fazla ibadet ettiklerinden renklerinin sararması, uykusuzluk nedeniyle gözlerinin zayıflaması (namazda) kıyam halinde fazla durduklarından dolayı bellerinin eğilmesi, dua ve zikirden dolayı da dil ve dudaklarının kurumasıdır." buyurdu.3 Hz. Ali bu ifadeyle Ehl-i Beyt yolunun gerçek dost ve takipçilerinin önemli vasıflarını beyan etmiştir. Hz.Ali namaza o kadar önem veriyorduki hatta Ramazan ayının19.cu gecesi İbn-i Mülcem (Allah'ın laneti ona olsun) tarafından kılıçla zerbetlendiği zaman, şehadetinden önce İmam Hasan ve Hüseyine şu vasiyette bulundu; "Allah için, Allah için namazı terketmeyin." buyurmuştur. İmam Caferi Sadık (a.s) bir sözündede: "Bizim şefaatimiz namazı hafife alana yetişmeycektir." buyurdu.4 Yine Ehl-i Beyt İmamlarından da namazla ilgili öğüt ve emirler vardır. Emirel Müminin İmam Ali (a.s) buyurdu; "Sizlere dinin direği namazı kılmanızı tavsiye ediyorum. Ondan gafil olmayın ve ona ilgisiz kalmayın."[5] Sıffin savaşında İmam Ali (a.s) taraftarlarına: "Biz niçin savaşıyoruz? Biz bunlarla niçin çarpışıyoruz, ölüyoruz ve öldürülüyoruz? Bilmelisiniz ki biz namaz için bunlarla savaşmaktayız."5 buyurmaktadır. [1]Bihar'ul-Envar, c.5.sh.105 [2]Nehc'ul Belaga. [3]İrşad-ı Şeyh Müfid [4]Bihar'ul-Envar, c.5.sh.105 [5]İrşad'ul-Kulub Allahın selamı Hz.Muhammed (s.a.a) Efendimize ve pak Ehl-i Beytine (a.s) olsun. |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#150 |
Tecrübeli Yiğido
![]() ![]() ![]() eyupk Şuan
![]() Son Aktivite: 02.01.2013 08:50
Üyelik Tarihi: 05.04.2007
Yaş: 34
Mesajlar: 330
Tecrübe Puanı: 710
![]() |
![]() Aleviler derler Ramazan orucu farz değildir falan filan. Bizim oruç Muharrem ayıdır derler. Ramazan ayı değilmiş. Ramazan orucunu Hz.Muhammed ve Ehl-i Beytide tutarmış eğer ayrıntılı bir şekilde incelerseniz. Şimdi Hz.Muhammed (s.a.a) ve Oniki İmaların Ramazan ayıyla hakkında sözlerine bakalım inşallah.
Resulullah (s.a.v) buyurmuştur ki: "Şaban ayı benim ayımdır, Ramazan ayıda Allah(c.c)'ın ayıdır. Kim benim ayımdan birgün Oruç tutarsa kıyamet günü ben onun şefaatçısı olurum. Kim benim ayımdan iki gün Oruç tutarsa (bütün) geçmiş günahları affolunur. Kim benim ayımdan üç gün Oruç tutarsa ona:'Ameline yeniden başla (yeni teklife erişmiş birisi gibi tertemiz olmuşsun) denilir. Kim Ramazan ayının Oruc'unu tutarda belini, dilini, korur ve halka eziyet etmezse Alah-u Teala onun geçmiş ve sonraki günahlarını bağışlar, onu ateşten azad eyler ve Darul- Kararda (cennette) ona yer verir."1 Şimdi ise Ehl-i Beyt İmamlarının sözlerine gelelim. İmam Muhammed Bakır (a.s) buyurmuştur ki: "İslam beş temel üzerine kurulmuştur. Namaz, zekat, hac, oruç ve velayet."2 İmam Cafer Sadık (a.s) buyurmuştur ki: "Allah-u Teala Orucu, zengin ile fakirin eşit olması için farz kılmıştır. Çünkü (normal durumlarda) zengin adam açlığı hiçbir zaman tadmıyor ki (fakirlerin ne çektiğini anlasın da) fakirlere acısın. Zira o her istediği şeyi rahatça ele getirebiliyor. Allah zenginin fakire acıması ve aç olana merhamet etmesi için, kullarını (Ramazan ayında Oruç vesilesiyle) eşit bir seviyeye getirmek ve zengine açlık ve acının zorluğunu taddırmak istemiştir."3 Emir-ül Müminin Ali (a.s) buyurmuştur ki: "Allah-u Teala Orucu halkın ihlasını imtihan etmek için farz kıldı."4 İmam Rıza buyurmuştur ki: "İnsanlar, açlık ve susuzluğun acısını anlamaları ve bu vesileyle de ahiretin fakirliğini idrak etmeleri için Oruç tutmaya emrolunmuştur."5 İmam Muhammed Bakır (a.s) buyurmuştur ki: "Herşeyin bir baharı vardır Kur'an-ın baharı da Ramazan ayıdır.6 [1]Bihar'ul Envar c.96 s.356 [2]Usul-u Kafi c.4 sh.62 hadis 1 [3]Men la Yahzuruh-ul Fakih .2 s.49 hadis.1 [4]Nehcul Belaga hikmet.252 [5]Vesail-üş Şia c.4 sh.4 hadis.5 [6]Bihar-ül Envar c.96 s.257 Konu eyupk tarafından (05.06.2008 Saat 09:47 ) değiştirilmiştir.. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
|
|