|
SİTE ANA SAYFA | Galeri | Kayıt ol | Yardım | Ajanda | Oyunlar | Bugünki Mesajlar | Arama |
Köşe Yazıları Köşe Yazarlarının Yazıları |
|
Seçenekler | Arama | Stil |
20.12.2012, 15:36 | #11 | |
Usta Yiğido
sivaslınet Şuan
Son Aktivite: 02.03.2016 06:48
Üyelik Tarihi: 11.09.2011
Mesajlar: 2.221
Tecrübe Puanı: 703
|
Cevap: MUSTAFA MUTLU YAZILARI
Alıntı:
Sen bilirsin kazımasan da olur. İlgilendiğin için söylemiştim. Geri alıyorum.
__________________
Ezberlerimizin yerini bilgiler almalı.. |
|
24.01.2013, 11:08 | #12 |
Tecrübeli Yiğido
nene-hatun Şuan
Son Aktivite: 10.06.2013 11:16
Üyelik Tarihi: 24.08.2012
Mesajlar: 293
Tecrübe Puanı: 476
|
Cevap: MUSTAFA MUTLU YAZILARI
AKP’nin Osmanlı sevdası ve yanan Osmanlı mirası!
24 Ocak 2013 Perşembe 10:30 Tarihe çok meraklı AKP yönetimindeki İstanbul’da, çoğu Osmanlı’dan miras kalan ve her birini gözümüz gibi korumamız gereken tarihi binalar tek tek yanıyor! İstanbul’un AKP yönetimine girmesinden sonra ilk büyük yangın, Karaköy İskelesi’nde çıktı. Gerçi bu iskele sonradan yanan diğer yapılar gibi “Osmanlı mirası” değildi ama; İstanbulluların hayatında çok önemli anılara ev sahipliği yapmış bir mekândı... İstanbullular on yılı aşkın bir süredir bu iskelenin yerine, sözüm ona “geçici” olarak yapılan uyduruk bir iskeleyle idare ediyor. Yeni iskele projesi ise, Şehir Hatları İşletmesi’nin özelleştirilmesiyle rafa kalktı. *** Sonra ahşap mimarinin en güzel örneklerinin bulunduğu Süleymaniye’de 50’ye yakın tarihi eser yakılarak otopark yapıldı. Beş yüz yıllık Helvai Baba Tekkesi’nin misafirhanesi kimliği belirsiz kişilerce kundaklandı. Dünya Mirası Listesi’ndeki bölge, harabeye dönüştü. İşin ilginci yakılan ve daha sonra yerlerine otopark yapılan tarihi evlerin tamamı, bu yapıları yasal olarak korunmakla görevli Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’nun hemen yanındaydı... *** AKP yönetimindeki İstanbul’da önemli yangınlardan biri de Ortaköy’deki Gaziosmanpaşa İlköğretim Okulu’nun bulunduğu tarihi yalıda çıktı. Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit tarafından kızı Naime Sultan için yaptırılan o binanın yerinde bugün serin Boğaz yelleri esiyor! Yarın ise ne olacağı hâlâ belli değil... *** Ardından 2010’da tarihi Haydarpaşa Garı’nda yangın çıktı... Binanın çatısı tamamen yandı. Yangının ardından binanın akıbetiyle ilgili bir sürü proje geldi... Kimi otele dönüştürüleceğini söyledi, kimi alışveriş merkezi olacağını... Sonuçta iki yılda 50 katlı gökdelen dikilen bir dönemde, Haydarpaşa Garı’nın yanan çatısı hâlâ onarılamadı. *** Geçen yılın son günlerinde ise İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün Cağaloğlu’ndaki 150 yıllık binası yandı. Yangının elektrik kontağından çıktığı söylendi ama buna söyleyenler dâhil kimse inanmadı! *** Ve önceki gece de Galatasaray Üniversitesi’nin tarihi Rektörlük Binası kül oldu... Onunla birlikte binlerce tarihi eser ve kitap! Yangın sürerken Galatasaray Üniversitesi Rektörü’nün televizyonlara verdiği demeci dinledim; dehşete düştüm! Yanan, Osmanlı’nın mirası ve on binlerce ‘Mekteb-i Sultanili çocuğun anıları değildi de sanki derme çatma bir kulübeden ibaretti... Beyefendi o kadar sakin, o kadar umursamaz ve o kadar soğukkanlıydı! *** Düşünüyorum da AKP iyi ki tarihi seviyor; iyi ki Osmanlı’ya hayran! Baksanıza yere göğe sığdıramadığı o padişahların mirasını ne güzel (!) koruyup, kolluyor! Yoksa hâlimiz nice olurdu? MUSTAFA MUTLU / VATAN
__________________
Hattı müdafaa yoktur Sathı müdafaa vardır O satıh bütün vatandır |
16.04.2013, 08:49 | #13 |
Usta Yiğido
sivaslınet Şuan
Son Aktivite: 02.03.2016 06:48
Üyelik Tarihi: 11.09.2011
Mesajlar: 2.221
Tecrübe Puanı: 703
|
Cevap: MUSTAFA MUTLU YAZILARI
İsmi Dilek Özçelik... Trakya Üniversitesi’nde öğrenci... Üç hafta önce lenf kanseri teşhisi kondu. Kanser ilaçları pahalı; onun ise maddi durumu elverişli değil!
Her insan gibi o da yaşamak istiyor... Kemoterapiye başladığı için saçları döküldü; artık aynaya her baktığında gözleri doluyor. Yaşadığı kentte karşısına tesadüfen bir bakan çıkınca, “Gidip durumumu anlatayım. Elbette ilgisiz kalmaz” diye düşündü. Hem kaybedecek neyi vardı ki! Dilenci muamelesi! Edirne’ye gelen bakan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’dı... Dilek, belediye binasının önünde Bakan Bey’in yanına yaklaştı. Kanser tedavisi gördüğünü anlattı, yurt dışından gelmesi gereken ilaçların temini için yardım istedi. Bakan Bey, elini cebine götürdü, birkaç banknot çıkarıp genç kızın eline sıkıştırdı: “Al işte bu parayı... Başka ne yapacağım?” Sonra da uyardı: “Cebinden düşürme haa...” Sonra arkasını dönüp, yanındaki lacivert takım elbiseli adamlarla birlikte namaz kılmak için Selimiye Camii’ne gitti. Donup kaldı Zeynep... Bir elindeki paralara baktı; sonra bir de kendisine bakan çevresindeki kalabalığa... “Dilenci” gibi hissetti kendisini... O anda ip gibi yaşlar süzüldü gözlerinden... Koşarak Bakan Bey’in arkasından camiye gitti, namazın bitmesini bekledi. Hayal kırıklığı! Bakan Bayraktar’ın camiden çıktığını görünce, “Bakanım bir şey diyeceğim” diye seslendi. Bu sırada korumalar genç kızı engellemeye çalıştı ancak bakanın talimatı ile bıraktı. Bayraktar’ın yanına giden genç kız, cebine konulan parayı iade ettikten sonra ağlayarak, “Sadece yanlış anlaşıldım. Ben dilenci değilim. İnsanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız” dedi. Genç kızın parayı iade etmesine ve sözlerine anlam veremeyen Bakan, yanından koşarak ayrılmak isteyen kızı kolundan tutarak, “Yardım edeyim, ne istiyorsun?” diye sordu. Ancak, ağlayan genç kız, koşarak caminin bahçesinden ayrıldı. Bu kez donup kalan, vatandaşının talebine yeterince kulak vermediği için onu dilenci yerine koymuş olan Bakan Bey’di... Vali devrede! Bu olay siyasi bir krize dönüşebilirdi. Hemen önlem alınmalıydı. Olay basına yansıyınca bir açıklama yapıldı ve genç kızın alıngan davrandığı belirtildi. Edirne Valisi’ne talimat verildi ve kızın mutlaka bulunması istendi. Polisler, dün kolundan tutup valilik binasına götürdü Dilek’i... Vali Bey, basın mensuplarını çoktan çağırmıştı bile... Kameralar hazırdı! Boğazını temizledikten sonra konuşmaya başladı: “Ben Sayın Bakanımızın yanlış anladığı kanaatindeyim. Biz devlet olarak kimsesizlerin kimsesi, çaresizlerin çaresiyiz. Biz devlet olarak her konuda Dilek’in yanındayız ve yardım edeceğiz.” Eliniz vicdana gitsin Sonra Dilek konuşmaya başladı: “Kanserim. Bazı ilaçların ücreti devlet tarafından karşılanmıyor ve yurt dışından gelmesi gerekiyor. Benim zaman kaybına lüksüm yok... Ailece çok zor günler geçiriyoruz. Hâliyle bazı şeylere çok kolay ulaşamıyoruz. Ben Bakan Bey’e ‘İlaç’ dedim, o ‘para’ dedi. Dün sadece kendim için yardım istemiştim ama bugün anladım ki birçok kanser hastasının bu ilaçlara ihtiyacı var. Ben insanım. Benim de değer yargılarım var. Sayın Bayraktar’ın yardımını istemiyorum. Tüm mevki ve statü sahibi olanlara şunu söylüyorum: İnsanlar çaresiz oldukları için yardım istiyorlar. Boyun eğiyorlar. Yanınıza yardım amaçlı bir insan geldiğinde eliniz, cebinize değil de vicdanınıza gitsin.” Ah be Dilek... Ve bu olay basına yansımasaydı; sen o Edirne Valisi’nin yüzünü zor görürdün! Önceki gün Bakan Bey’in sadakasını reddettin ve bu ülkede herkesin dilenci olmadığını gösterdin... Dualarımız seninle güzel kız... Sakın ağlama! Mustafa MUTLU
__________________
Ezberlerimizin yerini bilgiler almalı.. |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar sivaslınet'e Teşekkür Ediyor... |
27.04.2013, 14:17 | #14 |
Usta Yiğido
sivaslınet Şuan
Son Aktivite: 02.03.2016 06:48
Üyelik Tarihi: 11.09.2011
Mesajlar: 2.221
Tecrübe Puanı: 703
|
Cevap: MUSTAFA MUTLU YAZILARI
Kırk dilde soruyorum ‘Neden?’
Terör örgütü şefi, gazetecileri Kandil’de toplayıp “savaşan iki ülkeden birinin devlet başkanı” edasıyla “barış koşulları”nı ve bunların yerine getirilmesi durumunda çekilme planını anlattı; AKP’li Milletvekili Ayşenur Bahçekapılı Meclis’te takla attı: “Bu ülkede artık bayram var, bayram.” Sonra da CHP’li ve MHP’li vekillere kapıyı gösterdi: “Bu ülkede size artık yer yok.” Anladınız mı şimdi 23 Nisan’ı, 19 Mayıs’ı, 30 Ağustos’u ve 29 Ekim’i önemsizleştirmelerinin nedeni? Onların hiçbiri “bayram” değil, bayram bundan sonra 25 Nisan! Peki neden? Terör örgütü çekilme kararını açıkladı da ondan... Enişte neden öptü? Kutuplardaki buzulların iki yüzü vardır: Görünen yüz... Su altında kalan yüz... Herkes görünen yüzle ilgilidir ama onu taşıyan su altındaki yüzdür aslında... Bu “barış süreci”nin (!) de iki yüzü var: Görünen yüz; İmralı (!), Kandil (!), Avrupa, ABD, MİT, MİT Başkanı, BDP, İmralı-Kandil arasında mekik dokuyan BDP heyetleri, Sırrı Süreyya Önder, mesajlar, Newroz (!), suskunluk, gizlilik, ak(g)il insanlar... Su altındaki yüz ise... Bir o kadar karanlık! Aydınlatmak için aylardır aynı soruyu soruyoruz ama yanıt veren yok: “Devlet hangi ödünleri verdi ki terör örgütü birdenbire barış kumkuması oluverdi...” Herkes seviniyor, göbek atıyor, bayram yapıyor ama iş basit bir “Neden” sorusunu yanıtlamaya gelince, sorana etiketi yapıştırıyorlar: “Irkçısın, faşistsin, barış sürecini baltalıyorsun... Artık sana bu ülkede yer yok!” Kan dökülmemesini herkesten çok benim gibi düşünenler istiyor... Tek istediğimiz şu tek kelimelik sorumuzun yanıtlanması: Neden? Ne oldu da terör örgütü silah bırakmayı, topraklarımızdan çekilmeyi kabul etti? Katil enişte, bizi niye öptü? Kandil’deki terör örgütü şefinin “Devletle mutabakata vardık” dediği konular neler? Çima? Türkçe soruyoruz; yanıt gelmiyor... Otuz sekiz dilde daha soralım bakalım, ses veren çıkacak mı? Hoekom? Warum? Waarom? Pse? Ne üçün? Zergatik? Yamy? Proc? Hvorfor? Mengapa? Kial? Miks? Bakit, Miski? Pourquoi? Por que? Per gue? Pam? Poukisa? Zasto? Cen fath? Why? Varför? Perche? Preco? Kwa nini? Hvers vegna? Cur? Dlaczego? Kapec? Kodel? Miert? Mengapa? Ghalieks? De ce? Noyemy? Zakac? Yıati? “Canım devir Kürtçe devri, keşke bir de Kürtçe sorsaydın” diyorsanız; onu da yapayım: Çima? Etti mi otuz dokuz? Bir de Türkçesini tekrarlayayım kırk etsin: Neden? Nerede kutlayacak? Biliyorum; değil kırk, yüz kırk dilde sorsam, “buzdağının altı” konusunda tek satır açıklama yapılmayacak! Ne zaman ki o dağ eriyip suya gömüleceğiz; işte o zaman başımıza gelenleri anlayacağız... Ve ben işte asıl o zaman Ayşenur Bahçekapılı’yı görmek istiyorum: Bizim göbeğimiz burada kesilmiş; ölsek de başka yere gitmeyiz ama... Bakalım o, bayramını hangi ülkede kutlamaya devam edecek? Mustafa MUTLU
__________________
Ezberlerimizin yerini bilgiler almalı.. |
27.04.2013, 17:00 | #15 |
Usta Yiğido
BOUN Şuan
Son Aktivite: 27.12.2014 22:40
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Yaş: 39
Mesajlar: 810
Tecrübe Puanı: 785
|
Cevap: MUSTAFA MUTLU YAZILARI
Demogoji yolunda Yılmaz Özdil yalnız değilmiş, bunu anladık. Hala hikaye okuyor.
PKK'nın neden barış istediğini ve devletin ne verdiğini merak ediyormuş! Bu ülkenin çocukları artık birbirini daha fazla öldürmek istemiyor. Dört aydır şehit cenazesi gelmiyor, dört aydır kolu bacağı kopan asker yok. Dört aydır ölen, öldürülen insan yok. Yeterli bir neden değil mi bu? Korkuyorlar, terör son bulduğunda Türkiye'nin eski Türkiye olmayacağını, tam demokrasinin hakim olacağını, ekonomik patlamanın yaşanacağını, refahın yükselmesi ile birlikte özgürlüklerin artacağını, askeri vesayet düzeninin bir daha gelmemek üzere cehennemin dibine gideceğini, Türkiye'nin bölgesel bir güç olmaktan çıkıp, küresel bir güce evrileceğini görüyorlar. Ve bütün bunların "Müslümanların" iktidarında gerçekleşecek olması ürkütüyor malum kesimi. Abdullah Öcalan gördü, Barzani gördü, herkes gördü ama Bahçeli'nin Mhp'si ile Chp içerisindeki faşist bir gurup bunu görmek istemiyor. İşlerine gelmiyor. Ama kervan yürüyor merak etmeyin.
__________________
|
28.04.2013, 17:55 | #16 |
Usta Yiğido
sivaslınet Şuan
Son Aktivite: 02.03.2016 06:48
Üyelik Tarihi: 11.09.2011
Mesajlar: 2.221
Tecrübe Puanı: 703
|
Cevap: MUSTAFA MUTLU YAZILARI
Mustafa Mutlu'nun sapığı
Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nun Başkanlar Konseyi toplantısı geçtiğimiz hafta Bursa’da gerçekleşti. Anadolu Spor Gazetecileri Derneği Genel Başkanı İbrahim Erdoğan ile Çağdaş Gazeteciler Derneği Yüksel Baysal'ın ev sahipliğinde Anadolu Bursa’da buluştu. Bu toplantının en güzel yanı paneller ve toplantılar zinciriydi. Vatan Gazetesi Yazarı Mustafa Mutlu Kastamonu’ya konferansa gidecekti. Onu yolundan ettim. Israrım ve kararlılığım karşısında dayanamadı, soluğu Bursa’da aldı. Mustafa Mutlu Bursa'da anlattı. Dinleyicileri meslektaşlarıydı. Mutlu, meslektaşlarına sordu: - Bir gazeteci için en önemli silah nedir? Gazeteciler hep bir ağızdan bağırdı: - Kalemmmm... Mustafa sağ avuç içini kalbinin üzerine dayandıktan sonra yanıtladı: - Yürek… En önemli silahı yürektir, yürek!.. Sonra da ekledi: - Her gazetecinin elinde kalem var. Ama günümüzde her gazetecide yürek yok! Yürekli olun. Korkmayın. Bir gazeteci arkadaşımla konuşuyoruz geçen gün. Bana, "Söylediklerinde haklısın, ancak benim çoluk çocuğum var" dedi. Gözlerinin içine baktım, haykırdım: - Ulan bizim ki de evlat, bizim ki eşek sıpası mı? Mustafa Mutlu yürekli gazetecilerden... Çalıştığı gazetede en çok okunan bir kaç yazardan biri. Yazıları olumlu olumsuz en çok tepki alanlardan. Mustafa'ya sorduk, "Tehdit alıyor musun?" diye. Anlattı: "Hem tehdit alıyorum. Hem de bir gazeteci tarafından her hafta bir gün hedefe çekiliyorum. Her hafta aynı yazar benimle ilgili, yazılarımla ilgili yazıyor. Kendi açısından görev görüyor. Beni hem belli çevrelere hedef gösteriyor hem de iktidara yaranırken bu arkadaş ile ilgili gereğini yapın diyor.” Mustafa Mutlu bir tehdit olayını anlatıyor ki, akıllara zarar. Bir yandan gülüyorsun, öte yandan üzülüyorsun ve ister istemez ürperiyorsun. Mustafa Mutlu'ya bundan tam beş yıl önce bir internet sapığı dadanmış. Yazdığı her yazının ardından ağız dolusu küfürlerle hakaret eden bir tip. Mustafa Mutlu'nun yazısı her gece saat 04.00'te Vatan Gazetesi’nin internet sitesinde yayınlanıyor. Saat 4.07'de ya da 04.10'da ilk e-mail Mustafa’nın posta kutusuna düşüyor: - Mustafa... Senin yazacağın yazının, senin, ananın, avradının... Böyle başlayan ve sonunda hesabının sorulacağını vurgulayan tehdit mektupları. Mustafa Mutlu tedirgin oluyor. Savcılığa tehdit içeren mektup çıktılarını ve gönderilen e-mail adresini veriyor. Bu internet sapığının bulunmasını istiyor. Bekliyor ki bulunsun... Aradan iki ay geçiyor. Savcılıktan bir çağrı geliyor. Mustafa, "Tamam bizim sapık yakalandı" diye adliyeye koşturuyor. Savcının sorusuyla karşılaşıyor: - Şikayetiniz de ısrarlı mısınız? Mustafa şaşkın ama kararlı, "Evet" diyor, "Evet, ısrarlıyım"... Dönüyor evine, Mustafa ısrarlı ve kararlı. Savcılık bir ay kadar sonra bir kez daha arıyor, soruyor: - Mustafa Bey şikayetiniz sürüyor mu? Mustafa “Evet” diyor sabırla, “Evet gerçekten şikayetim sürüyor” diyor. Mustafa Mutlu IP numarasından bilgisayarın sahibine kolaylıkla ulaşılabileceğini anlatıyor savcıya. Savcı, "Bakalım" diyor ve yalnızca bakıyor!.. Mustafa kararlı. Hemen her gün kendisine, ailesine küfür eden kişiyi bulacak. Gazetenin bilgisayar uzmanları kendisine yardımcı oluyor. IP numarasından kimlik tespitine gidiliyor. Mutlu anlatıyor: "Adamı tespit ettik, oturduğu yeri bulduk. Adamın adı Yusuf. Biri nikahlı üç eşi var. İsmail Ağa tarikatından... Adını, soyadını verdik savcılığa. Bekledik bir işlem yapılsın, yapılmadı. Her gün düzenli küfürler geliyor. Ben artık geceleri Yusuf'un küfürlerini okuyorum öyle giriyorum yatağa. Derken bir gün mektubu gelmedi. Merak ettim doğrusu. Ertesi gün, daha ertesi gün mektup yok Yusuf'tan. Bir hafta on gün oldu dayanamadım bir mektup yazdım Yusuf'a. Sonunu da şöyle bağladım. Bir süredir yazmıyorsun. Hayrola ne oldu, başına bir hal mi geldi, merak ettim." 10 dakika sonra Yusuf'tan bir e-mail geldi: "Beni merak ettiğin için teşekkür ederim Mustafa abi. Sağlığım çok bozuldu. Ağır bir ameliyat geçirdim. Bir kaç haftadır kendi derdimle uğraşıyorum. Yeni yeni toparlanıyorum. Bu arada bugünkü yazını okudum. Senin ananı, avradını..." Mustafa Mutlu hala aynı kişiden ve başka kişilerden değişik mektuplar alıyor. Ama en istikrarlısı Yusuf'muş. Mutlu anlatırken gülüyor: "Yazılarımı ilk okuyan kişi Yusuf... Yayınlandığı dakikada okuyor ve hemen yorumunu gönderiyor. Tek okurum kalsa onun da adı Yusuf olur, çünkü o görevlendirilmiş bir okurum. Artık küfürlerini okumadan siliyorum çünkü kendini yenilemiyor ve aynı küfürleri kopyalayıp postalıyor." Atilla SERTEL -Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı-
__________________
Ezberlerimizin yerini bilgiler almalı.. |
03.05.2013, 07:51 | #17 |
Yasaklı
58MUAMMER58 Şuan
Son Aktivite: 02.01.2016 19:11
Üyelik Tarihi: 02.07.2012
Mesajlar: 238
Tecrübe Puanı: 0
|
Cevap: MUSTAFA MUTLU YAZILARI
A.K.P zihniyeti iktidara geldiklerinden beri ,yüzlerce şehit verdik bu topraklarda,eskidende veriyorduk,fakat öyle 30 40 tane birden toplu vermiyorduk,10 şehit veriyorsak enaz 100 eşkiya leşi dizilip gösteriliyordu,ne olduysa kürt milleti bupkklı leşleri görünce pskolojileri bozuluyor ,türklerden intikam alma içgüdüsü oluşuyor diye göstermeme kararı alındı,şimdi 40 şehit veriyoruz enaz 150 pkk etkisiz hale getirildi deniliyor,şehitlerin acılı cenaze görüntüsü ortada var eşkiyalarınki yok,sonunda hükümet pes etti tek askerime polisime dokunmayında ne haliniz varsa görün bu ülkede dedihaklı taleplerini dile getirmeye çalışan türkler coptan, basınçlı sudan,gaz bombalarından geçirilirken güpe gündüz eşkiya yol kesmeye ,haraç toplamaya başladı ,propaganda yaparken tek polis ,tek asker müdehale etmiyor,edemiyor,ettirilmiyor, nevruz şenliği adı altında diyarbakırda 500 bin kişi toplanıyor güvenliği dağdan inen pkklılar sağlıyor ,bülent arınç teşekkür ediyor ,türk milletinin vergisiyle maaşını alan eşkiya vekiller kameralar karşısında şow yapıyor,eşkiyayla öpüşüyor yalaşıyor,kamera olmasa ihtiyacı vardır diye başka işlerde yapar bu kesinkoskoca türk devleti apo denen caniyi ,meclisteki pkklıları,kandildeki kara yılanı ,sarı çiyanı ,yeşil kestenkeleyi kürtlerin temsilcisi gibi muatap alıyor pazarlık yapıyor bu pazarlığın içinde neler var neler yok tarafların haricinde kimse bilmiyor,türk insanlarını susmaya iten tek sebep ocakların sönmemesi ,kimsenin evine ateş düşmemesi,tüm bu rezilliklere sırf bu yüzden herkes sessiz kalıyor bunu kabul etmek lazım, devlet pkkya ve yandaşlarına boyun eğdi ,eğiyor,ateşkes ,geriçekilme,ülkeyi terketme ,gibi ayak oyunlarıyla türk devletini tüm dünyaya rezil kepaze ettiriyor ,bu BOP projesinin bir ayağıdıdır sayın başbakanda bu bop eşgüdüm başkanıdır ,şimdi korkarımki diğer ayaklara sıra gelecektir ,kürtlere ayrıcalıklı statü tanınması,belli şehirlerin federasyon olarak kürtlere tahsis edilmesi,türkçenin o bölgelerde yasak dil olarak kullanılması,okullardan istiklal marşı ve ATATÜRK ün resimlerinin kaldırılması,nemutlu türküm diyene yazılarının yasaklanması ,türkiye cumhuriyetinin adının insan cumhuriyeti olarak değiştirilmesi türk bayrağının üstünde biköşede sarı kırmızı yeşil paçavrada eklenmesi ,kürtlerin özel tarihlerinin milli bayram ilan edilmesi,pkknın ilk eylem tarihi,aponun yakalanma tarihleri vs vs.bunun ilk adımları atılmaya başlandı bile,19 mayıslar ,23 nisanlar,29 ekimler sönük geçirilmeye özem gösteriliyor ,atatürk heykeline çelenk bırakmak isteyenlere copla gazla müdehale ediliyor,türk milletinin milli reflexleri adım adım yok edilmeye çalışılıyor bende şimdi soruyorum NEDEN?
|
04.05.2013, 12:45 | #18 |
Yiğido
35gürün58 Şuan
Son Aktivite: 21.03.2014 16:15
Üyelik Tarihi: 23.12.2005
Mesajlar: 170
Tecrübe Puanı: 707
|
Cevap: MUSTAFA MUTLU YAZILARI
İBRETLİK BİR YAZI - İnsan olduğumuzdan utanır olduk
Mustafa MUTLU - 04.05.2013 AKTÜTÜN GAZİSİNE BÜYÜK AYIP Başbakan, Kayseri’de “akil adamlar”ı protesto eden “gazi”lerimiz için “Çapulcu” dedi. Baran Timuçin de o “çapulcu”lardan biri... 3 Ekim 2008’de Hakkari’deki Aktütün Karakolu’nda PKK’nın saldırısına uğradı. On yedi silah arkadaşı o saldırıda şehit oldu. O ise yirmi bir arkadaşı ile birlikte ağır yaralandı ve “gazilik mertebesi”ne ulaştı. Otuz beş kez ameliyat masasına yattı; önünde en az beş ameliyat daha var! Bu arada iki bacağını kaybetti. 2011’de AKP’li Esenyurt Belediyesi’nde “gazi” kontenjanından işe girdi. Bu yıl 5 Şubat’ta müdüründen izin aldı ve periyodik kontrollerini yaptırmak için tedavi olduğu hastaneye gitti. 23 Şubat’ta hastaneden taburcu oldu ve rapor verilerek evine gönderildi. Bu arada diğer gazi arkadaşlarıyla buluştu ve şehit aileleriyle gazilerin sorunlarını anlatmak için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giden heyette yer aldı. Meclis’te grubu bulunan AKP, CHP ve MHP’nin grup yöneticileriyle görüştüler. Özellikle gazilerin protez ihtiyaçlarının karşılanması için destek istediler. Önceki yıllarda tüm gazilere sağlanan birinci sınıf protez ve orteze, yeni çıkarılan Sağlık Uygulama Tebliği ile sınır getirilmesinin sakıncalarını anlattılar. Sonra hep birlikte kameraların karşısına geçip basın açıklaması yaptılar. Baran, bir süre sonra İstanbul’a döndü ve iş yerine gitti. Ancak AKP’li Esenyurt Belediye Başkanı’nın talimatıyla işten atıldığını öğrendi. Gerekçe olarak “iş yerine izinsiz gelmemesi” gösterildi. Baran, 5 Nisan’da binbir engeli aşarak Esenyurt Belediye Başkanı’na ulaşmayı başardı. Başkan Bey’in ilk sözü, “Şimdi git seni Kılıçdaroğlu kurtarsın” oldu! Sözü uzatacak değilim: Teröristleri affedip sonra da topluma kazandırma projesi adı altında iş vermeye hazırlananların, gazilerimizi siyasi nedenlerle işten çıkarmaya başlamasını takdirlerinize bırakıyorum! Bir ayıp daha! Gazilerimize yaptığımız saygısızlığın haddi hesabı yok... Bir örnek daha vereyim: 19 Haziran 2012’de Hakkari Dağlıca’daki Yeşiltaş Karakolu, teröristler tarafından basıldı. Saldırı sırasında 8 askerimiz şehit oldu, 16’sı yaralandı. Ağır yaralananlardan biri de Sezer Kartal adlı erimizdi. Bugün her biri “barış ve özgürlük kahramanı” ilan edilen alçak teröristler Sezer’in vücuduna tam on bir kurşun birden sıktı. Bunların biri boynundan girip ağzından çıktı. Bu arada çenesi ve dişleri parçalandı. Ancak Sosyal Güvenlik Kurumu, Sezer’in dişlerini yaptıramayacağını bildirdi. Bunun üzerine genç gazimiz, parasını cebinden ödeyerek diş yaptırmak zorunda kaldı. Çok merak ediyorum: Acaba İmralı’daki Apo’nun bakımsızlıktan çürüyen dişleri nasıl tedavi ettiriliyor? GÜNÜN SORUSU Başbakan önce şiddetle eleştirip sonra hayata geçirdiği “bedelli askerlik” paralarının şehit ailelerine ve gazilere dağıtılacağını açıklamıştı. Sorum tüm şehit ailelerine ve gazilere: Aranızda bu paradan 1 lira olsun nasiplenen var mı? Ve bir ayıp daha! Keşke gazilerimize yapılan ayıp Baran’ın başına gelenlerle sınırlı olsaydı... Oysa vefasızlık çok daha büyük! Vücutlarının yarısını vatan için veren bu gençlere inanılmaz çileler çektiriliyor. Bunlardan birini anlatayım: Ankara Mali Şube Müdürlüğü ekipleri Ankara’da yaşayan ve protez kol-bacak ya da akülü sandalye kullanan otuz gazimize tek tek telefon ederek 10 Nisan 2013’te İbni Sina Hastanesi’nin Ağrı Polikliniği’nde hazır olmaları gerektiğini söylemiş... Sağlığının elvermediğini ve bu davete katılamayacağını belirten gazilerimize ise, “Savcılığın talimatı var, gelmezseniz sizi zorla götürürüz” denilmiş. Verilen tarihte hastaneye giden gazilerin protezleri tek tek çıkarılarak, seri numaralarının faturadaki bilgilere uyup uymadığı kontrol edilmiş. Yani İmralı’daki teröristin her türlü konforunu ve hatta televizyonunu bile düşünen bir iktidar döneminde Ankara polisi, bir medikal firmasının yolsuzluk yapıp yapmadığını belirlemek için bedensel engelli gazilerimizi sıraya dizmiş... Ne diyeyim; bu ayıp da bize yeter! |
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Atatürk'ün Çocukluğu'na Ait Hikayeler | Serdar Yıldırım | Atatürk ve Sivas | 6 | 29.05.2023 18:21 |
SİVASIMIZIN TARİHÇESİ | Sivaslilar.Net | Sivas Tarihi | 26 | 13.05.2016 18:51 |
Atatürk'ün Sivas'ı Ziyaretleri | _DuMaN_58 | Atatürk ve Sivas | 0 | 12.01.2012 10:21 |
Sabiha Serin Siir Kösesi | Sabiha Serin | Şiirler | 169 | 02.09.2010 11:50 |
GÜZEL SİVAS'IM | metay58 | Zara | 0 | 05.09.2007 08:49 |