07.03.2009, 16:14 | #21 |
Usta Yiğido
barikat58 Şuan
Son Aktivite: 06.04.2016 18:19
Üyelik Tarihi: 03.01.2007
Mesajlar: 15.450
Tecrübe Puanı: 2204
|
Cevap: TÜRK GİBİ KUVVETLİ OL!!!
Yavuz’un ölüm anı ve son sözleri
Devlet işlerinde devrin icabı, son derece sert ve müsâmahasız olmasına rağmen, ilim adamları ile sohbetinde ve özel hayatında, tam aksine gayet yumuşak olan Yavuz Sultan Selim, gecelerini ibadet ve kitap okumakla geçiren, birçok kerâmetleri olan velî pâdişahlardandı. Sırtında çıkan bir sivilcenin azıp kötüleşmesiyle gelişen “Şirpençe” denilen hastalıktan vefat ettiği söylense de; tarihî kaynaklara göre, dedesi Fâtih gibi doktorlar tarafından yarasına sürülen zehirle öldüğü kuvvetle muhtemeldir. Yavuz Selim, ölüm döşeğinde son dakikalarını yaşarken hizmetkârı Hasan Can’a, Yasin Suresi’ni okumasını söylemeden önce “Hasan Can bu ne hâldir?” diye sorar. Hasan Can da: “Allah ile beraber olma zamanıdır Sultanım!..” şeklinde karşılık verir. Bu söz üzerine Sultan Selim ise: “Bre bizi bu zamana kadar kiminle bilirdin sen!..” der. Ve Yasin Suresi okunurken, “selam” ayetine gelindiğinde, büyük sultan ruhunu Rahman’a teslim eder. |
07.03.2009, 16:15 | #22 |
Usta Yiğido
barikat58 Şuan
Son Aktivite: 06.04.2016 18:19
Üyelik Tarihi: 03.01.2007
Mesajlar: 15.450
Tecrübe Puanı: 2204
|
Cevap: TÜRK GİBİ KUVVETLİ OL!!!
Kanuni Sultan Süleyman, 72 yaşında 13. ve son seferi olan Zigetvar Kalesine 1566’da hareket etmeden önce, oğlu II. Selim’e şu vasiyette bulunmuştu:
“Benim canımdan sevgili, iki gözümün nuru Selim Hanım! Bu iki bâzubendi (kola takılan muska) ve bir mücevherli el sandığını vakfeylemişimdir (bağışlamışımdır). Fahr-i Cihan (alemin övüncü) olan Muhammed Mustafa’nın pâk ruhu içindir. Bunları satıp Cidde-i Mamureye su getirtesin. Oğulluk edip bu vasiyeti yerine getiresin. Saraydaki cümle ağalar ve cümle oda oğlanları şahittir. Sen benim el yazım bilirsin. Bu esbab (elbise) Fahr-i Âlemindir benim değildir. Göreyim nice yerine koyarsınız. Dünya kimseye pâyidar (kalıcı) değildir. Umud edilir ki, bahâsıyla (değerinde) satarsınız. Hak Teâlâ bu seferi mübârek edip gönül hoşluğuyla gelmek müyesser (kısmet) ede, Habibi (Sevgilisi Hz. Muhammed) hürmetine aleyhisselam.” Cihan Sultanı, Zigetvar’da ruhunu teslim etmeden az evvel de şu anlam ve ibret yüklü veciz duayı yapmıştır: “Bütün ömrümce, yeryüzünü zaferlerime eşik ettin. Yerine gelmedik ricam ve gerçekleşmedik arzum kalmadı. Şimdi, artık sevgili Peygamberinin yüzü suyu hürmetine, şehitlik saadetini nasip eyle ve sonra bana mübarek yüzünü göster!..” Rivayete göre, vefat ettiğinde, vasiyeti gereği kabrine defnedilmek üzere cenazesiyle birlikte bir de çekmece getirilir. (Hastalığı esnasında bu sandukayı Şeyhülislam Ebussuud’a bizzat kendi eliyle teslim ve vasiyet etmişti.) Alimler bunun kabre konulup konulamayacağını tartışırken, çekmece birden bire yere düşer ve açılıverir. İçinden çıkan bir sürü tomar tomar kağıtlar etrafa saçılır. Bunlar, Kanuni’nin hükümdarlığı boyunca yaptığı bütün işlerde Şeyhülislâm Ebusuud Efendi’den aldığı fetvalardır. Fetvaları gören Şeyhülislâm, üzerindeki mesuliyetin ne denli ağır olduğunu bir kere daha anlar, hatâ yapma korkusu içinde iliklerine kadar titreyerek şunu söyler: “Ah Süleyman, sen kendini kurtardın, ya biz ne yapacağız |
07.03.2009, 16:23 | #23 |
Usta Yiğido
barikat58 Şuan
Son Aktivite: 06.04.2016 18:19
Üyelik Tarihi: 03.01.2007
Mesajlar: 15.450
Tecrübe Puanı: 2204
|
Cevap: TÜRK GİBİ KUVVETLİ OL!!!
Sultan II. Murat Han, İstanbul’u birkaç kez kuşatmasına rağmen fetih ona bir türlü nasip olmamıştı. Hacı Bayram Veli; “ İstanbul’un Fethi kundaktaki küçük şehzadeniz ile bizim Köse’ye nasip olacaktır” demişti. Kundaktaki şehzade Fatih sultan Mehmet, Köse; ise Hacı bayram Veli’nin talebesi Akşemseddin idi.
Sultan II. Murat Han, İstanbul’un Fatih’i olacak II. Mehmet’i en iyi şekilde yetiştirdi ve İstanbul’un bir an önce fethetmesi için, kendisi tahtından fedakarlık edip, Sultan II. Mehmet’i 12 yaşında tahta oturttu. Osmanlı tahtına çocuk yaşta bir hükümdarın oturduğunu duyan Avrupalılar, sevince gark olup; Osmanlı’yı balkanlardan atma ümidine düştüler. Hızla Osmanlı’ya karşı bir haçlı seferi düzenleyip, 100 bin kişilik bir orduyla Osmanlı topraklarına girdiler. Bunun üzerine Veziriazam Çandarlızade Halil paşa, durumu Sultan II. Murat Han’a bildirdi ise de Sultan Murat tahta geçmeyi kabul etmedi. Bunun üzerine genç padişah Sultan II. Mehmet derhal bir mektup kaleme alarak, babası Sultan II. Murat Han’a; “ Eğer Padişah siz iseniz ordunuzun başına geçiniz; yok eğer Padişah biz isek; size emrediyorum! hemen ordunun başına geçiniz” diyerek henüz çocuk yaşta iken düşündürücü ve zeka dolu bir paradoks sunarak babasının ordunun başına geçmesini sağlamıştır. |
07.03.2009, 17:10 | #24 |
Usta Yiğido
barikat58 Şuan
Son Aktivite: 06.04.2016 18:19
Üyelik Tarihi: 03.01.2007
Mesajlar: 15.450
Tecrübe Puanı: 2204
|
Cevap: TÜRK GİBİ KUVVETLİ OL!!!
Bir Zamanlar Maziye Bak, Ne Kadar Şendik!..
On yedinci yüzyılın başlarında yani bir bakıma Osmanlı Devleti'nin yükseliş doruğuna eriştiği günlerde İstanbul nüfusunun ne kadar olduğunu tahmin edersiniz? Gerçi bizde nüfus sayımı oldukça yeni sayılır ama o sıralarda İstanbul, dünyanın en büyük şehri idi ve nüfusunun bir milyon civarında olduğu tahmin ediliyordu. Evet evet, yanlış okumadınız; yalnızca 1 milyon! Peki, ya dünyanın öteki ünlü şehirlerinin nüfusları? Londra : 550.000 Paris : 450.000 Napoli : 270.000 Venedik : 250.000 Lizbon : 210.000 Edirne : 200.000 Milano : 200.000 Amsterdam : 190.000 Fatih, Kanuni, Yavuz dönemlerindeki ihtişam yoktu ama 17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu 600 yıllık tarihindeki en geniş sınırlara sahipti. 1608 yılında başlayarak 12 yıl süreyle Osmanlıların o uçsuz bucaksız topraklarında bir inceleme gezisi yapan Polonyalı Rahip Simeon, İstanbul'dan Edirne'ye yaptığı yolculuğu ve gördüklerini şöyle anlatıyor: "Altı günlük bir yolculuktan sonra İstanbul'dan Edirne'ye vardık. İstanbul -Edirne yolu baştan sona kaldırımla döşenmiş olup insanlar ve hayvanlar ayakları ıslanmadan, çamurlara batmadan yürüyorlardı. Her konaklama yerinde taş yapı camiler, hanlar, hamamlar, misafirhaneler ve hastaneler vardı. Bahçeler, selviler, çeşmeler ve nefis suların bulunduğu bu konaklama yerlerinde günde iki defa pilav, yahni, zerde ve ekmekten oluşan yemek çıkar; geçen kervan bin kişilik de olsa buralarda konaklar. Herkes yer, içer, dinlenir ve isterse hamamda yıkanır, sonra da yolculuğuna devam eder. Hayvanların ihtiyaçlarını karşılamak için de her türlü tedbir düşünülmüştür. Yol boyunca rastladığımız ırmakların üzerine kurulmuş 20, 40, hatta 70 kemerli taş köprüler gördük. Osmanlıların çok meşhur bir taht şehri olan Edirne her bakımdan bir bolluk şehriydi. Şehrin etrafında geçen üç ırmak; Davud Peygamber'in, 'Nehrin suları Tanrı'nın şehrine bolluk verir' sözüne göre halkı şenlendiriyordu." İşte dünyanın en büyük şehirleri sıralamasında birinci durumda olan İstanbul, işte bu sıralamada yedinci olan Edirne, işte bu iki şehir arasında uzanıp giden modern bir yol ve yabancıların hayranlığı... Biz de Rahip Simeon'un bu hatıratını okuduktan sonra dünümüzle bugünümüzü karşılaştırıyor, olur olmaz yağmurlarda yürünmez hale gelen yollarımızı düşünüp hayıflanıyor ve " Bir zamanlar maziye bak ne kadar şendik" demekten kendimizi alamıyoruz |
07.03.2009, 17:29 | #25 |
Usta Yiğido
barikat58 Şuan
Son Aktivite: 06.04.2016 18:19
Üyelik Tarihi: 03.01.2007
Mesajlar: 15.450
Tecrübe Puanı: 2204
|
Cevap: TÜRK GİBİ KUVVETLİ OL!!!
Böylesi hiç görülmedi
5 bin yıllık dünya tarihinde Çanakkale'deki kadar ölü veren başka bir savaş yok. 260 bin Osmanlı-Türk şehit oldu. Karşıtarafın kaybı ise 780 bindi. Halbuki 1. Dünya Savaşı'nda 110 bin, 2.Dünya Savaşı'nda da 197 bin kayıp verilmişti. Vietnam Savaşı'nda 360bin, Kore Savaşı'nda da 160 bin can kaybı olmuştu. DİPNOT : Bir çok lise gibi Kayseri Erkek Lisesi de o yıl hiç mezun veremedi. Çünkü, bütün öğrencileri o yıl Çanakkale'de şehit olmuştu.. |
07.03.2009, 17:46 | #26 |
Usta Yiğido
barikat58 Şuan
Son Aktivite: 06.04.2016 18:19
Üyelik Tarihi: 03.01.2007
Mesajlar: 15.450
Tecrübe Puanı: 2204
|
Cevap: TÜRK GİBİ KUVVETLİ OL!!!
1915'te üç lise tek mezun bile veremedi... çünkü bütün öğrencileri şehit oldular..
Çanakkale ve İstiklal Savaşı'na katılan çok sayıda çocuk vatan savunmasında kahramanlık örnekleri sergiledi. Öyle ki bütün öğrencileri şehit düşen Galatasaray, Konya ve İzmir liseleri 1915'te tek bir mezun veremedi Çanakkale ve İstiklal Savaşı'na katılan çok sayıda çocuk, vatan savunmasında destan niteliğinde kahramanlık örnekleri sergileyerek, "meçhul çocuk askerler" olarak Türk tarihinde yerini aldı. Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Tarih Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nuri Köstüklü, Türk milletinin vatan savunması verdiği dönemlerde erkek ve kadınlar kadar çocukların da çok önemli görevler üstlendiğini söyledi. Türk çocuklarının milli bir sorumluluk şuuru içinde gösterdikleri fedakarlıklar, çektiği çileler ve eziyetlerin tam olarak bilinmediğini vurgulayan Köstüklü, Anadolu'nun hemen her köşesinde, özellikle işgal gören yörelerde, çocukların da bir destan niteliğinde kahramanlık örnekleri sergilediğini anlattı. Çocuk askerler üzerine bir araştırma yaptığını ve elde ettiği bilgileri bazı seminerlerde sunduğunu dile getiren Köstüklü, bunlardan bazılarını şöyle sıraladı: "Antep savunmasında Kebapçı Said Ağa'nın oğlu küçük Mehmet, Şahin Bey'in oğlu Hayri, şehit Yolağası'nın oğlu Mehmed Ali gibi 11-12 yaşlarındaki çocukların özverisi göz yaşartıcı boyuttadır. Bu çocuklar Arslan Bey'in başında bulunduğu milis kuvvetlerinin içinde diğer Kuvayi Milliyeciler gibi silahlı olup yeri geldiğinde çatışmalara katıldılar ve çoğu zaman da istihbarat hizmetinde bulundular |
07.03.2009, 17:49 | #27 |
Usta Yiğido
barikat58 Şuan
Son Aktivite: 06.04.2016 18:19
Üyelik Tarihi: 03.01.2007
Mesajlar: 15.450
Tecrübe Puanı: 2204
|
Cevap: TÜRK GİBİ KUVVETLİ OL!!!
Çanakkale destanında bugünkü İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi eski adıyla Darul Fünun öğrencilerinin ise ayrı bir yeri var. 1915'te Darül Fünun 1. sınıfta öğrenim gören 2 bin 500 tıbbiyeli, okullarını bırakarak Çanakkele'ye koştu. İki tümen hâlinde Gelibolu'ya gelen gençler, bir Anzak baskını sonucu şehit oldular. Bu nedenle sonraki yıl açılışta siyaha boyanan Darul Fünun, 1921 yılında hiç mezun veremedi.
|
07.03.2009, 17:50 | #28 |
Usta Yiğido
barikat58 Şuan
Son Aktivite: 06.04.2016 18:19
Üyelik Tarihi: 03.01.2007
Mesajlar: 15.450
Tecrübe Puanı: 2204
|
Cevap: TÜRK GİBİ KUVVETLİ OL!!!
Çocuk askerlerden Mehmet ve İsmail, şehrin durumu ile ilgili orduya dilenci kılığında bilgi götürürken düşman askerlerine yakalandılar ve hiçbir konuda düşman kuvvetlerine bilgi vermediler. Serbest bırakıldıktan sonra ateş açılması nedeniyle küçük Mehmet 4, İsmail ise 9 yerinden yaralandı. Mehmet'in hastanede ayağı kesilerek kurtarıldı. Ancak İsmail hastanede şehit oldu. Bir ayağı kesilen Gazi Mehmet, geri döndükten sonra tek ayağıyla Milli Mücadelede yine görev aldı
|
07.03.2009, 17:50 | #29 |
Usta Yiğido
barikat58 Şuan
Son Aktivite: 06.04.2016 18:19
Üyelik Tarihi: 03.01.2007
Mesajlar: 15.450
Tecrübe Puanı: 2204
|
Cevap: TÜRK GİBİ KUVVETLİ OL!!!
Kahramanlıkların tarih kitaplarına yazıldığı, ardında binlerce dramatik hikayelerin anlatıldığı Çanakkale Savaşları, 91 yıl sonra bile bazı bilinmeyenleriyle anılıyor. Çanakkale Boğazı'nı geçip, İstanbul'a ulaşmak isteyen İtilaf Devletleri, binlerce askerle Gelibolu Yarımadası'na ayak atmış, vatan topraklarını işgal etmişti. Her karış toprağında kanlı savaşların yaşandığı, anaların oğullarının başına kına yakarak savaşa gönderdiği bölgede, İngiltere'den gelen 4. Norfolk Taburu'nun Anzak Koyu'nda, bir bulut kütlesinin içinde kaybolduğu söylentileri, 91 yıldır hala konuşuluyor. Gelibolu Yarımadası'ndaki savaşa katılan İngiliz Kraliyet Ordusu'na ait 4. Norfolk Taburu'nun, 12 Ağustos 1915 tarihinde Anzak Koyu mevkiindeki 60. Tepede büyük bir bulut kütlesinin içinde kaybolduğu iddia edilmiş, bu olay savaştan sonra çeşitli tarih kitaplarında yerini almıştı. Yeni Zelanda Kıtası'nın 1. Sahra Birliği'ne bağlı 3. Bölükte savaşa katılan F. Reichardt, R.Nevnes ve J.L. Newman adlı üç asker, bu olaydan 50 yıl sonra olayın görgü tanığı olduklarını iddia etmiş, güneyden esen 70 kilometre hızındaki rüzgara rağmen, yaklaşık 250 metre uzunluğunda, 65 metre yüksekliğinde ve 60 metre genişliğindeki bulut kültesinin yer değiştirmeden 60. Tepe üzerinde durduğunu ve İngiliz askerlerinin bu kütlenin içinde kaybolduğunu anlatmışlardı. Bu olay, kimilerine göre gerçek, kimilerine göre rivayetten başka bir şey değildi. Ancak, bu tür olaylar, tek bir gerçeği değiştirememişti; o da, "Türk'ün vatan ve millet sevgisi uğruna verdiği binlerce candı..."
|
07.03.2009, 17:58 | #30 |
Usta Yiğido
barikat58 Şuan
Son Aktivite: 06.04.2016 18:19
Üyelik Tarihi: 03.01.2007
Mesajlar: 15.450
Tecrübe Puanı: 2204
|
Cevap: TÜRK GİBİ KUVVETLİ OL!!!
Osmanlı, Enver Paşa yüzünden mi parçalandı? Haydi ordan!
-“Enver Paşa'nın soylu mirası” diyordun; neymiş o soylu miras? - Enver Paşa sana, bana, bütün Ümmet-i Muhammed'e bir istikamet göstermiştir, bir ufuk çizmiştir, bir hedef tayin etmiştir. Mücadelesi ve şehadeti bir mesajdır. Türkistan'a kadar giderek, Tacikistan'da şehit düşerek gelecek nesillere şöyle demiştir: 'Yüreğinizi daraltmalarına, ufuklarınızı kapatmalarına izin vermeyin sakın! Yürekleriniz buralara kadar uzanmadan Anadolu'da izzetinizi, şerefinizi, haysiyetinizi koruyarak yaşayamazsınız. Malınızı ve canınızı da koruyamazsınız. Zaten Anadolu'da esenlik içinde yaşamaktan ibaret kalan bir dava bize yakışmaz. Biz ki, Alem-i İslam'ın fedaisi olarak tevarüs etmiş toplumuz. Emperyalistlerle bütün cephelerde hesaplaşıp Alem-i İslam'ı kurtarma ülküsünden asla vazgeçmeyin! Rövanş gününü daima gözetin! İttihad-ı İslam davasını yüreğinizde saklayın ve günü geldiğinde kuvveden fiile çıkarın!' Lisan-ı hal ile böyle diyordu Enver Paşa. Ama sen bunu anlayamazsın. Sen ki Çanakkale Zaferi'ni, Kurtuluş Savaşı'nı ve Yunan'ı denize dökmeyi varabileceğimiz en uç nokta gibi gösteren bir 'eğitim sistemi'nin kurbanısın. Sakarya, Dumlupınar sana yetiyor da artıyor bile. Bunların ötesine geçmiyorsun, geçemiyorsun. Nevzat Kösoğlu hocamız, Ötüken Yayınları'ndan çıkan “Şehit Enver Paşa” adlı kitabının mukaddimesinde diyor ki: “Osmanlı'nın çöküşü de kuruluşu gibi bir destandır. Çöküşün kahramanları olan neslin bayraktarı Enver Paşa'dır. Onların varlığıyla imparatorluğun çöküşünü birlikte düşünmek şaşırtıcıdır ve haksızlık gibi görünür. Onların yürekleri dağ gibiydi; hayalleri de öyle… Asla küçük düşünmüyorlardı. Yüce devleti, ülkesi ve milletiyle kurtarmak için kendilerini ateşlere atarken, her biri imparatorluğun bir uzak köşesinde bütün Müslüman dünyayı kurtarmayı düşlüyor ve bunun heyecanı ile sarsılıyorlardı. Büyük düşünmek, büyük rüyalar görmek büyük zamanların görüntülerdir. Oysa bunlar çöküyorlardı ve çökerken bile yüreklerindeki ve kafalarındaki büyüklükleri terk etmiyorlardı. / Sonra, Anadolu'ya çekildik. Artık onları anlamak zorlaştı. İnsanlarımızda yürekler daraldı, ufuklar kapandı…” Sen işte o yürekleri daralan ve ufukları kapanan insanlarımızdansın. Onun için Enver Paşa mefhumunun mana ve ehemmiyetini idrak edemiyorsun. - Neyi idrak edemediğimi söyleyeyim mi? - Söyle. - Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalayan adamı nasıl baş tacı edebiliyorsun, onu idrak edemiyorum. - Enver Paşa mı parçaladı Osmanlı devletini? - Ya kim parçaladı? Onun maceracılığının kurbanı olmadık mı? Almanların peşine takılıp Cihan Harbi'ne girmeseydi topraklarımızı kaybeder miydik? - Cihan Harbi dediğin şey emperyalist paylaşım savaşıydı ve bu savaşta büyük ödül Osmanlı topraklarıydı. İngilizler, Fransızlar ve Ruslar, yükselen Almanya'yı dize getirdikten sonra Osmanlı topraklarını paylaşmak konusunda anlaşmışlardı.. İttihad ve Terakki Hükümeti onların dostluğunu kazanmak için elinden geleni yaptıysa da onlardan yüz bulamadı. Almanlarla ittifak kurup emperyalist paylaşımın önüne geçmeyi denemekten başka seçenek yoktu. Enver Paşa son bir gayretle “Avrupa'nın Hasta Adamı”nı ayağa kaldırıp bu akıbetin önüne geçmeye çalışmıştır. - Ve topraklarımızı bir bir elden çıkarmıştır… - Cezayir'i, Fas'ı, Tunus'u Enver Paşa mı elden çıkardı? - Hayır. - Ya Mısır'ı, Sudan'ı? - Hayır. - Macaristan'ı, Romanya'yı, Bulgaristan'ı, Sırbistan'ı? - Hayır. - Bosna-Hersek'i Avusturya-Macaristan'a veren de Enver Paşa değildi herhalde. - Değildi. - Yenile yenile Anadolu'ya doğru geri çekiliyorduk. Bu bir süreçti. Sürecin sonunda Arabistan'ı, Irak'ı ve Bilad-ı Şam'ı da kaybedeceğimiz, hatta Anadolu'yu elde tutmakta bile zorluk çekeceğimiz açıkça görülüyordu. Onun için Osmanlı derin devleti, ta Sultan Abdülaziz zamanından beri, Anadolu'nun yoğun gayri Müslim nüfusunu Kafkasya ve Balkanlar'dan getirdiği Müslüman göçmenlerle dengeleme yoluna gitmiştir. Ve onun için Teşkilat-ı Mahsusa'nın efsanevi liderlerinden Kuşçubaşı Eşref 1914 senesinde Enver Paşa'ya 'Gel, şu Arap illerine istiklal verelim. Sonra onlarla farklı bir şekilde yeniden birleşiriz. Bunu yaparsak, petrol yataklarını ele geçirmeyi kafalarına koyan Avrupalıların o topraklardaki fitnelerinin önüne belki geçebiliriz' demiştir. Gelinen nokta böyle bir noktaydı ve bu noktaya gelinmesinde Enver Paşa'nın hiçbir suçu yoktu. - Nasıl yoktu? Devletin sınırlarını ihtimamla koruyan Abdülhamid Han'ı önce meşrutiyet belasıyla zaafa düşüren sonra da onu büsbütün alaşağı eden kadronun önde gidenlerinden değil miydi Enver Paşa? |
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
bilgisayarla iLqili 100 konu.. | selocan58 | Bilgisayar ve İnternet Dünyası | 3 | 04.07.2009 16:32 |
TÜRK DESTANLARI-1 (OĞUZ DESTANI) | Abdurrahman 58 | Diğer Konular | 1 | 04.01.2009 21:00 |
Türk Ordusuna Övgüler | selocan58 | Serbest Kürsü | 0 | 24.12.2008 06:40 |
GÜRÜN İLÇESİ FOLKLORU | gul-i_ahmer | Gürün | 0 | 16.09.2008 13:01 |
TÜRK BOYLARI | fertelliyim | Arşiv | 1 | 30.05.2008 17:05 |