10.08.2010, 18:27 | #311 |
Usta Yiğido
tulina Şuan
Son Aktivite: 27.03.2011 20:17
Üyelik Tarihi: 04.09.2009
Mesajlar: 4.119
Tecrübe Puanı: 968
|
Cevap: Günün hikayesi
Hayatta hiçbirşey Meninas'in resmi kadar belirgin ve net değildir. İş hayatı gerçekleri size Picasso'nun resmindeki gibi şekil değiştirmiş olarak gösterir. Picasso'nun resmine bakıp, Meninas'in resmini görebilenleriniz başarılı olacak, diğerleri kübik şekillere bakıp yanlış anlamlar çıkarmaktan gerçekleri hiç göremeyecek.
__________________
esaret baglarında gül olmaktansa özgürlük dağlarında diken olurum.. |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 3 Kullanıcı tulina'e Teşekkür Ediyor... |
11.08.2010, 12:04 | #312 |
Navigator
Kardelencicegi Şuan
Üyelik Tarihi: 27.10.2008
Yaş: 57
Mesajlar: 48.623
Tecrübe Puanı: 5463
|
Cevap: Günün hikayesi
Gözyaşları çicek açar Bazen, uyuşuk uyuşuk esen bir rüzgar gibidir düşünceler... Rahatsız etmeden içimizde dolaşır, dolaşır... sakince... . Bazen de hırçın fırtınalar yanında hiç kalır, en kuytu köşene gizlenirsin! İçindeki, dokunduğunu hırpalayan uğultuları, endişeyle izlersin!.. Kaçma imkanın da yoktur... Fırtına senin, sana ait; nereye gitsen peşinden eser gelir... Emanet bırakamazsın kimseye... koyamazsın kenara bir yere... Bazen çok latiftir her şey, yumuşaktır alabildiğine... Gözlerini açtığında, gün sakin; içine çektiğinde, hava yumuşaktır... Gözleri ışıldayan bir çocuğun elleri de yumuşaktır... tutulduğunda dilek gibi gelecek vaat eder... Bazen zaman da uysaldır; okuduğun kitap da akıcıdır... Çiçek koparırsın, kokusu içini yumuşatır... Rengi, karanlıklarına latif bir ışıktır... Bazen insanın sakinliği hırçındır... Çığlıkları duyulmaz, gözlere hitap eder batmadan... Kimi zaman oturur yerine terslikler, zıtlıklar... Bazen de sivri kalır anlamlı bulunan değerler... İçini görsen, dışının tam zıddı güzeller vardır... Dışından bakınca önemsenilmeyen, fakat içinde nur hazineleri saklayan insanlar da vardır, nadir de olsalar... Yaşam içerisinde, zıtlıklar bazen karşı karşıya oturur, bazen yan yana... Bakma öyle kavgalı gibi durduklarına; tam aksine! Aslında el ele hüzünlerle huzurlar... Aynı anda hem güler hem ağlar insanlar!.. Gözyaşları çiçek açar, tebessümler ağlar... En canlı renkler bile hüzünleri imzalar kimi zaman!.. Acıların da kendine has bir tadı var... Gönlümü yaksa da, acıları seviyorum!.. Hüzünlerin güzelliği yağmur kadar berrak, yağmur kadar sakin; yüreğimi ıslatan bu güzelliği seviyorum!.. Yaşam, zıtlıkların birbirini tamamladığı bir tablo! İyi ve hoş olan şeylerin kıymetini anlamayı bize armağan eden, kötü olan her şeye teşekkürü bir borç biliyorum!.. Geceyi yaratan ve bize güneşi özlettiren, dertlerle bize sabrı öğreten ve sonra da ruhumuza billur billur huzuru akıtan Allah'a hamdolsun... Mailime gelen bu yaziyi sizinle paylasmak istedim. Saygilarimla [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
__________________
|
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar Kardelencicegi'e Teşekkür Ediyor... |
11.08.2010, 14:50 | #313 |
Usta Yiğido
filografozan Şuan
Son Aktivite: 30.06.2014 01:13
Üyelik Tarihi: 05.04.2010
Yaş: 54
Mesajlar: 3.298
Tecrübe Puanı: 864
|
Cevap: Günün hikayesi
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
Her gün bana geleceğine bir gün kendine gel! ” |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 2 Kullanıcı filografozan'e Teşekkür Ediyor... |
11.08.2010, 15:34 | #314 |
Moderator
Salim58 Şuan
Üyelik Tarihi: 11.05.2009
Yaş: 58
Mesajlar: 59.381
Tecrübe Puanı: 10
|
Cevap: Günün hikayesi
Ateş Lazım Oldu
Abbasi'lerin ünlü halifesi Harun Reşid zamanında yaşamış olan Behlül Dana (VIII. yüzyıl) dönemin evliyasındandı. Zaman zaman aklından zoru olan kimselere has tavırlar takınır, herkes de bundan dolayı kendisini deli sanırdı. Ama bunu maksatlı yapardı. Behlül Dana hazretleri daima Harun Rediş'in yakınında bulunur, çeşitli sebepler hasıl ederek onu uyarırdı. Bir gün Behlül Dana hazretleri, üstü başı toz toprak içinde uzun bir yolculukan gelmiş olmanın belirtileri ile Harun Reşid'in huzuruna çıktı. Harun Reşid sordu: - Be ne hal Behlül, nereden geliyorsun? - Cehennemden geliyorum ey hükümdar. - Ne işin vardı cehennemde? - Ateş lazım oldu da ateş almaya gittim. - Peki, getirdin mi bari? - Hayır efendim getiremedim. Cehennemin bekçileriyle görüştüm, onlar "Sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir" dediler.
__________________
Asil İnsan İdare Eder, Aciz İnsan Şikayet Eder, Basit İnsan İftira Eder, Dürüst İnsan Sabreder... |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 2 Kullanıcı Salim58'e Teşekkür Ediyor... |
13.08.2010, 16:51 | #315 |
Usta Yiğido
filografozan Şuan
Son Aktivite: 30.06.2014 01:13
Üyelik Tarihi: 05.04.2010
Yaş: 54
Mesajlar: 3.298
Tecrübe Puanı: 864
|
Cevap: Günün hikayesi
Adamın biri bir köle satın alır. Köle efendisine der ki, «efendim, aramızda şu üç şart bulunacak.
1 — Vakit geldiğinde farz namazları kılmama engel olmayacaksın 2 — Gündüz bana ne iş buyurursan buyur, geceleri bana iş vermeyeceksin. 3 — Evinde bana, benden başka hiç kimsenin giremeyeceği bir oda ayıracaksın.» Adam köleye «bu şartlarını kabul ediyorum, kalk evleri gez, kendine kendin bir oda seç» der. Evleri dolaşan köle orada yıkık bir ev bulunca «burayı seçtim» der; Adam «oğlum, neden yıkık bir ev seçtin» der. Köle «efendim. Allah ile birlikte olunca yıkıntıların bakımlı bahçe gibi olduğunu bilmiyormusunuz» der. Köle gündüzleri efendisine hizmet eder, geceleri Allah'ına ibadete ayırırdı. Bu böyle devam edip giderken bir gece «efendi evi gezmeye çıkar, kölenin kapısı önüne varınca odayı apaydınlık içinde ve köleyi de secdeye kapanmış görür, başından aşağı yerle gök arasına asılmış bir kandil göz kamaştırıcı bir ışık saçmaktadır. Köle Allah'ına şu sözlerle yalvarıp seslenmektedir. «Allah'ım! Efendimin hakkını omuzlarıma yükledin, ben de ona gündüzleri hizmet ediyorum. Eğer böyle olmasaydı, gece-gün-düzünü sırf sana ibadet ederek geçirirdim. Beni mazur gör, ya Rabb'i.» Köle secdeye kapanmış böyle dua ederken efendisi ondan gözlerini ayırmıyor, nihayet tanyeri ağarır, kandil geri alınır ve odanın tavanı geriye kapanır. Adam geri döner, varıp olup bitenleri karısına anlatır. Ertesi gece olunca bu sefer karısının elinden tutarak odanın kapısı önüne ikisi gelirler. Köle yine secdeye kapanmıştır, kandil yine başından, aşağı sarkmıştır. Karı-koca kapının önünde dikilip gözyaşları içinde köleye bakarlar. Sonunda yine gün ağarır. Bunun üzerine efendi köleyi çağırarak ona der ki, «sen Allah rizası için azadsın, böylelikle kendini artık tamamen kendisine mazeret beyan ettiğinin (Allah'ın) ibadetine verebilesin.» Köle ellerini havaya kaldırarak şu beyti söyler: Ey sır sahibi! Artık o sır açığa çıktı. Halim başkalarına malum olduktan sonra artık yaşamak istemiyorum. Sonra Allah'a şöyle yalvarır, «Allah'ım! Senden ölüm istiyorum» Duası biter bitmez derhal yere düşer ve ölür. İşte salihlerin, Allah aşıklarının ve O'nun rızası peşinde koşanların hali! imam gazali;kalplerin keşfi. |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 2 Kullanıcı filografozan'e Teşekkür Ediyor... |
13.08.2010, 17:18 | #316 |
Navigator
Kardelencicegi Şuan
Üyelik Tarihi: 27.10.2008
Yaş: 57
Mesajlar: 48.623
Tecrübe Puanı: 5463
|
Cevap: Günün hikayesi
Dünyanın En Acımasız Hayvanı İnsandır Sabah işe gelirken, arabada yine gazete haberlerini dinliyorum. Duyduklarım karşısında; ne yapsam, ne yazsam, ne söylesem bilemedim… Nietzsche’nin sözü dilime dolandı yeniden…. “Dünyanın en acımasız hayvanı insandır”. Yaşadıklarımız, gördüklerimiz, duyduklarımız ve bunlar karşısında her geçen gün artan duyarsızlığımız, tepkisizliğimiz bu cümleyi haklı kılıyor ne yazık ki. Ne dersiniz ? Nietzsche haksız mı “dünyanın en acımasız hayvanı insandır” derken… Dünyaca ünlü bir piyano virtüözü konser vermek üzere salona giriyor. Dinleyicileri büyük bir ciddiyetle selamlayarak daha önceden tuşları sökülmüş piyanosunun başına geçiyor ve çalmaya başlıyor… Elbette piyanodan ses çıkmıyor ama virtüöz her parçadan sonra yine büyük bir ciddiyetle dinleyicileri selamlıyor ve diğer eseri çalmaya devam ediyor. Dinleyiciler önce birbirlerine şaşkın şaşkın bakıyorlar ve ne yapıyor bu sorusunu gözleriyle soruyorlar ama yinede çılgınlar gibi alkışlıyorlar sanatçıyı. Konserin bitimine kadar bu böyle sürüyor… Konser bitiyor ve kapıda Gazetecilerden biri diyor ki;”siz çalıyor gibi yaptınız biz de siz çalmışsınız gibi çılgınca alkışladık, ama ne yapmaya çalıştığınızı anlamadım”. “Sahi ne yapmaya çalıştınız”? Yanıtlamış sanatçı: “İnsanların tepkisizliğinin boyutunu merak etmiştim, meğer sonsuzmuş... *** ” Barış; yanına “ama” kabul etmez… Barış istiyorum “ama” diyemezsiniz yani. Dememelisiniz de zaten… Öte yandan; teröre karşıyım “ama” deyip yanına mesela; nereden ve kimden geldiğine bakmaksızın karşıyım diyebilirsiniz.. Terörü her anlamda; siyasal, ideolojik ve felsefi anlamda reddetmek koşuluyla…. Doğrusu da bu değil midir? Alıntı [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
__________________
|
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 2 Kullanıcı Kardelencicegi'e Teşekkür Ediyor... |
14.08.2010, 17:04 | #317 |
Usta Yiğido
filografozan Şuan
Son Aktivite: 30.06.2014 01:13
Üyelik Tarihi: 05.04.2010
Yaş: 54
Mesajlar: 3.298
Tecrübe Puanı: 864
|
Cevap: Günün hikayesi
Tahta perdede ki çivi...
Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. " arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer bu tahta perdeye bir çivi çak" demiş. Genç, birinci (ilk) günde tahta perdeye 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendine kontrol etmeye çalışmış ve geçen her günde daha az çivi çakmış. Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış. Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş. Gence "bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdelerden bir çivi çıkart (sök)" demiş. Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki her çivi çıkarılmış. Babası ona "aferin iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak. Artık çok delik var. Artık geçmişteki gibi güzel olmayacak" demiş. Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara (delik) bırakır. Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin ama bu delik kapanmayacaktır. |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar filografozan'e Teşekkür Ediyor... |
15.08.2010, 12:53 | #318 |
Navigator
Kardelencicegi Şuan
Üyelik Tarihi: 27.10.2008
Yaş: 57
Mesajlar: 48.623
Tecrübe Puanı: 5463
|
Cevap: Günün hikayesi
Hacer Menekşe
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] Kendini bildi bileli mor menekşeyi çok severdi. Çocukluğunun geçtiği iki katlı evin bahçesinde bahar geldiğinde mor mor açar, mis gibi kokarlardı. Annesi mor menekşeleri hep duvar kenarına dikerdi. Gölgeyi sever menekşeler derdi. Oysa; öğretmeni bitkilerin güneş ışınları ile fotosentez yapığını anlatmıştı onlara. Bitkiler güneş ışığına muhtaçtı. Mor menekşeler ne tuhaf bitkilerdi... "Her bitki güneşi severken, onlar neden gölgeyi tercih ediyorlar?" diye düşündü, durdu Hande... Küçük, ufacık aklı ile aslında menekşelerin diğer çiçeklerden farklı olduğunu keşfetmişti, işte belki de menekşeler bu yüzden bu kadar güzeldi. Küçücük kafası o gün herkesden farklı olursan, bu hayatta değerli olursun yargısına varmıştı. Daha o yıllarda farklı olmak için uğraş vermeye başladı. İlk, kimsenin yanına oturmak istemediği, "Hacer'in yanına oturmak istiyorum öğretmenim." diyerek başladı farklılıklarla süren hayatı. Hacer bile şaşırmış, şaşkın şaşkın bakıyordu onun yüzüne. Hacer, çok dağınık, biraz anlama zorlukları olan problemli bir ailenin kızı idi. Hande ise; mühendis Kamil Beyin biricik kızı... Öğretmen, pek oturtmak istemedi önce Hacer'in yanına Hande'yi... Hande, ısrar ediyordu Hacer'in yanına oturmak istiyordu. Daha sonra bir tatsızlık çıkmasın diye öğretmem Hande'nin annesini çağırdı. Annesi eve geldiklerinde Hande'ye sordu: "Neden yavrum Hacer'in yanına oturmak istiyorsun?" Hande cevap verdi: "Geçen baharda menekşeler ekiyorduk hani anne, o gün sen bana menekşeler güneşi sevmez demiştin. Oysa, her bitki güneşi sever. Menekşeler farklı... Belki de bu yüzden bu kadar güzeller... Hacer'in yanına kimse oturmak istemiyor. Ben farklı olmak istiyorum. Belki, Hacer de güzeldir, onu fark etmek istiyorum." dedi. Hande'nin annesinin ağzı açık kalmıştı. İlkokul 4 .sınıf öğrencisi kızının olgunluğuna hayran kalarak "Peki kızım, kimin yanında istersen oturabilirsin." dedi. Pazartesi, Hande Hacer'in yanında oturmaya başladı. Hem Hande tedirgindi, hem Hacer... Birbirleri ile hiç konuşmuyorlardı. Diğer kızlar da soğumuştu Hande'den. Nasıl Hacer gibi dağınık, bir şeyi iki kere anlatma ile anlayan fakir bir kızın yanına oturmayı istemişti? Doktor Cemal bey'in kızı Esin idi en çok alınan... Anne babaları her hafta sonu görüşüyorlar, Hande ve Esin birlikte oynuyorlardı her Pazar... Nasıl olur da kendi yerine Hacer'i seçerdi? Çok gururu kırılmıştı Esin'in... Hande ile konuşmuyordu. Bir gün, Hande ve ailesi, Esinler'le dağ köylerinden birinde gerçekleştirilecek bir panayıra katılmak için sözleştiler.. Hande, gene Esin'in somurtacağını bildiği için gitmek istemiyordu. İçin için de Hacer'e kızmaya başlamıştı, arkadaşları ile arasının bozulmasına sebeb olmuştu. Neden sanki bu kadar dağınıktı, neden her şeyi iki kerede anlıyordu, yoksa aptal mıydı? Sonra menekşeleri hatırladı. Hemen düşüncelerinden utandı. Hacer, farklı diye yargılamamaları gerekiyordu. Hacer'in kimsenin bilmediği güzelliklerini keşfedecekti. Buna tüm gücü ile inandı. Tam umduğu gibi olmuştu. Esin, somurtarak karşısında oturuyordu. Hande ile konuşmuyordu. Hande, canını sıkkınlığından biraz dolaşmak için annesinden izin aldı. Köy yolunda yürümeye başladı. Hava iyice soğumuş ve ayaz iyice artmıştı. Kar atıştırmaya başlamıştı. Hande kar'ı çok seviyordu. Yürüdü, yürüdü... Köye gelmişti. Bir evin önünde durdu. Evin penceresindeki saksıya gözü ilişti. Gözlerine inanamıyordu, bunlar mor menekşelerdi... Ama kıştı ve menekşeler soğuğu hiç sevmezlerdi, eve doğru bir adım attı, kapıda beliren gölgeyi çok sonra fark etti. Bu Hacer idi. Hande'ye gülümsüyordu... "Hoşgeldin Hande" dedi Hacer, biraz ürkek "Buyurmaz mısın?" Şaşkınlıkla kapıya doğru ilerledi Hande ve içeri girdi. Oda, sıcacıktı. Odun sobası her yeri ısıtmıştı. "menekşeler" diyebildi sadece Hande, "bu soğukta" Hacer gülümsedi: "Onlar annem için, annem onları çok sever." Sonra yatakta yatan kadını fark etti Hande. "Annen hasta mı?" dedi. Hacer: "Evet, 2 sene önce felç oldu, ona ben bakıyorum. Bizim kimsemiz yok. Birtek ineğimiz var, onunla geçiniyoruz ama tüm işler bana baktığı için derslere çalışacak pek vaktim olmuyor." dedi Hacer utanarak... Bir de dedi: "Bizim köyden şehre araç yok, bu yolu her gün yürüyorum o yüzden de çok yorgun okula geliyorum dersleri anlamakta güçlük çekiyorum." Hande'nin gözleri dolmuştu... Dışarıdan gelen ses ile kendine geldi. Annesi onu arıyordu. Çok merak etmiş olmalıydı... Dışarıya koştu ve annesine sarıldı, ağlıyordu... Bir müddet sonra "Anne, bu Hacer!" diye tanıştırdı sıra arkadaşını. Hacerler'e gidip Hacer'in yaptığı sıcak çorbadan içtiler birlikte. Hande, annesine anlattı Hacer'in hayatını, ağlıyarak. "Bir şeyler yapalım anne"dedi. O hafta, annesi ve Hande, Hacerler'e gidip annesi ve Hacer'i kendi evlerine taşıdılar... Hacer, artık Handeler'den okula gidip geliyordu. Ne dağınıktı, ne de aptal... Sınıfın en iyi öğrencisi olmuştu. Seneler geçti... Hacer ve Hande bir arkadaş değil, bir kızkardeşlerdi artık... Mor menekşeler Handey'e Hacer'i armağan etmişti... Hacer'e ise; hem Hande'yi, hem hayatı... Seneler sonra ikisi de evlendi... Hacer şimdi bir doktor... Hande'den vicdanın ne kadar önemli olduğunu öğrendi. Hastalarına vicdanı ile birlikte şifa dağıtıyor... Hande ise; bir öğretmen... Çocuklara farklı olan şeyleri sevmeyi de öğretiyor... Bir kızı var. Adı: HACER MENEKŞE... Hayatta en çok sevdiği iki şeye birini daha ekledi Hande. Hacer Menekşe, teyzesi Hacer'i çok seviyor ve annesine teyzesi için her gün teşekkür ediyor... LÜTFEN SEVGİNİZE ÖNYARGI SOKMAYIN. DİNLEYİN VE YORUMLAYIN. HERŞEY, SEVİNCEYE KADAR FARKLIDIR. SEVDİKTEN SONRA İSE; SEVGİNİN DİLİ HEP AYNIDIR... Özen Kıraç [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
__________________
|
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar Kardelencicegi'e Teşekkür Ediyor... |
18.08.2010, 17:08 | #319 |
Usta Yiğido
filografozan Şuan
Son Aktivite: 30.06.2014 01:13
Üyelik Tarihi: 05.04.2010
Yaş: 54
Mesajlar: 3.298
Tecrübe Puanı: 864
|
Cevap: Günün hikayesi
Einstein ve Şoförü..
Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile gidermiş..Yine bir konferansa gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü einstein' a ; Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka sıralarda oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz herşeyi kelimesi kelimesine biliyorum demiş ..Einstein gülümseyerek ona bir teklifte bulunmuş ; Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar, o halde bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim yerime sen konuş, ben de arka sırada seni dinlerim..Şoför, gerçekten çok şahane ve başarılı bir konuşma yapmış ve sorulan bütün soruları doğru cevaplamış..Tam yerine oturacağı sırada bir kişi, o güne kadar konferansta sorulmamış ağır bir fizik sorusu sormuş ; Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp ; Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok garip demiş..Sonra da salonun arkasında oturan einstein' ı işaret ederek şöyle devam etmiş ; Şimdi size arka sırada oturan şoförümü çağıracağım ve sorduğunuz soruyu, göreceksiniz, o bile cevaplayacak...* ' Akıllı insanlar ; Akıllı insanlarla çalışır...*
__________________
BAKİ KALAN BU KUBBEDE BİR HOŞ SADA İMİŞ... |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar filografozan'e Teşekkür Ediyor... |
20.08.2010, 11:54 | #320 |
Usta Yiğido
filografozan Şuan
Son Aktivite: 30.06.2014 01:13
Üyelik Tarihi: 05.04.2010
Yaş: 54
Mesajlar: 3.298
Tecrübe Puanı: 864
|
Cevap: Günün hikayesi
Boluda bir ilçeye bir kaymakam atanmiş. Kaymakam yanina başçavuşu alip, köylülerle tanişmak üzere köy, köy dolaşmaya başlamiş, bakmişlar ki yolda bir adam kucağinda bir eşek yavrusuyla gidiyor... kaymakam baş çavuşa demiş ki.. "ben bu köylülye biraz sataşayim" başçavuş kaymakami uyarmiş. "aman efendim, bunlar lafta altta kalmazlar. Dikkat edin" "kaymakam bir şey olmaz. Ben yillarca mektep okudum. Kültürlüyüm. Cahil bir köylü mü beni lafta yenecek demiş." arabayi durdurup köylüye yanaşmişlar kaymakam selam verip sormuş ""nereye böyle kucağinda yavrunuzla" köylü bir kaymakama bakmiş, birde başçavuşa "mektebe demiş..mektebe yazdirmaya gidiyorum..."çok okursa kaymakam, az okursa başçavuş olsun diye".......
__________________
BAKİ KALAN BU KUBBEDE BİR HOŞ SADA İMİŞ... |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 3 Kullanıcı filografozan'e Teşekkür Ediyor... |
Konuyu Toplam 3 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 3 Misafir) | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Günün, Ayet ve Hadisi | altuntas58 | Serbest Dini Konular | 19 | 13.11.2011 17:09 |
-CUMA SOHBETLERİ- | Abdurrahman 58 | Dini sohbet | 50 | 28.08.2009 09:50 |
Peygamber Efendimizin tüm Ramazan boyunca okuduğu dua:)) | seva | Dualar | 0 | 19.08.2009 18:02 |
Acıklı bir aşk hikayesi :) | gürün_güzeli | Hertelden | 0 | 27.06.2008 19:09 |
Bİr Gelİncİk Hİkayesİ | bayatlı kenan58 | Arşiv | 0 | 23.05.2008 17:58 |