13.03.2008, 12:21 | #61 |
Usta Yiğido
fertelliyim Şuan
Son Aktivite: 02.10.2011 18:21
Üyelik Tarihi: 12.12.2007
Yaş: 50
Mesajlar: 1.253
Tecrübe Puanı: 746
|
--->: BİRCAN'DAN KÖŞE YAZILARI
Ahmet TAŞGETİREN
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] Demirel'in önerdiği model, İslam'ın kısıtlamaları kabul ettiği, Müslümanların da kısıtlanmış bir İslam'a razı olduğu modeldir. Demirel, ezanın Türkçe okutulduğu ve dindar insanların "Ezan asli ifadeleriyle okunsun" talebinde bulunduğu zamanlarda bir politikacı olsaydı acaba ne derdi? Şöyle bir şey mi mesela? -Arapça ezan şeriat arayanların aracı. Şimdilerde "Türban" için seslendiriyor bu söylemi: Dediği şu: "Türban denilen hadise aslında tesettürün örtünmenin başlangıcıdır. Örtünme dediğimiz hadise ise birtakım İslami cereyanların amacına göre kadının dört duvar arasında muhafazasının şartlarındandır. "Türbanı İslam'ın şartı haline getirirseniz bugün uyulmayan o kadar çok husus var ki, onları da teker teker istemek durumunda kalacaksınız. Uyulmayan hususlardan bir tanesi din ile devletin ayrılmış olmasıdır. Yine bu şeriat arayan İslami cereyanlara göre, din ile devlet ayrılamaz. Dinin kuralları aynen uygulanmak durumundadır. Halbuki dinin birtakım kuralları uygulanmamakta, onun yerine çağdaş hukuk uygulanmaktadır. Yarın siz, bu uygulanan çağdaş hukukun kurallarına, 'Biz İslam'ı yaşamak istiyoruz, İslam'a uygun değildir' deyip onlara da itiraz edebileceksiniz. Netice itibariyle bu, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin üstüne oturduğu devrime itiraza varabilecek hususları bünyesinde taşır." Demirel'in sözünü epey uzunca aldım, ta ki düşüncesi tam anlaşılsın. Bu sözün özü şöyle anlaşılabilir: -İslam'ı yaşamaya izin verilmek istenirse bu İslam'ın bütünü yaşama talebine kadar varır, bu ise rejimin sonu olur. O zaman ne yapmak lazım? Devlet, keyfinin istediği şeye izin vermeli, keyfinin istemediğine izin vermemeli. Devlet kim? O günün siyasi, hukuki, askeri yönetim kadroları... Demirel bu yapının, Demokrasi- Laiklik ve İslam'ın uyum içinde olması anlamına geldiğini ve bu yapının Türkiye'yi İslam dünyası için model kıldığını söylüyor. Oysa bu modelin İslam'ın keyfi biçimde kısıtlanmasını olağan kılan bir model olduğu açık. Demirel'in önerdiği model, İslam'ın kısıtlamaları kabul ettiği, Müslümanların da kısıtlanmış bir İslam'a razı olduğu modeldir. Ama bu model, aynı zamanda, İslam adına inanç özgürlüğü sorununun sürekli gündeme gelmesi sonucunu doğuran modeldir. Tek parti döneminde Kur'an öğrenimi için mücadele verilmiştir. Sonraları ezan için mücadele verilmiştir. O dönemde devletin mantığı, tam da, Demirel'in mantığıdır. Devlet, İslam üzerinde her türlü tasarrufta bulunabileceğini düşünmüş, bundan ötesini "irticai talep" diye nitelemiştir. Ama, aynı devletin, diyelim, çok partili hayat ve Demokrat Parti iktidarı döneminde daha geniş bir inanç özgürlüğü alanı oluşturabileceği ortaya çıkmıştır. Hoş o zaman da, "irticai talep" suçlaması, tek partici zihniyet tarafından devam ettirilmiştir. Tıpkı bugün Demirel'in söylemi biçiminde. İlginçtir, bugün, Demokrat Parti'nin "Daha geniş inanç özgürlüğü" çizgisini Ak Parti Hükümeti yürütmekte, Demirel de "Tek partici söylem"in reenkarnasyonunu temsil etmektedir. Dün sembol ezandı, bugün başörtüsü... Demirel mantığının her inanç özgürlüğü talebini "Şeriat arayışı" olarak nitelemesi gerçekten gariptir. Oysa tabii olan şudur: Kurulu bir düzen var. Bu düzen laikliği benimsemiş. Laiklik uygulaması dini alanı ilgilendiriyor. Bütün din mensuplarının, laiklik yorumu ile alakadar olması kadar tabii bir şey olamaz. Lozan'da Türk Temsilci Heyeti "Biz Türkiye'de laik bir düzen kuracağız" dediğinde, İtilaf devletleri temsilcileri ısrarla, bu düzende gayrı müslim azınlıkların özgürlük alanının nasıl düzenleneceğini sormuşlardır. Ve garanti almak istemişlerdir. Ayın soru, neden Müslümanlar için sorulmasın? Bir Müslümanın İslam'ı en kamil manada yaşamak istemesinden daha tabii ne olabilir? Kurulu düzenin önüne tabii ki talepler sıralanacaktır. Bunun karşısında kurulu düzen, kısıtlamalarını ilan edecektir. Bana göre burada ortaya çıkan talepler ve kısıtlamalar arasındaki uyum veya uyumsuzluk, kurulu düzenin özgürlük kalitesini ortaya koyacaktır. "Teker teker istemek..." Demirel'e göre olmaması gereken bir şey. Bir tehlike... O zaman istemeyin. O zaman yaşamayın. O zaman budanmış bir dini hayata razı olun! O zaman siz de, kurulu düzenin, toplum değerlerini gözetmeyen bir laiklik uygulaması içinde olduğu yargılamasına razı olun! Ve o zaman, demokrasinin yaralı olduğu yargısına razı olun. Ve o zaman, o şahane bileşim, Demokrasi- Laiklik-İslam ahengi söylemini rafa kaldırın. Yanılıyor muyum? 11.Mart.2008 07:13:12
__________________
<<Ömür Dediğin Bir Gündür O da Bu Gündür...>> "Her Kim Hakkımda Ne Düşünürse Allah İki Katını Versin" [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
|
14.03.2008, 10:59 | #62 |
Usta Yiğido
abircan Şuan
Son Aktivite: 21.01.2015 10:55
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 3.258
Tecrübe Puanı: 1036
|
FETULLAHA DAİR YAZILANLAR
Özdemir İNCE
Peygambercilik oyunu DÜN akşam arkadaşım Murat’la konuşuyorduk, "Türki cumhuriyetler (Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan) ve Türkik kökenli toplumlar Sovyet dönemini yaşamasalardı, günümüzde Afganistan’dan farkları olmazdı. Örneğin Fars kökenli Tacikistan ve Moğolistan bile Afganistan’dan daha iyi durumda" dedi. Bu konuya daha sonra döneceğim, nedenlerini irdeleyeceğim. Ama siz bu arada, bu konuda, o zamana kadar biraz düşünün. GERÇEK ANLAMI Şimdi, bu ilginç karşılaştırmayı bir yana bırakıp yazımızın başlığına gelelim: The Economist dergisinin Fethullah Gülen’i "peygamber" ilan etmesi konusunda Hürriyet Gazetesi’nde yayımlanan haberi anımsarsınız. Haber üzerine, Fethullah Gülen, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’e sitem dolu, duygusal bir protesto mektubu göndermiş. Bu haberi yayınladığı ve "prophet" sözcüğünü yanlış çevirdiği için Hürriyet’i kınıyor. Hürriyet’in de yayınladığı gibi "prophet" sözcüğünün birçok anlamı vardır. Ama asıl anlamı "peygamber"dir. Öteki anlamlar yananlamlar sınıfına girer. "Prophet" sözcüğünün anlam kaymasına uğraması dinsel bağlamın dışında kullanılmasını gerektirir. Örneğin, ("Fethullah Gülen, a prophet of Turkish politics") gibi bir cümle kurulsa, sözcüğün anlamı değişir, cümlenin Türkçesi "Türk politikasının üstadı (önderi) Fethullah Gülen" olur. Hürriyet’te yayınlanan tercüme doğrudur. Bu doğruluğu da The Economist’teki yazıda yer alan bilgiler kanıtlamaktadır: "Kendisi, dinleyenlerin gönlündeki bam telini çalan ve gözyaşlarıyla sulanmış olan vaazlar veren son derece duygusal bir vaiz olmasına karşın başında bulunduğu hareket, içinde bulunduğu şartlara fevkalade riayet etme irfanına sahiptir ve küresel bir şirket gibi profesyonel hareket etmektedir." (Zaman, 08.03.08) Ayrıca bunca şamataya gerek yok, isteyen The Economist yazarına sözcüğü hangi anlamda kullandığını sorabilir. KUTSAL ÇEVİRİ Fethullah Gülen’in protesto etmesi gereken yer Hürriyet Gazetesi değil kuşkusuz, The Economist Dergisi. Bakalım haberin kaynağını protesto edecek mi? İşin içinde Fethullahçılığa özgü bir oyun da var: Fethullah Gülen, Ertuğrul Özkök’e yazdığı mektupta The Economist’i de eleştirirken, Fethullahçı hareketin komutanı Zaman Gazetesi, söz konusu haberi iftiharla yayınlamış bulunuyor. (Zaman, 08.03.08) Zaman Gazetesi’ndeki çevirinin Hacivat Türkçesi Nuray Mert’in de dikkatini çekmiş; "Zaman gazetesindeki tercüme, nedense, fazlasıyla ağdalı ve bol sayıda eski Türkçe kelime ve deyimlerle doluydu" diyor (Radikal, 11.03.08). Amaç, kutsal metin duygusu yaratmak! Çeviride bazı değişiklikler yapılması Nuray Mert’in dikkatini çekmiş. "A ’prophet’ who finds honour, and some suscipcion, on his own country" ("Kendi ülkesinde saygı ve biraz da şüpheyle karşılanan bir peygamber") cümlesinin Zaman’da yayınlanan çeviride yer almaması benim dikkatimi çekti. Neden acaba? FETHULLAHÇI KAFA Fethullah Gülen, hakkında yayınlanan bir yazı ve o yazıda kullanılan bir sıfattan çok rahatsız (!) ama Zaman Gazetesi o yazıyı iftiharla yayınlıyor. Fethullah Gülen peygamber sıfatını geri çevirip sempati toplarken ne kadar alçakgönüllü bir zat olduğunu da kanıtlıyor. Ve böylece bir taşla bir kuş sürüsü vuruyor. Buna Fethullahçı ticaret kafası denir!
__________________
zaman kısa, dünya herkese yeter, mühim olan insanlık KANIMIZIN KIRMIZISI ALNIMIZIN AKIYLA SİVASSPORLUYUZ |
14.03.2008, 11:01 | #63 |
Usta Yiğido
abircan Şuan
Son Aktivite: 21.01.2015 10:55
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 3.258
Tecrübe Puanı: 1036
|
Gülen’in Özkök’e mektubu üzerine / yALÇIN bAYER
Yalçın BAYER
ybayer@hurriyet.com.tr FETHULLAH Gülen’in Ertuğrul Özkök’e yazdığı mektubu (11.3.2008) Hürriyet’te okudum. Sayın Gülen mektubunda, "Allah’a kul olmak, Hz. Muhammed’e layık bir ümmet olmak hayatımın en temel gayesidir" diyor ve devam ediyor: "Muhammed Aleyhisselam’dan sonra peygamber gelmeyeceği Kuran ayetiyle o kadar sabittir ki, aksini iddia etmek cehalet ve sapıklık olarak görülmüştür." Ama yine Sayın Fethullah Gülen birkaç sene evvel şöyle diyordu: "Ben bir şeyin delisiyim: Herkes imanın tadını tatsın, gerçek imanın ruhta nasıl bir cennet meydana getirdiğini görsün. Herkes Allah’ı tanısın, ruhuna yok olmanın azabını tattırmasın ve ahirete inansın. Bu şekilde, ruhta meydana gelen cennet, cennet Türkiyemize ve mümkün olursa dünyaya da taşınsın." Şimdiki yeni beyanı ile eski beyanını ele alıp yüce kitabımız Kuran’ın imanla ilgili ne dediğine bakalım: Yunus Suresi, ayet 99: "Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi iman ederlerdi. Öyle iken insanları inanmaya sen mi zorlayacaksın?" Yine aynı sureden ayet 100: "Allah’ın izni olmadan hiç kimse iman edemezdi. O, akıllarını iyi kullanmayanlara azap verir." Bu ayetlerin ışığında şöyle demek gerekmez mi? Cenab’ı Hak, Peygamber Efendimizin insanları iman sahibi yapmasına izin vermemiş ve izin vermediği sürece kimse iman edemez; insanların iman sahibi olmalarını tamamen kendi takdirine bırakmış; O dilerse, O isterse, O izin verirse... Ancak insanlar iman sahibi olabilirler! Sayın Fethullah Gülen bir yandan, "Allah’a kul olmak, Hz. Muhammed’e layık bir ümmet olmak hayatımın en temel gayesidir..." derken, nasıl oluyor da insanları imana çağırmak yetkisini kendinde görüyor, ki bu yetkiyi Cenab’ı Hak kendi elçisine, sevgili Peygamberimize vermezken? Sayın Fethullah Gülen nasıl bir sıfat ve nasıl bir yetki ile insanları imana çağırmaya cesaret gösterebiliyor? CEHALET VE *****LIK Bu tavrıyla, Peygamber Efendimiz’den daha üstün bir yetkiyle ve hatta Cenab’ı Hakk’ın takdiriyle imansız olan insanları imana çağırmış olmuyor mu? Böyle şeylere Sayın Fethullah Gülen cehalet ve sapıklık diyor! Efendim? Bir şey daha söylemek istiyorum. Sayın Gülen diyor ki: "Hz. Muhammed’e layık bir ümmet olmak." Bir insan ümmet olmaz; Peygamberinin ümmetinden olur. Birkaç satırlık mektubunda bile yanlışlarını göremeyen Sayın Fethullah Gülen cami kürsülerinde çağlayanlar gibi coşup akıp giderken, nasıl akıl dışı, ciddiyetten uzak beyanlarda bulunduğunu din ve dil uzmanlarına sormak lazım; çünkü ona meftun olan cemaat bunu göremez. Bir ilkokul mezunu olarak bir ikisini ben söyleyeyim: Mehmet Akif Ersoy’un bir din düşmanı olarak niteliği II. Abdülhamid’i şöyle anlatır Sayın Gülen: "Celadetli, hem de çok celadetli bir padişah idi. Hacca hiç gitmediği halde onu Medine sokaklarında gezip dolaşırken çok kimse görmüştür." Kendisi için de şöyle der: "Bir sahabe gibi yaşamak istiyorum." Böyle diyor ama nedense Suudi Arabistan’a, Medine’ye değil de Amerika’ya gidiyor bir sahabe gibi yaşamak için. Bundan başka hangi sahabe gibi yaşamak istediğini de söylemiyor. Mesela Cemel Vakası olarak tarihe geçmiş, Hz. Ali ile Hz. Ayşe (Peygamber’in eşi) arasında yapılan ve aralarında sahabilerin de bulunduğu 15 bin Müslüman’ın birbirlerini öldürdüğü harpte bulunan sahabilerden bir gibi mi? Ahmet GÜMÜŞDAL - STUTTGART GÜNÜN SÖZÜ "Hürriyet’e ve zenginliğe kavuşan bir kısım Müslümanlar şeytanın tuzaklarına düşmüşlerdir. (...) Yağcılara, yalakalara, meddahlara, paralı ağlayıcılara yazıklar olsun! (...) İslam’a hizmet için haram para ve imkán kullanılmaz. Hela süpürgesi ile cami temizliği yapılmaz. ’Bu düzen bozuktur, böyle bir düzende her bozukluk yapılır, her halt yenilir...’ diyenler şeytandır." (Mehmet Şevki Eygi)
__________________
zaman kısa, dünya herkese yeter, mühim olan insanlık KANIMIZIN KIRMIZISI ALNIMIZIN AKIYLA SİVASSPORLUYUZ |
14.03.2008, 11:02 | #64 |
Usta Yiğido
abircan Şuan
Son Aktivite: 21.01.2015 10:55
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 3.258
Tecrübe Puanı: 1036
|
Bir Fethullah Gülen yaratmak / öZDEMİR iNCE
Özdemir İNCE
Bir Fethullah Gülen yaratmak FETHULLAH Gülen talebanından, Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın "Anlama Gayreti" başlıklı iki yazısını (Zaman, 14-15.02.08) okuyunca, Fethullah Gülen hareketinin ürettiği insanların "yeni bir Fethullah Gülen" yaratmaya giriştiklerini fark ettim. ABD ve İngiltere'de akademik muhitlerde düzenlenen, CIA'nın "adam yaratmak" modeline uygun çalışmaları da bu bağlamda değerlendiriyorum. Sözünü ettiğim CIA modelini anlamak için Frances Stonor Saunders'in "Parayı Verdi Düdüğü Çaldı" (Doğan Kitap) adlı müthiş kitabını okuyabilirsiniz. EVRENSEL ÖNDER! Fethullah Gülen cemaatinin okuttuğu, adam ettiği, bir yerlere getirdiği insanlar, yazarlar, gazete yönetici ve yazıcıları, akademisyenler, şimdi, Fethullah Gülen Hocaefendi için gayet kullanışlı bir evrensel düşünür ve önder imgesi yaratmaya, inşa etmeye çalışıyorlar. Bu yazımda bana gelen özel mektup ve mesajlardan, Fethullah Gülen aleyhinde olduğu iddia edilen belgesel yazı ve tanıklık kitaplarından, Hocaefendi'nin yaptığı konuşmalardan, ABD'ye kaçmasına yol açan televizyon haber ve programlarından kesinlikle yararlanmayacağım. Elimin altında, cemaatten olduğunu tahmin ettiğim, Utah Üniversitesi Siyasal Bilimler Bölümü öğretim üyesi Hakan Yavuz'un 2003 yılında Oxford University Press tarafından yayınlanan "This Translation of Islamic Political Identity in Turkey" adlı kitabının Türkçe'ye çevirisi olan "Modernleşen Müslümanlar" (Kitap Yayınevi) adlı kitabı var. Bu kitaptan alıntılar yapacağım. Yazar, "Nurcular, Nakşiler, Milli Görüş ve AK Parti"yi incelerken, Fethullah Gülen cemaatini Yeni-Nurcu Hareketi adıyla takdis etmektedir. Bu kitaptan birkaç ay önce de söz etmiştim. Şimdi gelelim alıntılara: "1983 yılından sonra, en önemli değişim, eğitim alanında gerçekleşti. Eğitim sisteminin özelleştirilmesi, bu sistemi rekabete açtı ve hareket daha iyi bir eğitim sistemi kurma gereksinimine ve arzusuna yatırım yaptı." (S. 248) "Gülen hareketi, nasıl yaşamalıyız ve nasıl yaşamamız gerektiği mevzuunda nasıl düşünmeliyiz gibi konulara, kamuoyu oluşturulması sürecinin içine 'dini' taşıma çabası gösterdi." (S. 249) "Hareket yükselen yeni Anadolu-Müslüman burjuvazisiyle sembiyotik bir ilişki kurmayı başarmış ve bu burjuvazinin kaynaklarını Kemalist-laik düzende siyasal ve kültürel üstünlük iddiasında bulunanların varsayımlarına meydan okumak için kullanmıştır." (S. 250) "Dünyayı İslam ahlakı bağlamında şekillendirme amacını taşıyan 'aktivist dindarlığın' oluşumu, yeni-Nur hareketinin özüdür... Gülen öncülüğündeki harekette, hizmet, himmet ve ihlas gibi Türk-İslam kültürünün içsel itici güçleri toplumu İslam ahlakı ideallerine göre şekillendirmek için kullanılmaktadır... Cemaatin misyonu, verili bir toplumda sosyal ve kültürel eylem matrisi oluşturmak için, İslam'ın mesajını anlamak, tartışmak ve taşımaktır." (S. 253) TOPLUMA DİNİ KEFEN Gülen hareketi bireyleri değil toplumun tamamını yeniden İslamlaştırmak, Nurculuk paftasına göre biçimlendirmek, topluma dini bir kefen biçmeyi amaçlamaktadır. Fethullahçılık, Anayasa'nın değişmez hükümlerini değiştirmeyi amaçlamaktadır. Böyle bir amacı yoksa bütün yaptıklarını neden yapmaktadır? Bütün örgütlü dinsel hareketler tehlikeli ve yıkıcıdır! (Devam edecek.)
__________________
zaman kısa, dünya herkese yeter, mühim olan insanlık KANIMIZIN KIRMIZISI ALNIMIZIN AKIYLA SİVASSPORLUYUZ |
14.03.2008, 11:05 | #65 |
Usta Yiğido
abircan Şuan
Son Aktivite: 21.01.2015 10:55
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 3.258
Tecrübe Puanı: 1036
|
Varoluşçu Fethullah Gülen / öZDEMİR İNCE
Özdemir İNCE
Varoluşçu Fethullah Gülen ZAMAN Gazetesi'nin Fethullahçı yazıcıları, şeyhleri konusunda iyice azıttılar. Bunlardan Ali Ünal (1 ve 2 Mart 2008) Jean-Paul Sartre ile Fethullah Gülen'in sorumluluk "telakkileri"ni (anlayışlarını) özdeşleştirmeye kadar vardırıyor işi. Bu iddia doğru(!) ise, o zaman, AKP'nin sadaka ekonomisini İslamcı komünizm olarak tanımlayabiliriz artık! Fethullahçı değil mi, uydurur uydurur Fethullahça söyler! PARASIYLA 'YARATAN' Zırvalamak konusunda Fethullahçının Türk'ü, ecnebisi fark etmiyor, hepsi zırvalıyor! Ecnebiler para karşılığı kitap yazdıkları, konferans verdikleri için zırvalamak umurlarında bile değildir. Türkler de "taliban" ve "mürit" zaten. Örneğin, Belçikalı bir profesör, Rik Coolsaet bir kitabında Fethullah Gülen'i "Türk milletini 'yenileyen' liderlerden biri" olarak tanıtıyormuş (Zaman, 03.03.08). Bu gidişle "yaratan" da olur, olacak. Parasıyla değil mi? Ama asıl ilginci, ABD'nin Texas Eyaleti'nin Houston Rice Üniversitesi'nden Karşılaştırmalı Dinler Hocası Jill Carroll'un, "Medeniyetler Diyaloğu: Gülen'in İslami Öğretisi ve Hümanist Söylem" (A Dialogue of Civilisations: Gülen's Islamic Ideals and Humanistic Discourse) adlı kitabı. Mürit yazıcılardan Ali Ünal almış sazı eline, felsefi terminoloji(!) de kullanarak kitabı öve öve bitiremiyor. Yazısında bir yığın ünlü ad, Mevdudi, Kant, Karl Popper, Immanuel Kant, John Stuart Mill, Konfüçyüs, Eflatun ve Jean-Paul Sartre... Fethullah Hoca'nın bu insanların hepsiyle akrabalığı varmış... Ötekilere karışmam ama Jean-Paul Sartre benim alanıma girer. Bu nedenle biraz Varoluş (Existantialiste) felsefesine değinelim. ÖZ MÜ, VARLIK MI? Sartre'cı Fethullah Gülen zırvasını anlatabilmek için, "Öz mü varlıktan önce gelir yoksa varlık mı özden önce gelir?" sorusunu yanıtlamak zorundayım. Zaten Sartre'cı tanrıtanımaz varoluşluğun temel sorusu, temel sorunsalı da budur. Sartre, varlığın, varoluşun (l'?tre) özden (l'essence) önce geldiğini söyler. Oysa tektanrılı dinler bunun tersini ileri sürer: Öz, varoluştan önce gelir. Bunun anlamı şudur: Tanrı insanı tasarlamış ve buna göre yaratmıştır. İnsan yaratılmadan Tanrı'nın kafasında bir insan düşüncesi (fikri) vardır. Daha harbi söylemek gerekirse, varoluşçuluğa göre, insanı Tanrı değil, kendisi yaratmıştır, yaratabilir, yaratmak zorundadır. İlkin insan vardır; yani insan önce dünyaya gelir, var olur, ondan sonra tanımlanıp belirlenir, özünü ortaya çıkartır. İnsan kendini nasıl yaparsa öyle olur! Varoluşçuluk, Tanrı'nın yokluğunu kanıtlamakla uğraşmaz, daha doğrusu onun varlığı-yokluğu ile ilgilenmez. YA MUHAMMED YA SARTRE! Fethullahçıların kiraladığı bir yazar (Jill Carroll), özgürlük, sorumluluk, sorumluluk bilinci, ahlak, ideal gibi varoluşçu kavram ve birimleri "Hocaefendi"nin metinlerine yamayarak ona Jean-Paul Sartre'ın yanında modern bir felsefi makam icat etmiş anlaşılan. Fethullah Hoca, Allah ve Hazret-i Muhammed'i inkár etmeden Sartre'ın yanına oturamaz. Ya Allah ve Hz. Muhammed ya Sartre! Bu işlerde öyle abrakadabra avantası yok! Pek yakında, Fethullah Hocaefendi'nin müzik konusundaki ileri fikirleriyle Stravinski ve atonal müzikçiler ile aynı çizgide olduğunu ileri süren kitaplar yayınlanırsa hiç şaşırmam. Dahası, içinde Giacometti, Salvador Dali, Picasso ve Miro'nun yapıtlarının yer aldığı bir "Hocaefendi Kataloğu" da yayınlanabilir. Parasıyla değil mi, bastırırlar parayı!
__________________
zaman kısa, dünya herkese yeter, mühim olan insanlık KANIMIZIN KIRMIZISI ALNIMIZIN AKIYLA SİVASSPORLUYUZ |
14.03.2008, 11:18 | #66 |
Usta Yiğido
abircan Şuan
Son Aktivite: 21.01.2015 10:55
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 3.258
Tecrübe Puanı: 1036
|
Fethullahçı Müslümanlar uyanın / RIZA ZELYUT
Fethullahçı Müslümanlar uyanın
Rıza Zelyut 01 Ekim 2007 'La ilahe illallah, Muhammedür resulullah!' diyen ve buna da gönülden iman edenlere sesleniyorum: Siz; İslam dünyasına karşı Haçlı savaşı başlatan Amerika'nın yanında olmak ister misiniz? Sanmıyorum. O zaman; hem Müslüman görünüp hem de Amerika için çalışan kişilerden uzak durun. Burada açıkça, Amerika'nın emrine girmiş bir propaganda uzmanı olduğu anlaşılan Fethullah Gülen'den söz ediyorum. Bu kişi, İslam'a değil, ABD'ye hizmet ediyor. 'Allah, dünya gemisinin kaptanlığına Amerika'yı oturttu.' diyerek beyaz batılı Hıristiyan emperyalizmini meşrulaştıran o değil midir? Milliyet'ten Can Dündar'ın naklettiği bilgiler Fethullah Gülen'in ABD tarafından yetiştirildiğini bir kez daha ortaya koyuyor. Çünkü; Amerika'da hazırlanan siyasi-stratejik raporlarda hep onun adı geçiyor. ABD çıkarına hizmet edecek İslam anlayışının lideri olarak o örnek veriliyor. Ve Amerika; bu çizgidekilere yıllardır muazzam para ve siyasi destek veriyor. Can Dündar'ın pazartesi günü aktardıklarına bakar mısınız: 'Bahsedeceğim raporlar 'Rand Coorparation' imzasını taşıyor. Amerikan dış politikasına yön veren bu etkili 'fikir fabrikası', Donald Rumsfeld, Condoleezza Rice, Francis Fukuyama gibi uzmanlarıyla tanınıyor. (...) Rand Coorparation, Amerikan yönetimi için bir rapor hazırlayıp 2 şey tavsiye etti: '1) Türkiye'deki İslami hareketi daha yakından tanımalı, onların ideolojileri hakkında daha yakından bilgilenmeli ve diplomatlarını eğitmeliyiz. 2) ABD'nin İslamcı akımın ılımlı üyeleriyle resmi olmayan ilişkiler kurması yararlı olacaktır.' 1999'da ABD Dışişleri Bakanlığı'nca hazırlanan 'Din Hürriyeti Raporu'nda Fethullah Gülen'den 'ılımlı İslami lider' olarak bahsedilecekti. Sonra Cheryl Barnard'ın raporu geldi. (...) O da 2003'te 'Sivil Demokratik İslam Raporu' hazırladı. (...) Rapora göre, ABD'ye en iyi müttefik 'ılımlı İslamcılar'... Nasıl desteklenecekleri konusunda şunları öneriyor: 'Çalışmalarının, görüşlerinin yayımlanması ve dağıtılmasına maddi katkı yapılacak. Daha geniş kitlelere özellikle gençlere ulaşmaları teşvik edilecek. Sivil toplum kuruluşları kurmalarına, eğitim için yer bulmalarına ve politik süreç içinde gelişmelerine destek olunacak. Görüşlerini yaymak için web sitesi, okul, enstitüler kurmalarının önü açılacak. Ilımlı İslamın kitlelerin alternatifi olması sağlanacak.' (...)Raporun sonundaki 'Derin strateji' bölümünde daha somut öneriler var. Şöyle denmiş: 'Ilımlı İslamcıların cesur sivil liderler olmasına çalışılmalı. Demokrasi, insan hakları, kadın hakları konusunda etkili politikalar geliştirmeleri sağlanmalı. Sivil toplum örgütleri oluşturarak Ilımlı İslamcı liderlere yardım edilmesine çalışılmalı...' Fethullah Gülen'in örnek olarak verildiği ılımlı İslamcıların ekonomik güç eksikliği dile getirilip maddi destek yapılması önerilmiş.' Can Dündar perşembe günü de yazıya devam edip 26 Mart 2007 tarihinde yaylımlanan Rand Corparation'ın yeni raporundan aktarmalar yapıyor. Burada Fethullah Gülen, 'Hıristiyan ve Yahudilerle diyalog çalışması başlattı. İki kez Patrik Bartholomeos ile görüştü. 1998'de Papa'yı ziyaret etti; İsrail'in hahambaşı ile buluştu' denilerek örnek dinsel lider seçiliyor. Raporda; ABD yönetimine Türkiye'yi etki altına almak için de şu kesimlerimizin desteklenmesi öneriliyor: 'Liberal ve laik Müslüman bilim adamları ve aydınları, genç ılımlı Müslüman akademisyenler, toplumsal önderler; kadın hareketi öncüleri, ılımlı gazeteciler ve yazarlar. Desteklenenlerin başında da Fethullah Gülen ve çevresi geliyor. Para ve siyasi destek bu kesime yağıyor. 'Gülen'cilerin okulları, yurtları, dershaneleri Amerikan dolarları ile böyle yaygınlaştırılıyor. Amerika onların bankacılıktan tutun da kargoculuğa kadar Türkiye'nin bütün sektörlerinde öne çıkarttırıyor. Hükümet, bu konuda ne gerekiyorsa yapıyor. Fakat, aynı Amerika; İslam dünyasına karşı Haçlı savaşını yürütüyor. Müslümanların kanını hunharca akıtıyor. Fethullah Gülen, bu saldırıda ABD'nin yanında yer alıyor. Şimdi; ona inanan samimi Müslümanlara sesleniyorum: Elinizi vicdanınıza koyup öyle karar verin. Haçlı emperyalizmin silahlı gücü Amerika'nın bu kadar desteklediği birisinin siz Müslümanlara bir faydası olabilir mi? Bu dünyada değil öbür dünyada... [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
__________________
zaman kısa, dünya herkese yeter, mühim olan insanlık KANIMIZIN KIRMIZISI ALNIMIZIN AKIYLA SİVASSPORLUYUZ |
14.03.2008, 11:27 | #67 |
Usta Yiğido
abircan Şuan
Son Aktivite: 21.01.2015 10:55
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 3.258
Tecrübe Puanı: 1036
|
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
Yazar: Milli Çözüm Araştırma Ekibi ... 1970'lerin ortalarında, Milli Görüş istikametinde hizmet gören Ak-Evler hareketinden koparılarak "AKYAZILI" Vakfı kurdurulan Fetullah Gülen, giderek Bediüzzaman'ın çizgisinden uzaklaşarak masonik merkezlere yaklaştı. Dünya'ya hükmeden ve çok gizli ve de kirli işler çeviren siyonist mahfillerle; Pek karmaşık ve karanlık ilişkiler ağına takıldı. Hiçbir resmi sıfat ve statüsü bulunmayan, yüksek öğrenim bile yapmayan sade ve samimi bir hoca efendinin değil, bakanların ve başkanların bile erişemediği uluslar arası bir protokol pozisyonuyla; Papayla programlara... Politikacılarla pazarlıklara başlamıştı. İlk bakışta: Hiçbir resmi etiketi ve dini temsil yetkisi bulunmadan, şahsi gayret ve marifetiyle (hatta bazılarına göre özel velayet ve kerametiyle) bu denli yaygın bir organizeye ve saygın bir otoriteye eriştiği sanılsa... Daha doğrusu malum merkezlerce böyle sunulsa da; aslında O, "küresel çete"nin ve siyonist sömürücü sermayenin, artık sadece bir maşasıydı... Kahraman rolü oynatılan bir figürandı. Ve O'nun patron değil, piyon olduğu, sonunda zan ve tahminlerle değil, resmi belgeler ve şahitlerle ortaya çıkmıştı. İşte Amerika'daki siyonist yahudi stratejisti ve CIA Ortadoğu şefi Graham E. Fuller Fetullah Gülen'e bunun için sahip çıkmakta ve O'nu yere göğe sığdıramamaktaydı. ... Katıksız ve amansız şeriat düşmanı Bülent Ecevit'in bile Fetullah Gülen'e övgüler dizmesinin ve Fetullahçıları partisinden aday gösterip Milletvekili seçtirmesinin arkasında, acaba ne gibi hedefler yatmaktaydı. Milli Görüşten ve Erbakan gerçeğinden uykuları kaçan Bilderberg'ci Ecevit'lerin ve Graham Fuller'lerin Fetullah Gülen'i ve O'nun siyasi temsilcisi AKP'yi böylesine sahiplenmeleri acaba hangi hikmetlere dayanmaktaydı? "Türkiye demokratikleştikçe (Fetullah Gülen'in ve AKP'nin benimsediği ve Amerika'nın desteklediği) İslam'ın, Türklerin hayatında daha önemli bir konuma "geri dönmesi" kaçınılmazdı." Diyen Graham Fuller böylece ağzındaki baklayı da kafasındaki şeytanlığı da açığa vurmaktaydı. .... Rusya Fetullah Gülen okullarını kapatıyor: Rusya yönetimi, ülke içindeki Fethullah Gülen okullarını kapatmak için harekete geçti. Gülen'e bağlı çeşitli şirketleri yakın takip altına alan Rus yönetimi, okulları "Amerikan ve İngiliz casusu yetiştirme merkezi" olarak görüyor. Rusya yerel yöneticileri arasında bu okullarda okumuş bazı görevlilerin de işine son verilmesi için hazırlıklar yapılıyor. Rusya Federasyonu, Fethul*lah Gülen okullarını kapatmaya başladı. Ulaşan bil*giye göre, Rusya Federasyonu yö*netimi Fethullah Gülen okullarını açan şirketleri yakın takibe aldı. Söz konusu operasyonun, Fethul*lah tarikatının okullarına ve şir*ketlerine karşı zaman zaman yapı*lan soruşturmaların en kapsamlısı olacağı açıklandı. Öte yandan, Rusya Federasyo*nu: yerel yöneticileri arasında bu okullarda okumuş bazı görevlile*rin de işine son verilmesi için hazırlıklar yapıldığını hatırlattı. Rus yetkililer, Fethullah Gülen okullarını açıkça "Amerikan ve İngiliz casusu yetiştirme merkezi" olarak tanımladı. Öte yandan, Türkiye kamuoyuna "modern okullar" olarak sunulan bu okullardan bazılarında çok sinsi ve siyasi faaliyetler yapıldığı ve ABD'nin dünya hakimiyeti için beyinlerin yıkandığı özellikle vurgulandı. FSB: CASUSLUK YAPIYORLAR Rusya iç Güvenlik Örgütü FSB Başkanı Nikolay Patruşev, 17 Aralık 2002'de Türk basınında yer an açıklamasında, gerçekleştirdikleri en başarılı etkinlikler arasında Türk casusların deşifre edilmesini de saydı. FSB Başkanı 2002 yılı etkinlik raporunda Fethullah Gülen okullarında çalışan öğret*enlerin casusluk faaliyetlerinin deşifre edildiğini belirtti. FSB Baş*ını, açıklamasında, okulların sahibi konumundaki Tolerans, Serhat ve Ufuk vakıflarının isimlerini verdi. ..... Şu soru mutlaka sorulmalı doğru ve doyurucu cevabı herhalde bulunmalıdır: Bir zamanlar: "Amerika ve Rusya sistem olarak materyalist felsefeyi benimsemiştir. Aslında ne Rusya'nın ne de Amerika'nın bize bakış açıları farklı değildir. Hatta hiçbir fark yoktur, denilebilir. Israrla söylüyoruz ki, ikisi de bizim aman vermez düşmanımızdır."Diyen Fetullah Gülen'e ne oldu ki şimdi: "Amerika, hala bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır... Amerika şu anda: Bütün konum ve gücüyle, bütün dünyaya kumanda edebilir ve buna layıktır." Demeye ve Amerika'yı övmeye başlamıştır? Fetullah Gülen'in asıl amacı; İslam'ı yaymak mı, yoksa siyonist Gizli Dünya Devleti'nin kovboyu olan Amerika'ya uyumlu ve ılımlı vatandaş hazırlamak mıdır? Prof. Alpaslan Işıklı'nın tespitiyle, "yurt dışındaki okullarıyla, Türkiye deki vakıf, dershane, üniversite çalışmalarıyla siyonist emperyalizmin dünya hakimiyetine ve küresel bir totalitarizmin kurulma hedefine hizmet mi yapılmakta dır? Daha önceleri: "sebeplere riayet, bir sorumluluk olsa da; onlara tesiri hakiki vermek apaçık bir dalalet ve inhiraf (sapıklık)tır." "Köpek, kendisini besleyeni sahibi olduğunu sanır ve bu yüzden sahibine gösterdiği sadakat görünüşe, yani nedenselliği dayanır." Diyen Fetullah Gülen, şimdi nasıl oluyor da: "Amerika ile dostça geçinmeden ve Amerika istemeden, dünyanın hiçbir yerinde, hiç kimseye ve hiçbir şey yaptırmazlar... Şimdi (bana bağlı) bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon adına (yani siyonizmle uyuşarak) gidip dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, bu itibarla, mesela Amerika ile çatıştığımız sürece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz..." diyerek, herkesi Amerika'ya kayıtsız şartsız teslimiyete çağırmaktadır? Fetullah Hoca'ya göre: Kuvvet ve Kudret sahibi, Allah mıdır, yoksa Amerika mıdır? "Amerika daha uzun zaman dünyanın kaderinde çok önemli bir rol oynayacaktır. Bu realite kabul edilmeli, Amerika göz ardı edilerek, şurada veya burada kendi başına bir iş yapılmaya kalkışılmamalıdır... Rusya bile sizi desteklese, eğer Amerika istemezse, işinizi bozacaktır... Çünkü Amerika kendi işlerinin bozulmamasından yanadır. Bu da yadırganmamalıdır." Diyecek kadar Amerika'ya tapınan ve siyonizmin yenilmez gücüne(!) sığınan bir Fetullah Gülen, acaba Kur'an kahramanı mı, yoksa Amerika'nın kuklasımıdır? BEKLENEN MESİH Mİ, YOKSA PAPALIK MİSYONERİ Mİ? Vaazlarında ve kitaplarında: "Hazreti Mesih (İsa A.S) Ahir zamanda o önemli misyonu eda etmek üzere mutlaka nüzul edecektir. Nüzul edecektir ama içinizden şahs-ı manevinin muhtevi bulunduğu mana ve ruha nüzul edecektir. (Yani Hz. İsa şu anda içinizde bulunan; lideriniz ve temsilciniz olan şahsiyete inecektir.) diyerek, dolaylı biçimde Mesihliğini ve Mehdiliğini ilan eden ve nicelerini buna inandıran Fetullah Gülen; "Sizinle müşerref olmayı bahşettiğiniz için zatı âlilerinize en derin kalbi teşekkürlerimizi sunarız." Diye başladığı papa'ya mektubunda: "Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Papalık Konseyi Misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz." Diyor... Şimdi aklımıza ve vicdanımıza güvenerek soralım: Fetullah Gülen beklenen Mesih veya Mehdi Aleyhisselam mı dır? Yoksa kendi itiraf ve ifadesiyle Papalık Konseyi Misyonunun basit bir parçası mı dır? Takiyye yaptığı ve ikili oynadığı açıktır. Ancak, acaba asıl aldatmak ve kullanmak istediği Hristıyanlar ve Museviler midir, yoksa Müslümanlar mıdır? Doğru cevap: siyonist yahudiler ve Haçlı emperyalistler Fetullah Gülen'i... Fetullah Gülen ise Müslümanları kullanmaktadır. Çağ ve Nesil dizisinin 4. kitabının son yazısında ve lider başlığı altında: "Ve eskilerin "Kaht-ı rical" dedikleri seviyeli insan, idareci ve kadro ile lider kıtlığı (yaşanıyor) Yakın geçmişi ve hâlihazırdaki vaziyeti itibarıyla: Şu karmaşık dünyanın gerçek manada bir lider tanıyıp tanımadığını bilemeyeceğim; bildiğim tek şey varsa o da, bizim dünyamızda böyle bir liderin olmadığıdır... ... O Polat sinelerin ve çelikten sedaların yerinde, şimdi sinekler uçuşuyor... Evet, ateşböceklerinin yıldızlaştığı, sineklerin kartallaştığı bu talihsizler diyarında, şimdi aslan inleri, tilki çalımlarıyla inliyor... Bülbülyuvaları saksağanların elinde perişan ve her tarafta yarasalar şehrayinler tertip ediyor... Hakim güçler, insafsız ve temettü (sömürme) avında... Hasıla koskoca dünya başı boşların elinde ve bir baştan bir başa lidersizlikle kıvrım kıvrım (kıvranıyor)..." diyor ve ardından "nasıl bir lider?" diye kendisini anlatmaya başlıyor... Yakın geçmişteki ve günümüzdeki bütün dini ve siyasi liderleri böylesine küçümseyen ve kötüleyen Fetullah Gülen'in, şimdi Amerika'ya ve Papalığa karşı perestlik derecesindeki hürmet ve teslimiyet nasıl bağdaştırılacaktır? ... Şimdi soruyoruz: 1- Fetullah Gülen'e, Papayla görüşmek ve işbirliğine girişmek üzere; Türkiye ve dünya Müslümanları böyle bir yetki verdi mi? Yoksa malum ve melun merkezler mi o'na böyle bir kılıf geçirdi? 2- Bu tavrı ve telaffuzlarıyla, İslam'ın tebliğcisi ve temsilcisi mi, yoksa Vatikan'ıda kontrolüne alan siyonizmin hizmetçisi mi? 3- Hz. Peygamber Efendimizin devrinin önemli devlet liderlerine gönderdikleri ve "Ya, bozuk ve batıl inançlarınızı bırakıp İslamiyet'e ve benim risaletime iman edersiniz. Ya da tüm tebaanızın da günahını yüklenerek cehenneme girersiniz." İçerikli mektuplarıyla, Fetullah Gülen'in Papaya yazdığı mektubunda söyledikleri aynı şeyler midir? Hâlbuki Efendimizin ki, izzet ve davet, bunu ki ise, zillet ve teslimiyettir. 4- F. Gülen, haddini aşarak, bugüne kadar İslamiyet'in hep yanlış anlaşıldığını ve bunun Müslümanların suçu olduğunu söylüyor ve doğrusunun kendisi tarafından ortaya koyulacağını ima ediyor!.. Peki, bugüne kadar sahip çıktığını iddia ettiği Bediüzzaman ve Onun izlerini takip ettiği tüm ehlisünnet uleması; İslam'ın neresini yanlış anlamışlardı ve hangi yanlışları Müslümanlara öğütlemişlerdi? 5- Papayı Türkiye'ye davet ve kutsal yerleri ziyaret teklifini, Süleyman Demirel adına tekrarlama yetkisini ve cesaretini kendisine kim vermişti? Yoksa mason Demirel'le, özel bir ilişki içindemiydi? Hani bu Hoca ve ekibi siyasetten uzak kimselerdi? 6- Urfa'da 3 dinin ortak eğitimini verecek ilahiyat okulunu açma kararı, İsrail'le birlikte mi verilmişti? Çünkü AKP'li belediye Başkanı döneminde bu proje, İsrail yardımıyla Urfa'da gerçekleştirilmişti. 7- Fetullah Gülen, acaba insanlığı en azından kendi taraftarlarını; İslam'i değerlere göre yeniden düzeltmek ve yeryüzünde adil bir düzen yerleştirmek isteyen ender ve önder bir şahsiyet miydi? Yoksa Papalık Konseyinin basit bir parçası, Papa hazretlerinin ve GAP'ta yatırım yapan İsrail'in bir hizmetçisi miydi? Chalmers Johnson (University of California'da emeritus Profesör): The sorrows of empire, New York, 2004. Bu kitapta C. Johnson, ABD'nin dış politikasının tümüyle Wolfowitz gibi neo-conların söz sahibi olduğu pentagon'un elinde olduğunu, Beyaz Saray'ın by-pass edildiğini belirtiyor. Johnson diyor ki; "ABD, ona buna demokrasi sat*mak istiyor, Ortadoğu'ya da "demokrasi yok" gerekçesiyle müdahale ediyor ama kendisi demokrasinin ilkelerinden uzaklaştı. ABD adeta bir imparatorluk oldu ve militarist bir düzen içinde. Ancak, ABD imparatorluğun diğer imparatorluklardan ayıran; önemli bir özellik var, ABD imparatorluğu bir "üs-ler imparatorluğu"dur. İngiliz ya da Fransızlar gibi gittiği yerlerde toprak İşgali amacı taşımıyor, dünyanın değişik bölgelerini "Üs" leri aracılığıyla kontrol altında tutup, ele geçirmeyi hedefleyen bir imparatorluktur Amerika..." Daha ne söylesin Johnson?! Bitmedi. Tam yerine denk geldi, son habere buyurun; ABD, askeri malzemelerini Türkiye üzerinden nakletmek için 7 liman ve 6 havaalanını kullanma izni aldı. ABD'nin kullanı*mına verilen liman ve alanlara ilişkin karar yürürlüğe girdi. Bush'un geçtiğimiz aylarda açıkladığı "Türkiye cephe ülkesidir;" sözleri ABD'ye verilen liman ve üslerle daha bir an*lam kazandı. Haber turuma devam ediyorum sevgili okur, nasıl hoşunuza gidiyor mu? Bambaşka bir dala konuyoruz, ne âlâsı var demeyin, an*layana; 'En büyük Yahudi nisanı Nazarbayev'e verildi. Dünya Yahudileri Konseyi, Kafkasya'nın enerji merkezlerinden Kazakistan'ın Devlet Başkanı Nursultan Nazarbavev'e, medeniyetlerarası diyaloga katkılarından dolayı, "Uluslararası Maimonides Nişanı-en büyük Yahudi nişanı" verdi. Avrasya Kuruluşları Bir*likleri temsilcileri ve Nazarbayev ödül töreni*nin ardından, Kazakistan-Astana'da yeni yapılan Orta Asya'nın en büyük sinagogu Rachel-Habad Lyubavivch'i törenle açtılar. Bu en büyük Yahudi nişanının Nazarbayav'e verilmesinin diğer önemli sebebi ise; Fetullah Gülen'in okullarına yaptığı destek olduğu konuşulmaktadır. Fetullah Gülen'le MOON ve MASON İlişkileri: Moon tarikatı ile Fetullah teşkilatı arasındaki örgütlenme modellerindeki siyonist ilişkileri yanında en önemli benzerlikse birinin Mesihliğe, diğerinin ise İslam temsilciliğine ve Mehdiliğe soyunmalarıdır. Her ikisini de organize eden, Amerika'daki siyonist kuruluş; CSIS'tır. CSIS 1962'de Georgetown Üniversitesi'nde kurulmuş. Amerikan devletine ve özellikle petrol ve silah şirketlerine hizmet veriyor. Dış ülke yöneticileriyle, bürokratlarıyla, Amerikan çıkarlarına dolaylı ya da dolaysız hizmet verecek akademisyenlerle bağlar kuran CSIS, bir devlet kurumuyken, yenidünya düzenine uyum sağlamak üzere şirkete dönüştürülüyor. CSIS, Ortadoğu petropolitik araştırmalarıyla da ünlüdür. Ortadoğu bölümünün içinde Türkiye'ye de ayrı bir bölüm açılmış, CSIS birimlerinin yönetimlerinde istihbarat örgütlerinde ve yabancı ülke*lerdeki diplomatik misyonlarda dünya deneyimi kazanmış eski dev*let memurları bulunuyor. Üçüncü ülke adamları da bu şeflere raporlar hazırlıyorlar. CSIS yabancı devletlerin görevlilerini de gerektiğinde ABD'de konuk edip, ilgili konularda konferans vermelerini sağlar. Bunların arasında Türkiye başbakanları da bulunmaktadır. Hatta CSIS, Kafkasya petrol boru hatları ile ilgili toplantılarını Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığında gerçekleştirmiştir. Sonraları Başba*kanlık danışmanlığına getirilen, DSP milletvekili ve Ecevit'in ABD gezilerinde en büyük yardımcısı, 2002 yılında Kıbrıs'dan sorumlu Devlet Bakanı, Harvard mezunu Tayyibe Gülek komitenin sekreterliğine getirilmiştir. CİA'nın bile bir üst kurumu gibi çalışan CSIS Fetullah Gülen'inde en büyük destekçisidir. Çok sayıda ülkenin yanı Sıra ABD'de de "lobby" oluşturmak gerekçesiyle okullar kurulması bir gazetede şu ilginç açıklamayla yer alı*yordu: "Gülen'in şimdiki planı, ABD'de Türklere de, Amerikalılara da eğitim verecek bir üniversite açmak. Virginia eyaletine bağlı kü*çük bir yerleşim birimi olan Staunton'da, boşaltılmış bir hasta*ne binasını devralan "Fethullahçı" grup, burada binden fazla öğrenci kapasiteli bir üniversitenin kurulması çalışmalarına başladı. Gülen Londra'da kolej açmış, matematik doktoru bir arkadaş*larının" Staunton Belediyesi ile anlaşması halinde, üniversitenin dünyanın her yanından gelecek öğrencilere "evet" diyeceğini söylüyor. "Fethullah Gülen'in" adamları tüm dünyada, Tanzanya'dan Çin'e çoğunluğu eski Sovyetler Birliği Türki cumhuriyetlerinde yer alan 200'den fazla okul kurdular. Bu okullar İslam'dan çok Türk milliyetçiliğini esas alan bir felsefeyi yaymaktadır. "Balkanlar'dan Çin'e, Türkiye'yi model alan bu seçkinlerin oluşumunu görmek istiyor. (...) Bu kuruluşlar Müslüman olmayan öğrencileri kabul ediyorlar ve yüksek nitelikleri ve belki de İngilizceyi temel eğitim dili olarak kullanmaları nedeniyle, seçkinlerin ço*cuklarını çekmektedir. Şimdi soralım İngilizce dilinde eğitim yapmayı esas alan bu kurumların "Türk milliyetçiliğini" nasıl esas aldığı ya da nasıl olup Tanzanya veya Çin yönetimleri seçkin aile çocuklarının "Türk Milliyetçiliğini esas alan" bir eğitimden geçirilmesine izin vermektedir. "The man and his movement" (Bir Adam ve Hareketi) 26-27 Nişan 2001 tarihlerinde, Georgetown Üniversitesi'nde CMCU'nun son konferansının konusu "F. Gülen: The man and his movement (Bir adam ve onun hareketi) idi. Bu konferansta F. Gülen'in son elli yılda gelişen İslam'i hareketler içinde kurumlaşan tek hareket olduğuna dikkat çekildiğine ve eski CIA şefi Graham Fuller'in RAND şirketi adına Türkiye Nurculuğunu araştırmaya baş*lamış olduğuna dikkat edilirse ABD ile "entegrasyon"un liberal olarak tamamlanmak üzere olduğu söylenebilir. CMCU konferansına katılanların kimlikleri ve deneyleri, Georgetovvn Devlet Üniversitesi'nin yanı sıra ABD yönetiminin ve Yahudi örgütleri ile Alman Stiftung'larının Türkiye'deki din ve ifade hürriyetine verdikleri değerin açık bir göstergesiydi (!): Toplantıya katılanların özellikleri işin ne denli ciddiye alındığını göstermekteydi: Alan Makowsky: ABD Dışişleri istihbarat Bürosu eski şefi, Körfez savaşında ordu danışmanı, İsrail destekçisi WINEP (Washington Institute for Near East Policy) görevlisi. George Harris: ABD eski dışişleri görevlisi, eski Ankara B.elçisi, istihbarat uzmanı, Asya, Ortadoğu, Güneydoğu Asya uzmanı. Roscoe Suddarth: Mali 1961, Lübnan 1963-65, Yemen 1967, Ürdün 1974-1990 istihbarat görevlisi, Middle East Institute başkanı. Graham Edmund Fuller: Yemen, Cidde, Uzakdoğu CIA görev*lisi, ABD Hava Kuvvetleri ne bağlı RAND şirketi yöneticisi. Şimdi*lerde Türkiye'deki Nurcu hareketini ve "Irak, Bahreyn, Suudi Ara*bistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki çeşitli "Şii Müslü*man Cemaatlerin gelecekteki politik rolleri'ni Rend Francke ile bir*likte araştırıyor. Şii araştırması projesinin amacı, "Şiilerin özgürlü*ğü, siyasete ve yönetime katılımlarının geliştirilmesinin yollarını bulmak" olarak belirtilmektedir. .... Moon'un Mesihliğinin nedeni ise şöyle belirtilir. Moon'a göre Hz. İsa politik becerisi bulunmadığından, Hıristiyanlığı ve insanlığı kurtaramamıştır. Bu nedenle Moon kendini Mesih olarak ilan ediyor. Sorgusuz bağlanılacak her şeyh-dede-şef örgütünde olduğu gibi, eleman devşirilme işi, hem Moonculukta, hem Fetullaçılıkta beyin yıkama esasına dayanır. İnsanlığı kurtaracak bir 'Mesih' olarak, ortaya çıkan Moon'a kimse sahte peygamber diyememektedir. Bu örgütle Fetullah Gülen'nin yapılanma modeli oldukça benzeşmektedir. Ancak Türkiye merkezli Moon kilisesi kadar büyük değildir. Her ne kadar iki örgütün yükselmeye başlamaları Amerika'nın başlattığı, 1950'lerin komünizmle mücade*le örgütlenmesine dayanıyorsa da, Moon Hazretleri, Amerika'ya uzaktan yaslanacağına, kendisini ABD'ye atmış ve kırk yıldan bu yana işin ana müteahhitliğine soyunmuş bulunuyor. Fetullah Gülen ise: kırk yılın ardından farkına varmış ki; "Güç neredeyse orada olunmak" der gibi, o da Amerika'ya taşınmış. ABD federal devlet yönetimiyle içli dışlı olmayı başaran Moon, her geçen yılın ardından kutsallığının en üst noktasına ulaşmıştır. Her yıl 10-15 Şubat arasında "Gerçek Ana-Baba" nın doğum günleri büyük gösterilerle ve ayinlerle kutlanmaktadır. Tıpkı peygamberlerin do*ğum günlerinin kutlandığı gibi. Bu arada, onun otellerinde intihar ölümleri de sıklaşıyor. İki yıl önce kendi oğlu da aynı otelde intihar etmişti. .... [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] EN DOSYASI
__________________
zaman kısa, dünya herkese yeter, mühim olan insanlık KANIMIZIN KIRMIZISI ALNIMIZIN AKIYLA SİVASSPORLUYUZ |
14.03.2008, 12:16 | #68 |
Usta Yiğido
seva Şuan
Son Aktivite: 31.08.2010 21:51
Üyelik Tarihi: 04.02.2008
Yaş: 39
Mesajlar: 15.375
Tecrübe Puanı: 2174
|
--->: BİRCAN'DAN KÖŞE YAZILARI
1- Diyanet kapatılsın,
2- Din dersleri kaldırılsın, 3- Din sohbeti yasaklansın, 4- İlahiyat fakülteleri kaldırılsın, 5- Camiler kapatılsın, 6- Yeşil Sermaye kokusu olan işletmelerin tümü tasfiye olsun, 7- Bütün kurum ve işletmeler Dinsizlere teslim edilsin, 8- Ben dindarım diyenler, meydanlarda yakılsın, 9- Nerede Müslüman görülürse, hemen tutuklansın, 10- Bütün inananlar, toplama kamplarına götürülsün, 11- Toplama kamplarında, büyük fırınlar yapılsın, Daha, hala inanan kaldıysa, görüldüğü yerde öldürülsün. Hadi kolay gelsin, bayağı işiniz var demektir. -- Söz bitmedi, Umut Yaşıyor! Türkiye 12 Eylül Askeri Darbesiyle beraber farklı bir değişim süreci içine girdi. 1980 yılından itibaren 12 Eylül Askeri yönetiminin İslami bir değişimi benimsediği ve bu doğrultuda Türkiyede ki bazı kesimleri kolladığı ileri sürüldü..Oysaki yaşanan değişim bunun aksini ispatladı..Tüketim kültürünün hakim belirleyen olduğu bir değişim dayatılmaya çalışıldı..Bugün yaşanan budur….Toplumsal doku bugün artık paramparça olmuştur..Türk halkına belli yaşam formları ideal olarak dayatılmaktadır.Belli formların tercih edilmesi halinde ideal bir toplum seviyesine varacağımız hergün medyatik bombardıman altında bize sunulmaya devam ediyor… Diyanet kapatılmasın, ama özerk olsun, yani devlet kontrol ve güdümünden çıkarılsın. Devletin finansal yardımı yanında, isteyenler de; hibe, bağış veya aidat ödemek suretiyle maddi destek sağlayabilsin. VARMISINIZ |
14.03.2008, 12:18 | #69 | |
Usta Yiğido
seva Şuan
Son Aktivite: 31.08.2010 21:51
Üyelik Tarihi: 04.02.2008
Yaş: 39
Mesajlar: 15.375
Tecrübe Puanı: 2174
|
--->: BİRCAN'DAN KÖŞE YAZILARI
Alıntı:
|
|
14.03.2008, 12:27 | #70 |
Usta Yiğido
abircan Şuan
Son Aktivite: 21.01.2015 10:55
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 3.258
Tecrübe Puanı: 1036
|
--->: BİRCAN'DAN KÖŞE YAZILARI
12 eylülün kime neye hizmet ettiği ortada
türkiyemin dış borcu 1 milyar bile değildi şimdi 400.000,000 usd devlet toplum ikiye ayrılmış durumda sözde laikler ve dinciler diye yoksulluk artmış fakirle yoksul arasındaki gelir uçurumu dahada artmış eğitim zırcahillerin elinde, yeni nesiller tam bir ot embesil din cahillerin elinde sermaye yahudilerin elinde ordu onun bunun oyuncağı olmuş abd sınır komşumuz oldu sol adına demokrasi adına birşey kalmadı, kültür ancak kutlu doğum haftası kutlamakla eşdeğerleştirildi, birde erzurumda ermeniyi öldürme tiyatrosuna kadar kısırlaştırıldı, sinema recep ivediklere kaldı memurum işini bilmeye özalla bu devirde başladı uyuşturucu insan kaçakcılığı bu dönemden sonra azdırıldı, güneyde yüzlerce 5 yıldızlı otel böyle inşa edildi çok sesli demokrasi diye çok renkli televizyonlar bu toplumun kültürün iğdiş etti, tüketim kalıplarını değiştirdi, evde anesini döven yeni yetmelerin sayısı hızla arttı çünkü harçlık kavgası gözü bişeyi görmez yeni nesilleri anneye sopa atar hale getirdi bunu yapan 12 eylüldü dah açok yazacak şey var 12 eylülün milletimizie kattıklarına sabrı olan devam ettirsin allah aşkına
__________________
zaman kısa, dünya herkese yeter, mühim olan insanlık KANIMIZIN KIRMIZISI ALNIMIZIN AKIYLA SİVASSPORLUYUZ |
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
|
|