Forum - Ana Sayfa Takvim S?k Sorulan Sorular Arama

Zurück   Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar > Sivas' a Yatırımlar ve Şirketler > Sivas' ta Yatırım
SİTE ANA SAYFA Galeri Kayıt ol Yardım Ajanda Oyunlar Arama Bugünki Mesajlar Forumlar? Okundu Kabul Et

Sivas' ta Yatırım Sivasa Yatırım, Sivas Yatırım



Son 15 Mesaj : Atatürk'ün Çocukluğu'na Ait Hikayeler           »          Şehzade Osman           »          Hatıra defteri           »          Antilop İle Akrebin Dostluğu           »          Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 2           »          Sitemizin Ozanları           »          SEVDİM İŞTE....           »          NEFRET ETTİM İŞTE!!!!!           »          AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1           »          SEÇKİNLER/SEÇİLMİŞLER DÜNYASI           »          Hatalarımızdan Dersler Alabilmek Ümidiyle.           »          Araf Suresi 172-173. Ayetler.( Ben Sizin Rabbiniz Değil Miyim)           »          İnancımızı Kullananların Artık Tuzağına Düşmeyelim.           »          ULAŞ-Yapalı           »          TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR PAYLAŞIMAZ
Cevapla
 
Seçenekler Arama Stil
Alt 21.01.2008, 19:14   #1
sivaslıgenç
Usta Yiğido
 
sivaslıgenç - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
sivaslıgenç Şuan sivaslıgenç isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 21.03.2016 00:42

Üyelik Tarihi: 14.10.2007
Yaş: 32
Mesajlar: 2.527
Tecrübe Puanı: 858 sivaslıgenç FAZLA SÖZE GEREK YOKsivaslıgenç FAZLA SÖZE GEREK YOKsivaslıgenç FAZLA SÖZE GEREK YOK
Standart Merkez bankası Sivas'a taşınsın.

Merkez bankası Sivas'a taşınsın



Rowan Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. İhsan Işık, Merkez Bankası tartışmalarına yeni bir boyut getirdi ve bankanın Sivas'a taşınmasını teklif etti. İşte gerekçeleri:
21 Ocak 2008 07:49
Yazı boyutunu büyütmek için
Prof. Dr. İhsan Işık'ın makalesi

Son günlerde ilginç bir tartışma yaşıyoruz. Merkez Bankası İstanbul'a mı taşınsın, Ankara'da mı kalsın? Daha önce diğer konularda olduğu gibi, bu tartışma da, bilimsel ve ekonomik olmak yerine, daha çok siyasal ve magazinsel alanda yapılıyor.

TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar, "Hükümet, Merkez Bankası'nın İstanbul'a taşınması konusunu, bilimsel olarak araştırdı, sordu-soruşturdu." diyor, ama bu araştırmanın bulguları ve önerileri henüz kamuya mal olmuş değil. Tartışmanın altyapısı bilimsel çerçeveye taşınmadığı için, her türlü spekülasyona açık hale geliyor. Basit ama önemli bir ekonomik karar, tehlikeli bir şekilde, rejim tartışmasına kadar götürülüyor ve tekrar kılıçlar kınından çıkıyor. Ben de olayın magazinsel havasını bozmayarak "Merkez Bankası Sivas'a taşınsın" diyorum; ama benim, aslen Sivaslı olmam dışında, birtakım ekonomik ve sosyal gerekçelerim de var.

İlk önce tartışmanın kaynağını bir hatırlayalım. Geçen sene ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, aldıkları yeni bir kararla, Merkez Bankası idari merkezinin de İstanbul'a taşınacağını belirtmişti. Babacan, bunun gerekçesini "Bugün bazı gelişmiş ülkelerde merkez bankaları başkentten değil, o ülkenin finans merkezinden yönetiliyor." sözleriyle açıklamıştı. Buna karşılık, Merkez Bankası'nın Ankara'da kalmasını isteyenler ise, Merkez Bankası'nın yeri ile finans merkezi olma arasında bir nedensellik ilişkisi olmadığını öne sürüyorlar. Bu iddialarını desteklemek için de, merkez bankaları ülkenin finans merkezi yerine başkentlerinde bulunan ülkeleri (mesela; ABD, İsviçre, İtalya, Brezilya ve Çin'i) örnek veriyorlar. Bunun dışında, taşınmaya karşı ortada gezen, Merkez Bankası personelinin taşınma sorunları, İstanbul'da emisyon bankacılarının yokluğu, ülkenin serveti olan ve 120 tonu bulan altın rezervlerini taşıma güçlüğü, yeni binanın İstanbul'da nerede olacağı ve mimarî gereksinimleri gibi gerekçelerin, ikincil planda olduğunu ve alınan kararın icra maliyeti olduğunu düşünüyorum. Mühim olan, her proje analizinde olduğu gibi, bu kararla elde edilecek toplam faydanın, toplam maliyetten fazla olup olmadığıdır.

Amerikan Merkez Bankası'nın kuruluşu

İkinci olarak da temel hedefi hatırlayalım ve tartışmayı doğru yerden başlatalım. Kamu bankalarının, finans üst kurullarının ve Merkez Bankası'nın İstanbul'a taşınmasıyla esas amaçlanan, İstanbul'un değil, Türkiye'nin bölgesinde finans merkezi haline gelmesidir. İstanbul burada Türkiye'nin bölgesinde ağırlığını artırması için bir araç olarak düşünülüyor; amaç değil. İstanbul, ülkenin iş merkezi olmasından, finans kurumlarının çoğunu halihazırda içinde barındırmasından, uluslararası cazibesinden ve altyapı olarak müsait olmasından dolayı, bu hedefe ulaşmada en ideal şehir olarak görülüyor. Ben bu taşınma sürecini böyle algılıyorum. Eğer bu kararla İstanbul milliyetçiliği yapılıyorsa, bu Başbakan Erdoğan'ın, uzun zamandır dillendirdiği, "her türlü ırkçılığa; bölgesel, etnik, dinî ve sermayesel ayrımcılığa karşıyız" temel söylemine aykırı düşer. Ayrıca, bu tür bir davranış, ATO Başkanı Sinan Aygün'ün sarf ettiği "Ellerine ne geçse İstanbul'a taşıyorlar. Keşke Sayın Erdoğan, Ankara'da belediye başkanlığı yapsaydı. O zaman Ankara'ya deniz bile gelirdi." gibi uç söylemlere açık kapı bırakır ve ülkenin birlik ve beraberliğini zedeler.
Aslında bu bölgesel milliyetçilik tartışmaları sadece bize özgü değil. Amerika bunun en şiddetlisini Merkez Bankası üzerinden ta 1800'lerde yaşamış ve sonunda her kesimi tatmin edecek ideal bir çözüm bulmuştur. Amerikan tecrübesi bizim tartışmamıza da belki ışık tutabilir. Amerikan halkı, oldum olası merkeziyetçiliğe kuşkuyla bakmıştır; özellikle de parasal konularda. Merkezî güce karşı kaygı, Amerikan anayasasına yerleştirilen denge ve denetim mekanizmalarından ve eyaletlerin haklarının korunmasını sağlayan maddelerden de açıkça anlaşılabilir. Amerikan halkı, cebini ve ekonomik geleceğini direkt etkileyebilecek finansal kurumlara da hep kuşkuyla bakmıştır. Bankaların çok güçlü, kendisinin çok zayıf olmasından hep korka gelmiştir. Bu anlamda, mâli hayatıyla ilgili önemli kararların bir merkezden alınmasına da hiç sıcak bakmamıştır. Bu yüzden, 1811'de ve 1836'da -yeterli halk desteği olmadığından- ilk iki Amerikan merkez bankası denemesi hüsranla sonuçlanmış ve 1913'e kadar da Amerika, merkez bankasız yaşamıştır. 1907'de patlak veren bir finansal kriz, birçok bankanın batmasına ve beraberinde birçok masum insanın mağdur olmasına neden olmuştur. Buna binaen, dönemin politikacıları, artık bankaları denetleyecek ve bu kurumlar dara düştüklerinde yardım eli uzatacak, federal hükümetin gelir tahsiline ve finansmanına yardımcı olacak, doların değerini muhafaza edecek bir merkez kuruma ihtiyaç olduğuna kesin kanaat getirmiştir.

Amerikan merkez bankası FED'in 1913'teki kurucuları, daha önceki iki başarısız merkez bankası denemesini de göz önüne alarak, yeterli halk desteğinin sağlanması konusunda çok titizlik göstermiştir. Bunu gerçekleştirmek için de, adem-i merkeziyetçi bir yöntem izlemişler ve gücün dengeli olarak kamu ve özel sektör arasında paylaşılmasını sağlamışlardır. Bunun için, tek bir merkez bankası yerine, bütün ülkeye dağılmış 12 merkez bankası kurmuşlardır. Bunda amaç, ülke içerisinde her bölgenin para politikası kararlarında adil olarak temsil edilmesidir. Kurucular ayrıca, başkent Washington'da, bölgesel merkez bankalarının koordinasyonunu sağlayacak ve federal hükümetle ilişkileri yürütecek 7 kişiden oluşan bir yönetim kurulu oluşturmuşlardır. Yönetim kurulu üyeleri, başkan tarafından 14 yıllığına atansa da, bölgelerin eşit temsilini sağlamak için, ayrı ayrı bölgelerden gelmek zorundadır. Bu yedi kişiden birisi merkez bankası başkanı olarak, dört yıllığına başkan tarafından seçilir. FED başkanı, başkentte bulunur ve Amerikan başkanına ekonomik konularda danışmanlık yapar, senatoya aralıklı bizatihi rapor sunar ve merkez bankası adına medyaya açıklama yapar. Kamu ve özel sektör arasındaki dengeleri sağlamak için başka ek önlemler de alınmıştır.

Mesela, üye bankalar, bölgelerindeki merkez bankasının hissedarıdır ve hisselerine karşılık sabit % 6 kâr payı almaktadırlar. Ayrıca, bölgesel merkez bankalarını denetleyen, 9 kişilik yönetim kurulu üyelerinin 6'sı da o bölgede yaşayan bankacılardan ve iş dünyasından (sanayi, sendika, tarım ve perakende) üye bankalarca seçilmektedir. Üç üye de, kamuyu temsilen Washington'daki ana merkezden tayin edilmektedir. Hep beraber, bu 9 üye de bölgesel merkez bankasının başkanını seçmektedir. Merkez bankasının can damarı para politikası kurulunun, 12 üyesinden 5'i de dönüşümlü olarak bölgesel merkez bankalarından gelmektedir. Son olarak, her bölgesel merkez bankası, bünyesinde o bölgenin ekonomik kaygılarını ve beklentilerini kendisine iletecek -o yörenin ileri gelenlerinden oluşan- bir danışma kurulu bulundurur.

Kendine özgü yapısıyla Amerikan Merkez Bankası, yıllarca en başarılı ve en bağımsız merkez bankaları arasında yer almıştır. Akademik araştırmalar bir ülkenin ekonomik olarak gelişmesiyle finansal sisteminin güçlü olması arasında yakın ilişkiler bulmuşlardır. Amerikan Merkez Bankası'nın ABD'nin ekonomik başarısında büyük bir payı olduğu kuşkusuzdur. Yoksa, uluslararası çevrelerde, FED başkanları, yeryüzünde Amerikan başkanından sonra, en güçlü insan unvanını almazdı. Merkez bankasının organizasyon yapısı, halkla olan iç içeliği ve bölgesel ekonomileri yakından takip etmesi, pek tabii ki hem kendi başarısında hem de ülkenin başarısında önemli rol oynamıştır. 1999'da Euro'nun kabulüyle, yeni hayata geçen Avrupa Merkez Bankası (AMB) da başarılı Amerikan Merkez Bankası sistemini aynen kopya etmiştir. AMB, Frankfurt'u yönetim merkezi olarak seçmiş ve 15 üye ülkenin ulusal merkez bankaları da Amerika'nın bölgesel merkez bankalarının işlevlerini üstlenmiştir.

Amerika-Türkiye kıyaslaması ne kadar doğru?

Türkiye Merkez Bankası'nın Ankara'da kalmasını savunanlar, ABD'yi örnek göstermektedirler. Finans merkezinin New York olduğunu; ama FED'in başkent Washington'da kurulu olduğunu belirtmekteler. Halbuki Amerikan Merkez Bankası FED, ne finans merkezi New York'ta ne de başkent Washington'dadır. FED, ülkenin her yerindedir. Gökdelenlerin gökyüzünü süslediği New York'ta ve Chicago'da da tam teşkilat Merkez Bankası vardır, bahçelerinde ineklerin yayıldığı St. Louis ve Kansas City'de de. Washington merkezi, hükümetle ilişkileri yürütmekte, ana kararların her bölgeden temsilcilerin katılımıyla etkin şekilde alınmasını sağlamakta ve uluslararası mâli görüşmelerde ülkeyi temsil etmektedir. Her bölgesel banka ise para basmakta, çek işlemlerini düzenlemekte, bölgesindeki bankaları denetlemekte, yöresel ekonomiyle FED arasında köprü oluşturmakta, bölgesel ekonomi hakkında veri toplamakta ve araştırma yapmaktadır. Bu sistem, merkezî bir otorite olan FED'in yöresel ekonomiyi ve insanların para politikalarını her zaman göz önünde bulundurmasına yaramaktadır. Böyle olmasaydı, FED halk arasında daha az popüler olur ve işlevlerini daha zor yerine getirirdi.

Dünya hızla değişiyor. Berlin Duvarı'nın 1989'da çökmesiyle Batı ile Doğu arasındaki görüş engeli de kalktı. Artık yokuşu ve duvarı olmayan düz bir dünyada yaşıyoruz. Şirketler, ticari mallar ve insanlar devamlı seyir halindeler. Üretim dinamikleri de çok değişti. Önceden, bir fabrika mümkün olduğunca pazara en yakın yerde kurulurdu. Bugün dünyanın ana tüketicisi Amerika, ana üreticisi ise Çin'dir. Demek ki, üretim ile tüketim yerleri uzak olabiliyor.

Bir ülkenin gelişmesi için üç şart öne sürülmektedir: İyi bir fizikî altyapı, doğru eğitim ve doğru yönetim. Amerika, bütün ülkeyi 4 şeritli-6 şeritli otobanlarla, havaalanlarıyla, demiryollarıyla ve limanlarıyla birbirine bağlamıştır. Şehirde oturmayla köyde oturma arasında bir fark kalmamıştır. Bu yüzden, Amerika'nın dünya çapında en meşhur üniversiteleri köy gibi yerlerde olabilmektedir. Hatta iç kesimler gelişsin diye, eyalet başkentleri olarak hep küçük kasabalar seçilmiştir. Devasa finans şirketleri maliyet ucuz olduğundan evrak işlerini, yazışmalarını ve kart dağıtımlarını hep ücra bölgelerden yapmaktadır. Merkez bankaları bütün ülkeye yayılmıştır ve demokratik bir yapıya sahiptir. Amerikan Merkez Bankası sisteminde, New York İstanbul'a tekabül etmekte, Washington ise Ankara'ya. 12 merkez bankası arasında, New York'un FED sisteminde özel bir yeri vardır. New York Merkez Bankası, para ve döviz politikasını icra etmekte, en büyük bankaları denetlemekte ve piyasalar orada olduğu için FED'e kritik bilgi kaynağı sunmaktadır. Bunun yanında, Washington'daki ana merkez de para politikası kararlarını almakta ve resmi temsili sağlamaktadır.

Bu çerçevede, Türkiye'de de Merkez Bankası fonksiyonları İstanbul, Ankara ve diğer şehirler tarafından paylaşılabilir. Merkez Bankası'nın ülke sathında şubeleri olsa da bunların çok sınırlı görevleri var. Bu şubelerin bazıları, birer yerel müstakil merkez bankasına dönüştürülebilir. Böylece, para politikasında her bölge temsil edilir, hem de tüm yurt ekonomik olarak taranır. İstanbul, finans merkezi olduğundan, icraya yönelik fonksiyonlar orada gerçekleştirilir. Bu devirde, mekanın pek önemi olmadığı için, Ankara merkez ise daha küçük bir yapıyla koordinasyon ve karar merkezi olur, en büyük müşterisi olan Maliye ve Hazine'yle ilişkileri yürütür ve hükümete danışmanlık işlemlerini daha efektif yerine getirebilir. Diğer şehirlerde oluşturulacak yerel merkez bankaları da, bölge ekonomilerini daha yakından takip edebilir, sınırlı merkez bankası işlemlerini yerine getirir ve yerel iş dünyası ile yakından çalışır ve ana merkeze çok iyi bilgi kaynağı olur. Ayrıca, yerel merkez bankaları o bölgenin ekonomik ve kültürel gelişmesine de çok fayda sağlar. Unutmayalım ki, Ankara 1920'lerde küçük bir "köydü"; hükümet ve üniversite merkezi olmasıyla şimdi en büyük metropollerden birisi oldu. Her şehir için optimum bir büyüklük vardır; İstanbul ve Ankara da bunu çoktan geçmiştir. Devlet, düzleşen dünyada ve ülkemizde kurumlarını yavaş yavaş Anadolu'ya yayarak bölgesel gelişmeye katkı sağlayabilir. Yeterli gelişme olunca, özel sektör de takip eder. İstanbul-Ankara kavgasında Sivas tarafsız bir bölgedir; ayrıca hem ne "Rize"'dir hem ne "Kayseri". Sivaslıyım ama ısrarcı değilim. Merkez Bankası tamamen veya kısmen Sivas'a taşınmıyorsa, Giresun'a da taşınabilir. Yalnız nerede olursa olsun, önemli olan Merkez Bankası'ndan beklediğimiz esas görev göz ardı edilmesin: Doğusuyla batısıyla güzel insanımıza aş ve iş bulacak ekonomik bir ortam sağlamak ve terleriyle biriktirdikleri helal paralarının değerini muhafaza etmek.

Çin'e bugün dünyayı selam durduran ekonomik mucizesinin mimarı eski Çin devlet başkanı Deng Xiaoping'in 1970'lerde dediği gibi: "Refaha ulaşmak esas zaferdir. Beyaz kedi siyah kedi, önemli olan fareyi yakalayıp yakalamadığıdır." Gerisi sanki laf ü güzaf.

alıntı(haber7)
sivaslıgenç isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir)
 
Seçenekler Arama
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesaj?n?z? De?i?tirme Yetkiniz Yok

BB Code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


WEZ Format +2. ?uan Saat: 08:34.


Powered by: vBulletin. Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

Copyright © - Bütün Haklar Sivaslilar.net'e aittir.