Forum - Ana Sayfa Takvim S?k Sorulan Sorular Arama

Zurück   Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar > İlçelerimiz ve Köylerimiz (Sivas ilçeler) > İlçelerimiz > Gürün
SİTE ANA SAYFA Galeri Kayıt ol Yardım Ajanda Oyunlar Arama Bugünki Mesajlar Forumlar? Okundu Kabul Et

Gürün Gürün İlçesi ve Köyleri



Son 15 Mesaj : Atatürk'ün Çocukluğu'na Ait Hikayeler           »          Şehzade Osman           »          Hatıra defteri           »          Antilop İle Akrebin Dostluğu           »          Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 2           »          Sitemizin Ozanları           »          SEVDİM İŞTE....           »          NEFRET ETTİM İŞTE!!!!!           »          AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1           »          SEÇKİNLER/SEÇİLMİŞLER DÜNYASI           »          Hatalarımızdan Dersler Alabilmek Ümidiyle.           »          Araf Suresi 172-173. Ayetler.( Ben Sizin Rabbiniz Değil Miyim)           »          İnancımızı Kullananların Artık Tuzağına Düşmeyelim.           »          ULAŞ-Yapalı           »          TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR PAYLAŞIMAZ
 
 
Seçenekler Arama Stil
Alt 16.09.2008, 13:05   #1
gul-i_ahmer
Usta Yiğido
 
gul-i_ahmer - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
gul-i_ahmer Şuan gul-i_ahmer isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 27.08.2010 16:43

Üyelik Tarihi: 15.09.2008
Yaş: 35
Mesajlar: 698
Tecrübe Puanı: 641 gul-i_ahmer FAZLA SÖZE GEREK YOKgul-i_ahmer FAZLA SÖZE GEREK YOKgul-i_ahmer FAZLA SÖZE GEREK YOK
Standart GÜRÜN İLÇESİ’NDE DÜĞÜN ADET VE GELENEKLERİ HAKKINDA

GÜRÜN İLÇESİ’NDE DÜĞÜN ADET VE GELENEKLERİ HAKKINDA



Düğünler, bir ulusun örf, adet ve geleneklerinin orijinal şekliyle sergilendiği, toplumsal eğlence yerleridirler. Düğünlerde, oyun havalarında, türkülerden ve manilerden, hikaye ve masallardan, cirit oyunları ve at yarışları ve diğer tüm tarihsel kökenli oyunlarının toplu olarak sergilendiği geleneksel törenlerimizdir. Bu nedenle düğünlerimiz, Türk Folklorunun ayrılmaz doğal bir parçasıdır.

Gürün ilçesine bağlı altmış iki köyü bulunmaktadır. Bu köylerimizde yaşayan insanlarımız değişik Türkmen oymaklarına mensup aşiretlere mensupturlar. Bu farklılıklar, kültürel bahçemizdeki zenginliğin bir delilidir. Türk milletini meydana getiren çeşitli kabileler ve boylar bulunmaktadır. Bugün Türkiye’de yaşayan Türk, Türkmen, Yörük, Kürt, Çerkes, Avşar gibi her biri Türk kavminin birer değerli evladı ve ayrılmaz bir parçasıdır. Türk birçok alt guruplardan oluşmuş etnik yapısı tarihinin derinliği ve kültür bahçesinin de zenginliğiyle çok çeşnili olan büyük bir ırkın ve kavmin adıdır. ışte bunun içindir ki dünya üzerinde yaşayan Türk ırkının bir kolu veya parçası olan fakat bağlı bulundukları oymak veya kabilelerinin adıyla adlandırılan aslında Türk olan fakat mensup olduğu kabilenin ismiyle anılan oymaklar ve kabileler vardır. Bu durum Türkiye’de böyledir. Sivas vilayetinde de böyledir. ilçemiz Gürün’de de böyledir. Bu nedenle, Gürün ilçesi de Türk kavminin birçok etnik kolunun yaşamış olduğu bir yöremizdir.

Gürün ilçesinde Türkmenler, (Yörük, Avşar, Karakalpak, Karapapak gibi) Kürtler ve Çerkesler yaşamaktadırlar. Bunların da kendi boylarına göre kuşaktan kuşağa aktarmış oldukları ve Türk kültür hayatının ve Türk kültürünün birer alt guruplarını oluşturan örf ve adetleri gelenekleri ve görenekleri bulunmaktadır. ışte bu örf ve adetlerden gelenek ve göreneklerden birisi de düğünler ve bu düğünlerde yerine getirilmekte olan adetler ve geleneklerdir. Bunun içindir ki Gürün ilçesinde yapılan düğünleri; Aşiret düğünleri, Çerkes düğünleri, Türkmen düğünleri olmak üç bölümde inceleyebiliriz. Bu düğünlerin birbirine göre farklı olmaları doğaldır. Bu farklılıklar çalgılarda olduğu gibi erkekli kadınlı birlikte oturma veya oynama konularında olduğu gibi birtakım adetlerde de birtakım farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıkları ise kısaca anlatmakta elbette ilçemizin tanınması veya tanıtılması konusunda daha da iyi olacağından şüphe yoktur:

A-Aşiret düğünleri: Yöremizde Aşiret kelimesi belirli bir sülaleye denildiği gibi, kökeni Kürt asıllı olanlara da bu isim yöresel olarak verilmektedir. Gürün ilçesinde yaşayan Alevi kardeşlerimizden gerek Kürt kökenli olanlar ve gerekse Türkmen kökenli olanların birçok adet ve gelenekleri sünni olan Türkmenler gibidir. Fakat düğünlerindeki adetlerin bir kısmı değişiklik göstermektedir. Bunlardan bazıları ise şunlardır. Mesela düğünlerde kadınlı erkekli karışık oyunlar oynarlar ve genelde de Türkmen düğünlerine göre biraz daha fazla içki bulundururlar. Genelde evlenecek erkek ve kızı kendi aşiretlerinden olanlarla evlenmelerini başta olmak üzere diğer gelenekleri ve göreneklerinin birçoğu Türkmenlerinkine göre daha çok Orta Asya Türklüğünün izlerini daha çok taşımakta ve bilhassa da Eskiçağ Türk dini olan Şamanizmin etkisinin daha fazla etkisi altında kalmış olduğu yani bu döneme ait olan kültürel yaşayışın izlerinin diğer etnik guruplara göre izlerinin pek az aşınarak günümüze kadar getirmiş oldukları görülmektedir. Bu durum cenaze konusundan tutunuz da düğün merasimlerine kadar olan tüm konularda da bu şekildedir diyebiliriz...

B-Çerkes düğünleri: Gürün ilçesinin tek bir tane Çerkes köyü vardır. Bu köyümüz ise eski ismi Maraşlı olan şimdiki adı Erdoğan olan köyümüzdür. Erdoğan köyünde yaşayan Çerkesler, 1873 ve 1877 yılında yapılan Osmanlı Rus savaşının sonunda yapılan mübadele sonucundan gelerek bu bölgeye yerleşmişlerdir. Bunlar ilk önce Maraş ili Göksun ilçesi’nin Gücük Köyü’ne gelerek yerleşmişler. Sonra da her yaz mevsimi, Maraşlı Köyü ve havalisini bldikleri ve yayla olarak kullandıkları için buraya yerleşmişlerdir. Burada yaşayan Çerkesler Kafkasya’da Balkar Cumhuriyeti’nin Kabardin Bölgesi’nden gelmişlerdir. Çerkes düğünleri yöremizdeki Türkmen düğünlerinden farklıdır. Örneğin çerkes düğünlerinde “kına yakma adeti” yoktur. Düğün önceleri bunlarda bir hafta sürerken günümüzde ise ancak üç gün sürmektedir. Düğünün yapıldığı zaman kız evine veya dünürlüğe hiçbir zaman oğlanın babası gitmez. Dünürlüğe oğlanın ya dayısı, amcası veyahut dostlarından birisi gidereke dünürlük eder. Veyahut oğlanın büyük kardeşi dünürlük eder. Kızın babasından “evet” cevabını alınca hemen orada Nikah günü kararlaştırılır. Çerkesler’de şerbet içme, nişan bağlama gibi adetler yoktur. Sadece nikah günü vardır. Nikah gününde gelinlik kıza takılacak olan ziynet eşyası ve diğer hediyeler götürülür. Nikah günü kız evine giden topluluğa GUP adı verilmektedir. Bu kelime Çerkesce’de “Topluluk” demektir.

Gup Gitmek: (Nikaha Gitme) Nikaha gidecek olanlara bir gün öncesinden haber verilir. Türkmen düğünlerindeki düğün kahyasına benzeyen sözü geçerli bir kişi “Gup başı” olarak seçilir. Herkes oğlan evinin önüne toplanırlar. Ata ve arabaya binmeden önce oğlan evinden hazırlanmış olan özel şerbet orta büyüklükte bir tasın içerisinden getirilerek “Gup” başının eline verilir. Gup başı içinde şerbet bulunan bu tası iki eliyle tutarak kıbleye döner (bir eliyle tutması ayıplanır) ve düğün alayının yani Gup’un kazasız belasız giderek geri gelmesi için dua eder ve oradakiler de dua ederler. Bu törenden sonra da yola çıkarlar. Kız evine veya köyüne yaklaşınca köye yakın bir yerde dururlar. Burada mola veren düğün alayı içlerinden iki kişiyi köye kız evine Bize izin var mı? diye sormaya gönderirler. Kız evinden de iki kişi düğün alayını davet için gelirler. Nikahçılar böylece kız evine giderek misafir edilirler. Sadece bu nikaha erkekler gittiği için o gece yatsı namazından sonra kız ile oğlanın nikahı kıyılır. Misafirlere yemekler verilir. Yemekten sonra da düğün günü kararlaştırılarak o gece mutlaka oğlan evine geri dönülür. Nikaha gidenler orada yatıya kalmazlar. Bazen de düğün gününün kararlaştırılması için özel olarak da gidilmektedir.

Düğün gününde, gup alayına göre insan kalabalığı daha fazla olur ve bu sefer kadınlar da giderler. Yalnız düğün alayına giden kadınların nikah altında olmamaları lazımdır. Düğünlerde evli olan kadınlar düğün alayıyla kız evine gitmezler. Bunun içindir ki sadece düğüne kızlar gitmektedirler. Düğüne gidenler bir gece orada kalırlar ve ertesi gün gelini alarak getirirler. Ertesi gün oğlan evine gelince esas düğün buradan başlar. Kızın gelin getirildiği günün akşamı Gerdek gecesi olur. Düğünde oğlanın da kızın da ayrı sağdıçları bulunur. Kız ile oğlan gerdeğe girdiklerinin iki üç saatinden hemen sonra oğlan kızın yanından ayrılır ve sağdıcının evine giderek orada yıkanır ve orada kalır. Gelin oğlan evine girerken şeker ve para üzerine atılmaktadır. Gelinin sağdıcı da geline rehberlik eder. ıç gün düğün devam eder. Ertesi gün yani gerdek gecesinin ikinci günü çarşaf görme adeti yerine getirilir. Damata, Çerkesler “Şava” demektedirler.

Şava, evlendikten sonra annesinden ve babasından bir ay saklanır ve görünmemeye çalışır. Diğer büyüklerine de görünmemeye çalışır. Bunun içindir ki düğünün hemen ardından hemen köyden ayrılır ve bir hafta bulunduğu yerin haricinde bir yerde akrabalarının yanında gibi yerlere giderek kalır. Daha sonra da köye geri dönerek evine gelir. Ancak bundan sonra büyüklerine görünebilir. Çerkesler’de kadınların erkeklere görünmeme müddeti ise bir kızın nikahının kıyılıp da bir çocuğu olana kadar geçen süredir. Bu müddet içerisinde erkeklere görünmez. Bundan sonra erkeklere görünmeye başlar. Çerkesler’de yakın akraba evliliğinin yapılması uygun görülmemektedir. Keza kirvelik olayı da yoktur. Eğer kirve tutulacaksa kirveliğe en yakın kimse de kişinin evlendiği zaman kendisine sağdıçlık yapan kişi olarak görülmektedir.

Çerkes düğünlerinde davul ve zurna çalınmamaktadır. çerkeslerdeki düğün çalgı aletleri mızıka ve Akardion aletleridir. Düğündeki oyunlar ise erkekli kadınlı karışık olarak oynanmaktadır. Bu oyunların bir kısmı karşılıklı oyunlar bir kısmı da sıra halinde oynanan oyunlardır. Düğünlerde oynanan oyunlardan bazıları ise şunlardır:

1- Kafe: Karşılıklı olarak ve erkekli kadınlı olarak oynanmaktadır.

2- Vuk: Kadınlı ve erkekli olarak eller tokalı bir vaziyette karıık olarak oynanmaktadır.

3- Şeşen: Bu oyun da yine erkekli ve kadınlı olarak karşılıklı oynanır ve döne döne oynanan bir oyun türüdür.

4- Kazaska Oyunu: Bu oyun türü oldukça hareketlidir ve hareketli olduğu kadar da hem hareketli bir şekilde oynanır ve hem de dönülür.

5- Vukkerey Oyunu: Bu oyun türü ise düğünlerde oyunların en sonuncusu olarak oynanmaktadır. çerkes oyunlarının hepsi de Kafkasya oyunlarıyla tamamen aynı benzerliktedir.

C-Türkmen Düğünleri: Türkmen kelimesi yöremizde kökenleri oğuzlara dayanan ve oğuzların boylarından olan ve boyların soylarından oldukları bilinen Türk kökenli aşiretlere kabile veya sülalelere verilen bir ad olduğu kadar. Yöremizde aleviliği benimsemiş Türklere de bu isim verilmektedir. Bunun yanı sıra Kafkasya’dan ve ahıska’dan ve Erzurum veya Kars bölgelerinden gelen Türk boylarına mensup sülalelere de bu isim verilmektedir. Türkmen düğünleri Çerkes düğünlerine ve aşiret düğünlerine benzemekle birlikte bu düğünlerden farklı olan tarafları adet ve gelenekleri bulunmaktadır. Türkmen düğünlerinin vazgeçilmez unsuru çalgı olarak davul ve zurnadır. Düğünlerde oynanan oyunlar ise oldukça çok ve değişik türdedirler. Türkmen düğünlerinde oynanan oyunlarda ve adetlerinde Türk kavminin eski çağdan beri kültürel yaşayışının ve her türlü tarihi ve mitolojik bütün izlerini yansıtan izlerini ve bugüne kadar Orta asya’dan günümüze kadar sürdürüle gelmiş olan adetlerini ve de geleneklerini görmek mümkündür.

Yöremizdeki düğünler bundan daha on on beş yıl öncesine kadar en az bir hafta sürmekte ve davul zurnalar da bir hafta müddetince çalmakta idi. Aradan zaman geçtikçe de bu zamanlar kısaldı ve günümüzde bu zaman üç güne hatta daha da az bir zamana sığdırılmaktadır. Yöremizde genelde düğün Cuma günü kurulur. Yani bayrak kaldırılır. Cumartesi günü kına yakılır. Pazar günü de gelin indirilir ve böylece düğün de sona erdirilmiş olur.

Yöremizde daha düğün kurulmadan önce birtakım ön çalışmalar yapılmış olmaktadır. Bu çalışmalar ise dünürlük etme, kız beğenme, görücü gitme, yağlık bağlama, nişan takma, gelin görmeye gitme, bayramlık gitme, küçük şerbet, büyük şerbet içme gibi her birisi ayrı ayrı bölümlerde anlatılacak kadar geniş olan bu çalışmalardan sonra ancak düğün yapılabilmektedir.

Bunun için, yöremiz düğünlerinin nasıl yapıldığının anlaşılması için kız ile oğlanın nişanlanmasından düğünleri yapılan zamana kadar ne gibi aşamalardan geçmiş olduklarını kısa kısa bölümler halinde anlatmakla bu konuda gereken bilgiler verilmeye çalışılacaktır..



GÖRÜCÜ GİTMEK (Dünürlük Etmek):



Evlenmek veya evlendirmek deyimleri yöremizde, bekar olan kimselerin(erkek veya kadın)karşı cinsten birisiyle hayatlarını ölünceye kadar birleştirmesi anlamında kullanılmaktadır. Burada “ev” kelimesi “eş” anlamında kullanılmakta ve “evlendirme”, “eşlendirme” olarak anlaşılmaktadır. Bir ailenin bekar oğlunu ya da kızını evermesi, eskiden bir dert olarak yani zor bir iş olarak değerlendirilirdi. “Kimin kızını alalım? Ele avuca sığabilen, huyu huyumuza, suyu suyumuza uygun bir kızı nereden bulalım”gibi endişeli ümitlerle bekar oğlan anaları, işi gücü bırakıp, o düğün senin, bu düğün benim, bekar oğulları için düğün düğün, kendilerine uygun olan bir gelin adayı kızı ararlardı. Kızı beğendi mi, bir de hamamda görmek isterlerdi. Akça pakça, kusursuz güzel olması gerekirdi. En önemlisi de, ailenin soyu sopu belli, ahlaklı bir ailenin kızı ile evermek, şanlı şerefli bir düğün yapmak oğlan analarının en başta gelen isteği ve arzusuydu. Bu gelenek dışında, başka sebeplerle, ananın, babanın rızası dışında everilmek yöremizde uygun görülmezdi. Everilme çağına gelmiş kız ve ergen oğlanda aranan şartlar, birbirine denk ve uygun olmaları, kurulacak yuvanın sağlam temeller üzerine oturtulmasıydı. Her iki tarafın da istediği şeyler; insan fıtratına yakışan vasıflara sahip olmalarıydı. Özellikle gelin olacak kızda şu vasıflar aranırdı: Her şeyin üstünde iffetli olması ve Cidağı (yani dik kafalı, inatçı) olmamasıydı. Bir başka aranılan özellik; gelin adayının çemkürgen (her şeye karşı çıkan, olur olmaz şeyleri konuşan), olmamak, sırtarıcı olmamak), evcimen olmak (eli işe yatkın, becerikli) olmak. Eli uzun ve sakar olmamak, dedikoducu ve gıybet sahibi olmaması, kayınbabasına ve kaynanasına saygılı olması gibi özelliklerdi. Dile, ele, hele sağlamlık iffet ve namus ölçüsü olarak kullanılmıştır. Diline, beline sağlam olmayanın insanlık ölçüleri zayıftır, güvenilir olmaktan uzaktır. Saygılı bir gelinin ölçütü, yapmış olduğu hizmetleri gönül isteği ve seve seve yapmasıydı.

Evlenecek erkekte aranılan vasıfların en başında onun aklı başında ve oturaklı, baba malına güvenmeyen, hazıra konmayan kazancının kıymetini bilen, içkisiz, kumarsız, zinadan uzak duran, evinin yolunu bilen, evini ve kendini geçindirebilen bir sanat veya işe sahip olan, sanatının kıymetini bilen ve onu hor görmeyen, ehli kamil, ahlaklı, merhametli, tutuğunu koparan birisi olmaktır. Bu vasıflardan herhangi biri bulunmadığı takdirde, oğlan anası hiçbir kapıya oturamaz, hiçbir kız ailesi de ona kız vermezlerdi. “Bizim, oğlunuza verecek kızımız yoktur. Allah kısmetini başka kapıdan versin diye geri çevrilirdi. Görülüyor ki, kızda ve erkekte aranılan vasıflar, soyluluk gösteren toplumsal ve şifahi bir töreye bağlıdır. Eski düğünlerin hareketli çağlarında, kız alıp vermek, tümü ile ebeveyne (aile büyüklerine) aitti. Özellikle kız evladın ne düşündüğü, isteği, reyi hemen hemen söz konusu değildi. Anaya babaya karşı daima saygılı olur, rıza gösterilirdi. Kadere razı olurdu. Eskinin aile terbiyesi ve görgüsü buydu. Dini inanç ve geleneklerin güzel ve insancıl olanları yanında, insan haklarını kısıtlayan, özellikle kadın hayatını etkileyen töre ve törenlerin, alışkanlıkların, toplumda ve ailede çoğu zaman derin yaralar açtığı da olmuştur. Bu olumsuz etkileri, hayatın her safhasında, hukukta, mirasta en büyük hak erkek evladındır. Erkek evlat, eski aile yapımızda öz, kız (sanki) üvey evlat sayılırdı. Örneğin erkek çocuklar okullara gönderilirken, kız çocukları gönderilmezlerdi. Bugün bile bu düşünceyi yaşatan aileler vardır. Erkek çocuğun dünyaya gelmesi, aileye bir şenlik bir mutluluk havası getirir, doğum töreni bile başka olurdu.

Artık günümüze erkek ve kız evlat arasındaki bu farklı davranma veya düşünme alışkanlıkları büyük ölçüde kalkmış durumdadır. Yöremizde evlenme yaşları kızlarda 17, erkeklerde ise 15’dir. Bu belirlenmeler kesin değildir. Daha aşağı ve yukarıda olabilmektedir. Evlenmelerde kız ve erkekler arasında anlaşmak, uyum sağlayabilmek son yıllarda gelenek haline gelmiştir. Yani eskinin “Kızı kendi isteğine bırakırsan ya davulcuya varır ya da zurnacıya” anlayışı tamamen yıkılmıştır. Bu nedenledir ki genç kızların yıllar önce halaylarda söyledikleri:

“Fasulye fasıl olur

Yemesi nasıl olur

Ver baba sevdiğime

Gör geçim nasıl olur.”

Sızlanmaları artık eskilerde kalmıştır. Artık genç kız bir delikanlıyla anlaşmışsa; kız babası “damadının davulcu ya da zurnacı” olup olmadığına bakmazsın kızını verebilmektedir. Genç kızlar ve delikanlılar çeşme başlarında, çapa tarlalarında, düğünlerde, birbirlerini iyice tanıyarak anlaşabileceklerine inandıkları zaman delikanlı durumu annesine dolaylı yollarla anlatır. Zaten oğlunun davranışlarını yakından izleyen anne bu anlatıştan gerekli sonuçları rahatlıkla çıkarıp babaya aktarır. Anne, baba ailenin diğer büyükleri alacakları kızın terbiye, görgü ve hizmet yeteneklerini uzun uzun aralarında tartışırlar.

Yöremizde yetişkin oğlu olan anne ve baba bilhassa da eğer çocuğu askere de gidip gelmiş ise, onunla artık evlenecek çağı gelmiş olduğunu düşünerek yetişkin olan oğlanın anne ve babası çocukları için uygun bir kız aramaya başlarlar. Bu arada kendi akrabaların da münasip bir kız arayarak kendilerine haber iletmesini söylerlerdi. Böylece aranılan ve kendi ailelerine adet, gelenek ve göreneklerine uyabilecek ve kendileriyle uyum sağlayacağına inandıkları bir kıza önce onu görmek amacıyla görücü gidilir. Tabii ki, evlenecek olan oğlana da haber verirler. Eğer oğlan kızı görmüş ve beğenmiş ise, o zaman annesine ve ablasına ya da yengesine kızı beğendiğini söyleyerek anne ve babasının dünür gidebileceklerini söyler. Bunun üzerine oğlanın annesi kendi yakın akrabasından çok iyi konuştuğu bir kadınla veya yanında götürdüğü kızı veya geliniyle kız evine giderek o arada, kızın tutumunu ve annesinin durumunu ve ailesinin durumunu öğrenir. Böylece kendine göre araştırmasını tamamlamış olur. Kızın ailesinin ve kızın durumunu öğrenince durumu ima yoluyla kızın annesine açmaya çalışır. Burada muhatap kızın annesiyle oğlanın annesidir.

Kız kendi düşüncelerine uygun ise ağız yoklamak için kız evine zaman zaman ziyaretler düzenlenir. Kız babasının kızını vermeye taraftar olup olmadığı araştırılır. Kız babası ilk defalar bu ziyaretler sırasında “Benim kızım daha çocuk”, “Hele kardeşi askere gitsin gelsin” gibi sözlerle kendini biraz naza çeker. Hemen “evet” diyemez. Ancak oğlan tarafı işin peşini bırakmaz. Aile büyüklerini, hatırı sayılır kişileri, kız tarafına göndererek kız babasını razı etmeye çalışır. Kız tarafının tavırlarında bir yumuşama olursa oğlan tarafı eskiden; “Falanca gün heybeyle geleceğiz” diye duyuruda bulunurdu. O gün geldiğinde oğlan tarafı, bir heybenin içine çay, şeker, sigara yemeni, çörek/kete gibi şeyleri koyarak akşam kız evine giderdi. Bu ziyaret sırasında havadan sudan şeyler konuşularak, çay içilirdi. Hoş-beş edildikten sonra ilk sözü açacak kadın ev sahibine (kızın annesine) yönelerek “Bize niye geldiniz diye sormayacak mısınız?” der. Bunun üzerine ev sahibi (kızın annesin) “O da ne demek? Misafire niye geldiniz denilir mi? Diye cevap verir. Eğer uygun görülürse oğlan tarafına evet olacak bir haber gönderilir. Eğer kız tarafı kızını vermeye niyetli değilse oğlan tarafının heybesini içindekilerle birlikte ertesi gün geri gönderir yok eğer verme taraftarı ise heybeyi geri göndermez. Birinci heybede olumlu sonuç alan oğlan ikinci defa heybeyle gider. Bu heybede de pişirilmiş tavuk, çay, şeker, yemeni, çorap, sigara gibi şeyler götürülür. İkinci heybeye oğlan tarafı ve kız tarafı kendi akrabalarını, yakınlarını ve aile büyüklerini davet ederler. Davetliler kız evinde toplanırlar.



SÖZ KESME (Nişan) YAĞLIK BAĞLAMA:



Oğlan tarafı, kız tarafından “evet” cevabını aldıktan sonra (her iki taraf için de) müsait bir zaman da “dünürlük açmaya” gelirler. Bu misafirlikte oğlan tarafının yakınları da bulunur. Oğlan tarafı erkekli-kadınlı hep birlikte kız evine gelirler. Burada hoş-beşten sonra esas mevzu olan dünürlüğe gelinir. Toplantı da konu bir yaşlı tarafından ortaya atılır. Zaten bir kız tarafı, kızlarını vermeye niyetli olduklarından “Ne diyelim kısmet ne ise öyle olsun” ya da “Allah yazdıysa olur. İnşaallah hayırlı olur.”, “Komşular ne diyorsa öyle olsun” diyerek kızını verdiğini anlatmış olur. Bundan sonra orada bulunanları “Allah hayırlı uğurlu etsin” der. Kız babası ile oğlan babası sakallaşır yani birbirlerini kucaklayarak öpüşürler. Kız alıp-verme işlemi bittikten sonra hemen şerbet hazırlanır. Şerbet, su içine şeker ilave edilerek hazırlanır. Şerbet hazırlandıktan sonra gençlerden bir şerbet dolu helkeyi odaya getirir. Helkenin üzerinde bir bez örtülüdür. Şerbetçi elinde kulplu bir maşrapa alır ve: “Tas geçmiyor, şerbet donmuş” diyerek töre ister. Oğlan tarafı şerbetçiye belli bir bahşiş verir. Bunun üzerine şerbet bardaklara konularak orada bulunanlara ikram edilir. Şerbeti içenler “Allah hayırlı, kademli eylesin” dileklerinde bulunur. Bu şerbete “el şerbeti” adı verilir. Ayrıca yeni nişanlılar da şerbet veren şerbetçi, onlardan da bahşiş alır. Şerbetin içilmesinden sonra kız tarafının hazırladığı yemekler yenilir. Artık nişanlanan genç kız yanına bir kız arkadaşını alarak odaya girer ve odada bulunanların ellerini sırasıyla öper. Nişan yüzüğü de bu arada kızın parmağına takılır. Yöremizde nişanlanan kızlara gelin kız denir. Ta ki düğün yapılıncaya kadar. İkinci heybeden sonra kız ve oğlan tarafı büyük şerbet için bir gün kararlaştırırlar. Kararlaştırılan zamandan bir kaç gün önce oğlan tarafı gelin kızlarını şehire götürerek elbise, ayakkabı, saat, küpe, bilezik, kolye veya altın para gibi süs eşyaları alınır. Ayrıca oğlan tarafı gelin kızın annesine, dayısına, teyzesine, halasına, amcasına, kardeşlerine ve yakın akrabalarına yol alırlar. Yolluk çeşitli giyecek eşyalarından oluşur. Büyük şerbete yapılacak yemekler içinde ayrıca malzemeler alınır. Büyük nişan veya büyük şerbet için kararlaştırılan gün için (eskiden) davul ve zurna çalınırdı. Nişan gününden bir gün önce oğlan evi tarafından kız tarafına kına duvarı ve yiyecek malzemeleri gönderilir. Ayrıca kız tarafına “hediyelik davar” göndrilirdi. Oğlan tarafından bir erkek ve iki kadın gider. Bunlar kız evinde kına davarının kesilmesi ve yemeklerin hazırlanması işini yerine getirirlerdi. Kına davarının gönderilmesinden sonra kız ve oğlan tarafından birer kadın köyü gezerek evlere okuntu dağıtırlar; "yarın nişanımız var buyurun” derlerdi. Nişan günü oğlan evinin önünde, davul zurna çalınırdı Bu arada kız evine okuntu getirilir. Eski yıllarda yöremizde “Okuntu” (verilen hediye) yerine yemek yapmada kullanılacak süt, yoğurt, bulgur, fasulye, patates, şeker gibi şeylerdir. Oğlan tarafına ise okuntu olarak çeşitli hediyeler ve para getirilir ve bunlar nişan yerinde takı takılırdı. Kız evine gitmeden önce oğlan tarafı kendi akrabalarını davulla evine davet eder. Davetliler tamamlandıktan sonra nişancılar kız evine doğru yola çıkarlar. Köy delikanlıları ve genç kızları türkülerle ortalığı çınlatırdı. Yol boyunca davul zurna oyun havaları çalardı. Nişancılar kız evine vardıklarında kız tarafı evin kapısını kilitlenir. Oğlan tarafından töre alındıktan sonra kapı açılırdı. Bu gelenek düğün esnasında da uygulanırdı. Erkekler ayrı, kadınlar ayrı odalarda otururlar önce nişana gelenlere çay verilir. Ve yemek hazırlıklarına başlanır ve sofralar kurulur. Yemekler kazanlarda pişirilir ve küçük kaplara bölünerek sofralara dağıtılır. Yemek bölünmeden önce yemeği hazırlayan kadın “çömçe geçmiyor” diyerek bahşiş alır ve yemekleri dağıtmaya başlar. Yemekler çorba, köfte (sulu), bulgur pilavı, komposto, yoğurtlu mantı, sütlaç gibi şeylerden oluşur. Yemeklerini yiyenler “İki başlı da hayırlı kademli olsun” temennisinde bulunurlar. Bundan sonra yapılacak iş kadınlara aittir. Gelin kız daha önceden bir kız arkadaşının evinde genç kızlar tarafından süslenir. Kız evinde bulunan kadınlar ve damat adayı davul-zurnayla kızın bulunduğu eve doğru yola koyulurlar. Evin önüne gelindiğinde gelin kızın arkadaşları kapının töresini alarak gelenleri içeri alırlar. Damat adayı gelin kızın koluna girerek dışarı çıkarır kapıdan çıkışta dışarıda bulunanlar tarafından alkışlanır. Damat adayı ve gelin kız köyün içinde dolaştırıldıktan sonra kız evinin önüne gelinir. Ortaya iki sandalye konulur ve genç nişanlılar oturduktan sonra etraflarında çeşitli halaylar çekilir. Bu arada hazırlanan kına nişanlıların ellerine sürülür ve genç kızlarla çocuklar “ele çalması sevaptır” diye gelin kız kınasından bir parçacıkta olsa ellerine sürmek yarışına girerler. Genç delikanlılar, bize de nasip olur inşaallah dilekleriyle nişan da içilen şerbet bardakları çalınmaya çalışırlardı.

Halayların çekilmesinden sonra, gür sesli ve bu işlerde tecrübeli bir kadın herkesin görebileceği ve duyabileceği şekilde yükseksesle “gelin kıza” getirilen takılar herkese duyurmaya çalışır: “Gelin kızın kayın babasından bir beşi birlik veya beş bilezik kaynanasından bir kolye” veya “Falancadan bir elbiselik, filancadan şu kadar para diyerek takılan takıları bildirdikten sonra büyük şerbet veya büyük nişan sona erer ve herkes evlerine dağılırdı.

Yöremizde nişan süresi genellikle 6-7 ay veya 1 yıl olabilmektedir. Nişanlılık süresince nişanlılar rahatlıkla birbirlerini görebilir. Bu, doğal olarak karşılanır. Nişandan sonra oğlan babası zaman zaman kız evine giderek başlık parasını belirler. Başlık parasına yöremizde süt hakkı denilir. Süt hakkı kız tarafının tutumuna bağlıdır. Kız babası hiç süt hakkı almayabilirdi. Bu adet günümüzde tamamen ortada kalkmış durumdadır. Yöremizde ayrıca kız annesi “ana donluğu” gibi bir miktar para isteyebilirdi. “Ana donluğu” elbiselik, altın gibi şeyler olabilirdi. Kızın, kardeşi de kardeş yolu alabilir. Kardeş yolu ise genelde para olduğu gibi, bir silah veya başka bir nesne de olabilirdi.

Dünürlük işini ya köyün veya mahallenin imamı ya da bu iş içinn görevlendirilen oğlan tarafını temsil eden bir kimse tarafından açılır. “Allahü Teala’nın emri, Hz. Peygamberin kavliyle kızınız filanı, oğlumuz filan için istiyoruz” der. Bunun üzerine kız tarafının vekili olan kimse ya da toplumdaki en yaşlı kimse “Allah hayırlı uğurlu eylesin. Allah başa kadar sürdürsün. Mademki, Allah’ın ismiyle istiyorsunuz biz de verdik gitti” diye cevap verince hemen orada bulunan bir kişi köyün veya mahallenin imamı veyahut dini konularda az çok bilgisi olan bir kişi dua eder ve oradakiler de “Amin” derler. Herkes birbirine “Hayırlı uğurlu olsun” temennisinde bulunurlar. Bunun ardından da oğlan tarafından getirilmiş bulunan tatlılar yenmeye başlanır. Bunun ardından da kız tarafı çay pasta gibi yiyecek içecek şeyleri ikram ederler.

Eğer nişan yapılacaksa nişan yüzüğü takılır ve öylece durulur. Sonra şerbet içilir. Bu durumda da kıza bir cumhuriyet altını takarlar ve parmağına da yüzük takarlar. Bunun yanı sıra da gelinlik kıza tepeden tırnağa olacak şekilde elbiseler gibi hediyeler alınır. Bunun adına Yağlık Bağlama adı verildiği gibi nişan da denmektedir. Yöremizde nişan demek; herhangi bir şeyin herhangi birisine ait olduğunu belirlemek için herhangi bir şeye veya herhangi bir yerine iz, işaret gibi bir şeylerin konması demektir. Eğer ileride büyük bir masrafla nişan işi yapılacaksa ki buna şerbet içme de denmektedir. Bu ilk olarak yapılan nişana küçük şerbet adı verilir. Veya buna yağlık bağlama adı verilir. Yok eğer şerbet ile nişan bir arada yapılacak ise oğlan tarafı önceden gelirken daha hazırlıklı gelir ve yine yakınları da hazırlıklı gelirler. ıki nişan bir arada yapılır. Yok eğer bu ilk dünürlük işiyle sadece yağlık bağlanıyorsa kız evinden ikram edilenler yenilip içildikten sonra büyük şerbet veya nişan için gün kesilir yani hangi gün yapılacağı kararlaştırılarak kız evinden ayrılarak oğlan evine gelinir. Böylece ilk nişan ya da yağlık bağlama olayı bitmiş olur.

Büyük Nişan (Büyük Şerbet): Kız ve oğlan tarafının kararlaştırmış oldukları günün akşamında her iki taraf da birtakım hazırlıklar yapılır. Ve her iki taraf da kendi yakınlarını ve komşularını bir gün önceden yarın şerbet içeceğiz buyurun diyerek haber verirler. Şerbetin içileceği gün oğlan tarafının yakınları oğlan evinde kız tarafının tarafı da kız evinde toplanırlar. Oğlan tarafı akşam namazından sonra kalkar kız evine gider. Burada yine hoşbeşten sonra yine dualar okunur ve tatlılar yenir. Kız evinin yemek verdiği de olur. Bu arada da kadınlarca gelinlik kız için götürülen hediyeler takılmaya başlanır. Erkekler de kendilerine göre uzatılan tepsiye para olarak hediye verirler. Zaten bu şerbete oğlan tarafından yakınları hazırlıklı gelmişlerdir. Kimisi altın olarak hediye getirirken kimisi de elbiselik ve diğer hediyelerden götürürler. Oğlanın babası da gelinlik kızın hemen her şeyini yine tepeden tırnağa denecek şekilde görür ve bu arada da durumuna göre beş on-on beş veya daha fazla cumhuriyet altını veyahut bilezik alarak gelinliğinin koluna takarlar.

Oğlan tarafı bu hediyelerin yanında bir torba da çay şekeri alarak kız evine getirmiştir. Bu şeker ile kız evinde şerbet yapılır ve bu toplantıya katılanlara ikram edilir. Bu şerbetten iki sürahi doldurularak bir kenara bırakılır ve oğlan tarafı giderken bu iki sürahiyi oğlana götürürler. Şerbetler içildikten sonra kadınlar tarafından gelinlik kıza hediyeleri takılır. Buna takıntı adı verilmektedir. Bu takılar takılırken bu işi becerebilen genç bir kadın eline bir tepsi alır ve bu verilen hediyeleri alır. Kim ne verdi ise bunu da yüksek sesle söyler. Bu hediyeler içinde tepsiye atılanlar arasında para da olur. Bunlar yapıldıktan sonra da birtakım eğlenceler düzenlenir. Kadınlar kendi aralarında erkekler de kendi aralarında birtakım sohbetler yaparlar. Kız tarafından verilmiş olan yemekten veya çay ile pastadan sonra herkes birbirine hayırlı uğurlu olsun temennisiyle kız evinden ayrılırlar. Oğlan tarafı kız evinden ayrılırken kız tarafının oğlan tarafına almış olduğu hediyeleri de birlikte götürürler. Nasıl ki oğlan tarafı kız tarafının tüm yakınlarına küçük büyük ne ise maddi durumuna göre hediyeler almış ise kız tarafı da oğlan tarafı için almıştır. Bu hediyeleri götürürler. Bu hediyelerin içinde damadın kravatı, pijaması ve diğer giyim eşyaları da bulunmaktadır.

Oğlan tarafı giderken oğlanın kız kardeşinin eline iki sürahi şerbet verilir ve damada gönderilir. Bu iki sürahiden birisine mavi tülbent bağlanır. Diğerine de pembe bir krep (dülbent) bağlanır. Bu sürahileri oğlanın bacısı küçük bir çocuğun eline verir ve oğlan yani damat veya damadın babası da bu çocuğu ödüllendirir. Bu ödül genelde de para olabildiği gibi koyun, kuzu gibi şeyler de olabilmektedir. Bu geleneklerin Orta Asya’dan beri süregelen adetlerden olduğunu bu şerbet konulmuş sürahilerden ve bu sürahilere bağlanmış olan renklerden anlamak da mümkündür. çünkü düğünlerde ve şerbetlerde yapılan adet ve törelerde kullanılan renklerin ve çeşitli yiyeceklerin belirli anlamları bulunmaktadır. Bu anlamlar da Eski Türk Mitolojisi ile ilgili bulunmaktadır. Örneğin pembe tül bağlanmış olan sürahi mutluluğu simgelerken mavi tül bağlanmış olan da kutsallığı yani evlilik bağının kutsal olduğu betimlenmiş olmaktadır. Şeker ise ağız tadını ve refahı simgelemektedir. Bu renklerden bazılarının Orta Asya kökenli olanları ve anlamları şöyledir:

Pembe (Tül): Mutluluk getirdiğine inanılmaktadır. Mavi Tül: Bu maviye turkuaz mavisi de denmektedir. Rengini Gök Tengri’den almış olduğuna inanılmaktadır. Bu yüzden mavi renk kutsallığı simgeler. Tatlılar: Yaşama sevincini simgelemektedir. Şeker: Refah ve mutluluğu simgelemektedir. Süt: Süt temizliğin işareti sayılmaktadır. Dinsel kökenlidir. Bilindiği gibi Hz. Peygamberimiz sıra ve Mirac hadisesinde Cebrail kendisine getirerek bal, süt ve şarap olmak üzere içilecek üç şey ikram etmiştir. Hz. Peygamber efendimiz de sütü içmeyi tercih etmiştir. Mum: Aydınlığın işareti olarak sayılmaktadır. Tarak: Kadın güzelliğinin sembolüdür. Ayna: Yine kadınlarda güzelliğin simgesidir. İğ: Kadınlığın simgesi sayılmaktadır. Hititler’de iğ(kirman)ve ayna kadınlar için güzellik simgesidir. Nitekim Hititler’de iştiştaya ve papaya adlı tanrıçaların hem yeraltı tanrısının yardımcıları ve hem de güzellik tanrıçaları olduğunu tarihi kaynaklar belirtmektedir. Bu iki tanrıça da ellerinde kadınlık simgesi olan ayna ve iğ(kirman)taşıyor haldedirler.

Büyük şerbetin içilmesinden (yani büyük nişandan) sonra kız tarafı oğlan tarafını oğlan tarafı da kız tarafını belirli bir günde evlerine çağırarak yemek ziyafeti verirler. Bu yemek bazı yörelerimizde gündüz vakti verilerek bazı yörelerimizde de akşam üzeri verilmektedir.

BAYRAM GÖRMEYE GİTMEK: Oğlan tarafı gerek Ramazan bayramında ve gerek kurban bayramında gelinlik görmeye giderler. Oğlan tarafı kıza ve yine yakın akrabalarına birtakım hediyeler alır ve götürürler. Gelinlik kıza altınlar, bilezikler gibi hediyeler ve kına, şeker ve kolonya da alınmaktadır. Bu arada oğlan tarafı kendi yakın akrabalarına da gelin görmeye gideceklerini haber vererek onların da gelmeleri için davet ederler. Bu akrabalar da aldıkları hediyelerle oğlan eviyle birlikte kız evine giderler ve bu hediyelerini gelinlik kıza takdim ederler. Bayramlık görmeye gitme ya bayramdan bir gün önce (Arefe günü) veya bayramın ikinci veya üçüncü günü olur. Oğlan tarafı kurban bayramında bir koyun veya koç alarak gelinlik kıza hediye götürürler...



GÜN KESME VE DÜĞÜN BAŞLATMA (BAYRAK KALDIRMA



Nişandan sonra kız tarafı kızlarını yatak, yorgan, “işleme” takımlarını hazırlamaya başlar. Yatağa konulacak yönü hangi tarafın alacağını kız ve oğlan tarafı aralarında anlaşır. Nişanlılık süresi içinde dini bayram varsa, bayramda oğlan tarafı gelin kızlarına arefe günü bayramcalık götürürler. “Bayramcalık” olarak gelin kıza altın ve elbise alınırdı. Ayrıca bunu fırsat bilen aileler (Kız ve oğlan tarafı) aralarında konuşarak düğünün günün belirler. Buna gün kesme” denilir. Oğlan tarafı düğün gününü kestikten (belirledikten) sonra gelin kızını, kızın anne ve babasını alarak şehre götürür, evlenme işlemleri yapılır ve çeyiz eşyası alınır. Yöremizde çeyizi oğlan tarafı alır. Kız tarafı maddi gücüne göre kızlarına çeyiz verebilir. Kız tarafı oğlan tarafına yakın akrabalarına dostlarına dağıtmak üzere yol aldırır. Yol, elbiselik, gömlek, ayakkabı gibi giyeceklerdir. Kız tarafı oğlan tarafının aldığı yolları yakınlarına düğünden önce dağıtır. Yolu alanlarda kızı evlerine davet ederler ve düğün hediyesi olarak çeşitli ev eşyaları verirler.

Oğlan tarafı düğün yapmak için birtakım hazırlıklarını yapar. Ve bu arada da kız tarafından da yine aynı şekilde hazırlıklar yapılmaktadır. Oğlan tarafı yine yakın akrabalarıyla bir gün toplanarak kız evine gider düğün gününün ne zaman yapılacağını belirlerler. Bunun için de kız evine haber gönderilir. Bu haberden sonra gelecek cevaba ve verilen güne göre oğlan tarafı birtakım hediyelerle kız evine bir akşam üstü kendi yakın akrabalarıyla birlikte giderler. Kız evinde hoşbeşten sonra konu açılır müsadeniz olursa artık gelinimizi alacağız derler. Kızın babası da evet cevabını verir ve her iki aile için en uygun zaman belirlenerek o gün düğünün kurulmasına karar verirler. Kız evinde yenilen yemekten sonra da kalkar evlerine gelirler. Düğün için her iki taraf da daha yoğun bir şekilde hazırlık yapmaya çalışırlar. Eskiden bilhassa da köylerde başlık adı verilen bir para kız tarafınca oğlan tarafından alınır ve bu para ile de kızın masraflarına harcanırdı.

Aslında hiçbir ıslami dayanağı da olmayan bu adet aynı Hititlerdeki “Kusata”(ağırlık)adetiyle tıpa tıp benzerlik göstermektedir. Bilindiği gibi Hititlerde evlenen bir kişi evlendiği kızın babasına kusata adı verilen bir parayı veya maddi karşılığı vermeyince o kızla asla evlenmiş sayılmazdı. Kızın babası da ivaru adı verilen bir çehizi kızına verirdi. Bu çehiz de bu kusata ile kılınırdı. (Hititlerde “eğer bir madam” adlı kanunda madde 28 ve madde 29 bakınız - Yakın Şark II Anadolu-Prof. Şemsettin Günaltay. Sayfa: 155-156) Keza beşik kertmesi adeti de Hitit kökenlidir. (A.g.e. Sayfa: 156) Yöremizdeki on ve on beş yıl öncesine kadar varlığını koruyan ve günümüzde de artık yavaş yavaş önemini yitirmiş olan başlık parası konusunun İslamiyetteki “Mehir”ile de hiçbir alakası yoktur. çünkü mehir kadına verilen ve onun sosyal garantisi durumunda olan bir maddi karşılıktır ve bu maddi unsuru ancak kendi tasarrufu ile kullanabilmektedir ve kızın babasının bunda hiçbir hakkı ve tasarruf yetkisi bulunmamaktadır. Günümüzde ise artık evlenen erkek ile kızın çehizleri ve ev eşyaları hemen hemen ortaklaşa alınmaktadır.

Oğlan tarafı düğünde yapılacakların masrafların bir listesini yaparak neler alınacağını kararlaştırır. Düğünde verilecek yemek için gerekli olan masrafı ve davulcuya ve zurnacıya arabalara verilecek paraları ve diğer yapılacak masrafların bir listesini çıkarır ve neyi nasıl bir şekilde yapmaları gerektiğini ev halkıyla birlikte kararlaştırırlar. Kız tarafı da kendisine göre hazırlıklarını yapar. Kız kendi eliyle hazırladığı dantela ve oyaları ve diğer el emeği ve göz nuruyla yaptıklarını ütüler ve hazır bir hale getiri. Kız tarafı gelinlik kızın yatak ve yorganının ve diğer çehiz eşyalarını yaparlar. Bu arada da “Çatı” adı verilen ve köylerde de Töre olarak adlandırılan oğlan tarafına gönderilecek hediyeleri de hazırlarlar. Bu hediyeler ise genelde kaynanaya ve kayınbabaya bir seccade (yöresel ifadeyle: namazlağı), bir elbiselik, bir karyola takımı ve bir elbiselik ve gömlek hediye olarak hazırlanır.

Oğlanın yakınlarına da, kaç tane bacısı var ise bunların adedine göre hediyelik töre hazırlanır ve ayrıca da gelin görmeye gelen oğlan tarafının yakınlarına ve şerbette de ağır hediye getirmiş olanlara da kız tarafının yakınlarına hazırlanır ve ayrıca da gelin görmeye gelen oğlan tarafının yakınlarına ve şerbette de ağır hediye getirmiş olanlara da kız tarafınca birer törelik hazırlanır. Genelde bu töre veya çatı olarak adlandırılan hediyeler el emeği ve göz nuru olan işlerden gönderilmektedir ki değeri olsun diye.

Bütün işler ve hazırlıklar bittikten sonra da kararlaştırılan günde düğün kurulur ve bayrak kaldırma işine başlanır. Eskiden köylerde ve Gürün ilçesi merkezinde her eve birer kibrit veya bardak veyahut havlu (peşkir) hediye olarak (buna okuntu denir) gönderilir ve böylece düğüne davet edilirdi. Düğüne davet edene ise okuntucu adı verilmektedir. Düğün kurulmadan birkaç gün önce bütün akrabalara şu gün düğünümüz başlıyor diye haber gönderilir. Davulcular ile anlaşılır ve Cuma günü de bayrak kaldırılır. Bayrak kaldırılırken dua yapılır ve dikilen bayrağın ağacına elmalar dikilir ve bunlara da nişan alınarak silah sıkılır. Eskiden bu elmayı vurabilenlere hediyeler verilirdi. Düğünde düzeni sağlamak için düğün kahyası tutulur ve bir de kahveci seçilir. Köyden köye düğüne davet etmek için de salıkçı adı verilen bir davetçi gönderilmekteydi. Eskiden yapılmakta olan adetlerin büyük bir kısmı bugün unutulmuş durumdadır. Bu diğer konularda olduğu gibi düğünler konusunda da böyledir.

Mesela, köyden köye düğüne davet eden kimse gönderilir. Ve buna salıkçı adı verilirdi ki bu salıkçı bir köyden diğer köye varınca bu kişiye yapmadık eziyet verilmedik ceza kalmazdı. Yaşlılarımızın anlattıklarına göre köyün en yüksek bir yerine kağnının iki tekerinin takılı olduğu mazıyla birlikte bu adam da çıkarılır ve mazıya bağlanan salıkçı kişi bu tepeden bu tekerlekler ile yuvarlanarak aşağıya kadar yuvarlandırılırdı. Bu her iki tekeri birbirine bağlayan mazının üzerine sarılmış olan salıkçı adam aşağıya kadar birçok tehlikelerle karşılaşarak aşağıya kadar inerdi. çoğu kez ağır yaralanmalar bile vukuu bulmaktaydı. Günümüzde ise artık bu adet kaldırılmış durumdadır. Bunun yerine köylerde de artık düğünlere davet etme adeti özel olarak bastırılmış düğün kartlarıyla yapılmaktadır. Eskiden yöremizdeki düğünlerde davul bir hafta çalınırdı ve Pazartesi günü başlayan düğün ertesi Pazartesine kadar devam ederdi. Fakat günümüzde ise düğünler üç gün sürmektedir. Cuma günü bayrak kaldırılır ve Pazar günü de gelin getirilerek düğün işi bitirilmektedir.

Bayrak kaldırıldıktan sonra yöremizde düğünler genelde davul ve zurna ile yapılmaktadır. Sadece Maraşlı (Erdoğan) köyümüzde yaşayanlar Çerkes oldukları için bunların düğünlerinde akardion veya mızıka çalınmaktadır. Çerkeslerin oyunları da değişik olarak oynanmaktadır.



MEHMET ALİ ÖZ

DEVAMI VAR

gul-i_ahmer isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
 


Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir)
 
Seçenekler Arama
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesaj?n?z? De?i?tirme Yetkiniz Yok

BB Code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
KÖYÜNÜZ HANGİSİ? (SİVAS`IN TÜM KÖYLERİ ALFABETİK LİSTE) Sivas Köyleri Güner Köylerimiz (Sivas Köyleri) 368 22.02.2016 00:01
HANGİ KÖYDENSİNİZ? (Anket) Sivaslilar.Net Köylerimiz (Sivas Köyleri) 1222 17.01.2016 17:03
AYRINTILARIYLA GÜRÜN albina58 Gürün 9 01.01.2009 17:38
GÜRÜN İLÇESİ FOLKLORU gul-i_ahmer Gürün 0 16.09.2008 13:01
ÇETE ÇÖKERTİLDİ Sivaslilar.Net Anasayfa Haberler 2 02.05.2007 16:12


WEZ Format +2. ?uan Saat: 06:48.


Powered by: vBulletin. Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

Copyright © - Bütün Haklar Sivaslilar.net'e aittir.