|
SİTE ANA SAYFA | Galeri | Kayıt ol | Yardım | Ajanda | Oyunlar | Bugünki Mesajlar | Arama |
İslami Konular İslami konular |
|
Seçenekler | Arama | Stil |
11.06.2009, 14:15 | #1 |
Usta Yiğido
seva Şuan
Son Aktivite: 31.08.2010 20:51
Üyelik Tarihi: 04.02.2008
Yaş: 39
Mesajlar: 15.375
Tecrübe Puanı: 2156
|
Sevmeye Zeyl ( ! )
“Nasıl hatırlanırsa bir yaprakta bir orman
Bu kez o olsun beni sana hatırlatan.”1 Demiştim ki: “-Sevmek, karşı karşıya oturup birbirinin gözlerinin içine bakmak değil, yanyana oturup aynı yere bakmaktır.”2 Eksik kalmış: “-Sevmek, yanyana oturup aynı yöne bakarken, hiçbir şeyin eksikliğini hissetmemektir.” Çok az insan, sevdiği yanındayken başka hiçbir şeyin eksikliğini duymaz. “Dünyalar benim oldu!” cümlesindeki hafiflik ile “Yıkılası hânede evlâd ü ıyâl var!” cümlesindeki incitici hava… Bir görmeyle onun olan dünyalar, evlenince yıkılıveriyor… Oysa küçük çocuklar için “hep beraber” olmanın tek bir yolu vardır: Evlenmek… Büyüyünce, sevdiğini hayatına katan insanların tükendiğini, tükettiğini görüyorlar, vazgeçiyorlar. “Evlilik aşkı öldürür”… Hiç olmayan bir şey nasıl ölüyorsa artık… “Aşka dönüşen evlilik ver!” duâsı katmer katmer anlam kazanıyor bu noktada. Aşka açılan en geniş ve en ağır kapı evlilik. Açmak zor, geçmek kolay… Karanlıkta, el yordamıyla edindiğimiz tecrübeler kuvvet katmıyor pazularımıza. Ama bir kez açılınca kapı, kanat oluyor bir çift sevdalı göz. “Gel otur yanıma hâllerimi söyleyim Hâlimden anlamaz ben o yâri neyleyim” “Yanyana oturmak” dinginlik alâmeti. Başlangıçta karşısına oturup gözlerine bakabilirsin ama sonra yanına oturup baktığı yere bakmak durumundasın. Heyecan diniyor zamanla, şevk bitiyor. Yanına geçmek zor… İmtihanlar, sınanmalar; çevresiyle, âilesiyle, huylarıyla, vasıflarıyla, vasıfsızlığıyla, bizzat nefsiyle… Yanına geçmek çok zor! “Dövülmeye sövülmeye kovulmaya billâh Hep kâilim ammâ ki efendim senin olsam!..” Ve oturmak… Şikâyet etmemek, kusur görmemek, kendinden vermek karşı karşıya dururken geçerli olan yasaklar… Yanına geçince yalnız “huzur” olacak. Çıt çıkarmadan ve kıpırdamadan oturmak. Gözlerini hiç ayırmadan, gönlünü hiç kaydırmadan. Gözüne ve gönlüne tümüyle hâkim olan bir sevgiyle. Allâhu Teâlâ, Cenâb-ı Peygamber Efendimiz’in -sallallâhu aleyhi ve sellem- o kutlu misafirliğinde duruşunu, bakışını övüyor. Gözlerinin gördüğünü kalbi yalanlamadı, öyle âşinâ… Onda nübüvvet ve velâyet, sadberk3 bir gül gibi ılgıt ılgıt sevda kokuyor. Allâh’ım, Gözlerinde sevdâ-yı ubûdiyyet ışıltılarıyla “Raeytü Rabbî”4diyen Habîb-i Edîb’ine salât eyle, selâm eyle! “Aynı yere bakmak…” dedi dostum, “Yetersiz kalıyor. Aynı düşünmek de dâhil olmalı sevdaya… Bazı dostlukları pekiştiren aykırı düşünmek vasfı, bazılarında tam tersi sonuç veriyor.” Bir kediye, bir ağaca, denize bakıyorsan aykırı düşünmek negatif tesir uyandırabilir. Ama bakılan yerde Allah rızâsı varsa… İki insan, Allâh’ın rızasını gözetiyorsa dâima, baktığı yerde Allah rızâsı varsa eğer, her ayrışmada, her buluşmada, her uyuşmada, her fedakârlık ve her diğergâmlıkta öyle bir lezzete gark oluyor ki, “yanındaki” onun için eksiksiz bir nimet-i Yezdân oluyor. Rızâ-yı ilâhî dışında hiçbir kuvvet bu derece yapıcı olamıyor. Belki bu yüzden sâlik, itmi’nâna erdikten sonra rızâya eriyor, râzı oluyor, râzı olunuyor; itmi’nân ile kemâlât, baş ile son arasında rızâ var. Rızâ… Eksiksizlik hissi… Katlanmak ile sabır arasında inceden bir “susma” farkı vardır ya, (“Dışından susuyorsan içinden de sus, içinden de susmayı beceremiyorsan sabır taslama!” diyen dost, selâm!), rızâ da böyle!.. “Râzıyım!..” sözünün önünde “Yine de…” yok! İçinden konuşurken dahî… Esmâ-i Hüsnâ tecellîleri ile mâlâmâl olduğum geçmiş yıllarda birgün “Ve tevekkel ale’l-Hay”5 âyetiyle karşılaştım. Öyle dokundu ki yüreğime, vurgun yemiş gibi oldum. “Sen Hay (olan Allâh’a) tevekkül et…” Kerem Kerîm’den, af Afüv’den, lutuf Latîf’ten, hikmet Hakîm’den, istiğfar Gafûr’a… Peki tevekkül neden Hayy’a? Hay isminin tevekkül tecellîsi mi var? Ya da; demek Hay isminin tevekkül tecellîsi var… Ama nasıl? Hay, diri demek… Allâhu Teâlâ, tevekkülleri Hay isminin hangi vechesine yönlendiriyordu? “Rabbim” kısa bir süre sonra öğretti: Aslâ ölmeyen ve aslâ yok olmayan Allah, kalbi binbir ayrılıkla parça parça olan insanın biricik sığınağı ve dayanağı… O varsa, her şey var… O varsa, hiçbir şey eksik değil… Allâh’ı sevmek, ol Vedûd-u Cemîl’in tarafına geçip sâkin ve huzurlu bir kalple O’ndan râzı olmaktır. “Gece değmemiş seher, dalga bilmeyen deniz”6 Dipnotlar 1 “Şubat”, Birhan Keskin, Kim Bağışlayacak Beni, s. 27. 2 “Bu Kentin En Tenha Yeri Kalbimdir Şimdi”, Ayşenur Vural, Şebnem, sayı:11, s. 16. 3 “Yüz yapraklı” anlamında bir gül cinsi. 4 “Rabbimi gördüm.” 5 Furkan sûresi, 58. âyet. 6 “Ümit”, Ziya Osman Saba. Ayşenur Vural
__________________
Allahım gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle, Hakkımda hayırlı olana gönlümü razı eyle. [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] CANDA ÖZÜR OLMAZ... |
11.06.2009, 14:23 | #2 |
Moderator
Salim58 Şuan
Üyelik Tarihi: 11.05.2009
Yaş: 57
Mesajlar: 59.381
Tecrübe Puanı: 10
|
Cevap: Sevmeye Zeyl ( ! )
O varsa, her şey var…
O varsa, hiçbir şey eksik değil… Allâh’ı sevmek, ol Vedûd-u Cemîl’in tarafına geçip sâkin ve huzurlu bir kalple O’ndan râzı olmaktır. güzel paylaşımın için teşekkürler
__________________
Asil İnsan İdare Eder, Aciz İnsan Şikayet Eder, Basit İnsan İftira Eder, Dürüst İnsan Sabreder... |
11.06.2009, 14:32 | #3 |
Usta Yiğido
HaZaN Şuan
Son Aktivite: 14.05.2013 14:36
Üyelik Tarihi: 03.11.2008
Mesajlar: 16.918
Tecrübe Puanı: 2269
|
Cevap: Sevmeye Zeyl ( ! )
“Rabbim” kısa bir süre sonra öğretti: Aslâ ölmeyen ve aslâ yok olmayan Allah, kalbi binbir ayrılıkla parça parça olan insanın biricik sığınağı ve dayanağı…
O varsa, her şey var… O varsa, hiçbir şey eksik değil… Allâh’ı sevmek, ol Vedûd-u Cemîl’in tarafına geçip sâkin ve huzurlu bir kalple O’ndan râzı olmaktır. Sevmek bir ateşl eline alıp yaktığını hissetmeden ömür boyu onu elinde taşımaktır ve ona sadık kalmaktır... Sevmek bir kalemde silip atmak değil, Bir ömür boyu canın vermektir. Sevmek yarı yolda koymak değil, Onunla ecele gitmektir. Sevmek bıkmak değil, Şevkatini vermektir . Sevmek çekip gitmek değildir, Her zaman kıymetini bilmektir.
__________________
Huzuru kendi içimizde bulamassak başka yerde aramak boştur.
|
11.06.2009, 15:15 | #4 |
Moderator
Salim58 Şuan
Üyelik Tarihi: 11.05.2009
Yaş: 57
Mesajlar: 59.381
Tecrübe Puanı: 10
|
Cevap: Sevmeye Zeyl ( ! )
BİRİNİ ARIYORUM
Acıyı bal sayacak Birini arıyorum. 'Daha var mı? 'diyecek Birini arıyorum. Dünyaya sırt dönecek Aşkına can verecek Ölmeden ölüver'cek Birini arıyorum. Kendini yok sayacak Peygamber'i duyacak Yunusca şakıyacak Birini arıyorum. Mevlâ' dan gayrisi boş Ölüm mü? Ne kadar hoş! Aşkıyla deli, sarhoş Birini arıyorum. Ancak O' nu bilecek Ancak O'na gidecek Hep O' ndan dileyecek Birini arıyorum.
__________________
Asil İnsan İdare Eder, Aciz İnsan Şikayet Eder, Basit İnsan İftira Eder, Dürüst İnsan Sabreder... |
11.06.2009, 15:22 | #5 |
Usta Yiğido
sibelYILMAZ Şuan
Son Aktivite: 05.09.2014 09:55
Üyelik Tarihi: 13.12.2007
Yaş: 35
Mesajlar: 2.927
Tecrübe Puanı: 897
|
Cevap: Sevmeye Zeyl ( ! )
Esmâ-i Hüsnâ tecellîleri ile mâlâmâl olduğum geçmiş yıllarda birgün “Ve tevekkel ale’l-Hay”5 âyetiyle karşılaştım. Öyle dokundu ki yüreğime, vurgun yemiş gibi oldum. “Sen Hay (olan Allâh’a) tevekkül et…” Kerem Kerîm’den, af Afüv’den, lutuf Latîf’ten, hikmet Hakîm’den, istiğfar Gafûr’a… Peki tevekkül neden Hayy’a? Hay isminin tevekkül tecellîsi mi var? Ya da; demek Hay isminin tevekkül tecellîsi var… Ama nasıl? Hay, diri demek… Allâhu Teâlâ, tevekkülleri Hay isminin hangi vechesine yönlendiriyordu?
buraya bittim Allah razı olsun seva abla çok güzel bir paylaşım...
__________________
"Çöplüğe attılarda mukaddes emaneti, Hak bellettiler Hakka en büyük ihaneti." |
11.06.2009, 15:26 | #6 |
Moderator
Salim58 Şuan
Üyelik Tarihi: 11.05.2009
Yaş: 57
Mesajlar: 59.381
Tecrübe Puanı: 10
|
Cevap: Sevmeye Zeyl ( ! )
Herhangi bir zorlukla, nefsinin hoşlanmadığı bir durumla karşılaşan bir mümin, herşeyi yaratanın Allah olduğunu düşünür, her olayda Allah'ın yarattığı kadere teslim olduğunu zikreder. Müminler için en güzel örnek Peygamberimiz (sav)'in sözleri ve tavırlarıdır. Bu nedenle müminler Peygamber Efendimiz (sav)'in tevekkülünü örnek almalı, her olayda Allah'ın yarattığı kadere teslim olduklarını zikretmelidir.
Kuran'da Peygamberimiz (sav)'le ilgili olarak anlatılan olaylarda onun tevekkülü ve Allah'a teslimiyeti açıkça görülmektedir. Örneğin Peygamberimiz (sav)'in, Mekke'den çıktıktan sonra arkadaşı ile birlikte gizlendiği bir mağaradaki sözleri tevekkülünün en güzel örneklerinden biridir. Ayette şöyle bildirilmektedir: "... ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir." Böylece Allah ona 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı." (Tevbe Suresi, 40) Peygamberimiz (sav) hangi koşullarda olursa olsun, daima Allah'a teslim olmuş, O'nun yarattığı herşeyde bir hayır ve güzellik olduğunu bilmiştir. Kuran'da Peygamberimiz (sav)'e, kavmine söylemesi bildirilen şu sözler de bu tevekkülün bir göstergesidir: "Sana iyilik dokunursa, bu onları fenalaştırır, bir musibet isabet edince ise: "Biz önceden tedbirimizi almıştık" derler ve sevinç içinde dönüp giderler. De ki: Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler."(Tevbe Suresi, 50-51) Peygamberimiz (sav), tevekkülü ile tüm Müslümanlara örnek olmuş ve insanın Allah'tan gelecek birşeyi değiştirmeye asla güç yetiremeyeceğini şöyle hatırlatmıştır:
__________________
Asil İnsan İdare Eder, Aciz İnsan Şikayet Eder, Basit İnsan İftira Eder, Dürüst İnsan Sabreder... |
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
|
|