|
SİTE ANA SAYFA | Galeri | Kayıt ol | Yardım | Ajanda | Oyunlar | Bugünki Mesajlar | Arama |
Serbest Dini Konular Güncel ve Özgün yazılar, Makaleler buraya |
|
Seçenekler | Arama | Stil |
15.01.2008, 17:55 | #1 |
Usta Yiğido
abircan Şuan
Son Aktivite: 21.01.2015 10:55
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 3.258
Tecrübe Puanı: 1034
|
MEVLANA
Mevlânâ - Şahsiyeti
-------------------------------------------------------------------------------- Dış Görünüşü Mevlana, sararmış yüzlü ve ince vücutlu idi. Bu sararmış ve zayıf bünyesinde öyle bir nur ve heybet vardı; gözleri o kadar keskin ve çekici idi ki, kimse dikkatle bakamazdı. Mevlana başına, bilginlere mahsus bir şekilde sarık sarar, taylasan (sarıktan sarkan uç) bırakırdı. Sırtına da bilginlerin giydikleri gibi bol geniş kollu bir hırka giyerdi. Şems’in kaybolmasından kırk gün sonra, ömrünün sonuna kadar, beyaz sarık yerine duman renkli bir sarık sardı ve Yemen ile Hint kumaşından yaptırdığı fereci (göğsü açık uzun kollu cübbe) giydi. Hazret-i Mevlana’nın Tasavvufu Mevlana’nın tasavvufu, hiçbir zaman bir bilgi sistemi yahut hayali bir idealizm değildir. Onun tasavvufu, irfan tahakkuk, aşk ve cezbe aleminde olgunlaşmadır. Mevlana, daima hayatın gerçeklerini görür, hayatın bütün gerçeklerini kabul eder, ondan el etek çekmez. Miskinliği, hayattan el etek çekmeyi reddeder, hayatı, hayatın içinde yaşatır. Onun dünyayı tarifi, bize, onun tasavvufunu açıklar: “Dünya nedir? Allah’tan gafil olmaktır. Kumaş, para, ölçüp tartarak ticaret yapmak ve kadın; dünya değildir. Din yolunda sarf etmek üzere kazandığın mala, Peygamber, “Ne güzel mal” demiştir. Suyun gemi içinde olması geminin helakidir. Gemi altındaki su ise gemiye, geminin yürümesine yardımcıdır. Mal, mülk sevgisini gönülden sürüp çıkardığındadır ki Süleyman Peygamber, ancak yoksul adını takındı. Ağzı kapalı testi, içi hava ile dolu olduğundan derin ve uçsuz bucaksız su üstüne yüzüp gitti. İşte yoksulluk havası oldukça insan, dünya denizine batmaz, o denizin üstünde durur. Bütün bu dünya, onun mülkü olsa bu mülk, gözünde hiçbir şey değildir." Hazret-i Mevlana’nın Tasavvufunda Gaye Mevlana’nın tasavvufunda gaye, kulluk ve yokluktur. Dolayısıyla hakiki padişahlık, gerçek varlık makamına erişmektir. “Asıl o Allah mülk ve saltanat sahibidir, kendisine baş eğene bu topraktan yaratılan dünya şöyle dursun, yüzlerce mülk, yüzlerce saltanat ihsan eder. Fakat, Allah huzurunda bir secde, sana iki yüz devlet ve saltanattan daha hoş gelir. Ben ne mal isterim, ne mülk; ne devlet isterim, ne saltanat. Bana o secde devletini ihsan et, yeter diye ağlayıp sızlanmaya başlarsın...” “Senin taht dediğin şey, tahtadan yapılma tuzaktır. Konduğun yeri baş köşe sanmışsın ama, kapıda kalakalmışsın. İğreti padişahlığı Allah’a ver de Allah sana herkesin kabul edeceği hakiki bir padişahlık versin.” “Yok olmadıkça hiç kimseye yüce huzura varmaya yol yoktur.” “Kapıda dolaşan, Ben’den Biz’den dem vuran kapıdan sürülür, “La” makamında dolaşıp durur.” “Kim benlikten kurtulursa bütün benlikler onun olur. Kendisine dost olmadığı için herkese dost kesilir.” “Yokluk küheylanı, ne de güzel bir buraktır. Yok olduysan seni varlık makamına götürür.” Hazret-i Mevlana’nın Tasavvufunda Aşk Mevlana’nın tasavvufunda, yaratılışın, hayatın manası aşktır. Aşk ise, kimseye niyazı, ihtiyacı olmayan Allah’ın vasıflarındandır. Ondan başkasına aşık olmak da geçici bir hevestir. Yaratılışın sebebi bütün hastalıkların takibi, böbürlenmenin, bencilliğin devası, elemlerin merhemi ilahi aşktır: “Aşk, o şuledir ki, parladı mı sevgiliden başka ne varsa hepsini yakar”, “Aşk, kimseye niyazı ve ihtiyacı olmayan Allah’ın vasıflarındandır. Ondan başkasına aşık olma, geçici bir hevestir.”, “Ey bizim kibir ve azametimizin ilacı, ey bizim Eflatunumuz! Ey bizim Calinusumuz!”, “Toprak beden, aşktan göklere çıktı, dağ oynamaya başladı, çevikleşti. Ey aşık! Tur’un canı oldu. Tur sarhoş, Musa da düşüp bayılmış... Kimin aşka meyli yoksa o kanatsız bir kuş gibidir. Vah ona!” Hazret-i Mevlana’nın Tasavvufunda Esas Mevlana’nın tasavvufunda esas, gönül sahibine erişmek ve cevher olmaktır. Nitekim şöyle buyurur, “Allah ile oturup kalkmak isteyen kişi, veliler huzurunda otursun. Velilerin huzurundan kesilirsen, helak oldun gitti. Çünkü sen, külli olmayan bir cüz’sün. Şeytan birisini kerem sahiplerinden ayırırsa onu, kimsiz, kimsesiz bir hale kor, o halde de bulunca başını yer mahvedip gider.”, “Velilerin huzurundan uzaklaşırsan hakikatte Allah’dan uzaklaşırsın.”, “Mana ehliyle düş kalk ki hem ata ve ihsan elde edesin, hem de feta (yiğit, cömert) olasın.”, “Bu cisimde manasız can, hilafsız, kılıf içinde tahta kılıç gibidir. Kılıfta bulundukça kıymetlidir. Çıkınca yakmaya yarar bir alet olur.”, “Tahta kılıcı muharebeye götürme, ah u figana düşmemek için önce bir kere muayene et; eğer tahtadansa, yürü başkasını ara, eğer elmassa sevinerek ileri gel! Elmas kılıç, velilerin silah deposundadır. Onları görmek size kimyadır. Bütün bilenler, ancak ve ancak bunu böyle demişlerdir: Bilen, alemlere rahmettir. Gülen nar bahçeyi güldürür. Erleri sohbeti de seni erlerden eder. Katı taş ve mermer bile olsan, gönül sahibine erişirsen cevher olursun. Temizlerin muhabbetini ta canının içine dik . Gönlü hoş olanların muhabbetinden başka muhabbetlere gönül verme. Ümitsizlik diyarına gitme, ümitler var. Karanlığa varma, güneşler var. Gönül, seni, gönül ehlinin diyarına; ten, seni su ve çamur hapsine çeker. Agah ol, bir gönüldeşten gönül gıdasını al, onunla gönlünü gıdalandır. Yürü, ikbali bir ikbal sahibinden öğren.” Hazret-i Mevlana’nın İslami Esaslara ve Hazret-i Muhammed’e (S.A.V.) Bağlılığı Mevlana “Muhakkak ki sizin, Allah’ın yanında en kerim olanınız Allah’dan çok korkup, günah işlemeyeninizdir.” Mealindeki ayetin şuuruyla daima Kur’an hükümlerinin adabına riayet ederek Allah’ın hakim kıldığı şeylerden çekinmiş, nefsinin hazlarını terketmiş, olgunluğu elde etmeye mani olan şeylerden el çekmiş, hülasa Allah’dan kendisini uzaklaştıracak şeylerin hepsinden daima sakınmış gerçek takva sahibi bir şahsiyettir. Hazret-i Mevlana İslami Esaslardan Sapmadı Şems ile karşılaştıktan sonra, muhitin hazım ve idrak edemeyeceği bir aleme giren Mevlana bütün vecd (kendinden geçerek ilahi aşka dalma) ve istigrak (mana alemine dalarak dünyadan habersiz olma hali) içinde dahi bir an İslam dininin esaslarından harice bir adım atmamıştır. Hazret-i Mevlana’da İbadet Şuuru Mesnevi’sinde; “Bizim Rabbimiz “Secde et ki, Allah’ın yakınlarından olasın” buyurmuştur. Bizim bedenlerimizin secdesi ruhlarımızın Allah’a yaklaşmasına sebeptir.” Diyen Mevlana, Allah sevgisini yalnız fikir ve mana olarak kabullenmez, üzerine farz olan ibadetleri aşkla ifa ederdi. Eflaki şöyle naklediyor: Mevlana, Ezan-ı Muhammedi’yi işitince, elleriyle dizlerinin üzerine basıp, olanca heybetiyle ayağa kalkar, “Ey kendisiyle ruşen olan canımız! Adın ebediyete kadar kalsın” der; bunu üç defa tekrarlar sonra: “Bu namaz, oruç, hac ve cihad, itikadın şahididir. Hediyeler, armağanlar ve sunulan şeyler benim seninle hoş olduğumun, seni sevdiğimin şahididir.”, “Eğer Allah sevgisi yalnız fikir ve mana olsaydı senin oruç ve namazının zahiri suretleri de kalmazdı, yok olurdu.” Diyerek tam bir tevazu ve niyazla namaza dalardı. Hazret-i Mevlana Kur’an-ı Kerim’e Hayran, Hazret-i Muhammed’e Kurban’dır Mevlana, şu rubaisiyle Kur’an-ı Kerim’e ve Hazret-i Muhammed’e (S.A.V.) bağlılığını apaçık ilan ederek “Canım bedenimde oldukça Kur’an-ın kuluyum; Seçilmiş Muhammed’in yolunun toprağıyım. Birisi, sözlerimden, bundan başka birsöz naklederse, O nakledenden de bezmişim ben, bu sözden de bezmişim” demektedir. Hazret-i Mevlana’nın Hüviyeti Mevlana’nın eserleri ve yaşayışı dikkatlice tetkik edildiğinde, rahatlıkla şöyle söylenebilir: Mevlana kendi ilmini, Hazret-i Muhammed’in ilminde; irfanını, Hazret-i Muhammed’in irfanında; benliğini, Hazret-i Muhammed’in benliğinde; hasılı bütün varlığını, O’nun varlığında yok ederek manevi hüviyetini, Hazret-i Muhammed’in manevi hüviyetinin parlak meş’alesi nurundan yakıp uyandırmıştır. Nitekim kendisi de bu hakikati şu mısralarında belirtmekterdir. “Biz Allah’ın sayesiyiz, Mustafa’nın nurundanız. Sedef içine damlamış çok kıymetli bir inciyiz. Herkes suret gözüyle bizi nereden görecek? Biz Kibriya’nın su ve balçık içinde belirmiş nuruyuz.” O’nun İnsana Bakış Dairesinin Merkezi Bilinmelidir ki, Mevlana’nın, bir kamil mürşid olarak manevi vazifesi, yaratılışının gayesi çerçevesinde, insanların hidayetine ve ebedi saadetine vesile olabilmektir. Bu ilahi gayenin gayreti ve yüklendiği manevi vazifenin şuuruyla: “Biz pergel gibiyiz. Bir ayağımız Şeri’at’de (ayet, hadis, icma-i ümmet ve kıyas-ı fukaha üzerine kurulmuş olan din kaidelerinde) sağlamca durur, öteki ayağımız yetmişiki milleti dolaşır.” Demektedir. O’nun Engin Hoşgörüsündeki Sır, Nur, Şuur, Huzur: O’nun engin hoş görüsünde Tevhid’in sırrı, Kur’an’ın nuru, imanın şuuru ve Muhammedi ahlakın huzuru vardır. Mevlana’nın Tevhid’in neş’esiyle ve Muhammedi feyzin coşkunluğu ile özünde olan engin hoşgörüsünü yaşayışı ile de, nükteli bir biçimde, ortaya koyduğunu görmekteyiz. Zaten Mevlana’nın şahsiyetindeki olgunluk ve bariz vasıf, söylediğini yaşamasıdır ve fikrini hareketiyle göstermesidir. Bu hususta bir misal verelim: Bir Sema meclisinde Mevlana, Sema etmektedir. Birdenbire Hıristiyan sarhoş Sema’a girer. O sarhoş heyecanlar göstererek Mevlana’ya çarpmaktadır. Bunun üzerine dostlar o sarhoşu incitirler. Mevlana, o sarhoşu incitenlere hitaben, “Şarabı o içmiştir, sarhoşluğu siz ediyorsunuz” buyurur. Dostlar, o sarhoşu tanıtmak için cevaben, “Tersadır (Hıristiyan)” dediklerinde, Mevlana, tesanın diğer, korkak ve korkan, manasını ima ederek; “O tersa (korkar ve korkan) ise siz niçin değilsiniz?” Der ve dostlar, yaptıkları hatadan dolayı özürler dilerler. Hazret-i Mevlana’nın Eğitimci Yönü O’nun İnsana Bakışı: Mevlana, insana fasık (günahkar) da olsa, kafir de olsa, engin bir görüşle ve rahmet dolu bir nazarla bakmıştır. Çünkü o, Mesnevi’sinde de ifade ettiği gibi Allah’ın fasık ve putperest de olsa kendisini çağırana icabet edeceğini müdriktir. Mevlana, Muhammedi feyze tam mazhar olarak rahmet madeni olmuştur, Kur’an-ı Kerim’de buyurulan: “Allan’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz” mealindeki ilahi müjdenin hakikatine ermiş bir Allah dostudur. Onun içindir ki, bütün insanlığa coşkunlukla; “Ümitsizlik semtine gitme, ümitler vardır. Karanlık tarafa gitme; güneşler vardır.” Diye haykırır. Kamil insan olarak, böylesine, ilahi rahmet ve Rahmani ümitlerle dopdolu olan Mevlana’nın hiç kimseye hor bakmayacağı gayet tabiidir ve hassasiyetle şu tavsiyede bulunur. “Hiçbir kafiri hor görmeyin. Olur ya, müslüman olarak ölebilir. Ömrünün sonundan ne haberin var ki ondan tamamıyla yüz çeviriyorsun.” Onun Halka Bakışı Mevlana’nın nazarında, kim olursa olsun, her şeyden evvel insan vardı. Halk tabakasından olsun, yüksek tabakadan olsun, onun için farketmezdi. Bilakis halka pek merhametliydi. Gariplere karşı daima gönül alıcı davranırdı. Mevlana bir gün Ilıca’ya gitti. Emir Alim Çelebi, daha önce davranarak hamama vardı ve Mevlana’nın dostlaryla beraber kalabilmesi için bütün insanları hamamdan dışarı çıkarttı, sonra havuzu kırmızı beyaz elmalarla doldurttu. Mevlana içeri girdiği vakit, hamamın soyunma yerinde insanların acele ile elbiselerini giydiklerini ve havuzun elmalarla dopdolu olduğunu gördü. emir Alim Çelebi’ye hitaben dedi ki: “Ey Emir Alim! Bu insanların canları elmadan daha mı az kıymetli ki, onları dışarı edip havuzu elmalarla doldurdun. Onlardan biri, elmaların otuz mislidir. Yalnız elmalar değil, bütün dünya ve içindeki şeyler, insanlar için değil midir? Eğer beni seviyorsan, söyle de hepsi hamama girsinler. Fukarası, zengini, sağlamı ve zayıfı dışarıda kalmasın ki, ben de onların davetsiz misafiri olarak suya girebileyim, onların sayesinde biraz dinlenebileyim.” O, Çevresine Rahmettir Etrafındakilerin ve kendisi ile oturup kalkmak isteyenlerin, sultanlar, emirler, zenginler ve hep ileri gelen kimseler olmasına rağmen Mevlana, daha çok fakirlerle, zaruret içinde olanlarla düşüp kalkardı. Müridlerin çoğu da zaten hor ve hakir görülen kimselerdi. Müridlerini kınayanlara, Mevlana’nın verdiği cevap dikkat çekicidir. “Benim müridlerim iyi insanlar olsalardı, ben onların müridi olurdum. Kötü insan olduklarından, ahlaklarını değiştirip iyi olmaları, iyiler ve iyi amel eden insanların arasına girmeleri için müridliğe kabul ettim. Allah’ın rahmetine mazhar olanlar kurtulmuşlardır; fakat lanetine uğramışlar tedaviye muhtaç hastalardır. İşte biz bu lanetlikleri rahmetlik yapmak için dünyaya geldik.” Hazret-i Mevlana İnce Ruhlu Nazik Bir Babaydı Mevlana, ince ruhlu, gayet hassas ve nazikbir baba, gönül almakta, gönül okşamakta ve kadirşinaslıkta örnek bir aile reisidir. Gelini Fatma Hatun’a ve oğlu Sultan Veled’e gönderdiği mektupları okuduğumuzda, onun ince ruhunu, nezaketini ve kadirşinaslığını açıkça görmekteyiz. Gelinine hitap ederken kullandığı: “Bizim de gönlümüzün, gözümüzün ışığı aydınlığı, alemin de gönlünün ve gözünün ışığı aydınlığı...”, “Canım canına karışmıştır, birleşmiştir. Seni inciten her şey beni de incitir... Sizin gamınız, on kat fazlasıyla bizimdir. Sizin düşünceniz, tasanız; bizim düşüncemiz, bizim tasamızdır... Aziz oğlum Bahaeddin sizi incitirse, gerçekten sevgisini ve gönlümü ondan alırım...” ifadeleri onun hassas ruhunun, nezaketinin ve gönül okşayıcılığının delilidir. Hazret-i Mevlana Kıymet Bilen Bir Dost Oğluna hitaben yazdığı mektubundaki şu cumleler de onun kadirşinas şahsiyetinin aynasıdır: “Padişahımız Şeyh Selahaddin’in kızının hatırına riayet etmeniz için şu birkaç satır yazıldı... Allah için şu babanızın yüzünü, kendi yüzünü, bütün soyumuzun, sopumuzun yüzlerini ak etmek istersen onun hatırını aziz, ama pek aziz tut, onu can ve gönül tutağıyla avlamak için her günü ilk gün, her geceyi gerdek gecesi say...” Hazret-i Mevlana Gönül Alıcı; Örnek Bir Baba Mevlana’nın, davranışlarıyla ve tavsiyesiyle, nasıl bir baba ve nasıl bir ruh terbiyecisi olduğunu anlamak için de Sultan Veled’in şu hatırasını okuyalım: “Bir gün bana büyük bir ruh bezginliği ve iç sıkıntısı geldi. Beni bezgin ve sıkıntılı gören babam:”Birinden mi incindin de böyle sıkıldın?” dedi. Ben “Bilmiyorum, bu ne haldir?” dedim. Babam kalkıp eve gitti ve bir müddet sonra, kurt postunu çevirip başına ve yüzüne geçirmiş bir halde ve çocukları korkuttukları gibi “Bu! Bu! Bu!” yaparak yanıma geldi. Babamın bu hoş hareketinden bana bir gülmedir geldi; anlatılamayacak derecede güldüm. Yere kapanarak ayaklarını öptüm. Babam “Bahaeddin! Eğer bir güzel sevgili sana sıkı sıkıya bağlansa, daima seninle şaka, şenlik etse ve birdenbire yüzünün şeklini değişitirip gelse ve sana “Bu! Bu! Bu!” dese ondan hiç korkar mısın?” buyurdu. Ben de hayır, korkmam dedim. Buyurdu ki: “Seni sevindiren, seni sevinç ve neşe içinde tutan sevgili, seni üzen ve kendisinden sıkıntı duyduğun aynı sevgilidir. Hep odur, hep ondandır ve ondan feyizlenirsin. O halde neden boş yere üzgün duruyor, sıkıntının elinde aciz kalıyorsun?” “İçinde sıkıntı görünce onun çaresine bak; çünkü dalların hepsi kökten biter. İçinde genişlik, ferahlık görünce ona su ver. Kalb ferahlığının verdiği meyvayı da, dostlara ve ahbaplara sun.” İnsani Münasebetlerde Dikkat Ettiği Hususlar Mevlana, hasımları tarafından kendisine reva görülen dil uzatmalara ve uygunsuz lakırdılara hiç acı cevap vermez, yumuşaklıkla mukabelede bulunurdu. Molla Cami, şöyle naklediyor: Mevlana’ya düşmanlık güden Konyalı Siraceddin’e Mevlana’nın: ”Ben yetmişiki milletle beraberim” dediğini söylediler. Siraceddin de düşmanlığından, Mevlana’yı huzursuz etmek ve kışmetten düşürmek niyetiyle, yakınlarından olan bir alime ona gönderdi. O alim, Siraceddin’in talimatına göre, büyük bir kabalık içinde Mevlana’ya sen böyle mi söyledin, diye soracak, şayet ikrar ederse kendinine edep dışı sözlerle incitecek, insanlar arasında mahcup edecekti. O alim, Mevlana’nın huzuruna geldi ve sordu. “Sen yetmişiki milletle beraberim diye söyledin mi?” Mevlana da cevaben: “Evet demişim” deyince, o alim ağzına geleni söyledi, aşırı derecede ileri geri konuştu. Mevlana tebessüm ederek dedi ki: “Senin bu söylediklerine rağmen, seninle de beraberim.” Hizmetkarlara Karşı Davranışı Mevlana, cariyelere, hizmetkarlara karşı muamelesinde ve anlayışında da güzel ahlaklıdır. O daima gönül verdiği Hazret-i Muhammed’in güzel ahlakıyla ahlaklanmış bir şahsiyettir. Hazret-i Muhammed’in “onlara giydiğinizden giydiriniz, yediğinizden yediriniz.” Hadisinin şuurundadır. Mevlana’nın kızı Melike Hatun, bir gün cariyesine sert davranmış, onu azarlamıştır. Kızının bu durumunu gören Mevlana, ona: “Onu neden incitiyorsun? Acaba, o hanım; sen de cariye olsaydı ne yapardın? İster misin ki, bütün dünyada Allah’dan başka kimsenin kölesi yoktur, diye fetva vereyim. Hakikatte onların hepsi bizim kardeşlerimizdir.” Suçlulara Karşı Muamelesi Mevlana, güzel ahlakıyla hep affedici olmuş, suçlulara karşı gösterdiği hoş anlayış ve muamelesiyle, onları cemiyete, insanlığa kazandırmıştır. Mevlana, bir gün odasında namaz kılıyordu. Birisi içeri girdi ve fakirim, hiçbir şeyim yoktur, dedi. Sonra Mevlana’yı namazın huzuruna dalmış, kendisinden habersiz olduğunu anlayınca ayağının altındaki halıyı çekti ve alıp gitti. Hoca Mecdeddin bu durumu öğrenir öğrenmez, o şahsı aramaya başladı ve onu bit pazarında halıyı satarken yakaladı, sonra eziyet ede ede o fakiri Mevlana’nın huzuruna getirdi. Mevlana, Hoca Mecdeddin’e söyle dedi. “İhtiyacından ötürü bunu yapmıştır, ayıp değildir. Onu mazur görüp ondan halıyı satın almak lazımdır.” Çocuklara Karşı Şefkati Mevlana, çocuklara karşı çok merhametli ve şefkatli idi: Bir gün Mevlana, mahalleden geçiyordu. Çocuklar da yolda oynuyorladır. Uzaktan Mevlana’yı görünce hepsi birden koşarak saygı ile huzurunda durdular. Yalnız çocuklardın biri uzakta idi. Ben de geliyorum diye bağırdı. Mevlana, çocuk işini bitirip gelinceye kadar bekledi. Hazret-i Mevlana Sevgi ve Barış’ın Sembolü Mevlana, daima birleştiricidir, barıştırıcıdır, sevginin ve barışın adeta sembolüdür. İki ulu kişi birbirlerine düşmanlıkta bulunuyor, münasebetsiz sözler söylüyorlardı. Onlardan biri ötekine, “Eğer yalan söylüyorsan, Allah senin canını alsın” diyor, diğeri ona: “Eğer yalan söylüyorsan, Allah senin canını alsın” diyordu. Mevlana, onların arasına girip: “Hayır, hayır. Allah ne senin, ne de onun canını alsın. O, benim canımı alsın. Çünkü canı alınmaya ancak biz layıkız.” Dedi. Her ikisi de barıştı. O’nun Anlayışında Çalışma ve İnsan “İnsanın elde ettiği şey, zararsa çalışmamasından ileri gelmiştir, karsa çalışıp çabalamasından.”, “Kazanmak da ekin ekmeye benzer, ekmedikçe ona sahip olmaya hakkın yoktur.” “Hiç buğday ektin de arpa verdiğini gördün mü?” Sözleriyle Mevlana, dostlarına çalışmayı emrederdi. Miskinliği reddeden Mevlana derdi ki: “Tevekkül ediyorsan, çalışmak hususunda da tevekkül et, kazan da sonra Allah’a dayan”, “Birisi bir define buluverir, ben de onu istiyorum dükkanla alışverişle ne işim var der. Baht işi bu, fakat nadirdir. Tende kudret oldukça çalışıp kazanmak gerek. Çalışıp kazanmak, define bulmaya mani değil ya. Sen işten kalma da, nasibinde varsa define de arkadan gelsin.” O, Dostlarına, Helal Kazanç ve Helal Lokmayı Tavsiye Ederdi Mevlana, dostlarına, ne olursa olsun helal lokmayı tavsiye ederdi. “Nur ve kemali arttıran lokma, helal kazançtan elde edilen lokmadır. İlim ve hikmet helal lokmadan doğar, aşk ve rikkat (gönül inceliği) helal lokmadan meydana gelir.” Mevlana, dostlarına dilenmeyi yasaklamış ve “Biz, kendi dostlarımıza dilencilik kapılarını kapattık. Dostlarımız, ticaret, kitabet veya herhangi bir el emeği ve alın teri ile geçimlerini temin etsinler. Biz Hazret-i Peygamber’in “Gücün yettikçe, istemekten sakın.” Emrini yerine getirdik. Bizim müridlerimizden kim bu yolu tutmaz ise, onun bir pul kadar değeri yoktur.” Buyurmuştur. Hazret-i Mevlana’nın Kainatı Kucaklayan Değeri, İnsan Sevgisi ve Hoşgörüsü Mevlana’nın kainatı kucaklayan değeri, insan sevgisi ve hoşgörüsü, Allah’a olan hudutsuz aşkının ve Muhammedi feyze tam mazhar olarak rahmet madeni oluşunun tabii neticesidir. Taşıdığı ilahi aşk, eriştiği Muhammedi feyz, onu mahviyet sahibi yapmış, benliğini, kibrini almıştır. Mevlana’nın işlerinde kendini beğenmişliğin zerre kadar görülmemesi bundandır. O, kibirden ve nefretten arınmış, mahviyet ve muhabbetle bezenmiştir. Mevlana, alçak gönüllükte büyüklük, büyüklükte alçak gönüllük, varlıkta yokluk, yoklukta varlık, hiçlikte kemal, kemalde hiçlik gösterirdi. Mevlana’nın hudutsuz insan sevgisinde ve hoşgörüsündeki temel esaslardan bir diğeri de, müslümanlığın üzerinde hassasiyetle durduğu, “İnsan yaratılmışların en şereflisidir” düsturudur. Mevlana bu şerefin şuuruyla insanları kucaklar, yaratılmışları, aşık olduğu yaratandan ötürü, herhangi bir nefis mücadelesine girmeden, rahatlıkla hoş görüverir. Mevlana’nın, kim olursa olsun insanları hoş görüşü, insanlara hoş davranışı, kendisini daima küçülterek insanlara hayırlı dualar etmesi, kendi önünde kapananlara, kafir de olsa, mukabelede bulunması, onun ilahi aşkla, ilahi cezbelerle ve Allah’ın cemal nurlarına gömülmüş olarak yaşamasındandır.
__________________
zaman kısa, dünya herkese yeter, mühim olan insanlık KANIMIZIN KIRMIZISI ALNIMIZIN AKIYLA SİVASSPORLUYUZ |
15.01.2008, 18:19 | #2 |
Usta Yiğido
Sweetgirl Şuan
Son Aktivite: 02.05.2015 00:50
Üyelik Tarihi: 13.08.2005
Mesajlar: 3.307
Tecrübe Puanı: 1055
|
--->: MEVLANA
paylasimin icin tesekkür ederim emegine saglik
__________________
GÜLÜ SEVEN DIKENINE KATLANIR |
15.01.2008, 18:56 | #3 |
Usta Yiğido
sivaslıgenç Şuan
Son Aktivite: 21.03.2016 00:42
Üyelik Tarihi: 14.10.2007
Yaş: 32
Mesajlar: 2.527
Tecrübe Puanı: 879
|
-->: MEVLANA
Paylaşım için saol.Keşke şimdide Mevlana gibi büyük insanlar yetiştirebilsek.
|
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
|
|