|
SİTE ANA SAYFA | Galeri | Kayıt ol | Yardım | Ajanda | Oyunlar | Bugünki Mesajlar | Arama |
Serbest Kürsü Serbest Konular |
|
Seçenekler | Arama | Stil |
16.01.2016, 10:43 | #1 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 604
|
Yahudi- Alman Savaşı-1
ALMAN-YAHUDİ SAVAŞI
(DOĞU-BATI SAVAŞI) Kanımca, Alman düşünürler tarafından kaleme alınan fakat savaş gazisi bir onbaşı olan Adolf Hitler adına çıkarılan “Kavgam” (MeinKampf) kitabı Alman ırkının toplumsal belleğinin dışa vurumudur. Kavgam kitabı, çağımızın Alman-Yahudi, geçmişte Roma-Yahudi ve uzak geçmişte Grek (Yunan)-Yahudi savaşlarının günümüzde de sürmesidir; bu nedenle, aslında Kudüs- Atina savaşının tarihi niteliğindedir. Kudüs mitsel dünyayı, Atina ise bilim dünyasını temsil eder. Mitsel düşünce duyguyu, bilimsel düşünce aklı rehber edinir. Kudüs şehri Yahudiliğin, Atina ise Grek-Helen-Latin-Roma-Germen kültür ekseninde gelişen bugünkü Batı Uygarlığı (Muassır Medeniyet) nın beşiğidir. Son tahlilde, Yahudi mitolojiyi, Alman ise bilim ve teknolojiyi temsil eder. Yahudi neden en çok Alman ırkına düşmandır ?diye bir soru akla gelebilir. Bir kez daha yineleyecek olursam, Yakın geçmişte ortaya çıkan ve halen gizli açık devam eden Yahudi-Alman savaşı aslında kadim zamanlardan süregelen (en az üç bin yıl) akıl –inanç savaşıdır. Alman aklı, Yahudi inancı (duyguyu) temsil eder. Alman, Batı Uygarlı’ğının temsilcisi, Yahudileri Doğu kültürünün (mitoloji) temsilcisidir: Bütün Batı ahlakı “ yaşama hakkı” kurallarının üzerine kurulmuştur. Oysa Yahudi ahlakı, ‘kendinden olmayana yaşama hakkı tanımamak’ üzerine kurulmuştur. Yahudi her çağda ve her mekanda mazlum ve mağdur rolünü başarıyla oynamıştır ama geçekte en sinsi, en zalim ırkın ta kendisidir. Yükselen her uygarlığın kölesi olmuştur ama onlar tarihten silinirken kendisi –vatansız olduğu halde- her krizden sonra güçlenerek çıkmıştır. Örneğin Mısır, Pers, Ermeni, Roma uygarlıkları tarihten silinirken, bugün onların egemen oldukları topraklarda bir zamanların onların köleleri olan Yahudilerin hegemonyası (tekeliyet) siyasal, sosyal, ekonomik, sanatsal ve haberleşme alanlarının tümünü hakimdir. “Yahudi başka milletlerin ülkelerinde, her zaman bu şekilde yaşamıştır. "Dini topluluk" maskesi altında kendi devletini kuruyor, şartlar onun gerçek yüzünü belli etmedikçe o maskenin altında yaşıyordu. Fakat görüntüsünü değiştirecek kadar kendini güçlü hissedince, maskesini çıkarıyor ve önceden birçoğunun görmediği, görmek ve inanmak istemediği gerçek yüzü çıkıyordu ortaya./.../ Onun bulunduğu yere etkisi, parazit bitkilerin etkisiyle biridir: Onun büyüdüğü yerde, onu kabul etmiş olan millet, az veya çok bir zaman geçtikten sonra sönüp gider.”( Adolf Hitler: Kavgam, s: 240-241) Özetle, bugünün Doğu-Batı savaşı dünün Alman- Yahudi savaşı, öncesinde Yahudi-Roma, ondan da öncesi Yahudi-Grek savaşıdır. Bu, bir yerde, kadim zamanlardan (en az 3000 yıl) sürüp gelen akıl-inanç savaşımıdır. Grek, aklı; Yahudi ise dini savunur. Grek’i temsil eden kent Atina, Yahudi’yi temsil eden kent ise Kudüs’tür. Atina, bilimin; Kudüs ise mitolojinin doğduğu kentlerdir. Grek-Roma çizgisinin devamı günümüzde Alman (germen) ırkıdır. Grek-Roma-Germen kültür hattı “ Batı Uygarlığı”nı yaratmıştır, Yahudilik ise Batı Uygarlığı’na düşman “tek tanrılı Din” kültürünü yaratmıştır.( Avranut kripto, “ Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” demiştir.) Yahudi, doğu kültürünün (doğuda uygarlık yoktur) savunucusudur. “Yahudi, hiçbir zaman bir krallık kurmadığı ve dolayısı ile kendine has bir medeniyet sahip olmadığı için, onu göçebe kavimler arasında saymak isteyenler olmuştur. Fakat bu yanlış ve tehlikelidir. Yahudi göçebe değildir, çünkü göçebede bir “çalışma” anlayışı vardır, bu anlayış, fikri şartlar yerine getirildiği takdirde bir iç gelişmenin doğması mümkündür. Göçebede zayıf olmakla beraber, bir idealizm esası da vardır, bu idealizm doğası ari ırka yabancı görünür ama antipatik görünmez. Böyle bir anlayış Yahudiler için bilinmez. Bundan dolayı Yahudiler hiçbir zaman göçebe olmamış, fakat her zaman başkalarının sırtından geçinen parazit olmuşlardır. Bazen yaşadıkları bir bölgeyi terk ederler ama isteyerek değil, gösterdikleri misafirperverliği istismar eden Yahudilerden bıkan milletler, onları topraklardan kovarlar da onun için. Yahudilerin daima uzaklara yayılma adetleri parazitlere haz bir karakterin izidir, ırkları için daima yeni bir besleyici ararlar. Fakat bunu göçebelikle bir ilgisi yoktur, çünkü Yahudi bulunduğu araziyi terk etmeyi hiç düşünmez, yayıldığı yere çakılır ve öyle çöreklenir ki, oradan ancak şiddete başvurularak çıkarılabilir. Yahudi, devamlılığını yalnızca göç etmekle temin edebileceğini anladığı ve buna mecbur olduğu için yeni bölgelerle gider. O parazit bit tiptir, öyle yaşamaya devam etmektedir, tıpkı pis bir tenya gibi, daha besleyici gördüğü yerlere yayılır. Onun bulunduğu yere etkisi, parazit bitkilerin etkisiyle biridir: Onun büyüdüğü yerde, onu kabul etmiş olan millet, az veya çok bir zaman geçtikten sonra sönüp gider. Yahudi başka milletlerin ülkelerinde, her zaman bu şeklide yaşamıştır.”Dini topluluk” maskesinin altında , kendi devletini kuruyor, şartlar onun gerçek yüzünü belli etmedikçe o maskenin altında yaşıyordu. Fakat görüntüsünü değiştirecek kadar kendini güçlü hissedince, maskesini çıkarıyor ve önceden birçoğunun görmediği, görmek ve inanmak istemediği gerçek yüzü çıkıyordu ortaya.“(Kavgam, s: 240-241.) Kavgamdaki bu görüş, pratik hayata uymaktadır; Yahudiliğin pınarı olan Kudüs’e yaklaştıkça, örneğin Anadolu, Arabistan, İran, Irak, Mısır vb, Yahudi tek bir düşünür, filozof, bilim adamı çıkmamıştır, buna karşın bilim düşmanı peygamberler, teologlar, evliya, veli, şeyh, dede, vb mistik kişilikler sayılamayacak kadar çoktur söz konusu coğrafyada. Dünyada ün yapmış birçok Yahudi bilim adamı, düşünür, sanatçı, yazar , politikacı Almanya, İngiltere, Fransa, ABD başta olmak üzere hep Batı uygarlığı içinde yetişmişlerdir. Örneğin, Leonardo Vinci, Karl Marx, Charles Darwin, Isaac Newton, Sigmund Freud, Alfred Adler, Albert Einstein, Lenin, Josef Stalin, Henry Salamon Truman, Abraham Lincon, FyodorMihayloviç Dostoyevski, Lev Tolstoy, Spinoza, Franz Kafka, vb. İnsanın yaşama hakkı en doğal, en Tanrısal hakkıdır. Batı uygarlığı ”yaşam hakkı” kurlarının üzerine kurulmuş ve yükselmiştir. Yahudi ise –Yahudi kutsal kitaplarında da çok açık görüldüğü gibi- sadece Yahudi’nin yaşam hakkını kutsal görür.Yahudi, her çağda ve her mekânda mazlum ve mağdur rolünü oynamıştır ama gerçekte en zalimdir. Bütün uygar toplumlarda kırıma uğratılmasının asıl nedeni uygarlık düşmanı, sinsi ve zalim oluşudur. Tüm uygar halklar Yahudilerden, Yahudiler ise tüm insanlardan nefret ederler. Judaizm’in (Yahudicilik: Siyonizm) hedefleri hem siyasi, hem milli hem de dini’dir. Bu durum hep Allah’a bağlanmış, İsrailoğulları’nın Allah tarafından ayrıcalıklı bir kavim olarak taltif edildiği ve bu sebeple Yahudilik için her şeyin mubah olduğu işlenmiş ve propaganda edilmiştir. Bu mefkûre, bütün dünya Yahudilik ideolojisinin tamamen denetimi altına girmeden doymayacaktır. Bütün Grekler (Grek: Yahudi olmayanlar anlamında da kullanılmaktadır) tasfiye edilinceye dek bu hezeyanlı mücadele sürecektir. Kısacası, Kavgam, Yahudi ırkının temel özelliklerini çok iyi tanımlayan; onun zulümlerini, acımasızlığını, iki yüzlülüğünü ve bütün kirli işlerini fark eden ve açıklayan bir kitaptır. Yahudi iktidarların (Tekeliyet) yönetiminde olan ülkelerde bürokrasiden, siyasetten, ekonomik ve kültürel faydalardan uzak tutulan tüm insanlar için bir başvuru kitabıdır. (Türkiye’de 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleri hangi amaç için yapılmıştır, neden ayların 12’sinde yapılmıştır. Türkiye’deki sorun Kürt, Türk, Alevi, Sünni, sağcı, solcu, laik, şeriatçı sorunu değildir; temel sorun gizli (kripto) Yahudilik sorunudur. Türkiye’de açık Yahudiler hem nüfus olarak çok az, hem de nüfuz olarak etkisizdirler. Gizli Yahudilik ise Newyork (Jewyork)’tan sonra en çok Türkiye’de egemendir. ) Kavgam, aynı zamanda sosyoloji, ekonomi, siyaset, kültür, sanat, spor ve Batı Kültürü genel ahlak kurallarını da çok ayrıntılı işleyen bir kitaptır. Bu nedenle, çocukluluğu ve gençliği yoksulluk içinde geçen, düzenli bir eğitim görmeyen ve yaşamını inşaatlarda amelelik ve badana-boya işleri yaparak sağlayan bir insanın bu kadar derinlemesine bilgi birikimine sahip olması olası değildir. (Onbaşı Adolf hapiste iken Alman düşünürler tarafından yazılıp onbaşının adına bastırıldığını düşünüyorum) Ancak onbaşı Adolf, bilgiye ve yeteneğe hürmet eden, değerlendiren; sanatı ve zarafeti seven hayat dolu uygar bir insandır. Sonsuz bir ateş, inanılmaz bir sezgi gücü, ufku geniş örgütleyici büyük bir idealisttir. Olağanüstü savaş stratejistidir. Kendi emrindeki ya da düşmanları olan generaller, amiraller, mareşaller harekat planları yapıp uygulayıp uygulamamayı düşünürken o zaferi çoktan kazanmış olurdu. Adolf Hitler’in en büyük becerisi, enerji ve hayal gücü dolu, çok kapsamlı ama gerçeklikle birebir örtüşen savaş sahneleri ile bilim ve teknoloji alanında çok yükselmiş büyük Alman Ulusu’nu çok iyi tanıması ve onun temel özelliklerini iyi bir şekilde betimleyerek ortaya çıkarmasıdır. Sonuç olarak, Adolf Hitler, çalışkan, yaratıcı, becerikli, disiplinli bir inandır. O’nun adına yazılan Kavgam (MeinKampf) kitabı hem bir eylem, hem de tüm zamanlar boyunca yaşayacak ve iyilik verici ve yüceltici bir biçimde etkili olacak bir baş yapıttır. Bu nedenle, Yahudi’nin temel özelliklerini ve davranış/düşünce biçimlerini anlamak Kavgam’a bakılmalıdır. (Örneğin, 1915’te Ermeni kırımını, 1922’de Pontus Rum kırımını, 1924’te Rum kovulmasını ve 1955’te Rum talanını “Türk” maskesi takarak kimlerin(hangi ırkın) yaptığını görebilmek, yani oynatılan kanlı oyunların senaristlerini görmek için Kavgam okunmalıdır.) Türkiye bugün kapitalizm-oligarşi yönetimi altında, bunu hepimiz biliyoruz. Marksizm ise, kapitalizme ve oligarşiyi düşman görür. Türkiye’de Marksizm’e ait tüm kitaplar serbestçe ve çok ucuza satılmasına karşın, kapitalizm ve oligarşiyi övdüğü iddia edilen Kavgam kitabının Türkiye’ye girişi yasaktır. Neden? NOT: Türkiye’deki Türkçülük, Kürtçülük, İslamcılık, sağcılık, solculuk ideolojilerinin teorisyenlerini, bu teorilerin pratiğe uyarlanması olan BOP projesini yürütenleri tanımak isteyen biri Kavgam’ı okumalıdır. |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 23 Kullanıcı cebe'e Teşekkür Ediyor... |
aaittashan, agoltratyson, anwakhamkath, aschlenkerrenit, aundalonn, cercoyk, clblalackvirgi, demagistrimyrta, gsalegoose, klipskirodr, kzenkpaul, lchristleymicah, miacomoalva, mniehuhmanstepa, nrfmanlori, omekolet, oncoonfielquint, ooonemoredodi, ruhnerrenek, sichalskikass, teytedl, tuscatoahme, zreitzstev
|
04.03.2016, 15:23 | #2 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 604
|
Cevap: Yahudi- Alman Savaşı-1
Cumhuriyet Gazetesi’nden bir haber
Faşizm çok satanlar listesinde... Adolf Hitler’in otobiyografisini ve fikirlerini kale aldığı 'Kavgam' kitabı, Almanya'da şimdiye kadar 24 bin adet satıldı. Münih merkezli Çağdaş Tarih Enstitüsü (IfZ) tarafından, tarihçilerin bilimsel açıklamaları ve eleştirileri dahil edilerek hazırlanan Adolf Hitler'in otobiyografisini ve fikirlerini kaleme aldığı 'Kavgam' kitabının Almanya'da çok satanlar listesinde yer aldığı bildirildi. 70 yıl sonra basılan Hitler'in 'Kavgam'ı çıktığı gibi tükendi IfZ'den yapılan açıklamada, kitabın piyasaya çıktığı Ocak ayından bu yana yaklaşık 24 bin adet satıldığı belirtildi. Kitabın ilk etapta tarih ve siyaset ile ilgilenenler tarafından satın alındığı ifade edilen açıklamada, kitaba olan talebin sürdüğü ve şimdi 3. baskısının piyasaya sürüleceği kaydedildi. Açıklamada, kitaba Neonazilerin ilgi gösterdiği yönünde ise herhangi bir ipucunun bulunmadığı bildirildi. [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] (NOT: Cumhuriyet Gazetesi bir Karay Yahudi’si olan Yunus Nadi tarafından kuruldu.) Faşist Kim ? Bütün insani değerlere düşmanlıktan sorumlu tutularak sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada her toplumum belleğine yerleştirilen “faşist” kavramı oldukça karmaşık ve tam olarak tanımı yapılamayan bir kavramdır. Her şeyden önce, kimi tanımladığı ve gerçek amacı/anlamı net değil. Her ne kadar “ faşist” sözcüğü İtalyan ırkçılarına verilen bir ad ise de, gerçekte Alman ırkçıları Nazileri suçlamak ve aşağılamak için kullanılan bir sözcüktür.İtalyan ırkçılarının (faşistlerin) Yahudi kırımı yaptıklarına ait belge ve bilgi yok. Buna karşın, Alman ırkçıları Nazilerin ezeli ve ebedi düşmanı “Yahudiler” dir. Naziler, sadece Almanya’dan değil, tüm Avrupa’dan Yahudileri süpürme harekatını başlatmışlardır. Bu tarihsel olgunun Türkiye, Türklük, Alevilik, solculuk, laiklik,vb kavramlarla ve bunlarla ilintili toplumsal gruplarla/sınıflarla ne ilgisi var? Ayrıca, neden “Nazist” değil de, “ Faşist” deniliyor? Bu sorunun yanıtı; Nazist denildiği zaman doğrudan Yahudi düşmanlığı akla gelirve Yahudiler dışındaki etnik gruplar ilgisiz kalır korkusu olabilir mi?Çünkü, “Faşist” sözcü genel bir kavram olarak bütün iyi şeylere düşman olanı çağrıştırıyor ama özel olarak “ Yahudi”yi çağrıştırmıyor. Yahudiler, kendilerine yönelik Nazi düşmanlığını kamufle (örtme) etmek için Faşist öcüsüne dönüştürüp ve tüm insanlığın düşmanı olarak belletmiş olamaz mı? Burada bir parantez açıyorum:Yahudiler kendi kültürlerinde var olan ve kadim zamanlardan beri sürdürdükleri, “dört gönül bayramı” veya “kuzu bayramı” olarak adlandırdıkları ve bulundukları mekandaki ışıkları söndürerek birbirlerinin eşleriyle cinsel ilişkiye girdikleri geleneği, ensest ilişkiyi çağrıştıran “mum söndü” adıyla Türk Alevi-Kızılbaşlara yüklemişlerdir.Oysa, “Kuzu Bayramı” (“Kuzu Festivali”) veya “Dört Gönül Bayramı” olarak adlandırılan sosyal olay, günümüzde tüm dünyada ve Türkiye’de yapılan “swinger: eş değiştirme) olayıdır. Ancak birçok kültürde ve inanışta “kötü” , “haram” “günah” olarak görülen ve lanetlenen bu olgu Sabeyatcılar tarafından bir “bayram”, “merasim:tören” olarak yapılırmış. Bu Yahudi bayramıİzmir’de doğan İspanyol Yahudi’si (Ladino) ŞebbatayZvi(Sabetay Sevi)’nin icat ettiği bayramlardan birisiymiş ( konuyla ilgili kitaplarda ve internet sitelerinde Yahudi referanslara dayandırılan çok sayıda kaynak vardır.) Bu kaynaklarda yazıldığına göre, “kuzu bayramı” 22 mart gecesi yapılırmış. Yılın ilk kuzu eti bu bayram vesilesi ile yenir. ikisi kadın ikisi erkek ve evli olan en az 4 kişinin katılımı ile düzenlenen bir merasimdir. Bu gecede kadınlar iyi giyinmiş ve çeşitlimücevher ile süslenmişoldukları halde sofra hizmeti ile görevlidirler. Yemek yenildikten sonra biraz eğlenilir. Daha sonra saat gece yarısınıgeçtikten sonra ışıklarsöndürülür ve herkes eline kimi geçirirse onunla cinsel ilişkiye girerlermiş. O gece girilen ilişkinin sonucunda doğançocuklar kutsal kabul edilirmiş. “Mum söndü '' veya '' Kuzu Bayramı '' veya '' Dört Gönül Bayramı '' hakkında; • Bu Kuzu Bayramı hakkında, Sabetay zümresi, mensuplarından Karakaşzade Rüştü, 1924 tarihinde '' Vakit '' gazetesi yazarına şu izahatı vermişti: '' Kuzu Bayramı 22 Adar'da (Mart) yapılır. Bu bayram geceye mahsustur. Ve her sene kuzu eti, ilk defa bu bayram münasebetiyle ve hususi merasimle yenir. Bu merasimde en aşağı ikisi erkek, ikisi kadın olmak şartıyla, evli dört kişinin bulunması lazımdır.Kuzu ziyafetinde bulunacakların sayısı, iki cinse mensup evli çiftlerin arttırılması şartıyla istenildiği kadar çoğaltılabilir. Kadınlar, iyi giyinmiş ve elmaslarıyla süslenmiş oldukları halde sofra hizmetinde bulunurlar. Yemekten sonra biraz eğlenilir ve belirli zamanda ışıklar söndürülerek karanlıkta kalınır... Bu bayram vesilesiyle doğacak çocuklar bir nevi kutsiyet taşıyan olarak tanınırlar. Ona ` Dört Gönül Bayramı ` adı verilir. '' • 15 Kasım 1925 tarihli '' Resimli Dünya '' mecmuasında Kapancı ailesine mensup bir genç Sabetayistde Kuzu Bayramı'nı şu şekilde anlatıyordu: '' Zannediyorum ki ` mum söndürme` merasimi Karakaş ailesinde hala devam eden bir adettir. Ve galiba, evvelce benim mensup olduğum ailede dahi tatbik edilirdi. Fakat itiraf etmeliyim ki ben hiç görmedim. Son zamanlara kadar dönmeler, bu kuzu merasiminden önce hiç kuzu eti yemezlerdi. İlkbahara tesadüf eden belirli bir günde, okunmuş bir kuzu kızartılır ve evli erkekler, zevceleriyle birlikte ziyafette hazır bulunurlar. Fakat ben genç ve bekar olduğum için yaptığım bütün teşebbüsler boşa gitti. Çünkü bana cevap olarak ` Sen de evlen. Ondan sonra öğrenirsin ` derlerdi. '' • Bu Kuzu Bayramı vesilesiyle Profesör AvramGalante'nin eserinde yaptığı tarihi tahlil ve izahı tercüme ediyoruz: '' İstanbul Üniversitesi'nde eski şark milletlerinin tarih profesörü olmak sıfatıyla ben; çok defa eski adetlerle, yakın şark milletlerinde hala devam eden bazı adetlerin mukayesesine fırsat bulurdum. Burada bahsedilen mesele, yani mumların söndürülmesinden sonra hasıl olan çirkin sahne, kökenini şarkın kadim tarihi devirlerinden alıyor. Bu köken şudur: Hurafeye nazaran kışın tabiat ölür ve Sema tanrı'sı zincirdedir. İlkbaharın gün dönümünde Sema tanrısı Attis, kainatın çiçek açma mevsimini ilan için toprağa iner ve taibat ilahesi Mâ yahut Ammas tarafından kabul edilir. Ve onunla evlenir. Bu, bir aşk bayramıdır. Bu tanrının gökten inişi, eski mitlerde şu suretle kullanılırdı: [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] EncyclopaediaJudaica, Sevi'nin bu davranışlarının, kendisinin "tüm günahları serbest bırakma"ya yönelik bir misyonu olduğu inancından kaynaklandığını yazıyor. Kudüs İbrani Üniversitesi'nden Gershom G. Scholem ise MajorTrends in JewishMysticismadlı kitabında Sevi'nin bu davranışlarının "günahın kutsallığı" doktrinine dayandığını belirtiyor. Evet, Sevi, tüm gühahların serbest olduğunu ilan etmeye başlamıştı. Bunların arasında, Türk toplumunda "mumsöndü" olarak da bilinen eş değiştirme ayini de vardı. Şalom, Sevi taraftarlarının kutladıkları "Kuzu Bayramı"nı, öteki adıyla "Dört Kalp Bayramı" şöyle anlatıyor: ... Bu bayram, Dönmelere karşı olanların belki de haklı olarak bir koz olarak kullandıkları bayramdır... Bu bayrama o gece katılanların mutlaka evli olmaları gerekir, bekar olanlar kız veya erkek hiçbir şekilde kabul edilmez, hatta bu bayram hakkında bilgi dahi verilmez. O geceye en az iki evli çift katılır, daha fazlası olabilir. Kadınlar en şık elbiselerini giyer ve en kıymetli takıları ile ziyafet masasında servis yaparlar. Bir müddet hep beraber eğlenildikten sonra halk dilinde mumsöndü olayına geçilerek bütün ışıklar söndürülür. Kadın veya erkeğin o gece dilediği ile yattığı ve o gece bu birleşmeden doğan çocuğun, ilerde Maşiah (Mesih) olacağı söylenir. [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] Sonuç olarak, bugün “mum söndü” denildiği zaman akla gelen Yahudiler değil, Türk Alevi-Kızılbaşlardır. Alman düşüncesine göre, Yahudi, “şeytani kurnazlığını ve hilekarlığını” kullanarak dikkati kendi üzerinden başka hedeflerle çevirir. “Yahudi’nin şeytani kurnazlığından ve hilekarlığından başka bir şey görmüyordum. Dikkati kendi üzerinden başka hedeflerle çeviriyorlardı. Bavyera ile Prusya birbiriyle çekişirken, Yahudi onların varını yoğunu gözlerinin önünden aşırıyordu. Bavyera, Prusya karşı tahrik edilirken Yahudi ihtilal hazırlıyordu ve hem Bavyera‘yı , hem de Prusya’yı ayını zamanda yere vurmakta, yıkmaktaydı.” (Kavgam, s:156). Yeniden faşist kavramına dönecek olursam, Türkiye’de “faşist” sözcüğü “sol” genel adı altında ve “ Marksist” ideolojiyi değişik dozlarda ve değişik yorumlarla içeren politik söylemlerde sürekli tekrarlanır ve gerçek anlamının dışında “katil”, “sömürücü”, “ emperyalizmin vurucu gücü”, vb anlamlarda kullanılır/vurgulanır. Oysa, Türkiye’de gerek “sol” ideolojiyi savunanlar, “sol” örgütleri kurumsallaştıranlar ve gerekse “solu”un hedef tahtasındaki “ kapitalistler, kodamanlar ile faşist olarak nitelenen örgütleri kuranların tümü İbrani ırkındandır. Yani, bir yandan Türkiye toplumunun tümünün kanını emerken ve onu ezerken, diğer yanda da -sanki bu sömürüyü ve zulmü Türkiye’nin çok uzağında, Avrupa’da, Yahudi ırkının sömürüsüne karşı doğan bir hareketin öncüleri yapmış gibi ve Nazizim’i de Faşizm’e dönüştürerek- Türkiye halkını tahrik ediliyor, bu nasıl oluyor? Bu sorunun yanıtı için Alman düşüncesinde Yahudi davranışının çözümlenmesine bakalım: “Burada ‘Siyonizm’den söz etmek istiyorum. Yahudilerin azınlığı bu hareketi destekliyor, çoğunluğu ise bunları kötü buluyordu. Fakat bu olaya çok daha yakından bakılınca bu görünüş hemen siliniyordu, çünkü bu durum, davanın gereklerini yerine getirmek için uydurulmuş yalanlardan ibaret bir hale geliyordu. Bu gerçeği gizlemek için kendileri tarafından icat edilmiş bir perde idi. Liberal denilen Yahudiler Siyonist Yahudilerin kendi ırklarından olmadığını fakat Musevi dinini kabul etmiş olduklarını, tatbikatta buna da uymadıklarını ve bunun tehlikeli olduğunu inkar etmiyorlardı. Fakat bu aralarındaki birliği asla bozmuyor, hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Liberal Yahudilerle Siyonist Yahudiler arasındaki bu danışıklı dövüş…” (Kavgam, s: 50,51) Alman sosyal yaşamındaki aynı olguyu Türkiye pratiğinde de görürüz. Prof. Dr. Yalçın Küçük, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e yazdığı “ bu bir çığlıktır” adını verdiği dilekçesinde şunları yazmıştır: “Yahudiliğin en belirleyici özelliği, solcusu ya da sağcı ya da Müslüman veya Musevi hatta hem Muhammedi ve hem de Musevi olması değildir. Belirleyici çizgi, otorite elinde olduğu zaman mutlaka bir İbrani asıllıyı ve veya Musevi’yi ve tercihen bir Siyonist’i seçmesidir. Bunun dışı, Siyonizm’in dışıdır.” (Prof. Y. Küçük: İsyan-1, s:389, İsyan-2, s:563.) Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün kitaplarından, anılarından ve özellikle Yahudilerin yazdıkları yerli ve yabancı kaynaklardan aktardığı bilgi ve belgeler ile günlük yaşamımızda okulda, işyerinde, bir mülakat sınavında, bir yargı karında, bir bürokratın atanmasında, sosyal adalet isteyenlerin, solcuların, Kemalistlerin, Alevilerin toptan ya da tek tek öldürüldükleri, sakat bırakıldıkları devlet uygulamalarına, bir adli tıp kararında, vb tanık olduğumuz binlerce, yüz binlerce örnek verebiliriz.Eğer Türkler ile Yahudiler ortak kültürü paylaşan, ortak bir tarihten gelen bir “aile” ise, o zaman, neden bugün Türkiye’de asker ve sivil bürokrasi, toplumsal hayat mafyadan futbol kulüplerine, tekstilden inşaata, sakızdan arabaya kadar tüketilen tüm besin maddelerini satan büyük marketlere, küçük bir tıp merkezinden en büyük özel hastanelere kadar tüm yaşam alanı İbrani asılıların elindedir diye sorabiliriz. Bu sorunun açık yanıtı Birleşik Amerika devletinin kurucularından BenjamenFrankline’in Amerika kurucu meclisindeki 1. toplantısında yaptığı şu sözlerdedir: “Yahudiler yerleştiği her memlekette, normal hayat seviyesini tahrip etmişler ve ticari haysiyet derecesini düşürmüşlerdir. Bunlar her zaman yerli milletten manen uzak durmuş ve kaynaşmamışlardır. Bunlar hükümet içinde hükümet meydana getirmişler ve kendilerine mukavemet edildiği zaman mukavemet eden milleti mali bir şekilde boğmağa çalışmışlardır. “ Günümüz Türkiye’sinde durum böyledir: -her toplumda yaptıkları gibi- ondan görünerek onu köleleştiriyorlar ve sömürüyorlar. Örneğin Türk ve Müslüman gibi görünüp, Yahudi emelleri için çalışıyorlar. Devletin en yüksek yürütme organları, ekonomi ve siyaset Türklere kapalı tutuluyor, bilim adamlarının yetiştirildiği enstitü ve üniversitelere Türkler alınmıyorlar. " Üniversitelerimiz, İbrani asıllıların hegemonyası altındadır.Sağcı veya solcu, ülkücü ya da Komünist görülebilirler, ancak öncelikle İbrani asılılık var. Judaizm bilimine açıklık getirmeye hazırlanıyorum; kontrol noktalarına kendilerinden olmayanları getirmemek esastır....Bu kanunsuzluğu yapanlar ülkücüler veya MHP’liler değiller; görüntü ile özü birbirinden ayırmak zorundayız: İbrani asıllılardır. İsrail çizgisini izleyenlerdir; 1960‘lı yılların ikinci yarısından beri mekanizma bududur.” (Prof. Dr. Yalçın Küçük: İsyan-1, 389-393. ) Bunların kurdukları düzende, sanayici- siyasetçi ve yükse sivil- askeri bürokrasinin işbirliği içinde kurguladıkları yaşam Türkiye’de gerçek Türkleri için tam bir köleliği dayatıyordu. Örneğin Türkiye’de sanayi işçilerinin her üçü asgari ücretle çalışmaktadır, tekstil sanayinde ise bu da yoktur, ne asgari ücret ne de sigorta var. “İstanbul’da, ve her yerdeki tekstil atölyeleri birer ikişer kapanmaktadır ve orada köleler çalıştırılmaktadır, asıl tecavüz oradadır. Türkiye’de Türklerin bir bölümü tekstil kamplarında esirdirler, güneşi görmezler, ırzlarını koruyamazlar.” (Y:Küçük: İsyan-1 s: 373) Ancak, bu alçaklıkları yapanların kapitalizm, emperyalizm gibi yine kendilerinin icat ettikleri ancak kendilerinin de düşmanmış gibi gördükleri kavramlarla halkı oyalarlar. Ve birbirine kırdırırlar. “En güzel yalanları söylemesini bilenler, her devirde ve her zaman Yahudiler olmuştur. Zaten varlıkları da, büyük bir yalana dayanmıyor mu: bir dini topluluk olduklarını söylerler, oysa bir ırk topluluğudur bunlar. Ve ne ırk! “(Kavgam,s: 186) |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 20 Kullanıcı cebe'e Teşekkür Ediyor... |
09.03.2016, 11:16 | #3 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 604
|
Cevap: Yahudi- Alman Savaşı-1
"Kavgam kitabı, çağımızın Alman-Yahudi, geçmişte Roma-Yahudi ve uzak geçmişte Grek (Yunan)-Yahudi savaşlarının günümüzde de sürmesidir; bu nedenle, aslında Kudüs- Atina savaşının tarihi niteliğindedir. "
Yahudi-Grek (Yunan) savaşı, sürüyor… Batı Uygarlığı’na kin kusuluyor! AKP'li bakanın 'kafir Yunan' şiiri mecliste tansiyonu yükseltti TBMM Genel Kurulu'nda Bütçe görüşülürken Maliye Bakanı Ağbal'ın, İsmet Özel'in "Amentü" şiirinden bir bölüm okuması tartışma yarattı. Ağbal'ın Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras'la İzmir'de ortak açıklamalarda bulunduğu saatlerde okuduğu ve içinde "Kafir Yunan" ifadesi de geçen şiire CHP'li ve HDP'li milletvekilleri tepki gösterdi. "Ezan sesi duyulmuyor, Haç dikilmiş minbere/ Kafir Yunan bayrak asmış, camilere, her yere/ Öyle ise gel kardeşim, hep verelim elele/ Patlatalım bombaları, Çanlar sussun her yerde/ Çanlar sustu ve fakat binlerce yılın yabancısı bir ses değdi minarelere: Tanrı uludur Tanrı uludur/ Polistir babam Cumhuriyetin bir kuludur." (Demek ki, Türklerin yaşadığı yer anlamında adına Türkiye denilen ülkede TÜRKÇE YABANCI BİR SES olarak algılanıyor! ) Ağbal, "Hakikaten içimizi sızlatan tarihsel geçmişe de ifade ve referans veriyor" dedi. [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 17 Kullanıcı cebe'e Teşekkür Ediyor... |
21.03.2016, 14:20 | #4 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 604
|
Cevap: Yahudi- Alman Savaşı-1
Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’ndan Tıp öğrencilerine ilginç nasihatler!
MATEMATİK MEDENİYETİNİN DEĞİL RAHMET VE BEREKET MEDENİYETİNİN MENSUPLARIYIZ” Münakaşa ile münazara arasındaki farkı da gençlere anlatan Müezzinoğlu, gençlere münakaşadan değil münazaradan yana olmalarını istedi. Münakaşa ile bir yere varılamayacağının altını çizen Müezzinoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Mücadele bizi başarıya götürür. Ülkemizi de, birey olarak şahsımızı da ileriye götürür. İnsanlığın değerlerinin peşinde koşabilmek için çok çalışmalıyız. Bizler matematik medeniyetinin değil, rahmet ve bereket medeniyetinin mensuplarıyız. Matematiği de iyi yapacağız ama rahmet ve bereketin peşinde koşacağız. O nedenle hayatınızın sabit ayağı mutlaka belli değerler üzerine otursun.” [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] Kod’un çözümü: Biz, bilimsel düşüncenin temelinde yükselen Batı Uygarlığı’nın mensupları değil, mitsel düşünceyi sürdüren doğu kültüründeniz. Bunu şu şekilde de söyleyebiliriz: Atina'lı değil, Kudüs'lüyüz. Mehmet Müezzinoğlu 1955 yılında Gümülcine'nin Kozlukebir Köyü'nde dünyaya geldi. 1970 yılında öğrenim için İstanbul'a geldi. Yabancı uyruklu bir öğrenci olarak "Mehmet Alioğlu" adıyla bir süre İstanbul İmam Hatip Lisesi'nde öğrenim gördü. Bu okulda Recep Tayyip Erdoğan ile sınıf arkadaşı oldu.[3] Lise öğrenimini Afyon'da tamamladı. 1982'deİstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun oldu.[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] Kısacası, bu da bir göçmen (kendigelen, avdeti, muhacir) Soru: Neden asker ve sivil bürokrasi hep göçmenlerden oluşur, bu toprakların yerlileri hala “etrak-ı bi-idrak” statüsünde mi? |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 9 Kullanıcı cebe'e Teşekkür Ediyor... |
15.04.2016, 15:06 | #5 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 604
|
Cevap: Yahudi- Alman Savaşı-1
Gazete Haberleri
(Nedir bu hiddet , bu celal !) Yahudi soykırımı Ankara’da ilk kez anıldı Nazi rejimince 1940-1945 yılları arasında 1 milyon civarında Yahudi’nin katledildiği Auschwitz toplama kampının kurtarılmasının 70. yıldönümü dün çeşitli etkinliklerle anılırken Ankara da ilk kez Yahudi soykırımını anma törenlerine ev sahipliği yaptı. Tören, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in himayesinde Bilkent Üniversitesi’nde gerçekleştirildi. 27 Ocak Yahudi soykırımı (holokost) kurbanlarını anma günü vesilesiyle daha önce İstanbul’da törenler düzenlenmişti. Bu sene ilk kez devlet düzeyinde bir anma programı düzenlenerek ülkedeki Musevi toplumuyla dayanışma sergilendi. Cemil Çiçek, Çek Cumhuriyeti’ndeki anma törenine katılırken, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Auschwitz’e gitti. 28 Ocak 2015, Çarşamba [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Auschwitz-Birkenau Ölüm Kamplarında 27 Ocak 2015 tarihinde düzenlenen üst düzeyli anma töreninde ülkemizi temsil etti. Dışişleri Bakanımızın heyetinde Türk Musevi Cemaatinden yetkililer de hazır bulundu. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu AuschwitzBirkenau Kampı'nın kurtarılmasının 70. yıl dönümü anma törenlerinin ardından, “Hepimizin ortak amacı, 70 yıl önce 1 milyon insanın acımasız bir şekilde burada öldürülmesini anmak ve 'bir daha böyle şeyler tekrar edilmesin' mesajı vermektir.” diye konuştu. [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] Yahudiler ve Auschwitz Cemil Çiçek ve Ömer Çelik katledilen Yahudileri andı ANKARA'da TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'in de katıldığı programla, 2'nci Dünya Savaşı'nda Holokost'ta katledilen Yahudileri anma programına katıldı. Burada konuşan TBMM Başkanı Çiçek,"Filistinlilerin hakları, hukukları, egemenlikleri ve bağımsız bir Filistin devleti kurulmadığı sürece ne Ortadoğu'da barış olabilir ne de şikayet ettiğimiz hususları belli bir yerde tutmak mümkün olur" dedi. Bilkent Üniversitesi'nde Konser Salonu'nda düzenlenen 'Uluslararası Holokost Kurbanlarını Anma' programına TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Bilkent Üniversitesi Rektörü Abdullah Atalar, İTÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Umut Uzer, Uluslararası Holokost Anma İttifakı Türk Heyeti Başkanı Büyükelçi Ertan Tezgör, Türk Musevi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh, Türkiye Musevileri Hahambaşısı Ravİsak Haleva ve çok sayıda davetli katıldı. Burada davetlilere müzik dinletisi yapıldı. Anma programında konuşan TBMM Başkanı Çiçek, Yahudilere karşı yapılan saldırıyı kınayanların maalesef o dönemde böyle bir vahşetin yaşanmasını engelleyemediğini belirterek "Bundan herkesin ve her ülkenin kendince vicdani bir ders çıkarması ve bir daha böyle büyük insanlık trajedilerinin yaşanmaması için gayret göstermesi gerektiğine inanıyorum. Türkiye o dönemde insanlık dışı muameleye elinden geldiğince karşı durmaya çalışmıştır. Ülkemiz, Almanya'dan gelen kişilere kapılarını açmış, Nazilerin tehdit ve dayatmalarına karşı direnmiştir" dedi. Üzerinde durulması gereken bir konunun da Filistin - İsrail ihtilafı olduğunu belirten Çiçek, "Bu çözülmediği sürece, Filistinlilerin hakları, hukukları, egemenlikleri ve bağımsız bir Filistin devleti kurulmadığı sürece ne Ortadoğu'da barış olabilir ne de şikayet ettiğimiz hususları belli bir yerde tutmak mümkün olur. Hele hele İsrail hükümetinin son zamanlarda Kudüs'ün statüsünü zorlayan, Müslümanların ilk mescidi olan Mescid-i Aksa'ya ve Kudüs'e yönelik saldırıları, saygısızca tutum ve davranışları maalesef bölgede kanayan bir yara olmaya devam ediyor. Bizim bakımımızdan ise Mavi Marmara faciasının halen bir şekilde sonuçlanmaması, bir mutabakata varılamamış olması da kabul etmek gerekir ki Türkiye açısından üzerinde önemle durulması gereken bir husustur. Bir taraftan geçmişteki acıları hatırlarken, yaşadığımız bu acıları özellikle son Gazze saldırılarında 2 binden fazla masum çocuğun, kadının katledilmiş olmasını da kimse görmemezlikten gelemez. Fotoğrafı bütünüyle görmek ve çözüm bulunacaksa bütünlük içerisinde bütüncül bir çözüm arayışı içerisinde olmamız gerektiğini burada da ifade etmek istiyorum. Nefret söyleminin yaygınlaşması büyük bir tehlikedir" diye konuştu. Konuşmaların ardından Holokost kurbanları anısına mum yakıldı. Mum yakmayı Çiçek katılmayarak sadece izledi. [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] ••• Mevlüt Çavuşoğlu Auschwitz’de Dışişleri Bakanlığı: "Başta Yahudiler olmak üzere hayatını kaybeden milyonlarca masum insanı saygıyla anıyor, yakınlarına başsağlığı diliyoruz" "Bununla birlikte insanlık dışı Nazi ideolojisine temel teşkil eden anti semitizmin günümüzde de devam ettiğini müşahede ediyor, bu olguyla mücadelenin yılmadan. Dışişleri Bakanlığı, Uluslararası Holokost Anma Günü vesilesiyle başta Yahudiler olmak üzere hayatını kaybeden milyonlarca masum insanı saygıyla anarak, yakınlarına başsağlığı diledi. Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından birini teşkil eden Holokosttan herkesin ders almasının temenni edildiği belirtildi. Böyle bir vahşetin bir daha yaşanmaması ve bu akıl almaz cinayeti mümkün kılabilecek şartların tekrar ortaya çıkmaması için birlikte hareket edilmesinin gerekliliğinin vurgulandığı açıklamada, şöyle denildi:"Bu sene 70'inci yıl dönümü idrak edilen bu özel gün vesilesiyle bir kez daha başta Yahudiler olmak üzere hayatını kaybeden milyonlarca masum insanı saygıyla anıyor, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Bununla birlikte insanlık dışı Nazi ideolojisine temel teşkil eden anti-semitizmin günümüzde de devam ettiğini müşahede ediyor, bu olguyla mücadelenin yılmadan sürdürülmesinin önemine inanıyoruz."Anma törenlerine Türkiye'den katılım: "Uluslararası Holokost Anma Günü" vesilesiyle düzenlenen anma törenlerine Türkiye'den de üst düzeyde katılım olacak. Bu çerçevede, Auschwitz-Birkenau ölüm kamplarında bugün düzenlenecek üst düzeyli anma töreninde Türkiye, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından temsil edilecek. Çavuşoğlu'nun heyetinde Türk Musevi cemaatinden yetkililer de yer alacak. TBMM Başkanı Cemil Çiçek de Çek parlamentosu tarafından Avrupa Parlamentosu ile işbirliği içinde 26-27 Ocak'ta Prag'da düzenlenen Holokost anma etkinliklerine iştirak ederek, bu kapsamda düzenlenen uluslararası forumda konuşma yapmıştı. ••• Bir Sefarad'ın gözünden Edirne sinagogu açılışı “Sultan 2. Abdülhamit’tin 1909’de yaptırdığı gibi aslına uygun restore edilmiş böyle güzel bir yapıyı eski haliyle görmediğim için sevindim. Büyük yangınla kül olan 13 sinagogu temsilen, dünyanın dört bir tarafında söylenilen sinagog ilahileri olan maftirimlerin doğduğu yerdeydim./…/” Burada bir parantez açıyorum: 1897’de İsviçre’nin Basel kentinde Zionist Theodor Herzl başkanlığında toplanan I.Siyonist Kongre’nin 100 yıllık hedeflerinin ilk maddesi , “ 50 yılda Filistin’e yerleşimi sağlamak, ileride kurulacak devletin temellerini hazırlamak”tır. “1882 yılında, Rusya’da, Yahudiler aleyhinde meydana gelen harekette kovulan, kaçan kültürlü ve zengin Yahudiler, barınacak bir yer aramışlar. İngilizlerin ricası üzerine Sultan Abdulhamit bunların, Filistin’de boş yerleri satın alarak yerleşmesine müsaade etmiştir.” (Fahrettin Paşa’nın anılarından aktaran Prof. Dr. Yalçın Küçük: İsyan-2, s:121.) Türkiye’de gizli Yahudilerin yönlendirdiği /yönettiği bütün İslamcı/şeriatçı gruplar Osmanlı padişahı Abdulhamit’i anti-semtik gösterirler. Oysa, Prof. Dr. Yalçın Küçük’e göre, Filsitin’e ilk Yahudi göçleri bu padişah döneminde olmuştur. Abdulhamit, Yahudilere Filstin’de çok toprak satmıştır. İsrail’in kurucu kadrosu , Osmanlı toprağı Filistin’e, en çok Abdulhamit ve İtitihat-Terakki iktidarlarında yerleşmişlerdir. Bu göçmenler hakkında kesin rakamlar olmamakla birlikte, 1882-1903 döneminde 10 -30 bin arası Yahudi Osmanlı toprağı Filistin’e göç etmiştir. 1904-1914’de 40 bin, asıl kurucular bunlardır. İsrail’in kuruluşunu ilan eden ilk başbakanı Ben Gurion ile Rus yahudisi Jabotinsky Abdulhamit döneminde Filistinde yerleşmişlerdir. Sonuç olarak, İsrail’in kuruluşunun temelleri Sultan Abdülhamit zamanında atılmıştır..( Prof. Dr. Yalçın Küçük Gizli tarih, s:335 ve [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]) Parantezi kapatıp yeniden Edirne’deki Sinagog açılışına dönüyorum: “Türk Musevi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh ise “Hoş geldiniz diye seslendikten sonra sonra Cumhurbaşkanına ithafen “Bu değişimi siz yarattınız, çok teşekkür ediyorum” dedi ve salon alkışlamaya başladı. /…/ “ “Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise konuşmasına “ Bu ülkede var olan her inanç ve kültürel grup aynı bahçenin gülleridir” dediğinde telefonlarımızı bıraktık. Bülent Arınç “Toplumların gelişmesiyle, tarihin karanlığına gömüldüğünü düşündüğümüz o eski hastalıklarla mücadelede gerek devletlere gerekse toplumlara önemli pay düşmektedir.” [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] (Soru: 1. Şamanlık-Kızılbaşlık-Alevilik aynı bahçenin (İbrani mitoloji bahçesi) gülü olmadığı için mi bu inancın ritüllerinin yerine getirildiği Cemevi “cümbüş evi” oluyor!? soru:2. 1915'te katledilen Ermeniler, 1922'de katledilen Pontus Rumları için de aynı törenleri , aynı konuşmaları neden yapmıyorlar?) |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 6 Kullanıcı cebe'e Teşekkür Ediyor... |
09.05.2016, 17:05 | #6 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 604
|
Cevap: Yahudi- Alman Savaşı-1
Rusya'da 'Zafer Günü' coşkusu: Hitler'in devrilişinin 71. yılı
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] |
10.05.2016, 10:16 | #7 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 604
|
Cevap: Yahudi- Alman Savaşı-1
Diz çöken "Hitler"e 17,2 milyon dolar
Christie's Müzayede Evi'nin bahar müzayedeleri, firmanın Rockefeller Plaza'daki New York (Jew York: Jew=Yahudi) ofisinde pazar akşamı gerçekleştirilen "Savaş Sonrası Dönem ve Çağdaş Sanat" konulu açık artırmalarla başladı. İnsan saçı, balmumu ve polyester reçine malzemesi kullanılan, küçük bir çocuk boyutlarında takım elbiseli diz çökmüş Hitler heykeli, 17.2 milyon dolara alıcı buldu. Esere 10-15 milyon dolar aralığında fiyat konmuştu. [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] |
12.05.2016, 12:40 | #8 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 604
|
Cevap: Yahudi- Alman Savaşı-1
Toplumsal belleklerindeki Travmayı unutamıyorlar!
AKP'den 'kan' tepkisi: Naziler gibi AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, TOBB’da Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Başkanlık sistemini kan dökmeden bu ülkede gerçekleştiremezsiniz” sözlerine ilişkin, “Merak ediyoruz Kılıçdaroğlu ne yapacak? Başkanlık sistemini savunan milletvekillerini, vatandaşları infaz mı edecek, Naziler gibi gaz odalarına mı toplayacak?” [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] |
14.05.2016, 13:26 | #9 |
Tecrübeli Yiğido
AĞAOĞULLARI Şuan
Son Aktivite: 08.11.2017 13:02
Üyelik Tarihi: 08.12.2009
Mesajlar: 311
Tecrübe Puanı: 577
|
Cevap: Yahudi- Alman Savaşı-1
Sayın üye : Site hakkında bana yardımcı olabilirmisiniz sitede bir anormallik var normal bölümler yok arıza mı var ? üye yorumlarının alt alta sıralamalı listesi yok siz normal ulaşabiliyormusunuz. künye kullanıcı ismi silik çıkıyor. Teşekkür ederim.
|
12.07.2016, 17:15 | #10 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 604
|
Cevap: Yahudi- Alman Savaşı-1
Grek –Yahudi savaşı
(Batı-Doğu Savaşı) Yunan diye bir millet de yok, bir medeniyet de Medeniyetin “Mim”in kaldırın, geriye kalan neyse “Yunan Medeniyeti dedikleri de öyle bir şeydir işte. [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] |
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Komünizm=Siyonizm?-1 | cebe | Serbest Kürsü | 8 | 11.02.2010 12:51 |
YAVUZ SULTAN SELİM'İN KÜRTLERE BEDDUASI | barikat58 | Serbest Kürsü | 73 | 30.09.2009 21:28 |
Israil'in Kirli Tarihi | seva | Muhtelif konular | 0 | 13.04.2009 20:42 |
Yahudi Katliamı. | sivaslıgenç | Arşiv | 6 | 10.05.2008 20:29 |
OLACAKSAN BÖYLE TÜRK OL | abircan | Arşiv | 4 | 11.01.2008 16:12 |