|
SİTE ANA SAYFA | Galeri | Kayıt ol | Yardım | Ajanda | Oyunlar | Bugünki Mesajlar | Arama |
Ozanlarımız Ozanlarımız Hakkında |
|
Seçenekler | Arama | Stil |
14.05.2007, 22:41 | #1 |
Editör
SivasLady Şuan
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Yaş: 44
Mesajlar: 2.501
Tecrübe Puanı: 10
|
RUHSATÎ (1835-1911)
Daha senden gayrı âşık mı yoktur
Nedir bu telaşın ey deli gönül Hele düşün devr-i Adem’den beri Neler gelmiş geçmiş say deli gönül Mevlâ’m kanat vermiş uçamıyorsun Bu nefsin elinden kaçamıyorsun RUHSATÎ dünyadan geçemiyorsun Topraklar başına vay deli gönül HAYATI Bir şiirinde; Elli birde zuhur edip Doğup cihana gelelim ben diyen Ruhsatî, H. 1251 (Miladî 1835) yılında doğmuştur. Yine bir şiirinde; Sultan Mehmet şant zat-ı âlişan Erer maksuduna pâyına düşen ifadelerinden de onun Sultan Mehmet Reşat devrini (1909-1918) idrak ettiğini anlıyoruz. Vehbi Cem Aşkun, Ruhsatî’nin cülustan iki yıl sonra, yani 191I’de vefat ettiğini söylüyor. Eflatun Cem Güney de; “Ruhsatî... 1327 (191l)’de yetmiş altı yaşında gözlerini kapamıştır” diyerek, Aşkun’u destekler. Bir köy şairi olan Ruhsatî, Sivas’ın Deliktaş bucağında doğmuş ve ömrünün hemen hemen tamamını burada geçirmiştir. Onun; Dedem vilayeti gitsem Tonus’a Saklamaz sırrını sezegen olur sözlerinden, soyunun Tonus (yeni adı; Altınyayla) ilçesinden geldiği hükmüne varıyoruz. Ben bilirim Şeyh Mehmet’tir pederim RUHSATî’ye eş ben oldum ağlarım deyişinden, Ruhsatî’nin babasının Mehmet olduğunu öğreniyoruz. Fakat şiirlerinde annesinin ismine yer vermemiştir. Eflatun Cem Güney, annesinin isminin Safiye olduğunu ifade etmiştir. Ruhsatî on iki yaşında öksüz ve yetim kalmış; bu bakımdan kuvvetli bir tahsil görememiştir. Bir divandaki; Eğer nikâhtan sorarsan dördü bitirdim tamam Eğer evlattan sorarsan yiğirmi üçtür heman ifadelerinde, dört kere evlendiğini ve bu evliliklerden yirmi üç çocuğu olduğu neticesine varıyoruz. Eşlerinin adı sırasıyla şöyledir: Mihri, Ayşe, Fatma ve Mühimme. Bunlardan Mihri, oğlu Âşık Minhacî’nin annesidir. Ruhsatî, uzun müddet Deliktaş ağalarından Ali Ağa’nın yanında azap durmuştur. Kimi zaman Tecer’deki değirmenlerin su işlerinde çalışmış, kimi zaman da köyünde kiracılık, rençperlik ve çobanlık yapmıştır. Bazen de inşaatlarda bennelik (duvarcılık) yaptığı olmuştur. Zaman zaman gurbete çıkan Ruhsatî ömrünün sonlarında köyünde imamlık yapmıştır. Ömrü fakirlikle geçen Ruhsatî, ufak-tefek yardımlar haricinde kimseden arzuladığını bulamamıştır. Mezarı, doğduğu yer olan Deliktaş’tadır Ruhsatî, bedeli bir âşıktır. Birgün Kertme köyü mezrasında uyuyakalmış ve bu sırada pirlerin verdiği badeyi içmiştir. Aşağıdaki sözlerinden de anlaşılacağı üzere, kendisi de zaman zaman bunu dile getirmiştir. Bir gece menamda gördüm muhabbetin badesin İçmeden mest eyledi fincana aklı m yetmedi Baktım bir bade sundular yatarken bir gecen ben Anasından doğduğuna oldu pişman sanmasın Ben değilim Hak söyletir dilimi Bade içtim kimse bilmez hâlimi Asıl adı Mustafa olan Ruhsatî’nin mahlasını Şeyh İbrahim Efendi vermiştir. Kimi Ruhsatî der kimisi koca Kimisi âşık der kimisi hoca Kimisi Cehdi’ der kimisi yuca Gazaya razı ol belâya sabur Bir zaman İcadi bir zaman Cehdî Şimdi de Ruhsati baba dediler sözlerinden anlaşılacağı gibi, her ne kadar İcadî, Cehdi mahlasını da kullandığını söylüyorsa da biz, bu mahlaslarla söylenmiş şiirine rastlayamadık. Ruhsatî, irticali olan fakat saz çalmayan bir âşıktır. Hakkında yazılmış kitaplarda ve makalelerde, saz çaldığından söz edilmişse de bunun böyle olmadığını bizzat kendisi ifade etmiştir. Ne çöğürüm ne kavalım ne sazım Ne bir Hakk’a yarar vardır niyazım Saz ile söz ile alınmaz meydan Ruhsat’ın mahlası serpilmedikçe Ruhsatî’nin pek çok âşıkla karşılaştığı şüphesizdir. Ancak biz bunlardan Hacı Necati, Âşık Halil ve Kanaklı Sefilî gibi isimleri tespit edebildik. Fiziki olarak uzun boylu, beli bükük, çil yüzlü, çakır gözlü, sarı sakallı bir yapıya sahip olan Ruhsatî, karakter itibariyle de ideal insan vasıflarına sahiptir. Basiret, kanaat, tevazu ve izan sahibidir. Haramdan, koğ, ve gıybetten kaçınmış; sır saklamasını bilmiştir. Kimsenin azına çoğun karışmamış; kimsenin malına göz dikmemiştir. Samimi bir Müslüman olup İslâm Peygamberini aşk derecesinde sevmiştir. Önceki kaynaklarda Bektaşî olduğu ileri sürülmüşse de Ruhsatî, kendisinin de pek çok şiirinde belirttiği gibi Nakşibendi tarikatine mensup bir âşıktır. .
__________________
Sadece Susmak İstiyorum... Yalan İnsanları Kaale Almadan... Haklıyken Haksız Gözüksem Bile Kendimi Savunmadan... HUZUR Bulmak İstiyorum Gözlerimi Kapayıp Kimseyi Anmadan... Sessizliği Dinlemek İstiyorum,Yüzüme Gülüp Arkamdan Konuşulanları Duymadan... |
14.05.2007, 22:41 | #2 |
Editör
SivasLady Şuan
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Yaş: 44
Mesajlar: 2.501
Tecrübe Puanı: 10
|
--->: RUHSATÎ (1835-1911)
B. EDEBÎ VE FİKRİ YÖNÜ
1. Şiirlerin Teknik Yapısı a. Vezin XIX. yüzyılın seçkin halk şairlerinden olan Ruhsatî, şiirlerinin çoğunu hece vezni ile yazmıştır. Ancak Âşık Ömer, Dertli, Emrah, Seyranî gibi geleneğe uyarak aruz vezni yahut hecenin 14 ve 15’li şekilleri ile şiirler (divanlar) yazdığı da olmuştur. Sözgelişi Uğru ile Kadı Hikâyesi’ni aruz vezni ile yazmıştır. Ne var ki, pek çok halk şairinde rastladığımız gibi aruz vezninde başarılı olamamıştır. Hece vezninde olan divanları 7+7 yahut 8+7 duraklıdır. Ruhsan, bu tür şiirlerde genellikle olaylara ve mistik düşüncelere yer vermiştir. Her ne kadar divan adını verdiğimiz bu şiirlerde veciz sözler söylemişse de Ruhsatî, asıl başarısını hece vezinli şiirlerde göstermiştir. Ruhsan, en çok on bir heceli şiirler söylemişti. Bunu sekiz heceli şiirler takip eder. Âşık-ı didar Allah Allah de Dağıtsm keder Allah Allah de veya; Yola sevdiğim yola Kolun boynuma dola Zülüfünü sağa sola Bölüşü bir hoşçadır şeklinde gördüğümüz beşli yahut yedili şiirleri ise azınlıktadır. Ruhsatî’nin gerek on bir, gerekse sekizli şiirlerinden duraklar sağlamdır. On birli şiirlerde 6+5 ve 4+4+3, sekizli şiirlerinde 4+4, 5+3 ve 3+3+2 duraklarını kullanmıştır. b. Kafiye Türk halk şairleri genellikle yarım kafiyeyi kullanmışlardır. Ruhsatî’nin şiirlerinde de aynı özellik vardır. Vuslatına yol bulmaya iverim Sana gelen gazaları savarım Aman küsme gözlerini severim Yüzümden bezmede meramın nedir dörtlüğünde görülen yarım kafiyeler şiirin tamamına hakimdir. Fakat birçok şiirinde; On altıya kadar verdim yaşını Yenice sevdaya salmış başını El yanında yıkar gider kaşını Tenhalarda gülüşünü sevdiğim dörtlüğündeki gibi tam kafiyelere ve; Her nereden baksam nazarıma gel Cam dükkânı açtım pazarıma gel Ölürsem ziyaret mezarıma gel Başıma bir çiçek yadigâr eyle örneğindeki gibi zengin kafiyelere rastlarız. Ruhsati’nin dili sadedir şiirlerinde zorlama yoktur. Hece, durak, kafiye ve rediflerde titiz davranmış; anlam bütünlüğüne dikkat ederek daha güçlü, daha kalıcı şiirler söylemiştir. Kelimeleri seçerken tesadüflere yer vermemiştir. Sözgelişi, “çalar” döner ayaklı şiirinde Türkçe’yi nakış nakış işlediğini görmekteyiz. Yenice bir bağa bağıban oldum Lebi sükker yanakları al çalar Kemhalar giyinmiş servi boyuna İnce bele lahuriden şal çalar Benim mecnun olduğumu bilir de Emsin diye dudağına bal çalar Kerem et sevdiğim çıkma dışarı Seher yeli zülüfünden tel çalar Kerem eyle Ruhsatî’yi unutma Düşmanlar sevinip bize el çalar Yukarıdaki sözlerde “çalmak” kelimesi değişik anlamda kullanılmıştır. Şiirde; “al çalmak” benzemek, “şal çalmak” örtmek, kuşanmak, “bal çalmak” sürmek, “tel çalmak” alıp götürmek, “el çalmak” vurmak anlamlarındadır. Yine bir şiirinde; Kimse bilmez hikmetinin batnı ne Kim bilir ki zahiri ne batnı ne Habibim de taş bağladı batnına Aklına burayı getirsin demiş diyen Ruhsatî, bize güzel bir cinas örneği veriyor. Ruhsatî’nin destanlar dışında kalan şiirleri, genellikle 3-5 dörtlükten oluşur. İlk dörtlüğün kafiye düzeni (abab) yahut (abcd) şeklindedir. Diğer dörtlüklerin ilk üç dizesi kendi arasında, dördüncü dizeler ilk dörtlüğün ana kafiyesi ile kafiyelidir.
__________________
Sadece Susmak İstiyorum... Yalan İnsanları Kaale Almadan... Haklıyken Haksız Gözüksem Bile Kendimi Savunmadan... HUZUR Bulmak İstiyorum Gözlerimi Kapayıp Kimseyi Anmadan... Sessizliği Dinlemek İstiyorum,Yüzüme Gülüp Arkamdan Konuşulanları Duymadan... |
14.05.2007, 22:41 | #3 |
Editör
SivasLady Şuan
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Yaş: 44
Mesajlar: 2.501
Tecrübe Puanı: 10
|
--->: RUHSATÎ (1835-1911)
c. Dil ve Üslup
Anlatmak istediği düşünceyi, şiirlerinde gayet ustalıkla dile getiren Ruhsatî, konuyu dinleyiciye veya okuyucuya haber vererek şiirine başlar. Aynı tavrı diğer âşıklarda da görürüz. Bunu takip eden dörtlüklerde olay, durum, duygu, düşünce, dilek dile getirilir. Âşıklar vermek istedikleri mesajlara, dörtlüklerin üçüncü ve dördüncü dizelerinde yer verirler. Asıl söylemek istediğini de son dörtlüğe saklar. Ruhsatî de bu usulü kullanmakla, diğer âşıklardan ayrı düşmez. Şiirlerinde tasvire fazla yer veren Ruhsatî, bunda başarı sağlamıştır. Bir köy şairi olduğu için, pek çok şiirinde ağız özelliklerine bağlı kalmış, oldukça fazla yekun tutacak kadar mahalli kelime kullanmıştır. 2. Şiirlerdeki Konular: Halk şairleri halkın duygularına, düşüncelerine, inançlarına, dünya görüşlerine, dertlerine, isteklerine, bunalımlarına, hülasa bütün ferdi ve sosyal meselelerine tercüman olan kişilerdir. Sözleri, anlamlı, özlü ve etkileyici olup, aynı zamanda gerçeği ve doğruyu yansıtır. Türk halk şiirinde işlenen konular müşterektir. Bir başka deyişle, bir aşığın şiirinde yer verdiği konuya, bir başka zaman ve bir başka yörede herhangi bir âşık da yer verir. Ruhsatî de bu konulara yer vermekle, müşterek bir geleneğin bir üyesi olduğunu ortaya koyar. Ruhsatî, şiirlerinde genellikle köy hayatının özelliklerini yansıtmıştır. Duygu ve düşünce âlemi, köyde gördüğü intibalarla doludur. Bunun yanın da duyduğu ve bildiği konulara da yer verdiği olmuştur. Şiirlerinin mihverini halk kültürü ve kendi intibaları oluşturur. Ruhsatî’nin hemen her konuda deyişi vardır. Pek çok âşıkta rastladığımız başta aşk, tabiat ve gurbet, öğüt, taşlama ve tenkit, mistik düşünce fanilik olmak üzere dert, şikâyet, dilek konulardaki şiirleri Ruhsatî’de de bulabilmekteyiz. Ancak zamana ve mekana bağlı olarak konuyu ele alış tarzında ve üslupta, âşıklar arasında farklılık gözükür. 3. Şöhreti, Etkilendiği ve Etkilediği Âşıklar a. Etkilendiği Aşıklar Türk halk şairlerinin söylediği şiirler, aitliği bakımından iki cephelidir; kendisine ait şiirler, usta malı şiirler. Âşıklar usta malı şiirleri söylerken, daha çok çevresinde iz bırakmış aşıkların veya ustasının ya da kendisinden önce yaşamış meşhur halk şairlerinin deyişlerini söylemeye dikkat eder. Öyle an gelir ki, gençliğinden beri usta malı söyleyen şair, zihnine yer eden sözleri ve kafiyeleri kendi şiirlerinde de kullanmaya başlar. Konusu, sözleri ve kafiyeleri aynı olan bu şiirlerin zamanla karmaşıklığa yol açtığı olur. Ruhsatî’nin şiirleri incelendiğinde en çok Karacaoğlan’ın etkisinde kaldığı görülür. Bilhassa beşeri aşk konulu deyişlerinde, bu etki daha fazladır. XVII. yüzyılın güçlü temsilcilerinden Âşık Ömer ve Gevherî’nin de Ruhsatî’de etkisi görülür. Bilhassa “divan”larında Âşık Ömer’in etkisi daha belirgindir. Ayrıca Ruhsatî, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet Üstadım Dadaloğlu gibi âşıklarla, çağdışı âşıklardan Dertli ve Seyranî’nin de etkisinde kalmıştır. b. Etkilediği Âşıklar Ruhsatî, ömrünün çoğunu Deliktaş’ta geçirmiştir. Gerek kişiliği, gerekse kuvvetli deyişleriyle çevresinde sevilmiş ve sayılmıştır. Sağlığında bizzat, öldükten sonra da şiirleriyle pek çok âşığa ustalık yapmıştır. Ruhsatî’den etkilenen âşıkların başında oğlu Minhacî gelir. Öyleki halk, çoğu zaman ikisinin şiirini birbirine karıştırır olmuştur. Her ikisinin şiiri de dil, üslup ve konu bakımından oldukça benzerlik gösterir. Ancak Minhacî’nin şiirlerinde daha yanık ve daha içli bir eda hâkimdir. Minhacî’den başka Meslekî, Zakirî (Noksanî), Emsalî ve Tabibî gibi âşıklar da Ruhsatî’den etkilenmişlerdir. Ayrıca Bekir Kılıç, Ehramî, Gafilî, Hamza, Hitabî, İsmetî, Kelamî, Kenanî, Memiş Eroğlu, Muzaffer, Nedimî ve Zakir gibi günümüz şairlerinin âşık olmalarında Ruhsatî’nin şiirlerinin etkisi olmuştur. Bu etkilenmede asıl sebep, onların Ruhsatî’yi usta kabul etmeleridir. Sözünü ettiğimiz âşıklar, pek çok şiirlerinde Ruhsatî’nin işlediği konuları işlemişler, aynı kafiyeyi kullanmışlardır. Ruhsati, Sivas civarında avam tabakasının çok sevdiği bir kişidir. Öyleki halk, kendisini veli olarak bilmektedir. Sağlığında insanlardan ilgi göremeyen ve mutsuz bir ömür sürdüren Ruhsatî; Sağlığımda beni teperler Ölünce mezarım öperler demiş ve öldükten sonra kıymetinin anlaşılacağını hissetmiştir. Bugün mezarı kutsal bir yer olarak bilinmekte olup, halk toprağını bazı hastalıklarda kullanmaktadır. c. Ruhsatî Kolu Toplumun birçok kesiminde gördüğümüz çırak yetiştirme geleneği, Aşık Edebiyatında, aşıklığın yaşatılmasında da önemli bir yer tutar. Usta aşık, saza-söze kabiliyeti olan bir genci yanında gezdirmek suretiyle, zamanla onun aşık olmasını sağlar; günü gelince mahlasını verir. Çırak da zamanı gelince ustasının izniyle şiirlerini çalıp söylemeye başlar. Ustasının ölümünden sonra meclislerde, sohbetlerde onun şiiriyle söze başlar, adını yaşatır izinden gider. Aşık Edebiyatında çıraklık geleneği çerçevesinde birbiri ardınca yetişen âşıklar, odak hüviyetindeki âşıkta hakim olan üslup, dil ve konularına bağlı kalır. Zamanla bu gelenek zinciri içinde bir âşık kolu ortaya çıkar. Edebiyatımızda bu şekilde vücut bulmuş Erzurumlu Emrah, Ruhsatî, Dertli, Deli Derviş Feryadî, Sümmanî, Derviş Muhammed, Huzurî ve Şenlik Kolları gibi sekiz kol vardır. Bu kollar içinde Ruhsatî kolu, Şenlik kolundan sonra en kuvvetli âşık koludur.
__________________
Sadece Susmak İstiyorum... Yalan İnsanları Kaale Almadan... Haklıyken Haksız Gözüksem Bile Kendimi Savunmadan... HUZUR Bulmak İstiyorum Gözlerimi Kapayıp Kimseyi Anmadan... Sessizliği Dinlemek İstiyorum,Yüzüme Gülüp Arkamdan Konuşulanları Duymadan... |
14.05.2007, 22:42 | #4 |
Editör
SivasLady Şuan
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Yaş: 44
Mesajlar: 2.501
Tecrübe Puanı: 10
|
--->: RUHSATÎ (1835-1911)
C. ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER
1 Âşık-ı didar Allah Allah de Dağıtsın keder Allah Allah de Olasın makbul Sıdk ile kul ol Şakı bülbül ol Allah Allah de Pahıllık etme Kem yola gitme Hergiz unutma Allah Allah de Eyleme teftiş Aşkından yan piş Kapısına düş Allah Allah de Artır virdini Terk et yurdunu Söyle derdini Allah Allah de Dağ ile taşta Kuruda yaşta Çağır her işte Allah Allah de Olma utanık Olasın tanık Uyu uyanık Allah Allah de Zikret RUHSATî Artır firkati Bulun cenneti Allah Allah de 2 Yedi kat yer gök âlem kuruldu bismillah ile Cümle eşyaya destur verildi Bismillah ile Besmelenin (Be) sinin noktasıyım dedi Ali Putperest Lat ü Uzza kırıldı Bismillah ile Yaz deyi emretti kalem yazdı Bismillah’ı pes (Mim) harfinden hem Muhammed Mustafa’dan geldi ses Şakkoldu kalem yarıldı almadı hiç bir nefes Baştanbaşa bu cihan nur oldu Bismillah ile Cennet’te dört ırmak akar dört müminin özünden Besmeleyle devam eden nuş ederler özünden Melekler raksa gelirler besmele avazından Sekiz Cennet’te zeyn olup doldu Bismillah ile Besmeleyle niyyet eyle evvelinden her işin Evvel ahır hayra döner kalmasın hiç teşvişin Selâmetle necat bulur darda kaldıysa başın İsmail taş vurdu şeytan kör oldu Bismillah’la Bihamdillah yerin aldı nere atsam her taşım Ne tarika yettiğimi fark edemez sırdaşım Besmeleyle devam ede ede gözüm kardaşım RUHSATî’ye bu âşıklık verildi Bismillah ile 3 On birinde bir güzele hizmetim Yeni açmış has bahçede gül gibi On ikide henüz gelmiş baharı Akar gider boz bulanık sel gibi On üçünde ebru zülfü top durur Aklı fikri temelinden kopturur On dördünde yanağından öptürür Dili şeker dudakları bal gibi On beşinde çilesini doldurur On altıda kendisini bildirir On yedide maşukunu öldürür Göz ucuyla bakar gider yel gibi On sekizde gördüğünü şaşırmaz On dokuzda döktüğünü döşürmez Yiğirmide aklın derer taşırmaz Sahip olur her yanına mal gibi Yirmi beşte döner yüceden gider Otuzunda dört etrafın denk eder Otuz beşte yavaş yavaş kan gider Kırk yaşında geçmez olur pul gibi Kırk beşinde kızıl düşer gülüne Ellisinde yokuş gelir yoluna Elli beşte bak dünyanın haline Tozar gayri sermayesiz kül gibi Altmışında duvarlara yan gelir Altmış beşte gözlerinden kan gelir Yetmişinde umut etme can gelir Tekne taşır teneşirde sal gibi Yetmiş beşte söyler söyler usanmaz Sekseninde her ne etse utanmaz Seksen beşte yatar gayri uyanmaz Ne söylersen haber vermez lal gibi Doksanında hazır eyle bezini Doksan beşte kimse çekmez nazını Yüz yaşında teslim eder özünü 1 Ey RUHSATî felek yine dul gibi 4 Ben arifim diye sürme meydana Bir tenhada irfanına iyce bak Âlem bu ya senden kâmil bulunur Teraziyle dört yanına iyce bak Bazı ahmak sözün bilmez tutulur Nohut gibi her mancaya katılır Kâmil meclisinde gevher satılır Cilâ gelir imanıma iyce bek Cahil meclisinde satma güheri Ne bilsin kadrini beyni serseri Bir münasip söz bul kapat defteri Mukayyet ol lisanına iyce bak Azıcık söylersen olursun rahat Boş durma kalbinden getir salâvat Ki sende var ise din ü diyanet İstikamet erkânına iyce bak Kimisi söylerken vurur kafana Ne kisbine2 fayda ne de safana Durma savuş sarılmadan yakana Yüze güler düşmanına iyce bak Kimi gıybet söyler kimisi yalan Demez ki imanım oluyor talan Hiç bulunmaz kendi aybını bilen Sen adam ol noksanına iyce sak Kimi bir iftira çıkarır yoktan Ne nâstan utanır ne korkar Hak’tan Kimisi kendini düşürür tahttan Açık gezen şeytanına iyce bak Kimi zarafetle işin bitirir Kimi ferasetle dinin yitirir Kimi yıkar ocağını batırır Emmi dayı gümanına iyce bak Kimsenin aybına sen olma nazır Cümlenin Halik’ı her yerde hazır Belki meclisinde bulunur Hızır Kalp gözüyle dört yanına iyce bak Eğerki bir zalim3 seni döverse Sükût eyle sakalına söverse Baktın ayağına bir taş değerse Sabreyleyip isyanına iyce bak Etme bir kimseye sakın intizar Hakkını hak eder ol Perverdigâr Eğer bir kimseyle edersen pazar Arşınına4 mizanına iyce bak Edepli ol edebini takın ha Cahil meclisine olma yakın ha Zamanenin nisasından sakın ha Kan akıtır bühtanına iyce bak Kurtarayım dersen eğer serini Beş vakit namaza sarf et varını Kardeşine bile deme sırrını Kastederler öz canına iyce bak İpeğini kara kıla katarlar Güherini az parayla satarlar Sonra seni pamuk gibi atarlar Ey RUHSATî zamanına iyce bak 5 Daha senden gayrı âşık mı yoktur Nedir bu telaşın ey deli gönül Hele düşün devr-i Adem’den beri Neler gelmiş geçmiş say deli gönül Günde bir yol duman çöker serime Elim ermez gidem kisb ü kârime Kendi bildiğine doğrudur deme Gel iki adama uy deli gönül Şu yalan dünyadan ümidini üz İnanmazsan bak kitaba yüz be yüz Hanen mezaristan malın bir top bez Daha doymadıysan doy deli gönül Baktım iki kişi mezar eşiyor Gam kasavet geldi boydan aşıyor Çok yaşayan yüze kadar yaşıyor Gel de bu rüyayı yoy deli gönül Birgün bindirirler ölüm atına Yarın iletirler Hakk’ın katına Topraklar susamış adam etine Hep ağzını açmış hey deli gönül Mevlâ’m kanat vermiş uçamıyorsun Bu nefsin elinden kaçamıyorsun RUHSATÎ dünyadan geçemiyorsun Topraklar başına vay deli gönül 6 Yine bahar geldi bülbül sesinden Seda verip seslendin mi yaylalar Çevre yanın lale sümbül bürümüş Gelin olup süslendin mi yaylalar Yedi veren dağlar nasıl düzenmiş Sarıçiçek elvan elvan bezenmiş Yoktan var eyleyen nasıl özenmiş Boynun eğip dos(t)landın mı yaylalar Gözyaşlarım sel olmuş da çağlıyor Kömür gözlüm karaları bağlıyor Bülbül gelmiş gül dalında ağlıyor Deli idin uslandın mı yaylalar Zülüfler perişan kâküller deste Ah ne yapayım ki gönlüm şikeste Daha benden gayri kalmadı yasta Derdim çekip pos(t)landın mı yaylalar Sefil sümbül boynun eğmiş bakıyor Sarıçiçek amber olmuş kokuyor Senin bu hasretin beni yakıyor Al giyinip feslendin mi yaylalar Gül açılmış koku katıyor yıldan Okusam da anlamıyor bin dilden Çekeyim derdini ne gelir elden Eğip boynun dos(t)landın mı yaylalar Ben de senin gibi ersem murada Neyleyim ki elimde yok irade RUHSATÎ’yim gam yüklerim kirada Beni görüp yaslandın mı yaylalar 7 Zenginin züğürdün vasfın edeyim Züğürt nere varsa han da bulamaz Zengine baklava börek çekilir Züğürt arpa darı nan da bulamaz Zenginin yoluna çıkarlar karşı Aralıkta kalır züğürdün başı Zenginler giyerler kutnu kumaşı Züğürt bacağına don da bulamaz Zenginin yoluna olurlar türap Züğürt nere varsa her işi harap Zenginler giyerler kundura çorap Züğürt ayağına gön de bulamaz Zenginin faytonu dağlardan aşar Züğürt düz ovada yolundan şaşar Zenginin helvası bal ile pişer Züğürt herlesine un da bulamaz Zenginin iki üç kat olur damı Gece şule vermez züğürdün mumu Kızılırmak gibi zenginin demi Züğürt damarında kan da bulamaz Zengin nere varsa ırahat olur Züğürdün her işi kabahat olu Zenginin kefeni dokuz kat olur Züğürt kefenine yen de bulamaz RUHSAT bu güftarı yazar bitirir Züğürdün vasfını yazar bitirir Zengin zemheri de terler oturur Züğürt ağustosta gün de bulamaz 1 özünü / sözünü A, G 2 kisbine / kârına ABD 3 Eğerki bir zalim / Eğer bir kimse ki ABD 4 Arşınına / Teraziyle ABD
__________________
Sadece Susmak İstiyorum... Yalan İnsanları Kaale Almadan... Haklıyken Haksız Gözüksem Bile Kendimi Savunmadan... HUZUR Bulmak İstiyorum Gözlerimi Kapayıp Kimseyi Anmadan... Sessizliği Dinlemek İstiyorum,Yüzüme Gülüp Arkamdan Konuşulanları Duymadan... |
06.07.2007, 04:37 | #5 |
Yeni Yiğido
merkez_reis Şuan
Son Aktivite: 28.01.2009 21:53
Üyelik Tarihi: 27.02.2007
Yaş: 36
Mesajlar: 17
Tecrübe Puanı: 0
|
--->: RUHSATÎ (1835-1911)
gurur Duyuyorum Ruhsati babamızla
Ruhu Şad olsun Topragı bol olsun |
14.06.2009, 09:36 | #6 |
Moderator
Salim58 Şuan
Üyelik Tarihi: 11.05.2009
Yaş: 58
Mesajlar: 59.381
Tecrübe Puanı: 10
|
Cevap: RUHSATÎ (1835-1911)
Bakmaz mısın garip bülbül
Feryat ider sahralarda Ötüşünden bilen bilir Neler söyler sahralarda İndirüp secdeye başı Çalsın bağrına taşı Aşıklar akıdır yaşı Ah iderler sahralarda Ahretine yakup fener Nefsini öldürmek hüner Çarhı felek gibi döner Aylar günler sahralarda Ne yatarsın behey beşer! Şimdi güneş yere düşer! Allah Allah deyu coşar Çağlayanlar sahralarda Var kendi aybım gör ki Yüzünü yerlere sür ki Ruhsati uyanık dur ki Nuş eylerler sahralarda ______________________________ ___ Bir arzuhal yazdım şahlar şahına Sabır köşesine otursun demiş Nefsin arzusuna etmesin heves Ekmeğini suya batırsın demiş Hakkı hakikate bağlasın özün Erenler cümleye eyler mi yazın Namert kapısına değmesin gözün Kötülüğü kalpten götürsün demiş Ey Ruhsati nefsin ne yaman azdın Yalınız sen değil zamane azgın Ölmeyince kesmemkulumun rızkın Emrimi yerine getirsin demiş
__________________
Asil İnsan İdare Eder, Aciz İnsan Şikayet Eder, Basit İnsan İftira Eder, Dürüst İnsan Sabreder... Konu Salim58 tarafından (14.06.2009 Saat 10:15 ) değiştirilmiştir.. Sebep: Arka Arkaya Mesajlar Yazdığınızdan Dolayı Flood Önleyici Devreye Girdi.Mesajlar Sistem Tarafından Otomatik Olarak Birleştirilmiştir.. |
18.08.2009, 22:55 | #7 |
Yeni Yiğido
durmazlar 58 Şuan
Son Aktivite: 18.07.2010 23:00
Üyelik Tarihi: 13.08.2009
Mesajlar: 9
Tecrübe Puanı: 0
|
Cevap: RUHSATÎ (1835-1911)
helal olsun bunları yazdıgın icın ruhsatı baba bızım dedemiz olur ben delıktaslı kamil kayanın yegenı oluyorum karatas koyundenız
|
19.08.2009, 07:19 | #8 |
Moderator
Salim58 Şuan
Üyelik Tarihi: 11.05.2009
Yaş: 58
Mesajlar: 59.381
Tecrübe Puanı: 10
|
Cevap: RUHSATÎ (1835-1911)
On birinde bir güzele hizmetim
Yeni açmış has bahçede gül gibi On ikide henüz gelmiş baharı Akar gider boz bulanık sel gibi On üçünde ebru zülfü top durur Aklı fikri temelinden kopturur On dördünde yanağından öptürür Dili şeker dudakları bal gibi On beşinde çilesini doldurur On altıda kendisini bildirir On yedide maşukunu öldürür Göz ucuyla bakar gider yel gibi On sekizde gördüğünü şaşırmaz On dokuzda döktüğünü döşürmez Yiğirmide aklın derer taşırmaz Sahip olur her yanına mal gibi Yirmi beşte döner yüceden gider Otuzunda dört etrafın denk eder Otuz beşte yavaş yavaş kan gider Kırk yaşında geçmez olur pul gibi Kırk beşinde kızıl düşer gülüne Ellisinde yokuş gelir yoluna Elli beşte bak dünyanın haline Tozar gayri sermayesiz kül gibi Altmışında duvarlara yan gelir Altmış beşte gözlerinden kan gelir Yetmişinde umut etme can gelir Tekne taşır teneşirde sal gibi Yetmiş beşte söyler söyler usanmaz Sekseninde her ne etse utanmaz Seksen beşte yatar gayri uyanmaz Ne söylersen haber vermez lal gibi Doksanında hazır eyle bezini Doksan beşte kimse çekmez nazını Yüz yaşında teslim eder özünü 1 Ey RUHSATî felek yine dul gibi
__________________
Asil İnsan İdare Eder, Aciz İnsan Şikayet Eder, Basit İnsan İftira Eder, Dürüst İnsan Sabreder... |
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
|
|