|
SİTE ANA SAYFA | Galeri | Kayıt ol | Yardım | Ajanda | Oyunlar | Bugünki Mesajlar | Arama |
Serbest Kürsü Serbest Konular |
|
Seçenekler | Arama | Stil |
08.01.2016, 12:20 | #1 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 604
|
ONOMASTİK ANALİZLER-1
AKİT- KARA-KAYA-KARA BULUT ve GENEL KURMAY
(ONOMASTİK ANALİZLER) Akit Akit=Ahit=Anlaşma=Sözleşme Tevrat, Tevrat’ın zamanın değişen koşullarına göre yeniden düzenlenmiş hali olan Talmud ve Yahudi mistisizminin kaynağı sayılan Kabala’nın söylemleri “Eski Antlaşma” veya “Eski Ahit” olarak adlandırılan Yahudi din kitabı “Tanah'” dayanır. “Yahudipeygamberi (Rab’ın elçisi) Moiz (Hz. Musa) ile Yahudi Tanrısı Rab arasında bir sözleşme (antlaşma) imzalandığına kesinlikle inanılır ve buna “Eski Antlaşma” denilir. “Yeni Ahit” ise, başka bir Yahudi peygamber jesus(Hz. İsa)ile Rab arasında yapılan antlaşmanın adıdır. Tevrat'ın Tekvin kitabının 15. Bab'ında şöyle yazar: “O günde Rab, Abraham'la ahdedip dedi: Mısır ırmağından(NİL) büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar bu diyarı, Kenileri ve Kenizzileri ve Kadmonileri ve Hittileri ve Perizzileri ve Refaları ve Amorileri ve Kenanlıları ve Girgaşileri ve Yebusilerisenin zürriyetine (soyuna) verdim.”( Tekvin, Bab: 16, Bölüm: 18, s: 13) Yahudi dini otoriteleri, sözkonusu toprakların tam tarifi konusunda farklı fikirler öne sürmüşlerdir, ancak en geniş kapsamlı ve en çok kabul gören haritanın hangi bölgeleri kapsadığı IsraelShahak tarafından şöyle açıklanır: İsrail Toprakları'nınTevratsal sınırlarını gösteren farklı haritalar içinde en büyük sınırlara sahip olan versiyon, şu bölgeleri içine alır: Güneyde tüm Sina yarımadası ve buna ek olarak Kuzey Mısır'ın Kahire'ye kadar uzanan bir parçası; doğuda, Ürdün'ün tamamı ve Suudi Arabistan'ın kuzey bölgesi; Kuveyt'in tümü ve Irak'ın çok büyük bir bölümü; kuzeyde Lübnan'ın ve Suriye'nin tamamı ve buna ek olarak Türkiye'nin Van Gölü'ne kadar uzanan büyük bir parçası; ve batıda Kıbrıs. Bu sınırlar hakkında yapılmış çok geniş kapsamlı araştırmalar, devlet desteğiyle, atlaslara, kitaplara ve makalelere dökülmekte ve okullarda bu sınırların propagandası yapılmaktadır. Siyaset bilimcisi Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün, İsrail’in sınırının Ermenistan’a kadar yaklaşması ihtimal ve hesabı vardır”(Prof. Dr. Yalçın Küçük: İsyan-2, s:11.) sözlerinin tam isabet olduğunu söyleyebiliriz. Yani, Yalçın Hoca, bilerek konuşuyor: BOP, aslında Büyük İsrail Projesi (BİP)‘nin maskesidir.ABD genel kurmayı tarafından yapılan ve ilk kez NATO’ya dahil ülkelerin İtalya’daki seminerinde subaylara ders olarak gösterilen (öğretilen ) Büyük Ortadoğu Projesi ( BOP) haritası dikkatli incelenirse, İsrail–Rusya arsasındaki tırı-vırı devletler sayılamaza- Hatay-Gürcistan Hattı’nın aslında İsrail-Rusya hattı olduğu görülür İslam mitolojisi Yahudi mitolojisinden doğmuştur; peygamberleri ortak, inanç ritüelleri benzerdi ve büyük çoğunlukla ırksal kan bağları da vardı. Örneğin, sabetayizmin temeli olan Kabala da İspanya'da, İslam tasavvufu içinde gelişmişti, temel kitabi Zohar, ispanya’da tamamlanmıştır; o zamandan beri İslam ve Yahudisufizmi birbirinden hiç ayrılmamıştır. (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Tekeliyet-1, s:220.) Kara ‘Kara’ İbrani'de okumak demek ve kendilerini Tevrat'ın okunmasıyla sınırlayan bir tarikatın da adıdır; daha çok Kırım çevresindeki bu tarikatın mensuplarına, İbrani ‘karaim’, Latin kökenli dillerde ‘karaid’ ve bizim dilimizde ise "-i" nisbet ekiyle ‘kara-i’ daha doğrusu ‘karay’ denmektedir. (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Tekeliyet-2, s?) Türk Sünniliğinin dibi(en katı) nasıl Nakşibendilik ise, Yahudi tarikatı ‘Kara’ da Kabala’nın en dibi, karanlık kuyusudur. Yahudi mistisizminin kaynağı sayılan ‘Kabbala’ sözü İbrani dilinde "gelenek" anlamına gelen "kabbalah"tan türemiştir. Bu kavramın M.Ö. I.yy.'da ortaya çıktığı, M.S. Xl.yy.'da geniş bir alana yayıldığı görülür. Kabala, ‘Eski Ahid'e’ dayanan, onun gerçek anlamını araştırmayı konu edinen akımdır. Kırım ve çevresindeki Yahudi etniğiKaraim veya Karay Yahudileri olarak bilinir. Bu Yahudiler, mensubu oldukları etnisitenin adını ad, soy-adı olarak taşırlar ve yaşadıkları semte veya ticarethanelerine de verirler. Örneğin, 1855 Kırım Savaşı’nda İstanbul’a gelen Karaim Yahudileri İstanbul’da o günlerde gerçekten bir köy olan bugünkü ‘Karaköy’ semtine yerleştirilmişlerdir. İlk yerleştiklerinde oraya ‘Kara-yköy’ denilmiştir ancak zamanla halkın dilinde Kara-y’daki ‘y’ harfi düşerek ‘Karaköy’ olmuştur. Karay Yahudi’si roman yazarı Refik Halit, ‘Karay’ı soy-adı olarak taşımıştır (Refik Halit Karay) . Kürtler’de de ‘Karay’ soy –adı olarak taşınır. Örneğin: “Hakkari’nin Yüksekova İlçesi’nde akşam saatlerinde bir kişi uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.Yeni Mahalle Dağlıca yolu üzerinde akşam saat 20.00 sıralarında meydana gelen olayda iş yerinden çıkıp evine giden 30 yaşındaki Mehmet Sait Karay, kimliği belirsiz kişi veya kişilerin silahlı saldırısına uğradı. (Vatan Gazetesi, 23.11.2011.) Kaya - Kale İbrani dilinde‘Kale’ ya da ‘Kaya’ sözcüğünün karşılığı ‘Sela’dır. Karaim (Karay) Yahudilerinin vatanı olan Kırım’da ‘Sela-ı Cıfıd’, yani ‘Yahudi Kalesi’ adında bir semt vardır.“İster Kara-id ve ister Rabbinik olsun, Kırım'daki Yahudiler, "Çıfıt Kale" denilen bir gettoda yatmak mecburiyetinde idiler; gündüz Seray'da ve gece "Kale" veya ‘Kaya'da yaşıyorlardı. “Çufut“ da yazılıyor; ”Kale-i Çufut“ söylenebiliyor. “Çıfıt Kalesi“ tabirini de biliyoruz; İbrani, "Sela ha-Yahudim" denmektedir. Bu sözcükte, "Çıfıt" ya da "Çufut" hiçbir aşağılama tonu bulunmuyor. Çıfıt Kaya'sınındaha önceki adı "Kırkler" idi, "Kırk", Kırk-yeri veya " Kırker" ( Cuft –Kale, Çuft-Kale) olarak da biliniyor. Anadolu Yahudiliği’nin tarihçisi Profesör AvramGalante," Muğla-Gumlu yöresinde, Yahudilerin oturdukları "Cifit Kalesi" denilen bir tepe olduğundan söz etmektedir ve Türkçe bu sözcüklerin yanına da "chateaujuif" ibaresini koyuyor ki "çıfıt = juif = Yahudi" eşitliğini buluyoruz. İngilizler "Jew" diyorlar, Fransızca, Galante'nin cümlesinde de var, “juif” çağrılıyor. Muğlalı Galente "bugün bile" Çıfıt Kalesi dendiğini eklemektedir. Dolayısıyla "çıfıt kalesi" adının çok eski olduğunu ve en azından Osmanlı öncesinden geldiğini tahmin edebiliriz; buradan "çıfıt" sözcüğünün de çok eski zamanlara uzandığı sonucunu çıkarıyoruz.(Prof.Dr. Yalçın Küçük: İsimlerin İbranileştirilmesi, s :251.) Sonuç olarak, sıradan insanlar ad veya soy-adı seçerken tarihsel, dinsel bir şöhreti veya komşularına, arkadaşlarına özenerek; iş yeri adı seçerken de ya soy-adlarını veya faaliyet amaçlarına uygun buldukları adları korlar. Oysa gizli Yahudiler, tarihlerine, mitolojilerine ve yaşadıkları yerlere bağlılıklarını gösteren adlar seçerler. Örneğin, Yahudi mistizminin asıl kaynağı olan Kabbala'nın ana kitabının adı ‘Zohar’dır. Türkiye’de kriptolar daha çok "Zehra" ve köylerde "Zöhre" olarak taşınıyor. Kürtler arasında ise ‘Abuzer’ olarak taşınıyor. Judaik isim-sözlüğünde, "abuzer" görünmüyor, ama, "abuzohar" var ve yukarıda değinildiği gibi, "zohar", kabbala'nın en önemli kitabının adıdır. (Prof. Dr. Yalçın Küçük : İsimlerin İbranileştirlmesi, s-201.)Bir de tüm dünyada olduğu gibi Türkiye kripto Yahudileri tarihte kendilerine iyiliği dokunanlara sadakatle bağlıdırlar, bazılarını peygamberleri seviyesinde görüreler. Onların adlarını çocuklarında yaşatırlar. Örneğin, Selahattin, Eyyüp, Koreş, Cengiz, Timur, Bayezıd, Yavuz, Selim adları kripto Yahudiler’de çok yaygındır. “Buradan geriye, Yahudi kavmin yüksek sadakat duygusuna dönecek olursak, Selahattin’e ve hatta “Eyyübi” adına da bir bağlılık tespit edebiliyoruz. SelahattinEyyübi, Kudüs’ü Haçlılar’dan temizleyerek Yahudiler’e ibadet özgürlüğü sağlamıştı; bu nedenle “Selahattin” adı¬na bir eğilimleri var. Kaldı ki bu ad, “Sıla” veya “Selah” adı yerine de geçebiliyor ve müslümanlığı reddeden ve hristiyanlık davetlerini kabul etmeyen Cengiz’e de şükran duyulduğunu anlıyoruz. Cengiz, Rum Selçuklu Devleti’ni yıkarak, Anadolu’yu, İngiltere ve Fransa’dan atılan Yahudiler için de bir açık kapı haline getirmişti. Tarihin büyük bir tahrifatı ile bu kapının İkinci Bayezid tarafından açıldığı yazılıyor ve önemli ölçüde etkili olduğunu saptayabiliyoruz. Bu ad, “Beyazid" bazen Beyaz’a çevrilerek ad veya soyad olarak taşınıyor; şükran ödü¬yor olabilirler. Cengiz, Selahattin ve Abayezid, Yavuz adlarının taşınması mahallidir, yani Osmanlı ve türkiyreyahduileri ile sınırlıdır. Timur ise pek çok dildeki İbrani isim sözlüklerine girmiştir.Timur’un Yahudi kökenli olduğu konususnda bir rivayet var. Koreş’in, Latince yazılışıdır, aslı “Kır” olmakla, İrani’ler, “Hosrov” ve biz “Hürev” diyoruz. İrani Şahinşah Cyrus, Yahudiler’in sürgünden dönmesini sağladığı içi bu ad içselleştirilmiştir; “Koreş” İbrani söylenişidir ve 1993 “İsrael Darbesi” sırasında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş’in güreş’i, koreş’e en yakın telaf¬fuz olmaktadır. ”(Prof.Dr. Yalçın Küçük: İsimleri İbranileştirilmesi, s: 163,164.) Sabetaycılık dininin kurucusu Sabetay Sevi'nin (ŞebbatayZvi) on sekiz maddelik emirlerinde "Beria" adı sık sık geçer. Yahudi mistizminin karanlık kuyusu olan Kabala'yagöre dünyanın dört hali vardır: Azilut, Beria, Yezira, Asiya. Türkiye ve dünya Yahudileri arasında “Beria “ adını çok yaygındır. Örneğin, Süleymancılılık olarak bilinen dini cemaatin kurcusu Balkan göçmeni (muhacir) Süleyman Hilmi Tunahan’ın kızının adı “Beria”dır. Sovyetler Birliği’nde Stalin döneminde KGB'nin ünlü polis şefinin adı Lavrentiy Pavlovif Beria idi.(Soner Yalçın: Efendi Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı, s: 107.) Beria adının Amerika Birleşik Devletindeki yaygınlık oranı ise bir milyonda 1.42 civarında ve bu hesaba göre ABD'de yaklaşık 450 Beria adında insanın yaşadığı tahmin edilmektedir.([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]) İster Süleyman Hilmi Tunahan gibi Müslüman kimliğinde, ister Lavrentiy Pavlovif Beria gibi Rus kimliğinde, isterse Amerikan kimliğinde olsun (gizli) Yahudiler tarihlerine ve soyularına çok bağlıdırlar. Çocuklarına mitolojik kahramanlarının adlarını vererek geçmişlerini şimdiki zamanın içinde yaşatırlar ve atalarını çocuklarının içinde nefes alıp verdirirler. Hasan Kara-kaya'nın 'unutulmaz' altı skandal çıkışı Yeni Akit Yazarı Hasan Karakaya'nın ölümünün ardından arkada bıraktığı bu nefret yazıları kaldı. "Ölülerin arkasından konuşulmaz diye bir kural yok" diyen Yeni Akit Genel Yayın Yönetmeni Hasan Karakaya'nın ölümünün ardından, sadece kendi yazılarını hatırlayalım. İşte Karakaya'nın kaleme aldığı ve büyük tepki çeken yazılarından 6 örnek: 1- Hem “Demokrasi” diyeceksin, hem “Demokratik tepki hakkımı kullanıyorum” diyeceksin, hem de polise taş ve molotof atarken yüzünü “maske” ile gizleyeceksin!.. Ulan “köpek oğlu köpek!” Ulan pezevenk!.. Ulan kaltak!.. (1 Temmuz 2013 - Gezi Direnişi sırasında) 2- “Resmi araçların camları”nı tuz-buz eden, Başbakan’a ve Müşavir’ine“hakaretler ve küfürler” savuran, “kravatından tutup darp etmeye” çalışan bir “provokatör”ün hakkı “kötek”tir!.. “Tekmelerine sağlık Yusuf!” (16 Mayıs 2014 tarihli yazıdan - Soma Katliamı sonrası) 3- Ne malûm dövülerek öldürüldüğü, Belki, Kafasını taşlara çarpmıştır!.. Belki de Koşarken dengesini kaybedip kafasını duvara çarpmıştır! Ya da, Ne bileyim, merdivenden düşmüştür!” (15 Temmuz 2013 tarihli yazısından - Ali İsmail Korkmaz'ın ölümünün ardından) 4- Şu mübarek Ramazan günlerinde “sapık eğilimleri meşrulaştırıcı” bir eylem yapmak, üstüne üstlük “Müslümanın inancına saldıran bir slogan”atıp, pankart taşımak, düpedüz “orospuluk”tur!.. Kadınının da, erkeğinin de yaptığı, tek kelimeyle “orospuluk”tur!.. (2 Temmuz 2015 tarihli yazısından - Polisin saldırdığı Taksim'deki Onur Yürüyüşü sonrası) 5- Şimdi onun ardından nutuklar atılıyor!.. Şöyle bilim insanıydı, böyle çağdaştı falan, filân!.. Hep öyle olur ya; kel ölür, sırma saçlı olur ya, Türkan Saylan da kıymete bindi!.. Ama, açık ve net söylüyorum: Türkan Saylan, hayatı boyunca benden, benim gibi düşünenlerden ve inançları gereği örtünen hanımlardan/öğrencilerden hep nefret? etti!.. (...) geçirdiğiniz tüberkülozun, sizde bıraktığı bir izden dolayı böyle bir yola tevessül ettiniz!.. (19 Mayıs 2009 tarihli yazısından - Türkan Saylan'ın ölümünün ardından) 6- Uludere'ye hemen her gün ve hemen her fırsatta 'ağıt' yakanlar, 'PKK'nın ekmeğine yağ' sürmektedir... Açık ve net söylüyorum Uludere için akıtılan 'gözyaşı', PKK için 'cansuyu'dur!.. Ben bunu bilir, bunu söylerim!.." (19 Mayıs 2012 tarihli yazısından - Roboski Katliamı sonrasındaki tepkilere dair) Devletin zirvesi Karakaya'nın cenazesinde Yeni akit gazetesi Genel Yayın Yönetmeni HASAN Karakaya için Fatih Camii’nde cuma namazının ardından cenaze töreni düzenlendi. Törene Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Adalet Bakanı BEKİR BOZDAĞ, İstanbul Valisi Vasip Şahin ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da katıldı.[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] Devletin zirvesi Karakaya'nın cenazesinde... Berat Albayrak ağladı Erdoğan'la birlikte Suudi Arabistan'a giden, burada geçirdiği kalp krizi sonrasında yaşamını yitiren Yeni Akit Genel Koordinatörü Hasan Karakaya'nın cenaze törenine devletin zirvesinden çok sayıda isim katıldı. Erdoğan'ın bakan damadı Berat Albayrak'ın, cenaze töreninde gözyaşlarını tutamadığı görüldü. [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] Başbakan Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Suudi Arabistan ziyaretine eşlik ettiği sırada Medine'de geçirdiği kalp krizi nedeniyle hayatını kaybeden Yeni Akit Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü Hasan Karakaya için düzenlenen cenaze töreninde taziye mesajını iletti. Davutoğlu'nun açıklamaları şu şekilde; "Eğilmeyen, bükülmeyen bir kalemdi. Kişiler yaşadıkları gibi hayata veda ederler. Kendisi de peygamberimizin şehrinde rahmete kavuştu. Basın camiamızın başı sağolsun. Karakaya, kalemini hiçbir şekilde herhangi bir ürkeklik içinde kullanmadan cesurca kullandı.Allah rahmet eylesin” diye konuştu. “Yeni yıla maalesef böyle üzüntülü bir haberle girdik” diyen Davutoğlu, “Ama temenni ediyorum 2016, basından iyi haberler alacağımız bir yıl olacak” ifadesini kullandı.[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] Genelkurmay’dan Akit yazarı Karakaya için taziye Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Tuğgeneral Ertuğrul Gazi Özkürkçü'nün, Akit Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü ve yazarı Hasan Karakaya'nın vefatı dolayısıyla taziyede bulunduğu bildirildi. GENELKURMAY'DAN AKİT'E TAZİYE Akit gazetesinde yer alan haberde, Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Tuğgeneral Ertuğrul Gazi Özkürkçü'nünHasan Karakaya'nın vefatı dolayısıyla taziyelerini ilettiğini duyurdu. Akit'te yer alan haberde şu ifadelere yer verildi: "Usta kalem Hasan Karakaya'nın oğlu Fatih Karakaya ile görüşen Tuğgeneral Özkürkçü, Hasan Karakaya'nın Türkiye'nin en önde gelen gazetecilerden olduğunu belirterek, 'Haksızlığa karşı en zor zamanda konuşmasını bilmiş ve dik duruşundan asla taviz vermemiştir.' dedi. Vefatıyla birlikte Türk gazeteciliği açısından yeri doldurulamayacak bir boşluğun oluşacağını söyleyen Özkürkçü, başta ailesi olmak üzere, Akit camiasına, Türk Basınına ve okurlarına, Genelkurmay Başkanlığı adına başsağlığı dileklerini iletti." [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] Kemal KARA-bulut (Kılıçdaroğlu) Hasan KARA-kaya için taziye mesajı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Yeni Akit Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü Hasan Karakaya ile torunu Mustafa Asaf'ın vefatı nedeniyle Yeni Akit Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Mustafa Karahasanoğlu'nu telefonla arayarak başsağlığı diledi. ( NOT: Karabulut olan soyadını Kılıçdaroğlu olarak değiştimiş) [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün Aforizmaları (Saçmalamaları) “Yüksek komutanlığın (Genelkurmay) Cumhuriyeti kurduğu önermesi tartışmalıdır. Ancak çökerttiği tartımasızdır.” (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Çıkış, s: 54. Tekin Yayınevi) “Cumhuriyete karı çok şiddetli hücumu aklımdan hiç çıkarmıyordum. 1979 ve 1980 tarihinde, ‘ Asker gelecek, Erbakan’ı hapse atacak ve hiç görülmemiş yoğunlukta bir dinsel düzen kuracak,’tespitim de işte bunun sonucudur( Agy, s:55) “Artık subayların ve tabi en başta yüksek komutanların kemalist ve modernist olduklarını ve egemen sınıfın ideolojisi ile bakışının esiri olduklarını görüyordum ve göstermek istiyordum. Gösterebildiğimi biliyorum.” (Agy, s:55) “Şunu da söyleyebiliyoruz; Türkiye’nin kendi KürtleRi ile sürdürdüğü çözümsüzlük politikasında Israel etkisini aramamız yerindedir. En çok onun çıkarmadır. Bir de şunu ekleyebiliyoruz; darbelerde(12 Mart 1971, 12 Eylül 1980) Israel’in elini artık görmek zorundayız. İçeride(Türkiye’de) daha güçlüdür; kabul etme zamanındayız. “(Prof. Dr. Yalçın Küçük: İsyan-2,s:609. İthaki Yayınları) “Yahudi Vektörü” olmadan, son yüz elli yıllık tarihimizi anlamak ve Israel parmağını teşhis et¬meden son elli yılın politikasını, askeri müdahaleleri, büyük cinayetleri çöz¬mek mümkün değildir.”(Prof. Dr. Yalçın Küçük: ) |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 9 Kullanıcı cebe'e Teşekkür Ediyor... |
08.01.2016, 13:48 | #2 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 604
|
Cevap: ONOMASTİK ANALİZLER-1
"Bir de şunu ekleyebiliyoruz; darbelerde(12 Mart 1971, 12 Eylül 1980) Israel’in elini artık görmek zorundayız. İçeride(Türkiye’de) daha güçlüdür; kabul etme zamanındayız. “(Prof. Dr. Yalçın Küçük: İsyan-2,s:609. İthaki Yayınları)"
KURAN BİZİM İSRAİLLE TİCARET YAPANLARIN DEĞİL” Hükümetin dış politikasını yerden yere vuran İHH Başkanı Yıldırım, Mavi Marmara davası ile ilgili devlet içinde İsrail lehine çalışanlar olduğunu savundu. "Türkiye’de birileri İsrail lehine çalışarak UCM’ye bu bilgi ve belgeyi göndertmedi.” diye konuştu." "İHH Başkanı, İsrail’le yapılan ön anlaşma çerçevesinde gündeme gelen doğalgaz işbirliğine de değinerek, “Doğalgaz anlaşmalarının el altından yapılması, birtakım şirketlerin bu anlaşmaların içinde yer alması, bazı bürokrat ve siyasilere ortaklıklar teklif edilmesi, ortaklıkların kapalı kapılar ardında kurulması, ticaret hacminin artması…" "Bülent Yıldırım “Ne yazık ki Türkiye’nin bazı bürokratları yetkilileri ikna ederek UCM Türkiye’den bilgi ve belge istemesine rağmen bu bilgi ve belgeyi göndermediler. " [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 10 Kullanıcı cebe'e Teşekkür Ediyor... |
29.02.2016, 11:50 | #3 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 604
|
Cevap: ONOMASTİK ANALİZLER-1
"Kılıçdaroğlu’nun Alevilikle bir ilişkisi yoktur ve bir Karay’dır. Davutoğlu ve Çiçek de Karay’dırlar; Yeni Cami inşaatı başlayınca, seçilen yere “Karaköy” dediler. “Karay” ya da “Karaim” Tarikatı’nın ya da dininin kurucusu, Annan bin Davut idi ve İbrani bir sözcük olan “annan”, Türkçe “bulut” anlamındadır ve bunlarda çoktur. Karabulut Kemal’in asıl soyadı bu idi, ailesinde yabancı isimler çoktur; eşinin önce pek çok sakladığı adı “silviya”, torunu “duru” ve damadı “nadir”, ki Medine ya da Hayber’e bağlayabiliyoruz, bunlardan birkaçıdır. Davutoğlu, Çiçek’e hep sevgi duymuştu, kardeş sevgisidir." (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Çıkış,s:87)
|
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 4 Kullanıcı cebe'e Teşekkür Ediyor... |
09.05.2016, 12:36 | #4 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 604
|
Cevap: ONOMASTİK ANALİZLER-1
ONOMASTİK (İSİM BİLİM) ANALİZLER
“…'Sertel’lerin (Zekeriya Sertel-Sabiha Sertel) iki kızının pek mutaassıp sabetayist yaşamlarını, tek başına Sabiha’ya bağlayamayız. Tabii bu tespitimde hiçbir olumsuz ton yoktur ve eğer herhangi bir ton varsa, olumludur. Ben Halide (Edip Adıvar)ve Behice(Boran) ile birlikte Sabiha’yı (Sertel) hep üç “Büyük Türk Kızı” saydım ve devam ediyorum, cumhuriyetin kuruluşunda çok önemlidirler. Yalnız, sabetayistler, bazı sektörleri ellerinde tuttular ve hem sosyal mobilizasyonu kestiler ve hem de, bazıları, İsraele bağlandılar. “ (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Çıkış, s 264. Tekin Yayınevi) Xxxxxxxxx “Anılar birbirini izlediler, Cahit Uçuk’un ( Bombalı saldırıda öldürülen Doç. Dr. Bahriye Üçok’un teyze kızı) , kızkardeşinin adı “Kaya” idi ve Cahit de kızdır, İbrani asıllılarda isimler çok zaman cinsiyet tanımıyorlar; “sıla” ya da “selah” aynı sözcüktür, selah’ı “sıla” okuyoruz; “kaya” Türkçe karşılığıdır. Bir İmparatorluk Çökerken kitabı, ilk baskı¬sını 1995 yılında yapmıştı, ancak parlaması daha sonradır. 2004 yılın¬da on üçüncü baskıyı bulduğunu görüyoruz. Cahit’in, ocak 2003’te yayınlanan Erkekler Dünyasında Bir Kadın Yazar kitabı da bir ayda dört baskıya ulaşmıştı, dördü aşıp aşmadığını bilmiyorum. Bu yıllarda, 2003 ve 2004, sabetayist ilginin çok yükseldiğini tespit edebiliyoruz. Cahit, Selanik’ten mübadil olarak geldiklerinde, Selanik özleminden aile büyüklerinin gözyaşlarının sel olduğunu yazmadan edemiyordu; ancak yazdıklarının asıl ilginç yanı, üzerine oturdukları zenginliklerdir. Gönderilen Yunaniler’in çiftlikleri ve konakları mübadillere akı¬yor. “İyi” yerlere gönderilenler, Kayseri, Antalya, Trabzon, sanki petrol yatağı buldular ve hepsi büyük zengin oldular. Cahit, İbrani asıllıdır ve Ziya Gökalp ve Turhan Feyzioğlu(Türkiye Barolar Başkanı Metin Feyzioğlu’nun dedesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi eski dekanı) ile akraba ailelerden geliyorlar. Anılarında, Antalya’da kavuştukları zenginlikleri anlatıyor ve tuhaf, Antalya’da bir zamanlar, önde gelen ailelerin bazen bir süre için kapılarını kapattıkları, küçük ve güzel kızlarının dışarıya çıkmalarına izin vermedikleri de yazılıdır. Dedikodu mu, olabilir ve ben not ediyorum. (Prof. Y. Küçük,: Agy, s: 264.) Xxxxxxxxxxx Şöyle bir teoremi yazabiliyorum. En çok nerede idiler; terke zorlanan Yunaniler’in en yoğun yaşadıkları yerlededirler. 1920 yılını baz alacak olursak, Trabzon’da dünya ölçüsünde zengin Yunani yaşıyordu. Antalya, zengin Yunanilarin yurdu idi ve Kayseri’de pek zengindiler. Buralar, Trabzon, Antalya, Kayseri zenginlikleri Selanik’ten gelen İbrani asıllılara dağıtıldılar. Sabancı ve Has aileleri(Eski İstanbul Bankası’nın sahipleri ve Akbank’ın ortakları) kayserilidirle. Adana’ya buradan indiler.İbrani kökenli olmaları büyük ihtimaldir. “Saban” , ibrani “nir” karşılığıdır (agy, s:265) Xxxxx Reşat D. Tesal’in, Selanik’ten İstanbul’a kitabı, 1998, göçertilen Yunaniler’in zenginliklerinin dağıtımındaki adaletsizlik öykülerini ve yakınmaları da yazıyor. İstanbul’a yerleşiyorlar, “bizim gibi, ailenin diğer birimleri de mübadil sıfatı ile mal-mülk, oturacak müstakil ev edinmişler, rahata kavuşmuşlardı” diyordu ve “bu konuda babam hepsine ayrı ayrı yardımcı olmuştu,” bunu da ekliyordu. İktisatçı terminolojisi ile bir “servet transferi” vardı; göçertilen ve Yunanistan’da yoksulluğa mahkum edilen zenginlerin servetleri, Selanik’ten gelen İbrani asıllılara veriliyordu, lüks yaşama kavuştular. Reşat Bey, önce İstanbul Lisesi’nde ve sonra Fevziye Mektebinde, şimdiki Işık Lisesi’nde, okuyordu, iyi yetiştiren okullardır. İki kız kar¬deşi vardı, Sevim ile Merih, bunların da iyi yetişmelerini hiç ihmal etmemiştir. Önce Alman Frau Zikof u buldular, sonra daha iyisini aradılar ve sonunda yine Alman Madam Daumier’yi edindiler, artık evlerinde daimi kalan bir Alman mürebbiyeye sahiptirler. İki kızı yetiştirdiler. Babaları Dürrü Efendi ikinci evliliği yapmıştı, yeni annelerine “Hanımabla” dediler. Babaları için ise şu bilgiyi veriyorlar: “Rahmetli babam, işini uyduranların hemen İstanbul’dan, çok avantajlı olarak sağladığı mübadil haklarını, kış fırtınalarında batma tehlikeleriyle geçen sayısız vapur yolculukları sonunda, nihayet, Karadeniz bölgesinde temin edebilmişti. Bu sayede, Zonguldak, Karadeniz Ereğlisi ve Kozlu’da, mübadil Rumlardan kalma ve oldukça değerli ev, arsa veu mağaza, hatta otel türünden yerler almıştı.” (Prof. Y. Küçük,: Agy, s: 265.) Baba Dürrü, vasiyetinde, bu otelleri Reşat ile kardeşine bırakıyor: oğullarını daha çok sevdiğini çıkarabiliyoruz. Bir hastalık sonunda ölüyorlar ve hastalığın anlatımında bir küçük ayrıntıya rastlıyoruz. Hastanede röntgeni çekiliyor ve “o sırada enişte Sulhi Dönmezer’leberaber ordaydık” diyor, altın değerinde bir bilgi. Gerçi Türkiye’de Kim Kimdir ansiklopedisinde de buluyoruz, ama yine de önemlidir; sanki saklı, Dönmezer’in adı sadece burada geçmektedir. Türk Ceza Kanununun “faşistler ile mücadele” için konmuş, ancak sadece komünizme uygulanmış, ünlü 141-142. maddelerinin, daha ünlü bilirkişisi Profesör Sulhi Dönmezer’in, Mürebbiye Madam Daimier tarafından yetiştirilmiş Merih Tesal ile evlenmiş olduklarını, artık biliyoruz. Dönmezer, bu bilirkişilik döneminde, yine İbrani asıllı Profesör Sahir Erman ile beraberdi, korkunçtular; dosya, Dönmezer-Erman İkilisine verilir verilmez, aydınlar hapishane bavullarım hazırlıyordu. İstisnası, nerede ise, yoktur. Belki de Merih Hanım’a kalan Yunani mülklere, bu solcu aydınların el koymalarından korkuyordu; solcuları hep servet hırsızı gördüklerini düşünebiliyorum. Profesör Dönmezer’in önüne gelen solcuları hep hapse gönderdiğini biliyoruz. (Prof. Y. Küçük,: Agy, s: 266.) Xxxxxxxxxxx Başta veya sonda bu “er” ekini seviyoruz, “İlker” veya “soner”, “yurdaer” ya da “Atamer” çokturlar, başında “erman” ve sonunda “dönmez er,” her yerde varlar. Sulhi adı da, Türkçe “barış” ama, esas “şalom” karşılığıdır; er’e gelince bu er’i nerede kesmek gerektiği, beni, pek çok meşgul etmişti, zordur. Dönme/zer, yapabiliriz, altın anlamında olup, altın “dönme” olarak anlayabiliriz. Fakat dönmez/er de mümkündür, pek sağlam, artık “dönmez” böyle de düşüneşinebiliriz. İsim bilim işinde zor bir problem ve öylece bırakıyoruz!. Bir gün çözerim.(Prof. Y. Küçük,: Agy, s: 266.) Xxxxxxxx Mahkemede (Silivri ) kıdemli savcımız Mehmet Ali Pekgüzel idi. “Mehmet Ali” adını , Türk Mlümnlar’ın taşımadıklarını söyledim. /…/Yeni bir disiplin doğuyor, doğuranlara güvenmek durumundayız. Peki, bir “Türk-müslüman” kimdir ya da nedir; buna bakıyoruz, ya alevi ya da sünni’dirler; ve bunlardan birisi, “Mehmet” ya da “Muhammed” ve diğeri “Ali” adını taşımamaktadır, “mehmet ali” istisnadır. Buna kimse itiraz edemiyor; Mısırda çok azdır, “Murat” misli sanki “dönme” sayıyorlar. Bu kadar mı, “Mehmet Ali” mi, İkincisini “Eli” olarak da söyleyebiliriz. “Mehmet”, Sabetay Sevi’nin müslümanlığa geçtiğinde aldığı ilk isimdir ve “El”, İbranide “Allah” ve -i eki de “benim” demektir ve böylece, Sabetay Sevi, “benim Allah’ım” demenin, bir başka yolunu bulmuş oluyoruz. Demek inanç başka ve inatçıdır. Sabetayizmde “Sevi,” nebi, peygamber değil, Allah’tır.(Prof. Y. Küçük,: Agy, s: 268.) Güzel, çok sağlam bir disipline doğru yol alıyoruz. Biz, soyadını “Erbil” almıyoruz ve “Erbilli” yapıyoruz. Yavuz Bingöl veya Şerif Mardin ve tabii Mehmet Ali Erbil de, soyadları, kurmak üzere çalıştığımız bu yeni bilimde, uyumsuzluk göstermektedirler. . (Prof. Y. Küçük,: Agy, s: 268.) Xxxxxxxxxxx Benim çalışkan çalışma arkadaşlarım New York yahudi mezarlıklarında “Birand” soyadını da buldular ve fotoğraflarını çekerek bana verdiler. Öyleyse, bu bilim yolunda mezarlıkları gezmek var; mezarlıklar önemlidirler. Sabetayistlerimiz için Karacaahmet: Bülbülderesi ve Kuzguncuk’ta Nakkaştepe mezarlıkları seçkin yerlerdir. Ancak doldular ve şimdi Kilyos’ta denize bakan yerde mezarlık gözdedir. . (Prof. Y. Küçük,: Agy, s: 268.) Xxxxxxxxx “Doğu Perinçek önce bana çok kızıyordu ve şimdi onomastique science’agirdi, soyunu Vikinglere bağlayıverdi; fakat, burada da kuşkum var. Çünkü bir de, ben “Nuri Adıgüzel Ağa’nın torunuyum” diyor ki, ikisi de, iki isim de, bendeki sözlüklerde mevcutturlar. Bendeki sözlüklerde, “Adıgüzel”, bir tesadüf, “şemtov” olarak geçiyor, İbrani olup, tam karşılığı adı güzeldir. Tabii “iyi isim” olarak da'Çevirip taşıyabiliyorlar, sakıncasını görmüyorum. “Nuri,” işte “aynen öyle” vardır ve taşıyorlar.” Prof. Y. Küçük,: Agy, s: 269.) |
12.05.2016, 12:37 | #5 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 604
|
Cevap: ONOMASTİK ANALİZLER-1
1- Abraham, Doğu’nun diminutive şeklidir, “pet-name” de diyoruz. “Mimi” Meryem için pet-addır. 2- Hepsi, çalışma dairemde mevcut sözlüklerde yer alıyor. Sadece “oray” ve “şemi” sözcükleri benim elim-mahsulüdürler. “iyi isim” Türkiye’de taşınmaktadır. 3- Mizrah’ın h’si, burada gırtlak sesidir. Yabancı televizyonlarda Netanyahu’yu dinleyenler aşinadırlar, çok zaman boğulan insan sesi çıkarıyor. Tekrarlıyorum, parisien “r” en yakınıdır. Arkadaşım İsak Galimidi’ye, Romanyot’tur, adını telaffuz etmesini söylemiştim; sonra, “hayır, gırtlak sesi,” ekledim ve İsak, “hayır, öyle söylersem İsraelli olurum ve olmam” dedi. Romanyotlar, bu topraklarda Seferat ve Eşkenaz’lardan önce vardılar. Bu arada yanlış anlaşılmak istemem, henüz bu dilin başın¬dayım. Ankara İlahiyatta Salih Akdemir Hocam ile telefonda ko¬nuşmuştuk, usta olduğunu duymuştum, bana öğretecekti, Ağustos 2014 başlarında aniden kaybettik. Yakınlarına başsağlığı dilekle¬rimi yazıyorum. 4- Mizrah, New York Times makalelerinde, bu haliyle kullanılıyor. “Mizrahi” Doğulu, Doğu Yahudisi, Itrak yahudisi ve doğrudan doğruya “yahudi” anlamlarına sahiptir. … Bilmeden olmaz, diller bilmeden ya da “Güneş Dil Teorisi” ile bilim ve analiz yapamayız. Şimdi, “İranlı profesöre matematik Nobeli” haberini analiz etmek istiyorum. Hanım Profesör, Meryem Mizrakhani’dir ve hem “Miryam” ve hem de “Meryem” olarak bilirler. Tevrat’a göre, Meryem, Musa ve Harun’un kız kardeşi oluyorlar ve soyadını “Doğudan” olarak anlayabiliriz. “Doğulu” da olabilir; aslını görmek undayım. Tabii Meryem Hanım Hocanın hakkıdır, ama kurulun seve seve ve kıvançla vermiş olduğundan kuşku duymuyorum. (Çünkü Nobel kurlu Yahudilerden oluşur, Türkiye’de de Karay Yahudi’si Orhan Pamuk’a verdiler. Cebe) … Doğu’nun (Perinçek) bir zamanlar “enişteleri,” kız kardeşi ile evliydi; evlendiği ailenin İbrani kökenli olduğunu da yazıyor ve kitaplarında var. doğru mu; cevabı şudur, hiçbir sakıncasını görmüyorum. Biz imparatorluk vârisiyiz, sefaradlardan önce burada romanyot’larvardılar. Bizden önce bu topraklarda yaşayan yahudilerdir; “Rumi” enin bir başka türüdür. Karıştık. … Esin Eden ile Nicholas Stavroulakis’in birlikte yazdıkları, Salonika:A Family Cookbook,Atina, 1997, öncü çalışmalardan birisidir ve yemek kitabı olmayı çok aşıyor. Stavroulakis’in şu paragrafı çok değerlidir: “Though Muslims, the Mamin were ethnically identifiable as Spanish and Jewish. No attemps were ever made to assume an identity other than that imposed by the teachings and mission of Sabetay. This gave to the sectarians an aura of mystery and presented a firmly closed door to any form of investigation.”Çok açıklayıcı ve güzel, müslümandırlar, ancak Ispanya’dan geldiklerini ve yahudi köklerini biliyorlar ve pek memnunlar. Sabetay’ın öğretisi ve misyonu, bu tarikat mensuplarına yetiyor; Kripto-yahudi değiller; yalnız sabetayizme bağlanmak, sabetayistlere bir hava veriyor, gizli diyemeyiz, ancak kapalılar. … Esin Eden, Şunu da not ediyor, “muhafazakâr bir aile değildik, dindar olduğumuz söylenemez, ancak annem yaşlandıkça, akşamları sessizce bir kenara oturur, Kur’an veya ağır dini kitaplar okurdu. Yılın ilk aylarında, birinde, süt kuzusu kesilirdi, haşlanır, tomates ve maydonoz ile sofra kurulur ve yerdik. Ailede herkes oruç tutmazdı, ancak hepimiz iftar yapardık.” Demek ramazanın bir ritüeli var. … Bir söz var, “gündüz müslüman, gece yahudi,” ancak, Eden Ailesinin gece de “müslüman” olduklarını görüyoruz. Güzel, iki nokta var, Kuran ve Tevrat, birbirinden çok uzak değiller. İki, Selanik’te Mevlevi Tekkelerinde şeyhlerin çoğu sabetayisttiler. Bu cookbook’ta, resmi olan şeyhin, Profesör Emre Gönensay’ın dedesi olduğu ediliyordu; Profesör Gönensay, Çiller Hükümetinde Dışişleri dahi oldular. Gönen, İbrani ve sabetayist geçmişi ile ünlü bir kasabadır, bu soyadına çok rastlıyoruz; yurt dışında da kullanıyorlar, bilmeyebilirler; biz, köklerini Gönene bağlama eğilimindeyiz. Disiplinimiz, budur. (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Çıkış, s: 270-273) |
12.05.2016, 13:24 | #6 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 604
|
Cevap: ONOMASTİK ANALİZLER-1
Uğur Mumcu, Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal, arka arkaya öldürüldüler. Çiller başbakan buna zamanla “Israël Darbesi” dedim ve 1996 yılında, Erbakan-Çiller hükümeti sırasında, Türkiye-İsrael arasında gizli ve çok bir stratejik antlaşma imzalandı. Bir yıl sonra, 1997’de, Genel Kurmay Başkanı Karadayı İsrael’e gittiler ve “devlet başkanı” formunda karşılandılar. 28 şubat 1997 tarihinde öğle üzeri geldiler ve “28 şubat bildirisi” yayınladılar.
… Israeli yazar, romancı, Hillel Halkin’in, internette İngilizce geçiyor ve “uncle” deniyor, amcası olabilir, Şam’da birisini görmüş, “O Şma Israel” okuyormuş, “Duy Ey İsrael,” ve buradaki “şma” ile “ismael”, ilki "duy” ve İkincisi “duyar” demektedir. Tabii “duygu” ve “duyar” isimlerimiz çoktur; İsarel’in kayıp aşiretlerinin peşinde Hillel Halkine pek itibar etmemekte mazurum. ... Başka bir sayfa açıyoruz. Bir, Celal Bayar’ın tahsili ile ilgili olarak hep “hususi” deniyor ve yazılıyor; ne demektir ve hiç sorulmuyor ve sormak, bana düşmektedir. a) İttihat ve Terakki Cemiyetinde pek çok yahudi olduğunu Profesör Baer, kaydediyorlar, bunlardan birisi olabilir mi ve sorulmayanı sormaya başlıyoruz, b) Bursa’da Alyans İsraelit vardı, buraya sadece Yahudiler, alınıyorduve Bursa’da çoktular; Celal Bey de gitmiş olabilirler ve saklamak için “hususi” dediklerini de düşünebiliriz, c) Dönme kitabının yazarının soyadı “Baer” ile “Bayar” ile cognate sözcüktür; nüfus daireleri, bizde “Bayar” varken, Baer’e izin vermediklerini de düşünebiliriz. Soğukkanlılıkla “bakmak” gerek diyorum ve ben yeteri kadar bakmış durumdayım; sonuçlarımı şimdilik saklı tutuyorum. … İki, Talat Paşa’yı da analiz etmek durumundayız; benim sevdiğim bir Jön Türk’tür, örgütleyici yanını hiçbir zaman küçümseyemeyiz. Yalnız, Yahudileri ile namdar Edirne’de, hem posta memuru ve hem de Alyans Mektebinde öğretmendi; “yoksa” demek zorunluluğu var. Bu soruyu da ihmal etmemek durumundayız. … Onomastiquearaştırmalarına geçmek ve değinmek gerekiyor, tabii “Talat” sözcüğünün atestasyon tarihini bilmiyoruz; bütün sözcüklerimizin ve bütün isimlerimizin ilk kez ne zaman kullanıldıklarını tespit ve tasnif etmemiz gerekiyor. Üniversitelerin işidir ve bunun dışında, pek zordur. Yalnız, Esin Eden’in ailesinde var, “Talat Halman” adı bilinmektedir ve Yemen’de, Terim’den gelme ihtimalini yüksek tuttuğum Fatih Terim’in babasının adı da Talat’tır; demek, varlar. … İbraniler ’de “Tal” adı sıklıkla taşınıyor, daha çok erkekler kullanı¬yorlar. Yalnız, “şebnem” karşılığıdır; gece nemi, nem ve çiy anlamlan var. Bizde isimler daha çok çeviri yoluyla alınıyor; “barış” ile “sulh”, şalom; “can” ile “hayat,” hayim; “ümit” ile “umut,” tikva”; “şebnem’, tal;“gül” ya da “gülen” ve çokça “güler,” isak, İsrael’de Yitzhak; “doğu” . mizrah, çevirişidirler ve ayrıca, “yaşar” ve “yeter” sözcükler İbrani ve Türkçede, anlamları farklı, söylenişleri aynıdırlar. … Sözcükler eril ve dişildirler, dişil isimler “-at” ekini de alıyorlar ve “talat” adı da olabilir, ancak kurala aykırıdır, çünkü “tal” adının eril olduğunu biliyoruz. Yalnız, böyle olmakla birlikte, diyasporada, sözcük yapılırken, kural dışına çıkışlara pek çok kez tanık oluyoruz, “Naz” adı var, az da olsa bozmadır ve “Nazlı” ve “Nazım” icatlar mümkündür. Nazım’ın (Nazım Hikmet) ailesinin Yahudi kökeninden artık bir kuşkumuz yoktur. (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Çıkış, s: 277-279) Tabii, hepsi öyledir demek istemiyorum ve isimbilim disiplininde, böyle bir şartlanma yoktur. İsimbilim, bir imkân ve ihtimal alanıdır; bunu açıyorum. Başka işaretler yoksa, bir bağlantı kuramıyoruz ve kurmuyoruz. … İki teoremi hatırlatabilir miyim, bir, “İsrael, Türkiye’de İsrael’den güçlüdür” ve en güçlü olduğu bir yer, Silahlı Kuvvetlerin üst kademesidir; bunu pek çok kez tekrarlamış haldeyim. Ve burada ettiğim “Yaşar” ve Genelkurmay Başkanları’ndan Yaşar Paşa adıyla çakışmaktadır. Çok küçük seçmede geçen “Gül” adı ile görevini tamamlamış olan, Cumhurbaşkanı da Gül adındadır. Peki, bir bağ kurabilir miyiz, benim kitaplarıma ve kaynaklarına güvenecek olursak , İsrael’de bağ kuruyorlar. ( Prof. Dr. Yalçın Küçük: Çıkış, s:277-279) |
14.05.2016, 13:33 | #7 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 604
|
Cevap: ONOMASTİK ANALİZLER-1
"İpekçi'nin katili 'İslam' paneli verecek
Gazeteci Abdi İpekçi'nin katili Mehmet Ali Ağca bugün İstanbul Bayrampaşa'da "Kıyamet yaklaşırken, İnsanlık çökerken Tek Çare İslam" isimli bir panel verecek. [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] ------------------- Ben bir Yahudiyim' diye başladı... Mart'ta Umre'ye giden Mehmet Ali Ağca, basın mensuplarını topladı, 'Boşuna gelmediniz' dedi ve başladı... Mehmet Ali Ağca, Mecidiyeköy’de bulunan bir apartman dairesinde toplantı düzenleyerek habercilerin karşısına çıktı. Açıklama sırasında Ağca oturduğu yerden kalktıktan sonra, “Size tarihi bir belge veriyorum. Boşuna yorulmadınız" dedi ve altında kendi imzasının bulunduğu yazılı açıklamayı bırakarak salonu terk etti. Basın mensuplarının sözlü açıklama talebi üzerine Ağca tekrar basın toplantısının düzenlendiği salona geldi. Ağca bu sefer de daha önce dağıttığı yazılı açıklamayı elinde tutarak, “Bu tarihi bir belgedir. Kendi imzamla dünya tarihine bırakıyorum. Satanist din tüccarları, satanist laikçiler, satanist ateistler, satanist komünistler iyi okusunlar, iyi anlasınlar. La ilahe illallah, yaşasın laik dünya düzeni, yaşasın laik Türkiye Cumhuriyeti" diyerek tekrar salondan çıktı. MADONNA'YA KÜFÜR Basın mensuplarına dağıttığı ve dünya tarihine bıraktığını söylediği yazılı açıklamasına kendisinin bir Yahudi olduğunu belirterek başlıyor. Ardından birçok siyasiye ağır ithamla ve şarkıcı Madonna’ya küfürler de var. (Vatan Gazetesi, 22.06.2012) ------------ Rivayetlere/mitolojik efsanelere dayanılarak İbrani ırkının atası (İlk Yahudi ) kabul edilen Avram (Abraham: Hz. İbrahim)’ın “Sara” ve “ Hagar” adında iki karısı vardı. Sara’dan İshak oldu; İshak’tan Yahudiler türedi. İshak’ın Türkçe karşılığı Güler, Gülüş, Gülsüm, vb (Türkiye’ de çok yaygın) Hz. İbrahim’in diğer karısı Hagar’dan İsmail (Şmael: Duyuş, Duygu, Duyar) oldu, ondan da Araplar türedi. Hagar, Türkçe’de Hacer söyleniyor. Agar, Ağca, vb türevleri Türkiye’de daha çok “soy” adı olarak kullanılıyor. (Not: Malatya’nın Arapgir ve Arguvan ilçeleri tarihte hep Ermeni yerleşim yerleri idi. (Bu konuda Malatya’lı Yahudi hekim Dr. Ahronn (Harun)’un oğlu Bar Hebraeus’un yazdığı ve Türk Tarih Kurumu tarafından “Abu-l Farac Tarihi” olarak yayınlanan (orijinal adı: Kronografya) adlı esere bakılabilir. 1915’te Ermeniler yok edilince yerlerine nerelerden getirildikleri bizler tarafından bilinmeyen (gelenlerin kendileri herhalde biliyorlardır) göçmenler yerleştirildi. Bunlardan biri de, siyasal ve sosyal kapasitesi bakımından sokak kültürünün ötesine geçememiş ama yine de birkaç dönem CHP milletvekilliği yapan, Arapgirli Mehmet SEVİ-GEN’dir. (Sevi=Zvi; gen= döl: Şebbatay Zvi’nin dölü) |
27.05.2016, 14:36 | #8 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 604
|
Cevap: ONOMASTİK ANALİZLER-1
Gazete Haberleri:
Padişah torunu Roksan Kunter'e şantaj: Fotoğraflarını yayarız Roksan Kunter'in cep telefonu ve tabletini hack'leyen hacker'lar "10 milyon lira vermezsen özel fotoğraflarını yayarız" tehdidinde bulundu. Roksan Kunter'in cep telefonu ve tabletini hack'leyen hacker'lar "10 milyon lira vermezsen özel fotoğraflarını yayarız" tehdidinde bulundu. Kunter'e mesaj atan hacker'lar, "Eğer bize 10 milyon lira vermezsen tüm video ve fotoğraflarını sosyal medyada yayarız" dedi. Soluğu savcılıkta alan ünlü sunucu, "Şantaja uğradım. Ben evli, çocuklu, sakin yaşayan biriyim. Mağdurum" diyerek şikayetçi oldu. Roksan Kunter, 2. Abdülhamit'in torunlarından Osman Nami Osmanoğlu'nun torunu. Babası ise ünlü basketbolcu Erman Kunter. [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] Hürrem Sultan: Hürrem Sultan (Osmanlı Türkçesi: خُرَّم خاصيكي سلطان; tam adı ile: Devletlu İsmetlu Hürrem Haseki Sultan Aliyyetü'ş-Şân Hazretleri; Avrupa'da bilinen adıyla La Rossa veya Roxelana; 1502–04, Rutenya – 15 Nisan 1558, İstanbul), Osmanlı İmparatorluğu'nun onuncu padişahı ve 89. İslam Halifesi I. Süleyman'ın nikâhlı eşi, sonraki padişah II. Selim ile Şehzade Mehmed, Mihrimah Sultan, Şehzade Abdullah, Şehzade Bayezid ve Şehzade Cihangir'in annesi, Haseki Sultan. (NOT: Bayezid İran’da 3 oğluyla birlikte (6 yaşındaki Bursa’da boğduruldu) yüz bin altın karşılığında boğdurulduğunda annesi yani Hürrem hayattaydı ve diğer oğlu II. Selim’in partisini tutuyordu. II. Selim’e Yahudi oğlu da deniliyordu, acaba neden?) [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] II. SELİM (28 Mayıs 1524 - 15 Aralık 1574) II. Selim, 11. Osmanlı padişahı. Babası Kanuni Sultan Süleymani, annesi ise Yahudi kızı Roksalan yani Hürrem Sultan'dır. [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] |
28.05.2016, 10:11 | #9 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 604
|
Cevap: ONOMASTİK ANALİZLER-1
Gazete Haberleri:
Şirin Ediger yeni bir aşka yelken açtı Okan Bayülgen'in eşki eşi ve kızının annesi Şirin Ediger yeni bir aşka yelken açtı Okan Bayülgen’in 5 yıl evli kaldıktan sonra Haziran2014’te boşandığı, kızı İstanbul’un annesi Şirin Ediger’in uzun zamandır kalbi boştu. Şirin Ediger, Cihan Ayger ile aşk yaşamaya başladı. Cihan Ayger, Şirin Ediger ile çektirdiği bu kareyi “Benim hatun sinek taklidi yaparken...” notuyla paylaşınca ilişki de ortaya çıktı. [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] Aforizmlar: Okan=Ogan ( Yahudilerde ölü yıkayan dini görevli) Ülgen: ŞebbatayZvi (Sebatay Sevi)’nin sürgün edildiği yer Arnavutluk’ta bir kasaba olan Berat, öldüğü yer ise yine Arnavutluk’da Ülgen (Ulcinj; Ulqin) şehridir. Bu sebepten, sabetayistlerin adlarında veya soyadlarında sıkça bulunduğu iddia edilir. (Bkz: Yalçın Küçük ve Soner Yalçın’ın kitapları) |
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
|
|