Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)
Akkaya Tepesinde Bir Gönül Eri Abdulvahab-i Gazi hz. - Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar
Forum - Ana Sayfa Takvim S?k Sorulan Sorular Arama

Zurück   Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar > DİN BÖLÜMÜ > Dini sohbet
SİTE ANA SAYFA Galeri Kayıt ol Yardım Ajanda Oyunlar Bugünki Mesajlar

Dini sohbet Dini sohbetlerinizi burada yapabilirsiniz



Son 15 Mesaj : Atatürk'ün Çocukluğu'na Ait Hikayeler           »          Şehzade Osman           »          Hatıra defteri           »          Antilop İle Akrebin Dostluğu           »          Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 2           »          Sitemizin Ozanları           »          SEVDİM İŞTE....           »          NEFRET ETTİM İŞTE!!!!!           »          AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1           »          SEÇKİNLER/SEÇİLMİŞLER DÜNYASI           »          Hatalarımızdan Dersler Alabilmek Ümidiyle.           »          Araf Suresi 172-173. Ayetler.( Ben Sizin Rabbiniz Değil Miyim)           »          İnancımızı Kullananların Artık Tuzağına Düşmeyelim.           »          ULAŞ-Yapalı           »          TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR PAYLAŞIMAZ
 
 
Seçenekler Arama Stil
Alt 24.11.2008, 12:30   #1
MeLody58
Usta Yiğido
 
MeLody58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
MeLody58 Şuan MeLody58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 02.06.2015 17:15

Üyelik Tarihi: 02.08.2008
Mesajlar: 2.608
Tecrübe Puanı: 843 MeLody58 COK SEVILEN BIR KISIMeLody58 COK SEVILEN BIR KISIMeLody58 COK SEVILEN BIR KISIMeLody58 COK SEVILEN BIR KISI
Standart Akkaya Tepesinde Bir Gönül Eri Abdulvahab-i Gazi hz.


Her ne kadar 1071’le Anadolu’nun kapısı Türklere sonuna değin açılmış ve atalarımız dalga dalga Anadolu’ya girmiş ve yurt edinmişlerse de, aslında Anadolu 1071’den önce insanımızla kucaklaşmış ve bağrını açmıştı. Bu topraklara öncü kuvvetler küçük birlikler halinde gelmişler, belde belde, bucak bucak yayılmışlar; anlatmışlar, yer edinmişler ve mesken tutmaya başlamışlardı.

İşte bu yazımızda kalemimizin yazdığı, dilimizin döndüğü ve tarihi belgelerin bize verdiği bilgileri dayanarak yaklaşık 12 asır evvel Arabistan çöllerinden kalkıp Anadolunun içlerine bir gönül eri olarak ulaşan, bu öncü kuvvetlerden, bu mümtaz şahsiyetlerden birini anlatmaya çalışacağım. Evliya Çelebi’nin “Rumun İncisi” anlamına gelen ”Suheyb-i Rumi” diye andığı bu ulu zat: Abdulvahab-ı Gazi hazretleridir. Türbesi ve yanında adına yapılan cami, Sivas’ın doğusunda Akkaya Tepesinin şehre nazır olan en dik ve keskin uç noktasında bulunmaktadır.

Biliriz ki, ulu kişiler destanlarla büyür halkın yüreğinde hep. Efsanevi menkibelerle süslenir hayatları. Abdulvahab-ı Gazi hazretlerinin hayatı da böyle. Nice menkıbeler anlatılmakta, nice rivayetler bulunmakta hakkında. Doğum yeri bilinmeyen ama ömrünün büyük kısmını Anadolu’da geçirdiği ve Sivas’ta şehit düştüğü noktasında birleşilen Abdulvahab-ı Gazi’nin hayatını Emevilerle Bizanslılar arasında meydana gelen savaşlarda adı ön plana çıkan Battal Gazi’nin menkıbelerini anlatan Battalnameler’den ve Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nden ve Şemseddin Sivasi’nin teşvikiyle Şair Suzi tarafından yazılan 89 beyitlik manzum eserden ve Hüseyin Hüsamettin’in Amasya Tarihi isimli kitaplardan öğrenmekteyiz. Bu eserlerdeki ortak noktalarından haraket ederek hayatı hakkında bilgiler edinmekteyiz.
Bugün halk arasında yaygın şekilde, Abdulvahab-ı Gazi’nin Peygamberimizin ashabı olduğu ve sancaktarlığını yaptığına inanılmaktadır. Anlatılan olaylar zaman açısından irdelendiğinde, Abdulvahab Gazi’nin peygamberimizin ashabı olmasından daha çok tabiin olması kuvvetle muhtemeldir. Ne var ki, ister ashabtan olsun isterse tabiinden, Abdulvahab-ı Gazi’nin anadolunun içlerinde islamın sancaktarlığını yaptığı, çeşitli mücadelelere girdiği ve bu uğurda şehit olduğu bir bilinen gerçektir. Ve önemli olanda zaten yaptığı bu mücadelerden dolayı halk onu muhayyelesinde güçlü bir kahraman, yüreğinde saygıyla anılan bir şahsiyet olarak hep yüceltmiştir.
Müslüman Oluşu ve Peygamberimizle Olan Münasebeti
Abdulvahab-ı Gazi Hazretlerinin ne zaman ve nerede doğduğu bilinmiyor. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde aslen Sivaslı olduğu yazılmaktadır. Gördüğü bir rüya üzerine memleketi olan Sivas’ı terk ederek, Peygamberimizin yanına gittiği ve onun huzurunda Müslüman olduğunu anlatmaktadır.(1)

Battalname destanları, Abdulvahab-ı Gazi’nin Peygamberimizin meclisinde bulunduğu bir sırada Anadolu hakkında bir konuşma ile başlar. Anlatılan menkıbelere göre, Peygamberimizin huzurunda meydana gelen efsanevi olay şöyle olmuştur:
Birgün Peygamberimiz mescidinde ashabının karşısında otururken, onlara şöyle der:
- Ey ashabım, kim gördüğü güzel şeylerden bahsetmek ister?
Ashabın içinden pehlivan yapılı, uzun boylu, Abdulvahab isimli birisi, müsaade isteyerek;
-Ya Rasulullah! Çok seferler ve çok yerler gördüm. Lakin bu gördüğüm yerler içerisinde Rum diyarından daha güzel mekan görmedim. Her şeyi ile çok güzel ve düzenli olan bu Rum illerinin insanları ne yazık ki Müslüman değil… İnşallah o yerler Müslümanlara nasib ola!…

Peygamberimiz bir müddet sessiz kaldıktan sonra, mübarek yüzlerini Rum tarafına çevirir. Sonra, ashabına dönerek bahsedilen bu yerlerin Müslümanlara nasib kılındığını söyler ve ashapta sevinir. Abdulvahab-ı Gazi, tekrar söz isteyerek:
-Ya Rasulullah!.. Ashaptan o zamana erişecek kimse olur mu? diye sordu. Bunun üzerine Cebrail (A.S.) Peygamberimize şöyle buyurdu :
-Sana bu soruyu soran kişi o zamana erişecektir. Sen Abdulvahab-ı Gazi’ye vasiyet et”.

Peygamberimiz, Abdulvahab-ı Gazi’nin sırtını sıvazlar ve “tul-u ömr ile muammer”(2) olması için dua eder. Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde anlatıldığına göre Abdulvahab-ı Gazi hazretleri yaklaşık 110 yıl yaşar. (3)

Battal Gazi ile İlişkisi
Battalnamelerde bu olayın devamı şöyle geçer: Abdulvahab-ı Gazi peygamberimizin vefatından sonra, Malatya’ya gider, Battal Gazi’nin babası Hüseyin Gazi ile arkadaş olur. Hüseyin Gazi’nin Cafer isimli bir oğlu olur. Hüseyin Gazi, Cafer’in (Battal Gazi’nin) doğumundan üç sene sonra, Bizanslılarla yaptığı bir çatışma sırasında şehit düşer.(4) Cafer, küçük olduğu için emirlik başkasına verilir. Cafer, çocukluğundan itibaren iyi öğretmenlerden ders alır; ata binmekte, kılıç oynamakta, güreşte hep birincidir. Aradan zaman geçer, On dört yaşına geldiğinde(5) Battal Gazi bir gün annesine şöyle der :

- “Anacığım! Artık babamın mansıbını istemenin zamanı geldiğini zannediyorum. Müsaade edersen gidip isteyeceğim.” Annesi onun bu isteğine karşı çıkar, küçük olduğunu söyler, “yapma oğul, etme oğul” dese de O’nu düşüncesinden vazgeçiremez. Battal Gazi, içlerinde Abdulvahab-ı Gazi’nin de bulunduğu ileri gelenlerinin huzuruna çıkar, babasının mansıbına talip olduğunu söyler. Battal Gazi’ye derler ki :

- “Senin baban çok hüner sahibi bir kimse idi, bu sebeple mansıb verildi kendisine. Henüz kanı yerdedir. Sen git, O’nun kanının intikamını al küffardan. Mescid, medrese köşesinde oturarak, veyahut da ata binerek, iyi kılıç kullanarak, çok iyi avlanarak mansıb sahibi olamazsın. Senin görevin atanın kanının öcünü alıp, küffar ülkesini behemehal Müslüman yapmandır!(6)“

Bu sözler üzerine Battal Gazi, kılıcını kuşanıp atına atlayarak, Malatya’ya beş konak mesafedeki Amuriyye (Amurion) ismindeki kalenin beyi olan ve babasını şehit eden Şemas(7) üzerine yürmek üzere şehirden çıkar. Malatya emiri Ömer Bey başkanlığında, şehrin ileri gelenleri tekrar toplanır. Yiğit bir gencin tek başına düşman üzerine gitmesinin doğru olmadığı düşüncesiyle, yardım gönderilmek üzere asker toplanır ve yardıma gider. Savaş meydanında ordunun sağ taraf başına Abdüsselam, sol taraf başına da kahramanlığı ile meşhur olan Abdulvahab-ı Gazi geçer ve komuta ederler.(8) Düşman perişan edilir. Anlatıldığına göre Abdulvahab-ı Gazi ve Battal Gazi, büyük kahramanlıklar ve cengaverlikler sergilerler.
Başarıyla tekrar Malatya’ya dönüldüğünde Abdulvahab-ı Gazi, yiğitliklerini gözleriyle gördüğü ve öteden beri takip ettiği Cafer’i takdir edici sözler söyler. Malatya serdarlığının Battal Gazi’ye verilmesi gerektiği belirtir.(9)

Ahmet Turan Gazi ile Karşılaşması
Battal Gazi ve Abdulvahab-ı Gazi birlikte birçok cenge katılırlar. Bu cenglerin birinde Ahmer ismindeki Ahmet Turan Gazi ile de karşılaşırlar. Bu konu ile ilgili menkıbe, Bizans içlerine tüccar kılığı ile yaptıkları bir seyahat esnasında, akşamleyin bir kalede yapılan güreş müsabakasında geçtiği anlatılmaktadır. Kısaca olay şöyledir :

Her iki taraftan da ilk karşılaşmayı yapmak üzere, birer yiğidin meydana çıkması gerektiğinden, Bizanslılardan Ahmer isimli ünlü yiğit meydana çıkar. Ahmer, karşısına kendine güvenen güçlü birini ister. Abdulvahab-ı Gazi Ahmer’in karşısına çıkar. “Muhammed Aleyhisselamı gördüm. Önünde çok gazalar eyledim. Her kim ölüm arzu eylerse meydana gelsin”(10) der ve kapışma başlar. Hücumlar karşılıklı yapılır. Abdulvahab-ı Gazi yaralanır ve çekilir. Bu sefer karşısına Battal Gazi çıkar. Yine zorlu bir mücadele olur ama bu sefer Ahmer darbe alır ve alta düşer. Battal Gazi, boynunu vurmak için kılıcını çeker, Ahmer’e Kelime-i şahadet getirirse bağışlayacağını söyler. Bunun üzerine, Ahmer, Kelime-i şahadet getirirek müslüman olur. Cafer, Ahmer’in müslüman olması üzerine, adet olduğu gibi, Ahmer’in ismini değiştirir ve ona “Bundan böyle senin adın Ahmet Turan olsun” der. Ahmer’de Cafer’e “Senin ismin de Battal olsun” der.(11) Böylece, üç yiğit cengaver Abdulvahab-ı Gazi, Battal Gazi ve Ahmet Turan Gazi bu isimlerle anılırlar ve birlikte uzun yıllar Bizans içlerinde savaşırlar.

Abdulvahab-ı Gazi’nin İstanbul Kuşatmasına Katılması
Müslümanların, Peygamberimizin İstanbul’un fethi ile ilgili övgüsüne mazhar olmak için yoğun akınlar düzenledikleri bilinmektedir. Halifelik Emevilere geçince Mesleme b. Abdülmelik komutasındaki Emevi ordusu da Malatya, Sivas, Amasya ve İstanbul çevresinde seferler düzenlenir. Bizans’taki iç karşıklıklar ve taht kavgalarından yararlanan Abdulvahab-ı Gazi, Anadolu’da Battal Gazi ile birlikte yaşamış; bir çok muharebeye katılmış, çatışmalarda ve akınlarda bulunmuştur. Bu sayede onlar, birbirlerine destek olmuş, tehlikelerden birbirlerini korumuşlardır. Bizanslılarla yapılan çatışmalarda ön saflarda yer almış ve destansı mücadeleler vermişlerdir.
Tarihi Taberi’de anlatıldığına göre, Abdülmelik b.Mervan yedi yıl süren bir İstanbul kuşatması yapar. Mesleme, Bizans’ı fetih gazasına çıkarken, İstanbul’a girmeden geri dönmeyeceğine yemin etmiştir. Bu sebeble yedi yıl süren kuşatmayı, ancak Bizanslıların, kendisini İstanbul’u ziyaret etmesi şartı ile kaldıracağını haber verir. Bizans İmparatoru III.Leon, (717-741) buna razı olunca, yanına Battal Gazi’yi alarak İstanbul’a girer. Ayasofya’yı gezer, oradan armağan olarak bir haç alır. Sonrada sözünde durarak kuşatmayı kaldırır.(12) İşte bu İstanbul kuşatmasında, Battal Gazi’nin en yakın arkadaşı olan Abdulvahab-ı Gazi’de katılmıştır.(13) Mesleme b. Abdülmelik’in İstanbul’a girişi esnasında, onların geri dönüşüne kadar sur kapısının önünde ordunun başında durmuşdur. Abdulvahab-ı Gazi’ninde içinde bulunduğu ordu, her sene bir çok kereler Bizans İmparatorluğu’nun hudutlarından içeri dalarak bir çok gazveler yapıp bölgeler fethetmişlerdir.(14)

Sivas’a Emir Oluşu
Bizansın iç karışıklıkları nedeniyle, Anadolu içlerinde gittikçe yerleşen ve güçlenen Müslüman güçler, Anadolu içinde tutunmaya, yerleşmeye ve yurt edinmeye çalışırlar. Emeviler döneminde halifeninde destek olması ve ordu göndermesi ile Anadolu içerisindeki güçlenme giderek artmaktadır. Abdulvahab-ı Gazi’yi bu hareketin içerisinde ve ön planında görmekteyiz.

Destanlarda olduğu gibi, Abdizade Hüseyin Hüsamettin’in Amasya Tarihi’nde de bu olaylarla ilgili ayrıntılı olarak Abdulvahab-ı Gazi’ye yer verilmektedir. Emevi halifesi Hişam b. Abdülmelik (724 – 743) büyük ve güçlü bir ordu hazırlayarak ordunun başına kardeşi Abdulmelik b. Mesleme’yi getirir ve Anadolu’ya gönderir. Abdulmelik b. Mesleme komutasındaki İslam ordusu Anadolu içlerinde bulunan Müslümanları da saflarına dahil ederek, Bizans ve Rumların elindeki şehirler üzerine yürürler. Bu ordunun içerisinde ve ön saflarında Abdulvahab-ı Gazi de bulunmaktadır. Anadolu’ya giren ordu iki kola ayrılır: Emir İbrahim, Ankara tarafına, Emir Muaviye ise Amasya tarafına hareket eder. M.729 da Amasya üzerine yürüyen ordu Amasya’yı ele geçirir, sonra diğer şehirleri ele geçirirler. Emir Muaviye Amasya Emirliğini komutanlardan Ömer b. el-Vazzah’a, Sivas Emirliği’nide Abdulvahab-ı Gazi’ye bırakarak tekrar Şam’a döner. Böylece, Abdulvahab-ı Gazi hazretleri Sivas’a emir olur. İki yılı aşkın bir süre Sivas Emiri olarak şehri yönetir. Şehrin imarı yönünde yoğun çaba sarfeder.

Şehit oluşu=
Amasya Tarihi ve diğer tarih kitaplarında anlatıldığına göre Emevi ordusunun Anadolu’dan ayrıldığı, Sivas ve çevresinde az sayıda Müslüman askerin kaldığını haber alan Pontos Valisi Kostantin, Karadeniz tarafından büyük bir ordu toplar. Amasya ve Sivas üzerine yürür. Sivas yakınlarında bugünkü Soğuk Çermiğin bulunduğu yerde şiddetli çatışmalar olur. Danişmentname’de (15), bu olay, bazı küçük farklılıklarla ve detaylı olarak şöyle anlatılmaktadır. Sivas’ı tekrar Müslümanların elinden almak isteyen Mihael (veya Manuel)’in kardeşi ve Tokat Beyi olan Sivastos ile birlikte bir hile kurup bezirgan kılığı ile Sivas surlarının kapılarına yaklaşırlar. Kapı muhafızlarına, “biz halifenin askerleriyiz, Kıpçak ilinden geliyoruz, arkamızda Rum ordusu var ve bizi takip ediyor” sözleriyle kale kapısını açtırır ve içeri girerler. Arkalarından Rum Çerisi gelir ve gazilerin mukavemeti ile karşılaşınca da Canik hükümdarı Matrid (Taronite)nin gönderdiği 40. bin kişilik bir yardımcı kuvvetle Sivas’ı zapdetmeye çalışırlar. Sivas Emiri olan Abdulvahab-ı Gazi ve içlerinde Ahmet Turan Gazi’ninde bulunduğu gaziler Sivas’ı savunmaya çalışırlar. Çatışma şiddetlenir. Soğuk çermik bölgesinde yapılan bu çarpışmada Abdulvahab-ı Gazi ve çok sayıda Müslüman şehit düşer. (731) Müslümanlar çatışmayı kaybeder ve şehir tekrar Rumların eline geçer. Yaklaşık iki yıl Sivas’ta emirlik yapan Abdulvahab-ı Gazi ve çatışmada Soğuk Çermik bölgesinde şehit düşer. Çermiğin sularını da alarak Akkaya tepesi önünden geçerek Kızılırmak’la birleşen Mısmılırmak, sel sularıyla çoşmasıyla Abdulvehhab Gazi’nin cesedini sürükler ve Akkaya tepesinin önünde kumlarla üzerini örter. Yine bu çatışmada şehit düşen Ahmet Turan Gazi ise Soğuk Çermik’te bugün tepelerin üzerinde medfundur.

Cesedinin Bulunuşu
Abdulvahab-ı Gazi’nin 731 yılında Sivas Emirliği görevinde bulunup Sivas’ı savunurken şehit edilmesiyle birlikte, Anadoludaki Müslüman, Rum ve Bizans çatışmaları bir müddet daha devam eder. Emevilerin son dönemi ve Abbasiler döneminde iç karışıklıkların devam etmesiyle, anadoluya yapılan destekler ve akınlar zayıflar ve zamanla müslümanlar etkisiz hale gelerek geri çekilirler. Böylece, Anadolu uzun bir süre daha Bizanslıların elinde kalır.
Büyük Türk komutanı Sultan Alparslan’ın Malazgirt’ten başlattığı akın 1071 tarihinde, dönüm noktalarından birisini oluşturur. Sivas’ın Türklerin eline tamamen geçtiği Danişmentliler döneminde Abdulvahab-ı Gazi bir ulu zatın rüyasına girer. Cesedinin bulunduğu yeri gösterir ve kendisinin oradan çıkarılarak, yine kendisinin işaret ettiği, Akkaya tepesinin üzerine (bugünkü türbesinin bulunduğu yere) defnedilmesini ister. Sabahleyin şehrin eşrafı toplanır, ırmağın yatağındaki gösterilen yeri kazdıklarında, Abdulvahab-ı Gazi’nin cesedinin bozulmadığını ve bütün canlılığı ile orada olduğunu görürler. Muhtemelen Soğuk Çermik civarında hile sonucu yapılan ve savaş sonrası şiddetli yağmurla oluşan sel suları Rum askerlerini Kızılırmak’a sürükleyip helak ederken, Abdulvahab-ı Gazi‘nin cesedini de Akkaya tepesinin eteklerine getirmiş ve orada üzerini kumlarla örtmüştür.

Kumlardan çıkarılan Abdulvahab-ı Gazi’nin bozulmamış cesedi yine rüyada bahsettiği Akkaya tepesinin üzerindeki kayalık alanın uc noktasına defnedilir. Zamanla buraya türbe, cami ve zaviye yapılır. Bugün halk arasında buraya Yukarı Tekke denilmekte ve hâlâ büyük bir hürmetle ziyaret edilmektedir.

Yukarı Tekke
Kim tarafından ve ne zaman yapıldığı belli olmayan Abdulvahab-ı Gazi’nin türbesi sekizgen bir şekilde ve taştan yapılmıştır. Geçen zamanla birlikte çok tamir görmüş ve yanına bir meccid yapılmıştır. Ahşap olan bu mescit, türbe ile birlikte muhtelif zamanlarda onarılmıştır. Bu onarımlardan bilinenler miladi (1325) yılında Çakıcıoğlu Şerafettin’in yaptırdığıdır. Çakıcıoğlu Şerafettin türbe ve caminin sürekli bir gelire kavuşması için ilk vakfiyesini kurmuştur. Daha sonra 1482 yıllarında II. Beyazıt Han tamir ettirmiş, 1740 yılında ise Sivas valisi Zaralızade Mehmet Paşa camiyi yeni baştan tamir ettirerek vakfiyesini yenilemiş ve buraya su getirmiştir. Son olarakta 1974 yılında Sivas halkının yurdun her köşesinde yapılan binlerce camiden birisini daha bu tepe üzerine, Abdulvahabi Gazi Hazretlerinin Türbesi’nin yanına yaptırmıştır. Sekizgen zemine taşdân yapılan bu ilk türbenin dört duvarı güzel yazı ve şiirlerle doludur. Hatta IV. Murat Han’ın kırık talik yazısı ile şu beyit vardır: ”Şu denlu dev ide bu çarhı devvar /Ne ben kala, ne hat kala, ne divar .”

Sivas halkı Abdulvahab-ı Gazi Hazretlerinin bu türbesini öteden beridir ”Yukarı Tekke” adıyla ziyaret etmektedir. Bu türbenin yakınında Kanuni Sultan Süleyman’ın çocukları olduğu söylenen ama doğruluğu bilinmeyen dört adet çocuk mezarı daha vardır.

Bağdat fatihi IV. Murat’ın Abdulvahab-ı Gazi ile birlikte bir menkıbesini Evliya Çelebi Seya-hatnamesinde şöyle anlatır:

”IV. Murat bu kabri ziyaret edip ruhaniyetlerinden yardım isterken Murat Han’ın kalbine ilahi ilham ile (Fetahnâ’l Irak) sözleri gelip Bağdat’ın tarihini tesbit etmiştir. Bu sevinç ile IV. Murat Han Abdulvahab-ı Gazi’nin türbesinden dışarı çıkıp silahtar Melek Ahmet Ağa’dan mızrak alıp şehre bakan bir kayanın üzerinden atarken Allah’ın emri ile bir kara kartal havada uçmakta idi. Murat Han :
Bağdat’ı feth edersem şu kuş avım olsun. Ya şeyh Suhâyb (Abdulvahab-ı Gazi)!... diye mızrağı kuşa atar, kuşa isabet edince ”Allah’a şükürler olsun, Bağdat benimdir.” diyerek sevinmiştir. Hala o mızrağın düştüğü yerde yüksek bir sütun üzerinde bir nişangâh vardır ki bütün ok atanlar bu menzil nişanına pota, azmayiş ve diğer oklarla yetişmekte acizdirler. Hala o nişangâh üzerinde celi yazısı ile Çevri Çelebinin şu tarihi yazılıdır.: ”Biri kalkıp dedi ona tarih Aferin ey dilir-i sam-akran” sene 1048.


MeLody58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 2 Kullanıcı MeLody58'e Teşekkür Ediyor...
 


Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesaj?n?z? De?i?tirme Yetkiniz Yok

BB Code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Sabiha Serin Siir Kösesi Sabiha Serin Şiirler 169 02.09.2010 10:50


WEZ Format +2. ?uan Saat: 04:56.


Powered by: vBulletin. Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

Copyright © - Bütün Haklar Sivaslilar.net'e aittir.