|
SİTE ANA SAYFA | Galeri | Kayıt ol | Yardım | Ajanda | Oyunlar | Bugünki Mesajlar | Arama |
Gürün Gürün İlçesi ve Köyleri |
|
Seçenekler | Arama | Stil |
19.09.2008, 12:16 | #1 |
Usta Yiğido
gul-i_ahmer Şuan
Son Aktivite: 27.08.2010 16:43
Üyelik Tarihi: 15.09.2008
Yaş: 35
Mesajlar: 698
Tecrübe Puanı: 664
|
GÜRÜN İLÇESİ’NDE OYNANAN ÇOCUK OYUNLARI
GÜRÜN İLÇESİ’NDE OYNANAN ÇOCUK OYUNLARI DEĞNEK ATTIM Koşturmaya bayılırdım Değnek attı mı Hangiçocuk bilmez bu tadımı? Anam seyrederdi Dörtnala kalktığımı Kucağına alıp derdi; Oğlum sorarmış düşman Türk Çocuğu biner mi değnek ata? “Evet biner” denilirse Yenemeyiz Türk’ü, dermiş kerata. Fazıl OYAT Bilindiği gibi folklorumuzu meydana getiren bir çok halk kültürü bulunmaktadır. Bu maddi ve manevi halk ürünlerinden birisi de oyunlarımızdır. Oyun denince akla gelen sadece halkımızın düğün, eğlence gibi şenliklerinde oynamış oldukları halk dansları (halayları) akla gelmemelidir. Zira halk ürünlerimizin bir parçası olan halk danslarımızın haricinde yine halk tarafından meydana getirilmiş ve mazideki hayatla bugünü yarına bağlayan ve sosyal bağları kuvvetlendirecek oyunlarımızın, ilmi zihniyetten uzak müdahalelerle zamanımıza kadar gelmiş olanlarından birisi çocukların oynamış oldukları geleneksel ve yöresel “Çocuk Oyunlarıdır.” Çocuk Oyunları, çocukların dikkatini, ruhsal gelişimini, çevreyle olan ilişkilerini biçimlendirerek, geleceğe yönlendirmesi bakımından çok etkilidir. Oyunlar aynı zamanda çocukların kas ve beden gelişmesine de yardımcı olmaktadır. Oyunlar bir çocuğun hem bedenen ve hem de ruh ve zeka bakımından gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Birtakım kuralları olması sebebiyle çocukların kurallara uyması kabiliyetlerini artırır. Hareketli olan oyunlar sayesinde de atik olmayı ve çevikliği sağlar. Ani kararlar verme yeteneğini kazandırır. Tek başına kararlar almayı öğretir. Oyunlar çocuğun iradesinin güçlenmesine yardımcı olur. Çocuklar, kendilerine deneyim kazandıran öğrenimini belirleyen hayvanlar, evler, sokaklar, taşıtlar, oyuncaklar, kitaplar gibi fiziksel çevrenin etkisinde kaldıkları gibi, aynı zamanda içinde bulunduğu çevrenin (toplumun) eğitsel, dinsel veya eğlendirme amaçlı örgütlenmelerin de etkisinde kalır. Çocukluk dönemi insan hayatının ilk ve en belli başlı dönemlerinden birisidir. Bu nedenledir ki, çocukluk dönemine ait olan her şey en başta oyunlar olmak üzere ileriki yaşlarda etkisi olmaktadır. Bu nedenledir ki, çocukluk dönemine ait oyun veya oyuncaklar çok önemlidir. çocuklar eğlenmek için oynarlar, oynarken de öğrenirler. Koşarken, tırmanırken, kovalarken, birtakım beceriler kazanarak bu becerilerini başka alanlarda kullanmaya çalışırlar. Bu oyunların belirli kuralları olduğundan özellikle de takım halindeki oyunlar dayanışma ve yardımlaşmayı, sosyal yaşamda gerekli olan davranış biçimlerini öğretirler. Sokak ortasında, evler arasında oynanan “ara gitti” oyunundan “misket oyunu”na, futbola kadar her oyunda mutlaka birtakım kurallar bulunur. Bu kurallar çocukların kurallarla yaşamaya alışmasını kazandırırlar. Boyalar çocukların resim yapmasına yönelmesini sağlarken, müzik aletlei, onun müziğe ilgi duymasına neden olur. Sözcük oyunları ise onun dil konusundaki becerisinin artmasını sağları. Canlandırma oyunları ise onun öğrenmesi konusundaki yeteneğini artırır. Oyunlardan bazıları dar çevrede oynanırken bazıları geniş alanlarda oynanır. Oyunlardan bazıları karmaşık iken, bazı oyunlar basittir. Bütün bunlar çocukların bedensel olduğu kadar zihinsel yönden de gelişmesine yardımcı olur. Çocuk oyunlarının bir kısmı açık havada oynanabildiği gibi kimileri de ev içinde oynanabilmektedir. Fakat bütün oyunların temel gayesi ise genelde yenme veya yenilme, kazanmak veya kaybetmektir. Yöremizde oynanan oyunların birçoğu tarihi çağlardan beri oynanan oyunlardır. Genelde yöremizdeki oyunların büyük bir çoğunluğu çocukların savaşa daha küçük yaşta hazırlıklı olmalarına yöneliktir. Bazı oyunlarda takımın birisi saldırırken diğerinin karşı koymaya çalışması, savunmaya geçmesi bunu göstermektedir. Yöremiz çocuk oyunlarında (genelde oyun başlarında) söylenen birtakım tekerlemelerde geçmekte olan kelimelerin birçoğu Anadolu’da yaşamış eski uluslara ait olan deyimlerden oluşmaktadır. Bu yönüyle de yöremiz çocuk oyunları benliklerinde kendine has otantikliği içerisinde tarihi izler taşımaktadır. Konunun iyi anlaşılabilmesi için bu oyunların tekerlemelerinden bazılarını örnek olarak kitabımıza aldık. ÇOCUK OYUNLARINDA(Eş veya Ebe seçiminde) TEKERLEMELER: İki oyuncu veya iki gurup oyuncu arasında hangi oyuncunun veya oyuncu gurubunun ilk defa oyuna başlayacağını belirlemek amacıyla oyunda tarafsız davranacağına inanılan bir çocuk, eline bir düz taş parçası(Sal) alarak bu Sal taşının bir tarafına tükürür veya ıslatır. Ya da bir çimene veya her hangi bir ot parçasına sürterek bir tarafını yeşil renge boyar. Bunu yaptıktan sonra elindeki Sal parçasını iki metre kadar yukarıya atar ve taşın yere düşmesini bekler. Taşın yere düşerek hareketsiz hale gelmesinden sonra oyuncu gruplarının sözcülerine her iki oyuncuya veya oyuncu gurubunun sözcüsüne “Yaş mı, kuru mu” veyahut “Yeşil mi, değil mi” diye sorar. Taşın bir yüzünü bir oyuncu tahmin ederek söylerken diğer kısmını söylemek ise diğer tarafa düşer. Hangi tarafın tahmini doğru çıkar ise oyunun ilk başlanma sırası o tarafa geçmiş olur ve böylece oyuna başlanır... 2-Ayak sayma kuralı (veya el sayma kuralı) oyuna hangi tarafın başlayacağını belirlemek amacıyla oyunu kaç kişi oynayacak ise bütün oyuncuların kendileri veya elleri veya ayakları aşağıda yazıldığı gibi bir tekerleme söylenilerek ve sayılarak oyuncular üzerinden sırasıyla kelimeler söylenilir. Son kelime kimde kalırsa o en geriye veya arkaya kalma sırasından kurtulmuş olur. Yani ön elemeden geçmiş olur. Söylenilen tekerleme şudur: - “Bir alma (elma)yı alladım pulladım. Cehenneme yolladım. Cehennemin katırı, Albıstan (Elbistan)ın çadırı, nal, mıh (çivi), al, çıh(k). “Eğer bu son kelime yani “çık” kelimesi kimde kalmış ise o oyunun ilk elemesinden geçmiş olur. 3- Yine oyunda hangi tarafın oyuna ilk olarak başlama hakkını elde etmiş olduğunu belirlemek amacıyla aşağıdaki tekerleme söylenir. Yine bu tekerlemenin en son kelimesi kimde kalırsa o oyuncu en arkaya kalma, kalede durma veya oyunun ağır bölümünü üstlenmek zorunda kalır. Tekerleme şöyledir: “Elim elim epelek, elden çıkan topalak, topalağın yarısı, bit bire (pire)nin karısı, aldım Arap kızını, çıktım Halep yoluna, Halep yolu çarşı bazzar (şar bazar) içinden maymun (meymin) gezer. Meymin beni korkuttu. Sağ kulağın sarkıttı, iğne getir, iplik getir, çek şunu, çıkar bunu...” Bu tekerlemenin en son cümlesi olan “çıkar bunu” cümlesi kimde kalırsa o oyuncu ebe olur veyahut kalede durma veya bir başka görevi yapmak zorunda kalır... Veya ilk elemeden sıyrılmış olur... 4- Yine ebe veya oyunca seçiminde söylenilen ilginç tekerlemelerden birisi de aşağıdaki gibidir: “Bir, iki, üçler, yaşasın TÜRKLER. Dört, beş, altı. Polonya battı. Yedi sekiz dokuz, Alman domuz, on onbir, oniki, ıtalya Tilki. Onüç, ondört, onbeş, Amerikan kalleş. On altı, on yedi, on sekiz, topu dikti Portekiz...” Böylece en son kelime kimde kalırsa o oyuncu ebe veya elemeden seçilmiş olur... 5- Yine eş veya ebe seçiminde söylenilen tekerlemelerden birisi de aşağıdaki gibidir: “İngili, mingili, mitçitti, arista, pipa, pipari, damlı, ala, vera, attırı, buh.” En son kelime kimde kalırsa o ebe veya ilk elemeden seçilmiş sayılır. ÜŞÜDÜM OYUNU: Bu oyun üç veya dört çocuk oyuncu lie oynandığı gibi, yedi veya sekiz hatta daha çok sayıdaki oyuncuyla da oynanabilmektedir. Kaç tanesi bu oyunu oynayacak ise birbirlerinin koluna girerek bir gurup oluştururlar. Bu gurubun karşısında da (yaklaşık bir veya iki metre uzağa bir çocuk durur. Daha sonra da bu guruba yavaş yavaş yürüyerek gelir. Gelirken de şunları söyler: - Üşüdüm, üşüdüm. A benim canım üşüdüm! Karşı taraf, yani çocuklar gurubu cevap verir; - Kürkünü giy, kürkünü giy, A benim canım kürkünü giy. - Kürküm yok, kürküm yok, a benim canım kürküm yok. - Alsana alsana! A benim canım alsana! - Param yok, param yok, a beim canım param yok! - çalsana çalsana, a benim canım çalsana! - Nereden çalayım a benim canım nereden? - Saraydan, saraydan, a benim canım saraydan! - Saraydan ekerler, biçerler, a benim canım ekerler. - En güzel kızı seçerler, seçerler a benim canım seçerler. İşte bu söz üzerine de oyuncu guruba doğru yürüyerek “a benim canım üşüdüm” sözünü söyleyen tek olmasına rağmen bu gurubun içinden bir tanesini genelde de ilk baştakini seçer yanına alır. Bu oyun tekrar başlar ve böylece aynı figürler ve aynı sözlerle ta ki o guruptan en son kişi, bir tek oyuncu kalana kadar devam eder. En son kalan ve seçilemeyen oyuncuya “SEN ÇÜRÜK OLDUN” denir ve böylece o oyuncu oyunu kaybetmiş sayılır. Bu oyunda dikkati çeken şey saray ve sarayda yapılanları oyuncuların eleştirmesidir. Ve ayrıca da bir tek kişinin çoğunluk olan oyuncu gurubunun içinden seçip bir tanesini alması durumudur ve oyunun içinden “sarayda kürk giyinildiği ama buna karşılık da halktan üşüyenler olduğu vurgulanmaktadır ve saraydan da ekilip biçildiği ve en güzel kızların da seçilmiş olduğu” vurgulanarak bu durumlar da eleştirilmektedir. Sanki bu durum küçük oyuncuların bir isyancı yeniçeri alayını temsil eder gibi sarayın hal ve hareketlerini “istemezük” diye temsili bir biçimde anlatıyor gibidir. YER BONCUK-GÖKBONCUK OYUNU: Bu oyun genelde iki kişi arasında oynanır. İki kişi de sırt sırta dönerler ve birbirlerini nöbetleşe birbirlerinin sırtına alırlar. Bir oyuncu diğerini sırtına a Kız tarafı kendi yakınlarıyla birlikte erkekli kadınlı doğruca kız evine gelirler. Burada hoş beşten sonra esas mevzuu olan dünürlüğe gelinir. Dünürlük işini ya köyün imamı veyahut bu iş için görevlendirilen oğlan tarafını temsil eden bir kimse tarafında oynanır. İki kişi de sırt sırta dönerler ve birbirlerini nöbetleşe birbirlerinin sırtına alırlar. Bir oyuncu diğerini sırtına alarak kaldırır ve kendisi de yere doğru eğilir. Bu anda bir oyuncunun yüzü yere doğru bakarken diğerinin de yüzü havadadır ve gökyüzüne bakmaktadır. Yere bakan sırtına aldığı oyuncuya sorar ki: - Gökte ne var? Sırttaki oyuncu yere eğilene cevap verir: - Göğ boncuk! (*) Bunun ardından yere eğilmiş olan: - Anayın adı ne? - Ayşecik (Ayşe ise böyle der veyahut kendi anasının ismi ne ise onu söyler. Bunun üzerine yerdeki bu defa sırtına aldığına şöyle der: - Kaldırır beni hobbacık. Der demez bu defa da diğeri aynı şekilde arkadaşını sırtına alır. Böylece oyun devam eder. Şimdi oyuncular yer değiştirmişlerdir. Göğe bakan, yere doğru bakmaktadır ve yere bakan da göğe doğru bakmaktadır. Bu defa göğe bakan yere bakana şöyle sorar: - Yerde ne var? - Yer boncuk. - Gökte ne var? - Gök boncuk. - Anneyin adı ne? - Fatmacık. - Kaldır beni hobbacık der böylece oyun biter. Eğer oyunu devam ettirirse bu sorular devam eder ki o da şöyledir: Göğe bakan yere bakana sorar: - Anan ne pişirdi? - Tarhana. - Kaldır beni ark(h)ana diye bağrınca bu defa da yine oyuncuların yerleri değişir ve böylece oyun sürüp gider. Burada dikkat çeken oyundaki tekerlemelerin birbirine kafiye olarak uyuşmalarıdır ve Gök renginin mavi olması ve “boncuk” kelimesinin de genelde “Turkuaz Mavi’yi” simgelemesi bakımından da bu oyunun Orta Asya Türklüğünün günümüze kadar gelmiş olan bir inancını veyahut eski Türkler’in “Gök girsin kızıl çıksın” diye ettikleri yemin (kılıç üzerine)i hatırlatmaktadır. Diğer dikkati çeken durumu ise iki kişinin birbirlerinin yardımlarına koşmaları ve birbirlerinin göremedikleri tarafları ve yönleri birbirlerine taraf etmeleridir. Bir başka husus ise savaşlarda iki askerin birbirlerini korumalarını andırır bir şekilde bu oyunun oynanmasıdır... (*) Yöremizde genel olarak nazarlık boncuklar gerek çocuklara ve gerekse at gibi hayvanlar ile gözde eşyalara göz değmesin, nazar olmasın düşüncesiyle takılmaktadır. Bütün bunlara da nazarlık veya nazar boncuğu adı verilmektedir. Nazar boncuklarının rengi ise tümüyle gök renginden yani Turkuaz maviden yapılır. Bu renk ise eski Türklere ait bir inanış olan Şamanizm’den günümüze kadar gelmiş olan ve bu nazarlıklardan medet umulan bir hak inanışıdır. İslam’da yeri olmasa da bu tür Fetişt düşünceler halkımız arasında oldukça yaygın bir haldedir. GÜRÜN İLÇESİ ÇOCUK OYUNLARI A- ERKEK ÇOCUKLARIN OYNADIKLARI OYUNLARI Cüz oyunu (Üç Taş), İp atlama, Beş taş oyunu, Sal taşı (1), Sal taşı (2), Sal taşı (3), Sal taşı (Fetlek), Çömlek oyunu, Bezirgancı başı, Çaput top (Cıscıs), Yeşil taş, Deve dışı, Kale oyunu, Hay masıra, Kayış oyunu, Battal Baba oyunu, Yer boncuk, Gök boncuk, Üşüdüm oyunu, Aşık oyunu, Kör ebe oyunu, Söbe oyunu, Saklambaç oyunu, Çile oyunu, El el üstünde, Aile sayma, Mendil kapmaca, Gavur kalesi, Kaledüz oyunu, Kale çeliği, Yer çeliği, Ocak çeliği, Çelik (Metlik) oyunu (Horhana), Metlik (Çelik) çalma oyunu, Çelik (Metlik1) oyunu, Noççuk (Gildik) oyunu, Ara getti oyunu, Misket oyunu ( Üçgen, Mors), Esir oyunu, Kuyu misketi, Uzun atmaca, Duvara atmaca, Baş oyunu, Kondum oyunu, Futbol, Voleybol, Pin pon. B- KIZ ÇOCUKLARININ OYNADIKLARI OYUNLAR Cüz oyunu, İp atlama, Beş taş oyunu (Fetlek), Sal taşı (Filakka), Bezirgancı başı, Ara getti oyunu, El el üstünde, Aile sayma, Kibrit atma oyunu, Mendil kapmaca, Kör ebe oyunu, Söbe oyunu, Saklambaç oyunu, Üşüdüm oyunu, Battal Baba oyunu, Kovalanbaç, Çizgi, Yeşil taş, Köşe kapmaca, Can can, Stop, Yakan top, Eşek oyunu, Çömlek oyunu, Ebe saat kaç? Yumurta oyunu, Çürük elma, Zıldırzıp oyunu, Kulaktan kulağa, Kutu kutu pense, Tavşan kaç, tazi tut, Canlı mı, cansız mı? Agasta magasta, Aydede aydede, Ormandaki dede, Alfabe, Yedi cüceler, Çekişmece, Ayşe ayakkabıyı sakladı, Tüttürmece, Sos, Yolunu ben kestim, Elim elim epelik, Televizyon, İsim sehir, Kare bulmaca, Paslaşma,Yakan top, İsim şehir, Güreş, Elim elim epelik, Birdir bir, Köprü altından geçme, Deve cüce, Kış yarısı, Çiğdem eğlencesi, Sinsin oyunu, Tura oyunu, Cirit oyunu, At yarışı, Lamba kapma oyunu, Paslaşma, Voleybol, Dal Emine, Mossura. BEŞ TAŞ OYUNU( FETTEK OYUNU) Bu oyun genelde iki rakip arasında oynandığı gibi çift rakipler arasında da oynanır. Hatta üç, beş veya yedi kişi arasında da oynanır. Bu oyunda lazım olan beş tane yuvarlak ve düzgün taştır. Bu oyunu oynayacak oyuncu eline almış olduğu beş taşı önce normal bir şekilde dağılır bir halde atar ve oyuna başlar. Bu oyun şöyle oynanır: Önce oyuncu yerdeki beş taştan birisini eline alır. Bu taşı havaya oturduğu yerde başının üst kısmını doğrultusu bir yükseklikte atar. Havaya atmış olduğu taş daha yere düşmeden yerdeki dört taştan birini eline (taşı atmış olduğu elinin içine) alır. Ve ardından da havadaki taşın yere düşmesine ramak kala havadaki taşı da aynı eline alır. Bu defa taşın birisini yere koyar. Bu defa taşlardan birini havaya atarak yerdeki taşı elinin içine alır. Sonrada havadaki taşı yine aynı eliyle yakalar. Yerde bulunan dört taşın dördü de bittikten sonra bu defada yine eline almış olduğu beş taşı “ikişer” diyerek yere atar. Bu defada eline almış olduğu taşın birisini havaya atarak yerde bu defa iki taşı birden o eline alır. Sonra ikinci defa yerde kalmış olan bir çift taşı da aldıktan sonra sıra bu taşları “Üçer” üçer almaya çalışır. Sonrada “Dörder” diyerek bu taşları bir atışta ve bir kavrayışta dördünü birden eline alır. Sonrada diğerlerinde olduğu gibi havaya atmış olduğu taşı da aynı eline alarak yakalar ve sıra “ÇADIR KURMA” ya gelir. Çadır kurma işlemi şöyledir: işaret parmağının yanındaki parmağının üzerine geçirir bir halde sol elinin baş parmağıyla diğer parmaklarının arasından taşları geçirecek şekilde yere dayar. Buna “çadır kurma” adı verilir. Yere dikmiş olduğu sol elinin arkasından dolayarak elindeki ( sağ elindeki) beş taşı sol elinin çadır kurmuş olduğu tarafa doğru dağılacak şekilde atar. Diğer oyuncu bu taşlardan birisini seçer. “Bu benim” der. Bunun ardında da oyunu oynayan oyuncu bir taşı eline alır ve havaya atar. Havaya attıktan sonra o eliyle yerde bulunan taşlardan birisini(rakip oyuncunun seçtiği taş hariç) parmaklarının yardımıyla çadır kurmuş olduğu sol elinin içinden arka tarafa geçirir. sıra ikinci taşa gelir. Bunu da aynı şekilde geçirir. Üçüncüyü de aynı şekilde geçirdikten sonra, sıra dördüncü taşa gelir ki bu taş rakip oyuncunun seçmiş olduğu taştır. Oyuncu bu taşa değmeden diğer taşları çadırın içinden geçirmek zorundadır. Aksi taktirde oyunu bozmuş olur ve sıra diğer oyuncuya geçer. Yine aynı şekilde çadır kurmadan önceki safhalarda da oyuncu elindeki taşı havaya attıktan sonra yere düşürmeden geri almak zorundadır. Ve yine yerdeki taşı da havadaki taşı da almak zorundadır. Aksi taktirde oyunu rakip oyuncuya kaptırmak zorunda kalır. Eger oyunu meselâ ikinci safhada veya dördüncü safhada taşı düşürmüş olduğu zamanda yine oyunu rakip oyuncuya kaptırmış olur. Maksat burada havaya atılan taşı yere düşürmeden, yerdekini de hemen alıp tutmaktır. Diyelim ki, oyuncu bütün safhaları gerektiği gibi yaptı ve çadır (Tandır) kurduktan sonra da bütün taşları bu çadır(Tandır)dan geçirdi. Ardından da bu beş taşın hepsini birden avucunun içine alır. Sonrada havaya topluca atar. Bunun arkasından da elini birbiriyle birleştirir. Ve bu taşları tutar tekrar havaya atar bu defada avucunun içine alır ve böylece bu oyunu bitirmiş ve kazanmış olur (bir puan alır). Bu kez ikinci defa oyuna başlamaya sıra gelir ve böylece oyun devam edip gider. Hangi oyuncu hedef olarak belirlenen sayıya ulaşırsa bu oyunu kazanmış olur. Bu oyunu köylerde beş taş oyunu denirken, Gürün’de bu oyuna Fettek adı verilir. Bazı yörelerimizde beş taşın oynanması uygun görünmez ve Allah’a taş atmak olarak kabul edilir. Bunun sebebi de Şamanist Türkler’ce Allah’ın gökyüzünde olduğu ve orada oturduğu inancıyla göğe doğru taş atmanın Allah’ı taşlamak olduğuna inanmak bize bu inanışı ister istemez hatırlatmaktadır... Beş taş oyunu hemen hemen dünyanın her yanında çok eski çağlardan beri oynanmaktadır. ABD ve Kanada’da oynanmaktadır. Çekoslovakya’da, Mısır’da da oynanmaktadır. Doğu Avrupa’da “Ghop bağı” adı altında oynanır. Japonya ve Çin’de küçük pirinç torbalarıyla oynanmaktadır . CÜZ OYUNU(ÜÇ TAŞ) Bu oyun genelde iki rakip oyuncu arasında oynanmaktadır. Önce bir büyük Sal taşının üzerine veyahut veya bir bahçe duvarının üzerindeki betonun üzerine kare veya “Dikdörtgen ” şeklinde en az 20x20 ebadında olmak üzere belli olacak şekilde dört haneli bir çizgili haneler çizilir ve bunun yanı sıra da her oyuncunun üçer olmak üzere altı taşı bulunmaktadır. Taşlar ise küçük olması lazımdır. Bu oyunda maksat bir oyuncuya ait taşların aynı çizgiler doğrultusunda ve aynı sırada bir araya getirilmesi şartı vardır. Önce bir oyuncu elindeki taşın birisini bir çizgiyi diğer çizgiyle birleştiği noktanın üzerine konur. Sonra da diğer oyuncu aynı şekilde bir başka noktaya kor. Rakip oyuncunun hemen oyunun başından üç taşı da aynı sıraya getirmesine özen gösterilir ve taşlar buna göre dizilir. Her iki oyuncu birbirlerine yan yana getirmemesine özen gösterirler ve buna firsat vermezler. Hangi oyuncu üç taşı aynı mesafede ve aynı çizgilerin üzerinde dizebilirse karşıdaki rakip oyuncudan bir puan almış(bir cüz almış) olur. Bu oyunun bir başka çeşidi 12 taş ile (her oyuncunun 12 taşı bulunur ) oynananıdır ki, bu defa taş çok olduğu gibi çizgili hanelerin sayısı da fazla olur. Birbiri içine girmiş şekilde üç tane dikdörtgen çizilir ve bu dikdörtgenlerin ne kenarları ve orta kısımları da çizilerek birbiriyle birleştirilir. Bu oyunda da taşların aynı sıraya ve aynı çizgiler üzerine getirilmesiyle oyun kazanılır ve rakip oyuncudan bir puan alınır ve ona “bir cüz ” verilmiş olur. Bu oyunun adına da cüz oyunu denmektedir. ÇÜŞ EŞŞEĞİM KÜRÜYE Bu oyun üç kişi ile oynandığı gibi beş veya altı kişi ile de oynanabilir. Bu oyunu oynayanlar önce kendi aralarında bir ebe seçerler . Ebe seçimi ise “Hophobu” adı verilen iki oyuncunun ayaklarının ölçülmesi ile yapılmaktadır. Önce iki oyuncu aralarında beş altı metre mesafeyle ayrılırlar ve her ikisi de kendi ayaklarını birbiri ardına atarak her iki oyuncuda birbirlerine yaklaşırlar. Hangisinin ayağı diğerinin ayağı üzerine gelirse; o oyuncu bu konuda üstünlük sağlamış olur. Ebe seçilebilecek oyuncu eğer üç kişi ile oynayacaksa diğer iki oyuncunun da ayaklarının üstüne ayaklarını getirebilmesiyle mümkün olabilir. (Beypınar köyü çocuk oyunlarından) Ebe seçildikten sonra. Ebe ortaya gelerek ayakta durur mahalli deyimle söylenecek olursa orta bireyde dinlenir. Ayak ölçüsünden de kaybeden oyuncu ebe olan oyuncunun bacakları arasına kafasını getirerek uzatır. Elleriyle de ebe olan oyuncunun bacaklarından tutar. Ebe de onu tutar . bu arada ebe ile bu yatan oyuncu aralarında bir yer ismini kendi aralarından seçerler ve bu seçmeden diğer oyuncunun haberi olmaz. Üçüncü oyuncu ta ilerden gelerek belini eğmiş olan oyuncunun üzerine sıçrayarak hoplar ve biner. Sırtına bindikten sonra ebeye hitaben -Çüş eşşeğim kürüye! Der. Bunun üzerine de ebe olan oyuncu ona der ki : -nereye? Sorusunu sorar bunun üzerine sıçrayıp yere eğilen oyuncunun herhangi bir yer ismini tahmin ederek söyler ve ebe ile yere eğilmiş olan oyuncunun aralarında anlaşmış ve parola olarak seçmiş oldukları şehirlerin ismini bilmeye çalışır. Eğer bilebilirse bu defa bu oyuncu yere eğilerek diğer yanı yerdeki oyuncu sıçrayarak binme konumuna geçer. Eğer bilemezse ilk oyuncu bilene kadar bu oyunu sürdürür. Oyunun süresi de bütün oyuncuların bu oyunu artık bırakalım usandık demelerine kadar sürer... HAMAM KIZDI MI OYUNU Bu oyunun kuralı dokuz kişi ile oynanmasıdır. Bir kişi ebe olur . dört oyuncu da dışarıda olur. Aralarında herhangi grubun içeri de veya dışarıdaki her hangi bir seçme kuralıyla belirlerler .bu belirlemeden sonra içerideki grup çizilen dairenin içine girerler. Ebe seçilmiş olan oyuncu da dört kişinin ortalarında durur. İçerideki dört oyuncu da ellerini birbirleri ile birleştirirler. Dışarıdakiler ise, bu oyunculara saldırarak bunların sırtlarına sıçrayarak binmeye çalışırlar. Buradaki maksat içerdeki oyuncular ile dışarıdaki oyuncular arasındaki çizilmiş olan çizgilerin üzerine ayaklarını basmadan ve içerdeki oyuncuları korumaya çalışan ebeye vurulmadan içerdeki oyuncuların sırtlarına binmeleridir. Eğer binerlerse durabildikleri kadar bu oyuncuların sırtlarında durmaya çalışırlar. Eğer inecekler ise yine ebeye vurulmadan ve çizgiye basmadan dışarıya kaçmak zorundadırlar. Bu arada içerdekilere saldırırlarken içerdeki oyunculara veya ebeye “Yamam hamam kızdı” derse oyun başlar. Ebenin içerideki oyuncularının hem iç taraftan hem de dışardan bunları dairenin içinde kalmak şartıyla korumak hakkı vardır. Eğer ebe dışarıdaki oyuncuları iç geriye çekerek, içerideki oyuncularda dışarıya çıkarak bunların sırtına binmeye çalışırlar. Bu oyunun “Hamam kızdı mı?” İP ATLAMA OYUNU Bu oyun genelde kız çocukları arasında oynanmaktadır. İki üç metre uzunluğundaki bir ipin iki ucundan da iki çocuk tutar, bir kişi veya iki kişi de bu ipin arasında girerler . Her iki ipin ucundan tutanlar ipi sallamaya başlarlar. Bunun üzerine de ipin altına giren oyuncular her ip ayaklarının altına geldikçe atlarlar (zıplarlar) böylece oyun devam edip eder. Bu oyunda,”ip atlanırken “ çocuklar bir takım sözler söylerler veya tekerlemeler söylerler. mesela bu tekerlemelerden birisi şöyledir; -Çıt! Çıt! Çıt! -Kim O! -Ben kapıcı memo. -Ne istersin? -S © igara; -Al sana beş para. -Papaz nerde? -Aşağıda . -Ne tapıyor? -Biti kırıyor. .-Biti ne yapacak(H)? -Ağzına atacak(n). -Bu sana ,buda sana. -Soğan, sarımsak, -otur da kalk, -Sigaranı yak. -Keyfine bak. -Kardeşim ocak. -Dolabı açak (h). -Anamız gelincek vız diye gacak (h). Çocukların ip atlarken söylemiş olduğu bir başka tekerleme ise şöyledir; -Lalede bir ,içeri gir,ipten tut dışarıya çık. -Lalede iki, ormanda tilki, Ormanın yarısı, doktor beyin karısı. -Denizde dalga ,hoş geldin abla ,üç kere hopla bir, ,iki, üç. -(Lalede üç seçmesi güç, bir, iki, üç.) -Lalede dört,eteğini ört,bir, iki, üç, dört. -Lalede beş, mezarini eş, bir, iki, üç, dört, beş. -Lalede altı bir gemi battı,İçindeki şişko,üç göbek attı bir, iki, ...,altı. -Lalede yedi ,yemeğini yedi bir, iki,üç, ........., beş, altı, yedi. -Lalede sekiz, seksen sekiz bir, iki, üç, ...........,altı,yedi. -Lalede dokuz,doksan dokuz bir, iki, üç.........,doksan dokuz. -Lalede on, kırmızı mum, bir, iki, üç............sekiz, dokuz., on. Genelde bu oyunda bu tekerlemeler bitinceye kadar hangi oyuncu veya hangi çift ip almayı sürdürür ve ayağını ipe kaptırmazsa bir oyun kazanmış sayılır. Aksi taktirde diğer rakip oyuncu oyuna girerek bu defa da kendi şansını dener. Daha sonrada ipleri tutanlar oyuna katılır ve genelde de oyun çocukların usanıncaya kadar oynamaları sürer. Böylece oyun bitirilmiş olur. BATTAL BABA OYUNU Bu oyun genelde kış aylarında ve genelde de kapalı yerlerde yani evin içinde oynanır. Evin içinde bir odada büyükler oturup , birbirleriyle sohbet ederlerken misafir gelen çocuklarla misafirliğe gelinen evin çocuklarıyla birlikte oynadıkları oyun çeşididir. Bu oyun üç dört veya daha fazla çocuk ile de oynanabilmektedir. Battal baba oyunu şöyledir; Bir araya gelip toplanmış olan çocuklar herhangi bir sıraya falan lüzum görmeden ellerini yumruk haline getirerek birbirilerinin yumrukları üzerine koyarlar. En üstteki yumruğun sahibi olan çocuk ebe olmak hakkını elde etmiş sayılır. Sonra da hep birlikte şu tekerlemeyi söylerler; -Nuü...Nüu ...Nüu... -Battal baba yoğurt getirmiş. -Pisik(x) burnun batırmış. -Bu pisliği ne’tmeli? -Minareye atmalı. -Minare köşe bucak, -İçinde demir olacak. -demir ocak yıkıldı. -Pisliğin burnu sıkıldı.” Bu tekerleme tüm çocuklarla birlikte söylenir. Bitiminde de ebe olan elin sahibi ile onun altındaki elin sahibi arasında da şöyle karşılıklı soru ve cevaplı tekerlemeler geçmektedir; -Kapınızın önünden tavşan geçti mi? -Geçti. -Vurdunuz mu? -Vurduh(k). -Yüzdünüz mü? -Yüzdük. -(P)Bişirdiniz mi? -Bişirdik. -Yediniz mi? -Yedik. -Bana da pay var mı? -Var. Sana da ayırdık.(h) Bu konuşmanın ardından da ebe kendine ayıran tavşan payını, kapalı yumrukların birisindeymiş gibi işaret parmağını anahtar gibi eğer ve bu yumrukları “CITTIR PITTIR” Diyerek açar... Aslında bu arayış nafile bir arayıştan başka yada deyim deyim ile figüratifdir. Çünkü ortada ne tavşan vardır ne de pay vardır. Çocuklar dünyasında da bile paylaşım olayını hakça ve adil bir şekilde olması gerektiğini dile getiriş veya özlemidir. Bunun bir ifadesidir. Çünkü bunu da ebenin yani oyunun başkanı sayılan ebenin bu oyunun sonunda yapmış oldukları hareketlerden rahatlıkla anlamak mümkündür. Oyunun ebesi bütün sıkılı yumrukları teker teker Çıttır-Pıttır diyerek açar ve en son sıkılmış yumrukta da bulamayınca şöyle söyler; -N’olmuş, n’olmuş? -Pisik yemiş. -Pisik n’olmuş? -Ağaca çıkmış. -Ağaç n’olmuş? -Ağaç n’olmuş? -Balta kesmiş. -Balta n’olmuş? -Suya düşmüş. -Su n’olmuş? -İnek içmiş. -İnek n’olmuş? -Dağa çıkmış. -Dağ n’olmuş? -Yanmış bitmiş kül olmuş.” Cevabını alan ebe bu en son yumruk sahibi ile de konuştuktan sonra da ellerini çenesine götürerek biraz düşünür. Bu düşünüşün anlamı oldukça büyük olmalıdır. Daha sonra da elini çenesine götürür ve şöyle der; -Vıy sakalım ah sana bir külek süt “ der. Ve eliyle bir takım hareketler yapar. Böylece herkese süt dağıttıktan sonra oyun bitmiş olur. Bu oyunun adına bazı yörelerimizde “Battal Baba Oyunu”denmektedir. Bu oyunda halk arasındaki paylaşımların hakça ve adil bir şekilde olması gerektiğini anlatıp ima edilirken aynı zamanda da doğanın birbiriyle bütünlük içerisinde olduğu vurgulanmaktadır... BEZİRGANCI BAŞI OYUNU On ,oniki kişi ile oynanabilir. Bu oniki kişi altışar kişi ile olarak ayrılırlar. Her iki taraftan bir kişi ebe seçilir. Ebe olanlar her iki gurubunda ortası bir noktaya gelerek her ikisi de ellerini birleştirerek kendi aralarında da bir kişinin geçebileceği kadar açıklık bırakırlar. Sırasıyla önce bir kişinin kolları arasından geçmeğe çalışırlar. Önce her iki gurubun kişileri (oyuncular) de sırasıyla ebelerinin (Bezirgan başılarının) önüne sıra sıra dizilmiş olarak gelirler. Hep bir ağızdan yüksek sesle ve ezgisyle birlikte; “Bezirgancı başı , Bezirgancı başı, Aç kapıyı biz geldik “derler. Bu defa sözü her iki ebe yani bezirgancı başı olanlar alarak bunlara sorarlar; “Kapı hakkı ne verirsiniz?” diye sorunca oyuncuların ilk başındaki “Arkamda ki yadigar. (Kurban) olsun “diye cevap verir. Ve ebelerin birleşmiş ellerinin altından geçmeğe çalışırlar. Ve bu oyuncular da sırasıyla geçerler. Sıra en sondaki çocuğa gelince bezirgancı başı bunları tutarlar. Tabiiki daha önceden de ebe olan bu iki oyuncu kendilerine birer şifre (aynı askerde olduğu gibi) parola olarak birer takma isim verirler ve bunu kendilerinden başka hiç kimse hangisinin hangi parolayı seçtiğini bilmez. Mesela birisinin adı (parolası) elma diğerinin ki de ARMUT olsun. Kollarının arasına alınmış olan çocuk elma derse elma olarak parolayı seçmiş olanın arkasına geçer. Yok eğer “Armut” derse ; bu defa elmanın değil armudun arkasına geçmeyi tercih etmiş olur. Böylece bu oyuncu seçmiş olduğu bezirgancı başının arkasına geçtikten sonra bu defa en başta yapılan oyun yine tekrarlanarak her iki taraftan sıra hangisinin ise bu defa o taraf sıraya dizilir ve Bezirgancı başının yanına gelirler. Bezirgancı başlarına hep bir ağızdan veya ilk baştaki ; “Bezirgancı başı , Bezirgancı başı, Aç kapıyı biz geldik ” diye sorar. Bu sözlere karşılık olarak bezirgancı başı olanlarda yine şöyle cevap verirler;”Kapı hakkı ne verirsin?” diye sorunca ilk önceki oyuncu arkamdaki “yadigar olsun” diye cevap verir ve bezirgancıların kolları arasıdan geçmeğe başlarlar. Sırasıyla geçince sıra en arkadakine gelince Bezirgancı başı olanlar birleştirilmiş oldukları kollarının arasına alırlar bu defa hangi parolayı seçtiklerini sorarlar (Bu arada da oyuncuların anlamaması için bu iki ebe olan kişi de kendi takma adları olan parolayı tekrarlarlar) Kollarının arasında esir bırakılmış olan oyuncu hangi tarafı seçerse o tarafın arkasına geçer. Bu oyun her hangi bir tarafın oyuncuların adedi bitinceye kadar devam eder. Bu oyuncuların iki ebenin arkasına sıralanışlara göre de her iki gurubun arasına bir çizgi çekilir. Her iki gurup da birbirlerini çekmeye başlarlar. Hangi taraf aralarında çizilen bu çizginin üzerine getirilirse veya çizgiden içeriye çekilebilirse oyunu onlar kazanmış olur. Çocuklar yani her iki gurubun oyuncuları da birbirinin arkasına sıralanarak birbirlerini sıkı sıkıya tutarak çekmeye çalışırlar. Hangi gurubun adamı daha çok atik davranarak hangi tarafı çizgi içine veya çizgi üstüne çekmeyi başarırsa o taraf oyunu kazanmış olur... Bu oyun bize BAC olma olayını hatırlatıyor. BAC Alma kişi ise, Eskiden ticari kervanlardan alınan bir çeşit verginin adıdır. ARA GETTİ OYUNU Bu oyun 5-6 kişi ile oynanır. Önce çocuklar kendi aralarında Ebe olacakları (oyuncuların başkanı)kendi aralarında seçerler. Bu iki ebe, iki rakip oyuncu takımının da başkanı sayılırlar. Herkes bu ebe olan çocukların sözünü tutmak mecburiyetindedir. Bu ebe olan çocuklar kimin önce diğer çocuklardan kimi almaya(seçmeye)başlayacağını belirlemek için bu iki ebe kendi aralarında aşağıdaki gibi bir tekerlemeyle başlayan bir nevi yarışmaya başlarlar. Bu yarışma şöyledir; Her iki tarafın ebesi olan iki kişi öne çıkar. Önce birisi çabuk çabuk davranan ilk önce başlar ve karşısındakine şöyle der: “ALDIM YERİ” bunun ardından da diğeri ona der ki; “VURDUM GÖĞÜ” bunun ardından da diğeri ona der ki; “TESBAHA” bunun ardından da diğeri ona der ki; “ALİBAĞA” bunun ardından da diğeri ona der ki; “AL ALDIĞINI, BEĞEN BEĞENDİĞİNİ” Der. Bunun üzerine karşısındaki oyuncu arkadaşları arasında birinciden başlayarak takımın oyuncularını seçmeye başlayarak beğendiği kişinin ismini söyleyerek; “ALDIM .....(Filan kişiyi)” der. Burada Ali orada bulunan herhangi bir oyuncudur. Sıra ötekisine gelmiştir. Bu defa da rakip ebe örneğin, “Veli’yi aldım diyerek”cevap verir. Ve böylece oyun oynanacak olan çocukları her iki ebe de seçmiş olurlar. Daha sonrada oyun başlar. Böylece hangi ebenin hangi çocuğu seçeceği ve hangisinin de ilk önce seçmeğe başlayacağını belirledikten sonra sırasıyla arkadaşlarını seçmeye başlarlar. Eşler seçildikten sonra bu oyuna başlarlar. Bu oyun başlamadan önce hangi tarafın saklanan(kaçan taraf)hangi tarafın da kovalayan (saldıran) takım olmasının belirlenmesi yapılır. Bu iki rakip takımın ebeleri(başkanları)bu oyuncuların haricinde de kale de kalacak tarafsız bir ebe(hakem)seçerler. Bu kalede duracak çocuk eline küçük bir Sal taşı alır. Bu Sal taşının bir tarafını tükürüğüyle veyahut çimene sürterek yaşartır veyahut çim rengine dönüştürür. Daha sonra da elindeki taşı havaya iki üç metre yüksekliğine atar. Her iki tarafın ebesi olan çocuklardan birisi KURU diğeri de YAŞ veya YEŞİL demek zorundadır. Eğer birisi birini söylememişse diğerinin de diğerini söylemesi mecburidir. Ve yine aynı zamanda olduğu gibi daha Sal taşı havada iken yani yere düşmeden söylemek zorundadır. Sal taşı yere düştükten sonra bakılır. Eğer hangi tarafın başkanının (ebesinin)söylediği düşmüşse kovalayan taraf o ebenin tarafı olur. Tahmini doğru çıkmayan ebenin arkadaşları da kaçan taraf olur ve böylece oyun oynanmaya başlarlar. Kaçan tarafın adamlarının kimisi saklanır kimisi görünmemeye çalışırken kovalayan tarafta bu saklananların yerlerini bulmaya ve saklandıkları yerleri anlamaya çalışırlar. Bu arada da kaleyi bekleyen kişide kalenin öne geçirilmemesi için sıkıca kalenin önünde durur ve kalenin başından ayrılmaz. Saklananların ebesi olan çocuk “tamam” diye bağırır bu defa kaçanları kovalayanlar izlerler bulduklarına ellerini sürtmek suretiyle onları yakalamaya çalışırlar. İlla da kovalayanlardan bir tanesi kaçanlardan bir tanesini yakalamak zorunda değildir. Sadece elini bile sürse o adam “vurulmuş“ sayılır. Ve böylece kaçan tarafın adamlarının hepsini vuruncaya kadar kovalambaç sürer. Ne zaman ki kaçanların tamamı vurulur ve yahut kaçanlardan bir tanesi kaleyi bekleyenlerin bir tanesinin gafletinden yaralanarak kaleyi ele geçirmesi (elini sürse veya ayağını koysa da olur) ile kaçan taraf kazanmış olur. Eğer kaçan taraf ne kaleyi herhangi bir adamıyla ele geçirmemiş ve diğer adamları da teker teker vurulmuşsa bu defa oyunu kaybettiklerinden tekrar kaçan yani kovalanan taraf olarak oyuna başlarlar. Kovalayan taraf bir puan almış ve hem de tekrar kovalama avantajını yakalamış olur Yok eğer kaçan taraf kaleyi ele geçirirse o zaman kovalama avantajını kazanmış olur eğer rakip tarafın adamlarını vurursa bu defa bir puanı ilk kaçan (saklanan) taraf kazanmış olur böylece kendi aralarında hedef olarak seçilen sayıya hangi takım ulaşırsa o taraf kazanmış olur. KAYIŞ OYUNU Genelde, sekiz kişi ile oynanır. Dört kişi içeride dört kişi de dışarıda bulunur. Önce oyuncular bir daire çizerler ve bu dairenin büyüklüğü de dört kişinin sığacağı kadar olur. Sonra da oyuncular eşlenir. Eşlendikten sonra hangi takımın içeride hangi takımın dışarıda kalacağı oyunu başlatma kaidelerinden herhangi birisiyle başlayacak olan takımı da belirledikten sonra içeridekiler bu dairenin içerisine girerler. Dairenin içine girenlerin bacakları arasına da birer tane kayış bırakırlar. Bu oyunda maksat içerideki oyuncuların kayışlara sahip olup dışarıdan kayış almaya çalışanlara karşı koyarak kayış vermemektir. Dışarıdakilerin de amacı içeridekilerin kayışlarını alarak buna sahip olmak istemesidir. Hangi taraf oyunda başarılı olur veya oyunu kazanırsa kazanan taraf kaybeden taraftaki oyuncuların sırtlarına binerek oyun başlarken belirledikleri bir yere kadar sırtlarına binerler. Oyunu kaybedenlerin kazananları oraya götürmek mecburiyeti vardır. ÇAPUT TOP (CIS CIS OYUNU) Bu oyun genelde köylerde ve kış aylarında oynanır. Bu oyunda oyuncu sayısı oldukça çok olabilir ve en azından da beşer kişi olmak üzere her iki takımda oyuncu sayısının toplamı sekiz veya on kişi olmalıdır. Önce çaputtan top dikilir. Yarım kiloya yakın kötü veya küçük parça bezler birbirinin içine konur sonrada bu top haline getirilen çaputlarda bir çorap koncunun içine konularak ağzı dikilir ve bu topun çok sert olmasına dikkat edilir. Hatta vurulduğu veya değdiği yeri acıtsın diye ıslatıldığı hatta bir gün önceden de dışarıda bırakılarak donması bile sağlanır. “ÇAPUT TOPU” oynayacak olanlar, önce karlı ve düz olan bir yeri ve çevresinin de kaçmaya müsait olan yani geniş olan bir yeri seçerler. Önce karları bir güzel çiğneyerek düzlerler ve kül veya ahbun diye bilinen şeylerden dökerek düzgünce bir daire çizilir. Bu dairenin içinde bir takım, dışında da bir takım oyun oynayacaktır. Çizilen dairenin içinde hangi takımın, dışındakinde de hangi takımın hangi takımın olacağını belirlemek için yine her oyunda olduğu gibi iki tarafta birer ebe seçerler. Ebeler bir tarafta dururlar diğer oyuncular bir araya gelerek ellerine aldıkları çaput topu ebelerin göremeyeceği şekilde birisinin cebine sokarlar. Sonra ebelerden her ikisi de kimde olduğunu bulmaya çalışır. Hangi tarafın ebesi topun kimde olduğunu bulursa o taraf topu saklayacak yani dairenin dışında kalacak olan taraf olur. Bilemeyen ebenin takımı ise dairenin içinde kalır. Kaide budur. Dairenin içinde olacak takım dairenin içine girer. Dairenin dışındaki takımda kendi oyuncularıyla birlikte bir araya gelir ve karşı tarafın göremeyeceği şekilde çaput topu birisine verir, saklarlar. Herkes de eline göğsüne sokmuş vaziyette sanki top kendinde saklıymış gibi dairenin etrafında yani içerideki oyuncuların etrafında dönmeye çalışırlar. Dışarıdaki oyunculardan top kimde ise o bir fırsatını bulduğu taktirde dairenin içindeki oyuncunun birisini vurmak için topu aniden atar. Genelde de çok iyi zıplayan oyuncunun vurulmasını hedefler. Topu atarak içerideki oyuncunun birisine isabet ettirince dışarıdakilerin her biri bir tarafa kaçarlar. Bu defa düşen topu içeridekilerden her hangi birisi alarak kaçan bu oyunculardan her hangi birisine vurmaya atar. Vurursa vurur. Vuramayacağını da anlarsa bu defa elinde top olan veya dairenin içindeki oyunculardan her hangi birisi GÖĞE GÖĞE (Güvea-Güvea) diye bağırır. Bu bağırma üzerine de kaçan oyuncuların oldukları yerde mutlaka durmaları hatta bir adım dahi atmamaları gerekir. Elinde topu olan oyuncu olduğu yerde birisini gözüne kestirir atar. Vurursa vurur ve o vurduğu oyuncu ölür. Eğer vuramazsa o kaçan oyuncular tekrar gelirler ve bu defada açıktan dairenin çevresinde ellerindeki çaput topla karşıdan karşıya paslaşarak ve içerideki oyuncuları da şaşırtmaya çalışarak onlardan birisini vurmaya çalışırlar. Fırsat buldukları taktirde de top elinde olan oyuncu içerideki oyunculardan birisine topu vurarak kaçar. Bunun üzerine içeridekilerden en evvel topu eline alan bu defa kaçanları kovalar ve en yakın bulduğu birisine atar. Eğer vurursa o oyuncu ölmüş olur. Böylece hangi tarafın oyuncusu biterse bu defa o oyuncusu biten taraf dairenin içine geçer. Rakip tarafta bu defa topu saklama ve dairenin içindekileri vurma şansını elde etmiş olur. Bilhassa da kış günleri oynanan bu oyun oldukça zevkli ve zaman geçirme bakımından ve spor yönünden de elverişli bir oyundur. Genelde de bu oyunlar 15-20 yaşlarındaki gençler tarafından oynanmaktadır. Bu oyunda sayı olarak hedef tutma olduğu gibi sayı tutmadan da oynanmaktadır ve hangi takım hangi takımı yıldırırsa o takım bu oyunu kazanmış olur... Bu oyunun köylerdeki adı “Çaput top”, Gürün merkezindeki adı ise “Cıs cıs” oyunudur. YEŞIL TAŞ OYUNU Bu oyun 4-6 kişiyle oynandığı gibi daha fazla kişiyle de oynanabilir. Bu oyunu oynayacak olan çocuklardan birisi eline 10x10 Cm. ebadında bir sal parçası alır. Bu sal parçasının da iki yüzü yeşil çimen veya bu rengi verebilecek bir şey ile yeşile boyanır. Daha sonrada oyuncular kendi aralarında bir ebe seçerler. Bu seçimde sal boyanınca salı elinde bulunduran oyuncu “Tamam” der demez önce kim “baş bende” diye bağırırsa bu oyuncu “sayıcı” olur. Sayıcı ise şunları söyleyerek “EBE” yi seçmeye çalışır. Elinin parmaklarıyla oyuncuları işaret ederek: “ya şundadır ya şunda, Keçe külah başında” diyerek oyuncuların içinden ebeyi seçmeye çalışır. Son kelime kime gelirse o ebelik şansını kaybeder. Sayma işi sayıcı oyuncu tarafından devam eder,en son kalan oyuncu EBE olur. Taşı (salı) atma görevi ona verilir. Oyun aşağıdaki oynanır: Oyuncular ebenin bulunduğu tarafa sırtlarını(arkalarını) dönerler. Ebe bu sırada taşı 20 ile 30 metre ileriye doğru fırlatır. Sonrada bu oyunculara “tamam dönebilirsiniz” deyince oyuncular ebeye doğru dönerler ve yeşil taşı aramaya başlarlar. Taşa yaklaşan biri olursa arı vızıltısını andırır bir sesle “vız, vız, vız...” diye sesler çıkarır. Eğer saklanmış olan yeşil taşa uzaklaştığında bu ses tonu azaltılarak sürdürülür. Taşa yaklaşıldıkça vızıltı sesi yükseltilir. Bu sese göre hareket eden arkadaşları taşa kendisinin yakın olduğunu sanarak aramalarına daha dikkatli bir şekilde devam ederler. Nihayet taş bulununca, taşı bulan oyuncu ile ebe olan, diğer oyunculara dokunmaya çalışırlar. Taşın bulunduğunu sezebilenler kaleye koşup söbelerken ebe ve taşı bulan onlara dokunup yakmaya çalışır. Oyunda yananların ayakkabılarını ebe bir yere gizler(saklar) sonrada yalın ayak olanlar ayakkabılarını aramaya başlarlar. Oyun böylece sürüp gider ve çocuklar usanıncaya kadar bu oyunu devam ettirirler... KALE OYUNU 5-6 kişiyle oynanır. İçlerinden birisi kaleci olur. El büyüklüğünde de beş veya altı tane sal taşını üst üste koyarak yığar (diker). Diğer oyuncularında ellerinde birer küçük sal taşı olur. Kaleden beş,altı metre geride bir çizgi çizerler ve bu çizginin üzerinde durarak iç tarafa yani kaleden tarafa geçmeden ellerindeki sal taşlarını atarak kaleyi yıkmaya çalışırlar. Eğer atılan sal kaleyi yıkarsa kaleci olan kaleyi tekrar dikinceye kadar Salı atanda gider. Kaleciye vurulmadan salını alarak kaçırır ve diğer oyuncuların yanına gelir. Eğer kaleyi vuramamışsa o zamanda diğerlerinin atmalarını ve kaleyi yıkmalarını bekler. Böyle bir durumda, faydalanarak taşını kapmaya gider. Eğer kalede duran kısmı vurursa o ölür. Yani kalede bekleme sırası ona geçmiş olur. Kalede duranın sahası ise dikilmiş olan sal yığını ile oyuncuların kaleye atmak için çizmiş oldukları çizginin arası kısımlardır. Bu oyun kale düz oyununa benzese de bir takım değişik yönleri vardır. ÇÖMLEK OYUNU Bu oyun genelde 10 kişiyle oynanır. Bu oyunda kullanılan malzeme bir adet küçük tenekedir. Önce oyuncular kendi aralarında bir ebe seçerler. Ebe seçme işi her oyunda oldugu gibi yine bir tekerleme ile yapılır. Bu tekerleme ise şöyledir: “ingili, mingili, mitçitti, arista, pipa, pipari namlı,ala veran, attırı “ bu tekerlemeyi sayan çocuk bununla oyun oynamak isteyen her çocuğu işaret ederek sayar. Eğer en son kelime kimde kalmış (isabet etmiş) ise o ebe seçilir. Ebe bir kenarda dururken oyunculardan birisi hazır bulunan tenekeye bir ayağı ile vurur. Bu vuruşla teneke 20-30 metre mesafe giderek durur. Bu arada da tenekeye tekme vuran oyuncu “vurdum” diyerek bağırır ve kaçar. Diğer oyuncularda kaçarlar ve bir yere saklanırlar. Ebe olan oyuncu vurulan tenekeye doğru koşarak o tenekeyi eline alır ve geri geri koşarak(çünkü diğer oyuncuları görmemek için böyle yapmak zorundadır).kale seçilen yere kadar gelir. Kalenin başına gelince elli(50) ye kadar sayar. Sayı sayma işlemi bittikten sonra bu oyuncuları aramaya başlar. Hangisini görürse onun ismini söyleyerek hem de koşarak gelir. Kalenin yanındaki tenekeye üç kere vurarak görmüş olduğu oyuncuyu SÖBE’ler eğer oyunculardan birisi ebenin görmez yanında gelerek kaleyi ele geçirir ve tenekeye aynı şekilde vurabilirse ebe olanın ebeliği yine tekrarlanır. Birde bu oyunda oyunculardan birisinin sobelenmesinin hemen ardından oyunculardan iki kişi hemen elbiselerinin üst kısımlarını değiştirirler. Bu ebeyi yanıltmak içindir. Ebenin dikkatli davranması gerekir. Eğer ebe bunu fark etmezde elbise değişikliğinin aldatmacasıysa ismini söylemiş olduğu gerçekten o (kendisi, yani ismini söylediği kimse) değilse “ÇÖMLEK PATLADI” denilerek oyun tekrar başlatılır. Bu oyunda çocuklar usanıncaya kadar sürdürülür... Bu oyunda dikkatinizi çekmek istediğimiz husus çocukların söylemiş oldukları tekerlemenin mutlak suretle yabancı kelimelerden oluşmuş olduğudur. Bu oyunun mutlaka bu yabancı kelimelerin ait olduğu topluluğun çocuklarının oynamış olduğu oyundur. Ve günümüze kadar intikal etmiş bir oyun olduğu muhakkaktır... BOM OYUNU 8-10 çocukla oynanır. Daha fazla kişiyle de oynanabilmektedir. Bom oyunu oynanacak olanlar otururlar ve bir halka oluştururlar çocuklardan birisi “bir” diye saymaya başlar. Sayıları sırayla sayarken beş,on, on beş gibi (5) in katlarını söylemesi gereken oyunun bu sayı yerine BOM demek zorundadır. Eğer Bom demeyi unutursa bu oyuncu oyundan çıkarılır. Hiç yanlış yapmadan sona kalan çocuk oyunu kazanmış olur. Bu oyun 7 rakamının ve diğer rakamların katları ile de oynanmaktadır. SAL TAŞI (1) İki kişi ile oynanır. Önce her iki kişide en ve boyları onar Cm büyüklüğünde iki tane küçük ve düzgün sal taşı bulurlar. Ve önceden düz bir yere de dikdörtgen şeklindeki bir uzunlukta beş haneden oluşan bir çizgi çizerler. Bu bölümlü çizgilerden önce birinci basamaktan başlayarak ilk oyunu oynayan kişi elindeki sal taşını ilk çizgili haneye atar. Buradaki maharet sal taşını birinci hane ile ikinci hanenin çizgileri üzerine değil de birici hanenin tam ortasına atmaktır. Eğer attığı sal taşını birinci ve ikinci çizgili hanelerin ortasına düşürürse önce sol ayağını havaya kaldırır ve sağ ayağının da üzerine durarak çizgili hanelerin birincisine atlar. Burada önemli olan, oyuncunun ayaklarını çizgilerin üzerine değdirmemesidir. Ayaklarıyla (sağ ayağıyla) çizgilere basmadan ayağının ucuyla Salı ikinci haneye iter. Ve kendiside ikinci haneye çizgilere basmamaya dikkat ederek atlar. Burada da havaya kaldırdığı ayağını hiç yere basmadan üçüncü haneye daha sonra dördüncü haneye ve ne kadar çizgili hane varsa ayağını yere basmadan ve çizgilere de değdirmeden hem sal taşını hem de ayağını dışarı çıkarmak zorundadır. Eğer bunu başarırsa bir puan almış olur. Kim o belirlenen sayıyı tamamlarsa oyunu o kazanmış olur. Eğer oyuncu ayağıyla, sırasıyla itmekte olduğu çizgili hanelerin ortasına itemez de çizgilerin üzerine itmiş olursa veyahut ta ayağını çizgilerden birisinin üzerine basmışsa o zaman o oyunu kaybetmiş olur ve sıra ikinci oyuncuya yani beklemekte olan oyuncuya geçmiş olur. Bu oyun iki kişiyle oynandığı gibi ikiden fazla kişiyle de oynanabilir... SAL TAŞI (2) (Çizgilim oyunu) Bu oyunda yine küçük bir sal taşı ile oynanmaktadır. Yalnız bu oyunun kuralında çizilen çizgilimde(yöredeki ifadesi) hane sayısı daha fazladır ve on basamaklıdır. Oyuncu birinci basamaktan sal taşını yerdeki ayağıyla alarak altıncı ve yedinci basamaklardan birisine kadar hiç dinlenmeden ve ayağını yere koymadan getirir. Ardından da burada bir müddet dinlenir. Daha sonra da yine aynı şekilde sal taşını ayağıyla iterek önce yedinci basamağa sonra sekizinci daha sonrada dokuzuncu ve onuncu basamaklara iterek sal taşını dışarıya çıkarır, böylece oyunu tamamlamış olur. Yine bu oyunda da çizgilerden her hangi birisinin üzerine ayağını basarsa veyahut ta sal taşını bu çizgilerden birisinin üzerinde bırakırsa o oyunu kaybetmiş olur ve bu defa oyun sırası karşı ki (rakip) oyuncuya geçer. Yine bu sal taşı oyununda da birinci sal taşı oyununda olduğu gibi hedef bir sayı belirlenir ve her kim o sayıyı erken bulursa o oyuncu oyunu kazanmış olur. Çizgilim veya SAL TAŞI OYUNU adı verilen bu oyunun çizgileri ise aşağıdaki gibidir: SAL TAŞI (3) Bu sal taşı oyununda ise çizgilerin adedi ve çizgi çizilen yerin şekli daha değişiktir. Yalnız bu oyunda iki kişi tarafından oynanır. Bu defa çizgili hane sayısı ondur. Yine iki oyuncunun kendilerine göre seçmiş oldukları iki tane küçük sal taşı bulunur. Bu sal taşlarını her oyuncu kendisininki ile oynar. Genelde sal taşının düzgün olmasına dikkat edilir ve ayak altında daha iyi kayması çok önemlidir. Bu oyuna başlamadan önce her iki oyuncudan birisi elindeki sal taşının bir tarafına tükürür. Bu tükürülen taraf yaş taraf olur. Elindeki taşı iki- üç metre yüksekliğe atar karşısındaki rakip oyuncu YAŞ veya KURU bu ikisinden herhangi birisini söyler. Eğer taş yere rakip oyuncunun söylediği şekilde düşerse ilk olarak oyuna o oyuncu başlar yok eğer dediği gibi çikmazsa bu defa diğer oyuncu bu oyuna ilk başlama hakkına sahip olur. Bu oyunda da yine oyuncu sağ veya sol ayağını havaya kaldırır. Tek ayağının üstünde sekmeye başlar. Bu haliyle elindeki Salı önceden çizilmiş hanelerin birisine atar. Bu oyunda da önemli olan, salı çizginin üzerine değil de ortaya düşürmektir. Atılan sal parçasının olduğu yere tek ayakla sekilerek yaklaşılır ve yerdeki ayağın burnu ile bu taşa vurarak ikinci haneye bir vuruşta iter. Eğer birinci vuruşta ikinci çizgiyi geçirip ikinci haneye geçiremezse yine ayağını yere koymadan tekrar bir ikinci vuruşu dener. Üçüncü vuruşta geçirmek zorundadır. Eğer geçiremezse oyunu kaybetmiş olur ve sıra rakip oyuncuya geçer. Yok eğer ikinci haneye geçirmiş ise ikinciden üçüncüye, üçüncüden dördüncüye, dördüncüden beşinciye,beşinciden de altıncıya,altıncıdan da yedinci haneye kadar iç durmadan sekerek ve yerdeki ayağının da ucuyla sal taşını iterek, ayağının birisini yere koymadan götürmek zorundadır. Oyuncu sal taşını böylece iterek yedinci haneye getirir ve çizginin üzerine değdirmeden çizginin ortaladığı yere koyar ve kendiside iki ayağını yere indirerek dinlenir. Bu arada da yine çizginin üzerine basmama mecburiyeti vardır. Eğer çizgilerin üstüne basarsa oyunu kaybetmiş olur yani oyunun deyimiyle yanar. Bu defa oyunu oynama sırası rakip oyuncuya geçer. Böylece hedef olarak seçilmiş olan rakama hangi oyuncu ulaşırsa oyunu o kazanmış olur... SAL TAŞI (4) (FILAKKA) Bu oyun üç veya dört kişi tarafından oynanabildiği gibi iki kişi ile de oynanmaktadır. Aynı zamanda erkek çocukları oynadığı gibi bu oyunu kız çocukları da oynamaktadırlar. Bu oyunu oynayan çocukların kendilerine ait küçük sal taşları vardır. Ve düz bir yere de birinci ve üçüncü basamakları ikiye bölünmüş şekilde altı adet yani altı haneli bir çizgili haneden oluşmaktadır. Ilk önce oyun oynayacak kimse elindeki taşı birinci haneye atar. Sonrada bu haneye basmadan ikinci haneye atlar ve tek ayak üzerinde üçüncü haneye de iki ayağıyla atlayarak biraz durur. Tekrar diğer hanelere de tek veya çift ayaklarla atlar en son hane (altıncı hane) de hemen geri döner ve haneleri atlayarak başa gelir. Bundan sonrada sal taşını alarak bu defa ikinci haneye atar. Ve atlama işlemlerine devam eder. Bu işlem bütün hanelere sal taş bırakılarak atlama işlemi sürdürülür. Eğer oyunu bitirirse kendisi kazanır. Bitiremezse diğer oyuncu bu oyunu oynar. Hangisi belirlenen hedef sayıya ulaşırsa o oyuncu bu oyunu kazanmış olur... GAVUR KALESİ OYUNU Bu oyunda en az üç veya dört kişilik iki guruptan meydana gelen iki rakip oyuncu gurubu tarafından oynanmaktadır. Her iki oyuncu gurubu da araları yarım metreden az olmamak şartıyla üçer veya dörder tane küçük sallardan meydana gelmiş üst üste yığılmış sallardan oluşan sal kaleleri oluştururlar. Her iki rakip tarafında bu üst üste yığılmış sal parçaları birbirlerinin kaleleri veya ocakları olur. Bu iki rakip kalenin arasındaki mesafe ise 15 metreden az olmamaktadır. Önce her iki rakibinde kendi elemanları içinden seçmiş oldukları ebe (başkan) oyuncular iki rakip gurubun önüne çıkarlar. Birisi, elinde bulunan küçük sal parçasının bir tarafına tükürür. Bu tarafa YAŞ, diğer tarafa KURU adını verir ve elindeki bu taşı da en az iki metre yükseğe atar. Attıktan sonra da “HANGİSİ” diye bağırır. Rakip tarafın ebe su YAŞ veya KURU bunlardan birisini diyerek seçimini yapar. Eğer sal parçasının kuru tarafı yere düştükten sonra üste gelmişse kuru diyen ebenin tarafının (takımının) oyuna ilk başlaması hakkını elde etmiş olur. Böylece oyuna ilk başlama hakkının kimde olduğu belirlenmiş olur. Oyuna ilk başlama hakkını almış olan takımın elemanları ellerindeki sallar ile rakip etrafındaki üst üste çizilmiş olan saldan kalelere atarak bu kaleleri yıkmaya çalışırlar. Her oyuncunun önce birer atış hakkı bulunur. Birinci takımın tüm elemanları salları attıktan sonra kaç kalenin yıkılmış olduğuna bakılır. Daha sonra da karşı takımın elemanları bu defa karşı tarafın kalelerine ellerindeki salları atmaya çalışırlar. Bunlarda atıldıktan sonra bakılır. Eğer hangi taraf daha fazla kale yıkmış ise daha az kale yıkanlarca omuzlanarak kendi kalelerine kadar götürülürler. Oyunun bitiş süresi hangi takım hangi takımı bezdirinceye kadar devam eder... KALEDÜZ (DÜZ) OYUNU Bu oyun 6-7 kişi ile oynanır. Oyuncu sayısına göre el büyüklüğünde sal parçası üst üste konarak kale meydana getirilir. Daha sonra da her oyuncu ellerindeki atış sallarını üç-dört metre öteye çizmiş oldukları çizgiye doğru atarlar. Herkes çizginin üzerine düşürmeye gayret eder. Çünkü oyunda ilk başlama hakkını çizginin üzerine sal taşını düşüren elde edecektir. Daha sonra da çizgiye en yakın olarak düşüren kişi bu hakki elde eder. Böylece hangi oyuncunun hangi sırada sal atma hakkına sahip olduğu belirlenmiş olur. Bu çizgiye en uzak sal atmış olan kişi dikili sal taşlarını (Kaleyi) beklemek için ebe olmak zorunda kalır. Ebe olmak zorunda kalan kalenin yanına giderek kaleyi beklemeye başlar. Diğerleri de ellerindeki salları bu çizilmiş çizginin üzerinden kaleyi yıkmak için atmaya başlarlar. Atış sırasında çizgiyi geçen olursa ebe oyuncuya “Gel gel gördüm” diyerek çizgiyi geçtiğini belirtir. O’ da ebeye doğru gelince, ebe onu yakalar ve eski ebenin yerine bu defa bu çizgiyi geçerek ebeye yakalanan ebe seçilmiş olur. Şayet atışta kale yıkılırsa ebe yıkılan kaleyi dikene kadar salları atmış olan oyuncular bunları alıp tekrar çizginin olduğu yere kaçmaya çalışırlar. Eğer kale hiçbir oyuncunun atışıyla yıkılmışsa bu defa ebenin lehinedir. Salları atarak kaçırmaya çalışan oyunculardan birisini yakalayarak onu kaleyi beklemeye mecbur etmek için ebe olan atağa geçer. Oyuncular sallarını almaya çalışırken,ebede onlardan birisini vurmaya çalışır ki bu oyunda oyuncuların yeter artık bitirelim demesine kadar yani usanıncaya kadar devam eder... Ebe olan oyuncunun elinin hafiften de değmiş olması bile oyuncunun ebe olarak kalede kalması için yeterlidir. Şayet oyuncu ayağını ebenin kendisini vurmasından önce sal taşına basarsa o zaman ebe onu vuramaz.ancak o taşını alıp ta tekrar çizgiye gelmeye çalışırsa onu vurmaya çalışabilir. Tabi ki bu arada da diğer oyuncularda bu şekilde yapacaklardır. Ebe hangisini vurabilirse “KALE DÜZ”diye bağırır. Böylece o oyuncu ebe seçilmiş olur. NOÇÇUK OYUNU(Gildik oyunu) NOÇÇUK: Genelde yuvarlak veya kısa, eni boyu bir olan varlıklara benzetmede kullanılır. Mesela küçük olan şeyler anlatılırken “NOÇÇUK GİBİ” denir. Bu oyunda da bir pinpon topu büyüklüğünde ve çok yuvarlak bir taşa verilen isimdir. Gürün’de GİLDİK adı verilir. Bu oyun iki kişi ile oynanır. Rakip olan iki kişinin de ellerinde birer onar Cm en ve boylarinda olan küçük sal taşları vardır. Bir de yuvarlak ve küçük taşları (noççukları) vardır. Oyuncu elindeki sal taşlarıyla önündeki noççuk taşına vurarak bu oyunu oynamaktadır. Oyunu oynayacak olan iki kişiden hangisinin bu oyuna başlayacağını belirlemek için her iki oyuncuda yaklaşık on metre kadar birbirinden ayrılırlar ve aynı doğruya gelerek birbirlerine doğru kendi ayaklarını birbirinin ardı sıra (önüne doğru) atarak ayak ölçerler. Her iki oyuncu da ayaklarını attıkça birbirlerine yaklaşırlar ki hangi oyuncunun ayağı diğerinin ayağı üzerinde kalırsa o oyuna ilk olarak başlama şansını elde eder. Oyuna başlama hakkını elde eden oyuncu üç dört metre uzaklığa dikilmiş olan yuvarlak taşa (noççuka) doğru elindeki sal taşını atar ve oldukça yakınına düşürmeye çalışır daha sonra da rakip oyuncu elinde sal taşını yuvarlak taşa doğru atar. Bundan sonra da ilk oyuncu elindeki salı tekrar yuvarlak taşa bu defa vurmak için atar. Oldukça hızlı vurması gerekir ki yuvarlak taşın ilk durduğu yer ile son gittiği yer arasındaki mesafeyi oyuncu kendi ayağı ile sayarak ölçmeye çalışır, taş ne kadar uzakta olursa o kadar oyuncunun lehinedir. Taşı vurduktan sonra oyuncu taşın ilk durduğu yerden ölçmeye başlar ve ayak ölçerken de şunları söyler: “Naldırnaç, kıldırgıç kırkbir, kırk iki, kırk üç, kırk dört, kırk beş, kırk altı,......elli, pahası belli,aladana, karadana,şükür bizi yaradana, değirmencioğlu gönün ala, bir mut iki mut...on mut, commut, hamur, çamur, kömür” sal taşına vuran oyuncu eğer bir vuruşta bu kadar sayıyı elde edebilirse oyunu kazanmış olur. Eğer bu kadar sayı elde edemezse bu defa aldığı sayı da kalır ve sıra rakip oyuncuya geçer. Eğer rakip oyuncu oyunu tamamlayabilirse oyunu o kazanır, eğer bu oyuncunda bu sayıyı tamamlayamazsa bu defa sıra öteki, yani ilk oyuncuya geçer. Tekrar elindeki Salı noççuk taşına vurur ve ayağı ıle ölçmeye başlar. Bu defa tamamlarsa oyunu kazanmış olur. Eğer kazanacak kadar sayıyı yine elde edemezse bu defa yine karşı taraftaki oyuncu sıra gelir ve oyun böylece devam eder. Hangi oyuncu bu sayıyı tamamlarsa oyunu o kazanır. Bu oyun oynanırken bir başka tekerleme denilecek bir sayma işlemi vardir ki oda şöyledir; “ Nalbir, nırh iki, sığır siki, on iki, on üç, on dört,.........on sekiz, naldırnaç, kıldırgıç, kırk bir, kırk iki,....elli, bahası belli, aladana karadan, şükürbizi yaradana, değirmencioğlu gönün ala, bir mut, iki mut, üç mut,.....on mut, commut, hamur, çamur,kömür..” diye sayarak oyunun yeterli sayısını kazanınca da oyunu kazanmış olur.... Eğer hedef olarak seçilen sayı mesela beş ise hangi oyuncu bu şekilde beş defa oyunu kazanırsa bu oyunun galibi o oyuncu sayılır...... HAY MASIRA OYUNU Bu oyun değişik adlarla anılmaktadır. Bunlardan bazıları uzun eşşek oyunu,dörtlü takla oyunu vb...Bu oyun en azından sekiz kişi ile oynanmaktadır.4 kişi yere doğru eğilerek ellerini dizlerinin kapak kısmına dayarlar ve bellerini eğerler. Bu dört kişinin birisi kuzey tarafa birisi güney tarafa ,birisi doğu tarafına diğeri de batı tarafına eğilirler ve sırt kısmında bir boşluk meydana gelir. Eğer oyunda yere eğilenler sorulan soruyu bilememişler veya çekilen kuraya göre eğilme işi bunlara kalmıştır. Dışarıda kalanlar ise bu eğilen dört kişinin üzerinden hoplayarak takla atarlar. Takla atanlar da yere eğilenlerin canlarını acıtmak için ”Yumurta kırdım çıt çıt” diyerek popolarıyla takla atarken yerdeki oyuncunun beline vururlar Dışarıda bulunan dört oyuncuda bu yere eğilmiş olan oyuncuların sırtlarına; “Yumurta kırdım çıt çıt G.t vurmalı çat çat ” diyerek sertçe takla atarlar. Eğer bu takla atan gurup içinde herhangi bir tanesi bu işi beceremezse bu defa yere eğilme sırası onlara geçer. Böylece bu oyun sürdürülüp gider...Çocuklar da usanıncaya kadar bu oyuna devam eder... ESİR OYUNU Bu oyunda en az on kişi ile oynanır. Bu oyunda oyuncular iki gruba ayrılırlar ve kendi aralarında da iki tane temsi kale seçilir. Her iki kalede de karşı tarafın askerlerinden esir olarak kaşmış olanlar bulunduğu gibi bunları tutsak etmiş askerlerde bulunurlar. Yine rakip taraf olan kalede de aynı şekilde kalede esir tutulan askerler olduğu gibi bunları tutsak etmiş olan bu kalenin koruyucuları da vardır. Bu oyunda her iki taraf da karşı kale de tutsak olan arkadaşlarını kurtarmaya çalışırlar ve bu oyundaki maharet kendisi karşı kalenin muhafızlarına yakalanmadığı gibi esir olan arkadaşlarından birisini de yakalanmadan onu alıp kendi kalesine getirmektir. Oyun esnasında kalede muhafız olanlar kendi taraflarından olup da karşı kale de esir olan arkadaşlarını kurtarmaya çalışırlar. Hangi taraf yakalanırsa o da karşı tarafa esir olur. Her iki taraf da birbirlerine saldırırlar ve birbirlerine hamle yaparlar. Karşı tarafın askerlerine yakalanmamaya ve karşı kaleyi ani bir hücumla yaklaşarak ve aralarından askerlerin sıvışarak kendi arkadaşlarından birisini alarak kendi tarafına kendi kalesine getirmeye çalışır. Ta ki aradaki sınırı geçinceye kadar yakalanmamak zorundadır. Aksi takdir de yakalanırsa o tarafın esiri durumuna düşer. Böylece birbirlerinin askerlerini hem korumaya hem de çalmaya kurtarmaya çalışan her iki taraftan hangi taraf diğer rakip tarafın askerini çalarak bitirir ise veya kendi adamlarını en çok kim kurtarırsa oyunu yani mücadeleyi o taraf kazanmış olur..... YAĞ SATARIM BAL SATARIM OYUNU Bu oyun oldukça kabarık sayıda çocukla oynanır . Önce çocuklar bir daire oluşturacak otururlar. Ve içlerinden birisini de ebe seçerler . ebe seçilen çocuk eline a dığı bir mendili “yağ satarım bal satarım ustam ölmüş ben satarım . (Ustam) musta (fam) ın kürkü sarı ,Beş para versek karlıdır af da bardak içinde zambak , arkana attım dön de arkana bak” diyerek bu tekerlemeyi söyler. Söylerken de bu dairenin etrafında döner. Tekerleme biter bitmez elindeki mendili bir oyuncunun arkasına ATAR ve kaçar. Arkasına mendil konan çocuk bu defa mendili eline alarak ebeyi kovalar . eğer yakalarsa ebe tekrar mendili dolandırmak zorundadır. Yok eğer yakalayamaz ise bu defa kendisi ebe olur ve aynı mendili dolandırma ve bir oyuncunun arkasına bırakma işini kendisi yapar ve oyun böylece devam eder. MEHMET ALİ ÖZ |
19.09.2008, 12:16 | #2 |
Usta Yiğido
gul-i_ahmer Şuan
Son Aktivite: 27.08.2010 16:43
Üyelik Tarihi: 15.09.2008
Yaş: 35
Mesajlar: 698
Tecrübe Puanı: 664
|
Cevap: GÜRÜN İLÇESİ’NDE OYNANAN ÇOCUK OYUNLARI
DEVAMI ÇİLE OYUNU(değnekle oynanır) Bu oyun üç,beş,yedi kişiyle oynanmaktadir. Önce değnekler toplanir. Bir kişi bütün değnekleri eline alir ve arkasina bakmadan bütününü arkasina atar. Attiği değneklere doğru arkasina bakmadan yürüyerek değneklere basmaya çalişir. Hangi değnege basarsa o degnegin sahibi çile oyunundaki kalede ebe olmaktan kurtulur. Ta ki hangi oyuncunun degnegi en sona kalirsa o zaman o kişi kaleci olur. Digerleri ise degneklerle onun degnegini vurarak düşürmeye çalişirlar. Ebe olarak seçilmiş olan, elindeki degnegini biraz nemli olan bir yere diker. Diger oyuncularda bu dikilen degnek ile kendi aralarında en az üç, dört metre kadar uzaklıktaki bir yere çizgi çizerler. Bu çizginin dışından da dikilmiş olan degnege atarak onu vurmaya ve düşürmeye çalışırlar. Buradaki maksat dikili olan degnegi vurup, düşürmektir. Degnegi atan oyunculardan birisi degnegi atar, dikilmiş olan degnegi düşürürse, ebe olan yani kaleyi bekleyen oyuncu bu vurularak düşürülen degnegi tekrar dikmeye çalışır. Bu arada da degnegini atan oyuncu bir fırsatından yaralanarak atmış oldugu degnegi alıp geri arkadaşlarının yanına gelmeye çalışır. Eger kaleci degnegini dikerde, hemen atmış oldugu degnegi kaçırmaya çalışanı vurabilirse( elini ona dokunabilirse) o oyuncu bu defa ebe olarak kalede kalır. Bu oyunda bazen tüm oyuncuların degnekleri atılsa bile degnegin düşmedigi de olur. Işte bu durumda degnegi bekleyen, diger oyunculardan birisini vurmaya çalışır. Diger oyuncularda, atmış oldukları degnegi tekrar alarak yine degnege atmaya çabalarlar. Böylece oyun devam edip gider, hangi oyuncu ebeye vurulursa, bu defa kalede kale de o oyuncu kalır.. Bu oyuna Beypınar, Akpınar, Yolgeçen, Akdere gibi köylerde ve Eski Hamal, Karadoruk, Yılanhöyük köylerinde Çile oyunu denirken, Gürün ve Gürün merkeze yakın köylerde de adına Çile oyunu değil, Kazık Dikme oyunu veyahut ta CİRİT DİKME oyunu denilmektedir. Bu oyunun genelde nemli ve çamurlu yerlerde oynandığı da vakidir. Çünkü bu oyunlarda çamurda çıkmak ve koşmak oldukça zordur. Bir spor müsabakasından farkı olmayan bu oyunun figürleri sanki bir savaş anında bir kaleye saldıran askerler ve bu kaleyi muhafazaya çalışan muhafızların konumunu betimleyen hareketlerle doludur. Bu oyununda mutlaka bir savaş veya herhangi bir yöreye saldırı ardından kalan bir takım yorumları gözüyle bakmak hiç de yanlış olmaz sanıyorum. Çünkü kale savunulan mekanı, dikili olan değnekte bu kalenin burcunda asılı duran veya göndere çekilmiş olan bayrağı temsil eder gibidir... bir taraftan kaleye saldıran ve bayrağı yere indirmek isteyen taarruzda bulunan kişilerin figüratif hareketleri diğer yandan da kaleyi ve dikili olan bayrağı düşürmemeye çalışan bir muhafızın hareketleri göz önündedir. İlçemizde ve yörelerinde oynanan bu tür oyunların genel karakteri böyledir. Mesela; bir noççuk (sal) oyunlarında ve gavur kalesi veya kaledüz oyunları da hep böyledir. Bir yandan saldırıya uğrayan kale ve bu kaleyi muhafazaya çalışan muhafız, diğer yandan da bu kaleye saldıran askerler ve kaleyi ele geçirmeye çalışan düşmanların hareketlerini betimleyen figürlerdir. Tabi ki bu oyunların, yöremizin geçirmiş olduğu tarihi süreçler de göz önüne alınır ve bir savaşların ve taarruzların meydana gelmiş olması, bu oyunların böyle bir takım savaşları veya saldırıları figüratif olarak tasvir ettirdiği insanın aklına gelmektedir. En azından böyle bir oyunun çocukların daha küçük yaşta saldırı faaliyetlerine karşı bir takım idmanlar yapması veya eğitilmeleri amacını da gütmüş olması elbette ki ihtimal dışı değildir... ÇELİK (METLİK) OYUNU (1) köylerde oynanan çeşidi Metlik en az iki kişi ile ve daha fazla sayıdaki kişilerle de oynanır. Bu oyunda genelde köylerde oynanmaktadır ve yaşları 6 ile 20 yaşlarındaki gençler arasında oynanmaktadır. bu oyun içinde geniş ve düz bir yer seçilir. Her iki tarafta oyuncu tekerlemelerinden herhangi birisiyle oyuncularını seçerler. Daha sonra da hangi takımın kalede kalarak çelik çelme hakkına sahip olacagını belirlemek içinde, her oyuncunun elindeki degnegi bir oyuncu eline alır ve hepsini birden arka tarafına atar. Ve arkasına bakmadan da geri geri giderek bu degneklere basmaya çalışır. Hangi degnege en son basılacak olursa on ebenin tarafı yelmeye kalır, diger tarafta kalede çelik çelme hakkıni elde eder. Bu oyunda malzeme olarak her oyuncunun bir değneği bulunur. İki normal taş karşılıklı konur ve bu iki taşın üzerine on Cm uzunluğunda 1x1 Cm çapında da bir metlik (çelik) bu taşların üzerine konularak çelinir. Kalede duracak oyuncular kalenin yanında kalırken, çelikleri karşılayacak tarafa da “Yelenler” adı verilir. Çeliği çalan tarafın çalmış olduğu bu metliği yelen taraf tutmak zorundadır. Ve oyun böylece başlar: İlk önce bir oyuncu kalenin başına gelir. Taşın üzerine koymuş olduğu metliğin altına elindeki değneği sokar (değnek genelde 1 metre uzunluğunda olur). İki küçük taş üzerindeki metliği değneğin ucuyla kaldırır. Yaklaşık elli Cm kadar sonra da değnekle havaya kaldırılmış olan bu metliğe olanca hızıyla vurur. Değneğin değmiş olduğu çelik oldukça uzağa gider. Bu defa karşılayan taraf(yelenler) havadaki çeliği önce havadan tutmaya çalışırlar. Eğer bu çeliği daha yere düşmeden tutarlarsa kale başında çelik çelme hakkını elde ederler. Eğer elinden kaçırırsa (havada iken) bu defa çeliği çalan kişi ölmüş olur. Yerini bir başkası alır. Diğer oyuncuların metlik vererek bu oyuncuyu tekrar diriltme hakları vardır. Eğer yelen taraf çalınmış olan çeliği havada tutamazsa bu defa ellerindeki değneklerle daha yerde oynarken kaleye doğru vurma hakları vardır. Yelenlerin çeliğe vurma hakları üçtür. Eğer havada vurabilirse vurur, çelik daha yere düşer düşmez yani oynarken ve daha sonrada bir yerde hareketsiz hale geldikten sonra vurma hakkına sahiptirler. Bu üç vurmadan sonra çelik bir oyuncu tarafından ele alınır ve kaleye doğru atılır. Kaleye ocakta denir. Ocağın içindeki uzanmış şekilde bırakılan değnek veya her iki taştan herhangi birisine, bu atılan çelik değerse, çelik çelen kişinin o metliği ölür. Daha ilk oyunu olduğu için bu oyuncu çıkar,bu defa diğer arkadaşı oyuna geçer. Bu seferde aynı şekilde ikinci oyuncu çeliği çalar. Yine karşılayan taraf çeliği tutmaya çalışır. Eğer tutamazlarsa yerdeki çeliğe bir defa vurma hakları vardır. Eğer yelen taraf kaleyi vuramazsa bu oyuncu çeliği metlemeye yani saymaya başlar. Sayma işlemi değmeğin üzeri hizasından havaya atılan çeliğin değnek ile bir,iki,üç diye sayılması işlemidir. Ne kadar çok sayılabilirse oyuncunun o kadar met sayısı olur. Bu metlemelerden sayılarına göre çelik çalma çeşitleri elde edilir. Bunlar ise: elleme, götleme ve yanlama işidir. Çeliği metlemeye başlayan oyuncu eğer iki tane vurmuş ise, yani MET, SET diyebilmişse iki ellemsi vardır. Normal çelik çalma işlemi. Eğer MET, SET, KÜT demiş ise bu oyuncunun iki ellemesi ve bir de götlemesi vardır. Götleme değneğin iki bacak arasına sokularak kalenin içindeki metliğin çalınması işlemidir. Değneğin sağ veya sol yana uzatılarak çalınmasına da yanlama adı verilir. Dört defa saymış olan oyuncunun dört ellemesi vardır. Beş sayısına kadar sayanında iki yanlaması,bir götlemesi, ikide ellemesi vardır. Böylece metlik sayan oyuncu önceden vurulmuş olan arkadaşına bir elleme veya yanlama vererek onu diriltir. Buna can verme adı verilir. Böylece hangi taraf hangi tarafı yenerse yani kaleye geçme işini becerebilirse o kalede metlik çalma hakkına sahip olur. Yoksa ötekilerde yelmek zorunda kalırlar. Yelenlerin metliği havada tutma işine CÜCCÜK adı verilir... ÇELİK(METLİK)OYUNU (2) köylerde oynanan Bu çeşit metlik oyununda da yine ayni degnekler vardir ve yine iki taş arasina konan çelik(metlik) bu defa havaya kaldırılarak çalınmaz,bu oyunda çelik degnegin ucuyla kaldırılır ve uzaklara oldugunca atılmaya çalışılır. Bu oyunda da yine kalede çelik çalanlar ve çalınan çeligi karşılayanlar yani yelenler vardır. Buradaki amaç, bu oyunda yelenlerin çalınan metligi alarak kaleyi vurmaya kaleyi vurmaya çalışmaları ve eger kaleyi vururlarsa bu defa yelenlerin kaleye geçerek önce kalede bulunanları yeldirmeye çalışmaları şeklindedir. Bu oyunda da hangi taraf hangi tarafı yıldırırsa o taraf bu oyunu kazanmış olur... ÇELİK ÇALMA (Metlik Oyunu) (köylerde oynanan çeşidi) Bu metlik oyununda ise yine değnekler vardır ve yine diğer metlik oyunlarında olduğu gibi metlik vardır. Fakat bu oyunda kale(ocak) taşı tektir. Oyuncu elindeki metliği bu tek kale taşının üzerine koyar ve bir ucu da taşın dışında kalır. metliğin taşın dış kısmında kalan kısmının ucuna hızlıca ve sert bir şekilde vurur. Metlik bu defa sıçrar ve uzağa gider. Karşıdaki oyuncu (yelen kişi) havada iken bu metliğe vurmaya çalışır. Eğer metliğe vururda kaleyi geçirirse, kalede çalan kişinin ne kadar sayısı ve ne kadar adamı olursa olsun hepside ölür ve yelenler bu defa kaleye geçmiş olurlar. Bu Oyunda kalede metlik çalan kişinin yelen tarafin metligi kaleye atarken,daha havada iken metliğe vurma hakkı vardır. Eğer bunu başarırsa kaleden metliğin düştüğü yere kadar elindeki değneğin boyu kadar sırasıyla ölçmeye devam eder. Eğer önceden hedef olarak seçilen sayının adedine ulaşırsa oyunu metliği kalede çalan oyuncu kazanmış olur. Yok eğer bunu başaramaz da yelen oyuncu kaleye geçmeyi başarırsa, bu defa rakip olan oyuncular şanslarını denemeye başlarlar. DEVE DİŞLİ İki guruba ayrılan takımlar 15-20 metre arayla her gurup kendine ait arka arkaya üçer tane sal taştan kale (üst üste) dikerler. Sonra bu rakip tarafın oyuncuları karşılıklı olarak birbirlerinin kalelerini yıkmaya çalışırlar. Taşların tümüde yıkıldıktan sonra hangi gurup kendi yıkılan sal taşlarını ilk önce dikebilirse o oyunu kazanmış sayılır. OCAK ÇELİĞİ (Gürün ilçesi merkezinde oynanır) Gürün ilçesinde oynanan oyunların ilçe merkezine ve köylerine bir takım değişikliklerle oynanmaktadır. Bu değişikliğin birisi bu oyunun adının değişik olmasından ileri geldiği gibi, birde bu oyunların kurallarının bir kısmının değişik olmasından ileri gelmektedir. Mesela; Gürün’ün köylerinde oynanan çelik oyununun adı Gürün’de değişiktir. “Heyni,Höre,Metlik” ve bu gibi isimler verilmektedir. Aslında aynı olan fakat adı ile beraber kurallarının da bir takım değişiklikler olan çelik oyununun Gürün’de oynanış şekli aşağıdaki gibidir. OCAK ÇELİĞİ Bu oyun genelde 15-20 yaş gençleri arasında( erkekler) oynanmaktadır. Bu oyununun da bir takım kuralları bulunmaktadır. Önce oyunu oynamak için iki takımın belirlenmesi ve bu takımın en az iki kişi ve daha fazla olması gerekir. Oyun malzemesi olarak ta yaklaşık yarım metre uzunlugunda degnekler on ile on beş santim arasında kesilmiş ufak çelik(metlik) lerdir. Ayrıca tugra büyüklüğünde iki adet taş da ocak olarak kullanılır. Bu taş ve değneklerin düzgün olmasına da dikkat edilir. Takımlardan oyuna başlayan tarafa “Çalan”, diğerine de “Karşılayan” takım denir. Oyunun gidişi şöyledir: Çalan takımın elemanlarından biri ocağın üzerine çeliği koyup elindeki değnekle aralıklı taşların arasına konan çeliği havalandırıp sonrada çeliğe vurması gerekir. Ancak bununda bir kuralı vardır. Bu kural ise şöyledir; metliği (çeliği) çalan kişinin elindeki değneği ocağın içine (iki taşın arasına) soktuktan ve metliği de havaya kaldırdıktan sonra hemen vurması gerekir. Bu vuruşta çelik daha yere düşmeden olması gerekir. Eğer çalan kişi değnekle çeliği kaldırırda vurmazsa yani değneği sallamazsa, bir defa daha bunu tekrarlama hakkına sahiptir. Üçüncü de ise değneği ister sallasın (vursun), isterse vurmasın oyuncu hakkını kaybetmiş sayılır. Şayet bu üç hakkının birinde bu değneği sallayarak metliği vurmuş ise karşı tarafa tutturmamakta gerekmektedir. Çünkü yelen taraf çalınan çeliği havada iki eliyle yahut ta kendi ceketini ters giymiş şekliyle havada tutabilirse metliği çalan tarafı tamamen yenmiş sayılır. Ve bu defa hemen bunlar ocak başına geçerler işte bunu önlemek için çelik çalan kişi, çaldığı çeliği kaptırmayacak şekilde çalmayı dener. Bu oyunda eğer yelen taraftan bir oyuncu çeliği havadan değil de yerde tutabilirse yalnızca çeliği çalan oyuncu ölür. Yani hakkını kaybeder, oyuncu yanar. Şayet çelik üç adımı atlamakla kaleye ulaşılabilecek bir yere düşmüşse Uçmak denilen üç adımla kaleye atlanırsa oyuncuda oyun dışı kalır. Şayet bunların birisi olmamışsa çelik kimseye yakalanmadan bir yere düşmüşse karşılayan takıma çeliği atarak kaleye vurma şansı doğar. Çeliği çalan oyuncu değneği ocağın ortasına koyar,atış yapılır. Çelik değnek veya ocak taşlarından birisine değerse oyuncu oyun dışı kalmak zorunda kalır. Eğer atılan çelik kaleye (ocağa) değmemişse bu defa çelik çalan oyuncuya sayma hakkını elde etmiş olur ve oyuncu saymaya başlar. Sayma işleminde çeliğe havadan,elden geldiğince dengeli ve çok vurmaya çalışılır. Bu sırada da çeliğin hiçbir yere veya oyuncuya da değmemesi gerekir. Şayet böyle bir şey olursa o zamana kadar olan sayı kadar sayıyı da elde etmiş olur. Sayma sonucunda elde edilen sayı kadar o oyuncunun canı vardır. Oyunculardan marifetli olanlar 25 ve 30’a kadar sayanlarda çıkabilir. Eğer; iki sayılmışsa onluk,çalma hakkına sahip olunur. Her 95 sayısı olan oyuncunun yüzlük,binlik vd. kadar çalma hakkı vardır. Bu değerlerin çalınış şeklide bir kural oluşturur. Birlik çalan (oyuna ilk başlayan da) normal şekilde çeliği kaldırıp vurmakla, İki sayısı olan beşlik için değneği tuttuğu elini diğer eliyle bilekten tutarak çeliğe vurması. Üç veya dört sayısı olan,onluk çalmak için elini başının arkasından götürüp,değneği tuttuğu taraftaki kulağını tutar. KALE ÇELİĞİ(Gürün merkezinde oynanan çeşidi) Bu oyun çeşidinde de yine iki taraf vardır. Bu iki taraftan birisi Çalan yani ocağın (kalenin) başında duranlar yani ev sahipleri, diğer tarafta Yelen yani karşılayan taraftır ki bunlarda bir nevi kaleye (ocağa) saldıran rakip taraf olmaktadır. Çünkü kaleyi ele geçirmeye çalışmaktadırlar. “Yelmek” kelimesi bilindiği gibi “Koşmak,yürümek” anlamına gelmektedir. Bu oyunda malzeme olarak yine değnek ve çelik bulunduğu gibi bir de 60 Cm (kare) kadar bir düzgün sal (taş parçası) bir yere dikilir. Yine bu oyunda oyuna ilk önce kimin başlayacağının belirlenmesi hususunda ya ebe seçilen oyuncunun değnekleri bir araya getirerek arkasına atması ve ardına bakmadan hangi tarafın değneğine basarsa veya basmazsa ki bu durum her iki tarafın anlaşmasına göre belirlenir. Ona göre birisi yelen,diğeri de çalan taraf olur. Veyahut ta iki tarafın ebesi olan oyuncular birbirleriyle ayak ölçerler. Hangisinin ayağı, hangisinin ayağı üzerine kalması veya kalmaması durumuna göre her iki taraftan birisi “Çalan”, diğeri de “Yelen” taraf olarak oyuna başlarlar. Altmış santimetre kare ebadındaki sal parçası bir yere dikildikten sonra çelik elle atılır. Sopayla vurulur. Yani çelik önce oyuncunun elinden havaya atılır. Sonrada elindeki değnekle çeliğe vurur. Karşı taraftaki çeliği kale taşına vurmak için atar. Oyundaki oyuncu ise (Metliği çalan kişi) elindeki değnekle çeliğin kaleye değmesini engellemeye çalışır. Şayet engelleyemezse oyuna karşıdaki oyuncu yani rakibe geçer. Hedef olarak seçilen sayıya ulaşıp rakibe çul veya yama vermektir. Çelik atlınca taşa değmez ise veya değnek ile karşılanırsa aradaki mesafe değnek boyunca birer birer sayılarak ölçülür. (bu arada da bazı gözü açık ve hilekar oyuncular tarafından da bu değneklerin boyun ölçülürken sayı fazla gelsin diye değneği ölçmede bir takım hileler yapılabilir.) Çıkan sayıda yani değneklerin sayılması sonucunda elde edilen sayı karşı tarafa çul veya yama olarak verilir. Şayet atılan çelik kaleye bir değnek boyu kalmış ise bir defa çalma şansı doğar ama bu defa karşılama(yani yelenin çeliği attığı sırada atılan çeliği havada iken geri gelene doğru vurma hakkını kaybetmiş olur. YER ÇELİĞİ(Gürün merkezde oynanır) Bu oyunda da yine değnek ve çelik vardır. Tabi ki birbirine rakip olan iki oyuncu vardır. İki ucu da sivri bir çelik yere atılır. Sonra sopa (değnek) ile sivri uçlara vurularak çeliğin havalanması sağlanır. Çelik havalanınca da sopayla çeliğe vurulur. Çeliğin gittiği yer değnek boyunca sayılır. O sayı karşı (rakip) tarafa çul veya yama vurulmaz ise diğer çelik oyunlarındaki gibi değildir. Böyle bir durumda oyun oynama hakkı yani kaleye geçme hakkı rakip oyuncuya geçer... Gerek kale çeliği ve gerekse yer çeliği iki kişi arasında oynanır. Bu oyunda birisi yeler diğeri de metliği çalar. Kale de duru ve metliği karşılayan tarafın üzerine doğru gönderir... Çelik oyunlarının Gürün ve havalisinde ki adları değişiktir. Mesela; Gürün’de çelik oyununa: ÇELİK denir. Gürün’de,Çayboyun’da : HEYNİ denir. Köylerde ise : METLİK,ÇELİK denir. Suçatı kasabasında ise : HORE adı verilir. Beş sayisi olan ellilik çalmak için elini; değneği tuttuğu elinin hemen altından döşünün hizasından kulağını tutmak veya sırtından değneği tuttuğu elin pazusunu kavrayarak çalması lazımdır. Şayet bir oyuncunun 95 sayısı varsa o oyuncunun binlik veya milyarlik çalmak için ayağından birini ocak taşlarina koyarak bu çalışını gerçekleştirmesi gerekir. Yukarıda söylediğimiz kurallar gereği çalan oyuncu, çeliği tutturmamış, atan tarafından çelik ocak taş veya değneğe değmemiş ise, birlik çalan birer birer, beşlik çalan beşer beşer , onluk çalan onar onar, ellilik çalanda ellişer, milyarlık çalan ise tekrar birer birer sayması gerekir. Şayet buna uyamamış ise “Yansın” diyerek karşı tarafın uyarısı ile oyuncunun oynama hakkı biter. Oyunda amaç “ÇUL “ veya “YAMA” vermektir. Bunun için başlangıçta elli- yüz gibi çul veya yama bitsin diye bir anlaşma yapılır. Her iki takımda bu sayıya ulaşmaya çalışır. Oyun dışı kalan bir oyuncuya “ CAN VERME “ deyimi olarak, tekrar oyunu almak için o oyuncuya çeliği çalan oyuncu tarafından arkadaşının yardımına koşmak, oyunun değimi ile DİRİLTMEKTİR. Böylece oyuncu tarafından arkadaşına bir sayı verilir. O sonradan canı olan oyuncunun ne kadar sayı verilmiş ise o kadar çelik çalma hakkına sahip olunur. Eğer bir takımın tüm elemanları oyundan düşmüşse son oyuncuda milyarlık çalmış ise sayma işleminde bir daha çalsa tüm arkadaşları milyarlık olur. Milyarlık çalan oyuncu saydığı sayıdan bir eksiğini karşı takıma ÇUL veya YAMA olarak verir. Bir sayıyı ise “BÖLÜŞTÜK” demesi gerekir. Eğer tüm oyuncular haklarını yitirmişler (çalamamış, uçulmuş,vurulmuş veya havadan veya yerden tutturarak) oyun dışı kalmış ise sıra diğer takıma geçmiştir. Verilen çul veya yamalar geçerliliğini korur ama bir dahaki çalma sırasında tekrar birden başlaması gerekir. Eğer çalma sırasında değnek elden çıkmışsa değneği alan karşı taraftan olursa, değneği kale taşına vurdukları an tüm oyuncular yanar. Bu esnadaki mücadele sanki bir ölüm kalım savaşı gibi başlayan takım, karşılayan takımı kaleye yaklaştırmamaya, karşı takım ise değneği kaptırmadan ocak taşlarına vurmaya çalışır. Oyun başlamadan önce belirli sahalar yasaklanır, bu yerlere batak denir. Çalma sırasında çelik bu alanlara çıkarsa oyuncu oyun dışı kalır. Bu oyunun ilginç ve özellik taşıyan hem de büyük bir beceriklilik isteyen bir tarzı da On milyarlik çalmasıdir. On milyarlik çalınırken değnek arkadan ve bacaklar arasından ocaktaki çeliğe uzatilir. Çabuk bir hareketle çelik havalandırılır. Aynı çabuklukla da değnek bacakların arasından çıkarılıp çeliğe vurmak gerekir. Bu çalış (Metliğe vuruş) oldukça zor ve sayıya çabuk ulaşmayı hedeflerse de zorluğu nedeniyle fazla uygulanmaz. Oyunun bu özellikleri ve zor olması sebebiyledir ki genelde ilçemizde ki 15-20 yaşlarindaki erkekler oynamaktadirlar. EL EL ÜSTÜNDE OYUNU Bu oyun genelde evin içinde oynanır. Üç beş çocuk veya daha fazla olabilir. Aralarında birisini ebe seçerler. Ebe seçilen çocuk yüzü koyun yere yatar (dizleri üzerine). Diğer çocuklarda ebe olanın belinin üzerine ellerini birbirlerinin elleri üzerine gelecek şekilde koyarlar. İçlerinden birisi “El el üstünde , kimin eli var?” diye ebeye sorar. Eğer ebe kendisinin üzerine konulmuş olan eller ve bu ellerinde en üstünde olanın kimin eli olduğunu bilirse ; o kişi bu defa ebe olur ve yere eğilir. Böylece oyun sürdürülür. KİBRİT ATMA OYUNU Bu oyunda bir masa veyahut ta düz bir yer vardır. Bu tabelalar veya bir sandığın üstü sehpa üzerinde de oynanır. Oyunculardan birisi bir kibriti eline alır ve düz bir yere atar. Eğer kibritin yüksek kısımları üzerine düşmesi onun emir vermesi yetkisini hak etmesi demektir. Eğer her iki (kükürtlü yanı) yan tarafa gelirse o zaman da bilemeyen oyuncuya sopa vurma hakkını elde etmiş olur. Yok yere kibrit kutusunun düz ve geniş kısımları (yazılı kısımlarını) atarak düşürürse oyuncunu aleyhine olur ve emir veren kaç tane sopa vurulmasını isterse ;sopacı hakkını elde ermiş olan eline aldığı küçük çubukla veya bir cetvelle veyahut ta düğümlenmiş bir havlu ile , verilen adet sayısınca bu oyuncuya sopa atılır. Eğer hangisi atar ve bu kibrit yüzlerinden hangisini düşürebilirse o oyuncu onu elde eder. Tabi emir verme yetkisini düşürebilirse o oyuncu elde edinceye kadar bu hak ilk önce bu hakkı elde edenin elinde kalma hakkı vardır. Böylece bir taraf diğer tarafı yeninceye veya usandırıncaya kadar oyun devam ettirilir veyahut ta bu oyunda kibritlerin yüzlerine düşme olasılıklarına öre bir takım sayılar yazılır. Bir de hedef sayı seçilir. Hangi oyuncu bu hedef sayıyı elde ederse o oyuncu oyundan çıkar. En sona kalan ve hedef sayıya ulaşamayan oyuncu da bu oyunu kaybetmiş sayılır. MENDİL KAPMACA OYUNU Bu oyunda oyuncular iki taraf olurlar. Ortaya da mendil tutan bir kişi çıkarırlar. Mendili tutan oyuncu sırasıyla her gruptan bir kişiyi sırasıyla çağırır. Her iki gruptan da birer kişi gelerek mendil tutanın önüne ve mendil tuttuğu elinin hemen dibinde bulunurlar. Mendilin kapılmasını hangi oyuncu gözü açıklık yapar veya daha atik davranırsa o oyuncu mendili aldığı gibi kendi takımına doğru koşar ve kendisini kovalamaya gelen rakip tarafın oyuncusuna da yakalanmamaya çalışır. Mendili kaptıran oyuncu da mendili kapıp kaçanı kovalar. Ta ki, bunun sınırı karşı grubun az yakınına kadar olan sahadır. Eğer mendili kaçıranı yakalarsa ; elinden almaya çalışır. Alamazsa kendisi puan kaybeder veya ölmüş sayılır. Mendili kaçıran tarafa esir olmuş olur. Bu sefer de sıradaki diğer oyuncular mendili kapma yarışına girer. Hangi tarafın adamını hangi taraf çalmış ise ; oyunu o taraf kazanır. Eğer her iki taraf ta eşit miktarda adam çalmışlar ya da birbirlerini yenememişlerse; bu defa aralarında bir çizgi çekilir. Bu defa da birbirlerini çekmeye çalışır. Hangi taraf hangi tarafın adamını bu çekilen çizginin üzerine veya daha içerisine çekmeye başarırsa oyunu o tarafın kazanmış olduğu sayılır ve oyunda böylece oyun kazanılmış sayılır ve oyun da böylece bitirilmiş sayılır. KÖR EBE OYUNU Bu oyunda oyuncu sayısı belli değildir. Üç kişi ile oynanabildiği gibi beş kişi ile de oynanabilmektedir. Çocuklar ilk önce kendi aralarında bir kişiyi ebe seçerler. Ebenin de bir mendil ile gözleri bağlanır. Gözleri bağlanan ebeye KÖREBE adı verilir. Körebe gözleri bağlı olduğu halde diğer oyuncuları arayarak bulmaya çalışır. Diğerleri ebeye yaklaşarak ona yakalanır gibi görünürler ve geri kaçarlar. Ebe de onları yakalamaya çalışır. Ebe hangisini yakalarsa o oyuncu ebe seçilir ve böylece oyun devam eder. Çocuklar bu oyunu usanıncaya kadar oynar. SÖBE OYUNU Bu oyunda bir kale vardır. Kale ise genelde büyük bir taş veya her hangi bir duvarın bir köşesidir. Kale olan ter belirlendikten sonra çocuklar kendi aralarında hangisinin ebe olacağını belirlemek için aşağıdaki tekerlemeyi söylerler. Eğer son kelime kim de kalırsa o kişi ebe olmaktan kurtulur. Bu defa yine diğer çocuklar aynı tekerlemeyi sayılır ve en son kim kalırsa o kişi ebe olarak seçilir ve kaleyi o kişi bekler. Çocukların ebeyi seçmek için söylemiş oldukları tekerleme ise şöyledir; “Bir elma(alma)yı alladım pulladım,cehenneme yolladım,cehennemin katırı ,Elbistan’ın çadırı , nal mık(h) , al çık(h)... bu tekerlemenin en son kelimesi olan “ÇIK” kimde kalırsa o kişi ebe olmaktan kurtulmuş olur. Böylece ebe seçildikten sonra ebe arkasını arkadaşlarına döner ve diğerlerinin her biri damın bacasına veya duvarın arkasına ya da bir ağacın gövdesi arkasına saklanır. Oyunculardan birisi saklanma işlemi bitince tamam diye bağırır. Ebe de arkadaşlarını aramaya başlar. Kimi görürse onun ismini söyleyerek SOBE diye bağırır. Böylece o sobelenmiş yani ölmüş olur ve ebenin yerine geçer. Eğer ebe hiçbirisini de göremez ve sobeleyemez ise oyunculardan birisi de gelerek kaleyi sobelerse bu defa yine aynı ebe olarak kalır ve oyun yeniden başlar. Yok eğer ebe bir başka oyuncuyu sobelemiş ise bu defa o oyuncu ebe olur ve oyun yine tekrarlanır. Oyun böylece devam eder. SAKLAMBAÇ OYUNU Bu oyun da istediği kadar oyuncuyla oynanabilir. Bu oyunda da önce kimin ebe olacağı belirlenir. Bunun içinde yine oyuncular teker teker sayılarak bir tekerleme söylenir. Eğer söylenen tekerlemenin en son kelimesi kimde kalırsa o ebe olmaktan kurtulur. Böylece sırasıyla sayılan oyunculardan en son kim kalırsa o ebe seçilir. Bu ebe seçiminde de söylenen tekerlemede şöyledir; “Elim elim epelek , elden çıkan topalak , topalağın yarısı , bit pirenin karısı , iğne getir , iplik getir, al şunu , çıkart bunu.” Böylece ebe seçimi bittikten sonra bir kale seçilir ve ebe bu kale başında durup, gözlerini yumar. Diğer oyuncular da saklanır. Saklanan oyuncular bu defa ebeye “TAMAM” diye bağırırlar. Bunu üzerine oyuncuları aramaya çıkan ebe kimi görürse sobelemeye çalışır. Eğer oyunculardan birisi ebenin görmez yanından gelerek kaleyi sobelerse ebe yine kalede kalır ve oyun tekrarlanır. Eğer ebe diğer oyunculardan birisini görür , sobelerse bu defa ebe o olur ve kaleyi o oyuncu bekler. Böylece oyun devam ettirilir. Saklambaç oyununun Gürün’de ve köylerinde oynanan değişik isimlerle bilinen çeşitleri vardır. Mesela bunlardan birisi de adına “GAÜLÜK MANGA” adı verilen saklambaç oyunudur. Saklambaç oyununun bir başka adı da KOVALAMBAÇ oyunudur.Bu oyunun da değişik isimleri ve çeşitleri vardır. Tekli kovalambaç, eşli kovalambaç gibi oyunlardır. MİSKET OYUNLARI Misket oyunlarının ilçemiz Gürün merkezinde ve köylerinden çocuklar tarafından hemen hemen boş vakitlerinin çoğunu bunu oynamakla geçirmiş oldukları ve ilçe çocuklarımızın büyük önem verdikleri bir oyundur. Bu oyunun da Gürün yöresinin çocuk oyunlarının ilginç kuralları gibi enteresan kuralları bulunmaktadır. Misket oyunları bazı yöresel farklılıklar gösterir. Gürün merkezde Misket oyunu derken Yolgeçen ve Beypınar köylerde de böyle (bilye) oyunu adı verilmektedir. Bazı yörelerde de MİL OYUNU adı verilmektedir. Misket oyunlarının sayısı da oldukça faladır. Biz ancak burada beş çeşit misket (Bilye, Mil) oyununun anlatılması ve böylece tanıtılmasına yardımcı olmaya çalışacağız. Bu oyunların isimleri ise şunlardır; Üçgen misket (Mors oyunu) Kuyu misketi Uzun atmaca(kondum oyunu) Baş oyunu Kondum oyunu ÜÇGEN MİSKETİ ( I ) Düzgün bir zemine bir avuç büyüklüğünde bir üçgen çizilir. Bu üçgene iki ve üç metre aralıkla birbirine iki parelel çizgi çizilir. Sonrada üçgenlerin üç köşesine ve bir de ortasına olmak üzere dört kişi birer misket koyarlar. (Yani dört misket konur) Birer miskette oyuncuların ellerinde bulunur. Bu misket oyunu dört kişi ile oynanır. Fakat adet sayı az oldugu gibi fazla da olabilir. Bu oyuna ilk olarak kimin başlayacagını belirlemek için daha önce çizilmiş olan üçgen şeklinde ki çizginin hemen yanına bir yere düz bir çizgi çizilir. Bu çizginin de arka tarafına geçen bütün oyuncular ellerindeki misketleri çizginin üstüne en azından en yakın yerine düşürmeye çalışırlar. eger misketi atan oyunculardan hangisi çizginin üzerine veya en yakınına düşürürse oyuna ilk başlayan bu oyuncu olur. Ikinci olarak misketi atacak olan oyuncu da yine bu çizgiyi birinciden sonra en yakın olarak kendi misketini düşüren misketi atmaya hak kazanmış olur. Böylece sırasına göre misketlerin kimin atacagı belirlenir. Veyahut ta her oyuncu ellerindeki misketi parelel x çizgiye atarak birinciyi seçmeye hedeflerler. Üçgene uzak olan çizgii birincilik çizgisidir. Bu çizgiye ellerindeki misketleri en yakın atanlara göre de sıralama yapılır. Üçgene yakın yerdeki çizgiden diger misketlere atılacak olan miketin tırnakta olması şartı ile atış yapılır. Bu oyuna CIKCIKLEME verilir. Şayet miskete vurmuş ise çizgiden uzaklı veya yakınlığa bakmadan birinci olur. Yok vuramaz ise sonuncu olur. Ilk cikcikleyen en başa , son cikcikleyen ise sonuncu olur. Çizgiye eşit olanlara ise ÇORBA senir. Ve bunlar misketleri alarak yeniden atış yaparlar. Sıralama belirlenince birinci uzaktaki diğerlerine de yakın çizgiden misketleri çkarmaya çalışırlar. Misketler baş parmaka yanındaki (badı parmak) parmağın arasında atmak gerekir. Eğer atılan misket atilan misketlere değmez ise sıra öbür oyuncuya geçer. Şayet misket üçgendeki misketlerden birine değerse ve de üçgen dışına çıkarsa diğer miskete de atma şansı olur. Şayet bu atışlar da misket üçgendeki miskete değerse kendisi dışarıda misket içeride kalırsa bu duruma MORS denir. Bu atişi yapan tekrar kaleye geçerek atış yapar. Hedef üçgendeki milleri(misketleri) vurmaktır. Üçgendeki çıkarmadan aynı misketi vurursa buna “oyun oldu” denir. Tekrar çizgiye geçilir ve bu defa tüm oyuncular yakın çizgiden atış yaparlar. Misket hiçbir misketi oyun dışına çıkarmamış ve atılan misket üçgende kalmış ise bu duruma MORS denilir. Bunun anlamıda “oyuncunun oyun dişi kalmasi” demektir. Eğer üç defa oyun olursa , sıralama için çizgilere tekrar atış yapılır. Eğer üçgende ki bir misketi alabilen oyuncu sırasıyla diğerlerini de alabilir. KUYU MİSKETİ (I) Bu misket oyunu yine 4-5-6 kişi ile de oynanabilir. Önce düz bir yer seçilerek bu seçilen yerin orta terine de 5x5 ebadında bir çukur açılır. Açılan bu çukura “KUYU” denir. Bu kuyudan 3 veya 4 metre uzağa da bir çizgi çizilir. Kazılan kuyunun yanında duran her oyuncu çizilen çizgiye doğru ellerindeki misketleri atarlar. Çizgiye en yakın olan kişi ilk önce sıraya gelmiş olur. Diğer oyuncularda bu sıraya göre misketleri atarlar. Şayet sonradan atılan misketlerden biri önceki misketlere değerse buna CIKCIKLEME denir. Böylece atan oyuncu birinci , vurulan misketin sahibi olan oyuncu da sonuncu olur. Çizgiye eşit uzaklıktaki misketler ÇORBA oldu denilerek tekrar kendi aralarında atış yaparlar. Böylece sıralama belirlenmiş olur. Buradaki amaç misketi kuyuya sokmaktır. Kaleden yani çizilmiş yerden atarak ilk atışta misketi kuyuya indirmiş olan 7 sayıyı kazanır. Sonra da sırasıyla misketler kuyuya indirilmeye çalışılır. Bir oyuncu misketi kuyuya indirmiş ise ; kuyuya en yakın misketi vurarak hem bir sayı alır ve diğer misketlerin vurulmasıyla bir sayı kazanılır. Kuyuya misketi sokmadan rakip misketlere vurmakla sayı alınmaz. 14 sayıya ulaşan kale çizgisi denilen çizgiye geçer ve misketi tekrar kuyuya sokmaya çalışır. Eğer sıra kendisine gelince veya yine ilk atışta misketi kuyuya sokabilirse ZEHİR ALMIŞ olur. Kendisine en yakın veya uygun misketlere altı ayak boyu sayar. Bundan sonra elindeki misketi atarak kuyuya (girmesine) çalışılır yada en uygun gördüğü rakip oyuncunun misketine vurmak için atar. Eğer vurursa; o rakip oyun dışı kalır. Daha sonra da elinde ki misketi tekrar diğer rakiplerin misketine atarak vurmaya çalışır. Vurursa ve bu atışıyla da hiç ara vermeden vurabilirse; rakiplerine birer çul vermiş oluyor. Bu oyun böylece bitmiş olur. Tekrar bu oyunun başına gelinir ve aynı oyun tekrarlanarak devam eder. Böylece oyun tekrarlanır. Ve en sonunda da eğer oyunun başında misketlerin unutulması kararlaştırılmış ise ; oyunu kazanan yani zehir alan veyahut ta rakip oyunculara çul vermiş olan başarılı oyuncu hepsinin elindeki milleri alır ve bu miller (misketler) o oyuncunun malı sayılır. UZUN ATMACALI MİSKET OYUNU Bu oyunda iki kişi ile oynanabildiği gibi 4-5-6 kişi ile de oynanabilir. Bu oyun da tek bir kural vardır. Bu kural da rakip oyuncunun misketine kendi misketiyle atıp vurmaktır. Bu oyunda oyuncunun biri elindeki misketi normal bir hareketle iki veya üç metre uzklığa atar. Diğer oyuncuda bu oyuncunun atmış olduğu miskete onu vurmak için atar. Eğer atmış olduğu miskete isabet ettirirse o misketi utmuş olur. Bu defa rakip oyuncu başka bir miskete atar. Oyunu kazanmış olan oyuncu yine bu miskete de atarak vurmaya çalışır. Eğer vuramazsa bu hak diğer oyuncuyu geçer. Bu defa da bu oyuncu ayni şekilde rakip oyuncunun misketlerini vurarak onu utmaya çalışır ve oyun böylece devam eder. Tabii ki iki oyuncunun ellerindeki misketler bitinceye kadar devam eder. Bazı zamanlarda da oyunu kazanan oyuncu diğerine ödünç rakip oyuncudan almış olduğu misketlerden verir ve bunları da utmaya çalışır. Yani bu oyundaki asıl maksat ve tek amaç; karşısındakini mutlaka yenmek ve kazanmaktır. bu oyunda eğer utma yani elindeki misketleri alma işi yoksa hangi oyuncu ne kadar fazla vurmuşsa o diğerine o kadar ÇUL veya YAMA vermiş olur. AİLE SAYMA OYUNU Bu oyun ise aile içindeki çocuklarca daha fazla oynanmaktadır ve genelde de yatağın içinde olan çocuklar birbirlerine böylece uykuları gelinceye kadar soru sorarlar. Sorulan sorular ise kendi çevrelerinde oturan veya tanıdıkları ailelerin fertlerini isim olarak değil de mesela “Bir evde bir kadın, iki kız , bir gelin bir de koca karı gibi.” Sorular sorarlar. Eğer soru sorulan taraf bu sorulan aileyi tanırsa; bu defa kendisi diğerlerine aynı şekilde bir ailenin aile fertlerini sorar ve oyun böylece devam ettirilir. DUVARA ATMACA ( Misket Oyunu ) Bu oyun da 4-5 kişi ile oynanır. Bu oyun çeşidi dışarıda oynandığı gibi evin içinde de oynanmaktadır. Oyuncular bir duvarın karşısına geçerler ve arada da iki veya üç metre mesafe bırakırlar. Buradan karşıdaki duvara doğru ellerindeki misketleri sırasıyla atarlar. Hangi oyuncunun atmış olduğu mil, karşıdaki duvara çarptıktan sonra hangi misketlere değmiş ise o oyuncu kendi misketinin değmiş olduğu bütün misketleri alır. Bu oyun böylece devam eder gider. Diyelim ki dört kişi oyuna katıldı. Bu dört oyuncudan ellerinde ki millerin bitişiyle o oyundan çıkarlar. Hangi oyuncunun misketi elinde kalmazsa o oyuncu oyun dışı kalır. BAŞ OYUNU (Misket Oyunu) Bu oyun dört - beş kişi ile oynanır. Oyuncular ellerinde eşit miktarda almış oldukları misketlerden kendi aralarında kararlaştırarak çizmiş oldukları bir çizginin üzerine üçer veya beşer (ne kadar dikmeyi kararlaştırmışlarsa o kadar) tane misket dikerler. Daha sonra da çizilen çizginin üzerindeki dikilmiş olan misketlerden aksi istikametteki kale veya TEKKE adını verdikleri yere doğru atarlar. Yine burada da çizgi çizilmiştir. Hangi oyuncu çizgiye en yakın olarak atmış ise o oyuncu baş olur. Yani oyunda daha önce dizilmiş misketlerin başında bekleme hakkına sahip olan kişidir. Bu arada kaleye (Tekke’ye) en uzak atan kişi oyuna ilk başlama hakkını elde etmiş olur. Sırasına göre de kimin kaçıncı olacağı belirlenmiş olur. Oyuna ilk olarak atmayi elde etmiş olan oyuncu elindeki misketi baş oyuncunun başında beklediği misket denen yerden vurursa o dizili misketlerin hepsini alir. Eğer dizili misketlerin ortasından vurursa yarısını, aksi taraftan vurursa sadece vurduğu misketi alabilir. Eğer bu oyuncu hiç birini vuramazsa hiçbirini alamaz. Sıra ikinci atacak olan oyuncuya gelir. Bu oyuncu da ayni şekılde atar. Ve böylece oyun devam edip gider. Oyunun en sonunda bir kısım oyuncuların elinde misket azalırken , bir kısmındaki de çoğalma oluyor. Yani bu oyunda maksat ve gaye oyunu kazanmaktır. Bu oyunda çizgi üzerinde dizilmiş misketleri bekleyene BAŞ denmesi ve misketlerin sırasıyla da atıldığı yere de KALE veyahut ta TEKKE denmesi ilginçtir. Ve ayrıca da bu tekke çizgisine en uzak yani en geride olan (atan) oyunda ilk sırayı oynama hakkını kazanmış (elde etmiş olmasi) da çok ilginçtir. KONDUM OYUNU ( Misket oyunu ) Bu oyun iki veya üç kişi ile oynanır. Bir kişi elindeki misketi yere atarak KONDUM der. Diğer oyuncu da yere atilan miskete nişan alarak elindeki misketi atar. Eğer attığı misketi vurursa diğer oyuncu yani KONDUM diyerek ilk önce misketini yere atan oyuncu o oyuncunun misketini atarak vurmaya çalışır. Eğer vurursa o misketi alır. Vuramazsa alamaz ve diğer üçüncü oyuncuya sıra gelir. Böylece devam eder. Oyunun sonunda maksat kazanmaktır. oyuncuların elindeki misketin bitinceye kadar da oynanması şarttır. MEHMET ALİ ÖZ |
18.10.2008, 15:48 | #3 |
Usta Yiğido
gezgin_58 Şuan
Son Aktivite: 12.02.2024 07:14
Üyelik Tarihi: 09.10.2008
Yaş: 41
Mesajlar: 641
Tecrübe Puanı: 652
|
Cevap: GÜRÜN İLÇESİ’NDE OYNANAN ÇOCUK OYUNLARI
ne uzubmus bende gurunluyum
|
26.10.2008, 23:31 | #4 |
Usta Yiğido
seva Şuan
Son Aktivite: 31.08.2010 21:51
Üyelik Tarihi: 04.02.2008
Yaş: 39
Mesajlar: 15.375
Tecrübe Puanı: 2173
|
--->: GÜRÜN İLÇESİ’NDE OYNANAN ÇOCUK OYUNLARI
HAMAM KIZDI MI OYUNU
Bu oyunun kuralı dokuz kişi ile oynanmasıdır. Bir kişi ebe olur . dört oyuncu da dışarıda olur. Aralarında herhangi grubun içeri de veya dışarıdaki her hangi bir seçme kuralıyla belirlerler .bu belirlemeden sonra içerideki grup çizilen dairenin içine girerler. Ebe seçilmiş olan oyuncu da dört kişinin ortalarında durur. İçerideki dört oyuncu da ellerini birbirleri ile birleştirirler. Dışarıdakiler ise, bu oyunculara saldırarak bunların sırtlarına sıçrayarak binmeye çalışırlar. Buradaki maksat içerdeki oyuncular ile dışarıdaki oyuncular arasındaki çizilmiş olan çizgilerin üzerine ayaklarını basmadan ve içerdeki oyuncuları korumaya çalışan ebeye vurulmadan içerdeki oyuncuların sırtlarına binmeleridir. Eğer binerlerse durabildikleri kadar bu oyuncuların sırtlarında durmaya çalışırlar. Eğer inecekler ise yine ebeye vurulmadan ve çizgiye basmadan dışarıya kaçmak zorundadırlar. Bu arada içerdekilere saldırırlarken içerdeki oyunculara veya ebeye “Yamam hamam kızdı” derse oyun başlar. Ebenin içerideki oyuncularının hem iç taraftan hem de dışardan bunları dairenin içinde kalmak şartıyla korumak hakkı vardır. Eğer ebe dışarıdaki oyuncuları iç geriye çekerek, içerideki oyuncularda dışarıya çıkarak bunların sırtına binmeye çalışırlar. Bu oyunun “Hamam kızdı mı?”
__________________
Allahım gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle, Hakkımda hayırlı olana gönlümü razı eyle. [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] CANDA ÖZÜR OLMAZ... |
16.11.2008, 18:30 | #5 |
Yiğido
Kadirhan Şuan
Son Aktivite: 07.06.2010 14:40
Üyelik Tarihi: 03.01.2006
Mesajlar: 151
Tecrübe Puanı: 705
|
-->: GÜRÜN İLÇESİ’NDE OYNANAN ÇOCUK OYUNLARI
oo ben niıye bu oyunları hatırlamıyorum
|
21.11.2008, 22:57 | #6 |
Yeni Yiğido
caksurlu Şuan
Son Aktivite: 21.11.2008 23:14
Üyelik Tarihi: 08.10.2007
Yaş: 50
Mesajlar: 6
Tecrübe Puanı: 0
|
Cevap: -->: GÜRÜN İLÇESİ’NDE OYNANAN ÇOCUK OYUNLARI
valla helal olsun iyi araştırma
__________________
YEŞİL GÜRÜN |
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
KÖYÜNÜZ HANGİSİ? (SİVAS`IN TÜM KÖYLERİ ALFABETİK LİSTE) Sivas Köyleri | Güner | Köylerimiz (Sivas Köyleri) | 368 | 22.02.2016 00:01 |
HANGİ KÖYDENSİNİZ? (Anket) | Sivaslilar.Net | Köylerimiz (Sivas Köyleri) | 1222 | 17.01.2016 17:03 |
GÜRÜN İLÇESİ’NDE DÜĞÜN ADET VE GELENEKLERİ HAKKINDA | gul-i_ahmer | Gürün | 4 | 16.09.2008 13:08 |
GÜRÜN İLÇESİ FOLKLORU | gul-i_ahmer | Gürün | 0 | 16.09.2008 13:01 |