|
SİTE ANA SAYFA | Galeri | Kayıt ol | Yardım | Ajanda | Oyunlar | Bugünki Mesajlar | Arama |
Ozanlarımız Ozanlarımız Hakkında |
|
Seçenekler | Arama | Stil |
25.01.2008, 19:19 | #1 |
Editör
SivasLady Şuan
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Yaş: 44
Mesajlar: 2.501
Tecrübe Puanı: 10
|
CAHİT TUNCER
ÖZET
Bu yazıda, Sivas Şarkışlalı bir halk şairi olan Cahit Tuncer’in hayat hikâyesine ve şairle yapılmış bir röportaja yer verilmiştir. Hayatı Cahit Tuncer, 1943 yılında Şarkışla’nın Mergesen (şimdiki adı Çatalyol) köyünde dünyaya geldi. Babasının adı Sait (halk arasında Kör Sait), annesinin adı Ayşe’dir. İlk ve orta okulu Şarkışla’da okudu. Lise tahsilini ise Sivas’ta yaptı. Şiir yazmaya çok küçük yaşlarda, orta okul ikinci sınıfta iken başladı. Şair, ilk şiirinin öyküsünü şöyle anlatıyor: “O yıllarda öğrencilerin sinemaya gitmesi okulca yasaklanmıştı. Ben ablamlarla gizlice sinemaya gitmiştim. Öğretmenimiz Arif Bey beni sinemada yakaladı. Okulda da imtihana çekti ve beni o sene Tabiat Bilgisi dersinden ikmale bıraktı. Bu çok zoruma gitti. Bir şeyler söylemeye başladım. Zannederim bu ilk şiirim olmuştu:” Kaldım tabiattan Eylül gelmiyor Babam ise hiç hâlimden bilmiyor Dört ay tatil oldu yüzüm gülmüyor Ne yaptımsa ben kendime yapmışım. Yüksek tahsilini İstanbul’da Hukuk Fakültesinde yaptı. 1972 yılında mezun oldu. Şair, 1973 yılından beri Şarkışla’da avukatlık yapmaktadır. Şairin siyasi hayatı da mevcuttur. 1977-1980 yılları arası Şarkışla Belediyesi Meclis Üyeliği ve Belediye Encümen üyeliği yapmıştır. 1989-1994 yılları arasında ise beş yıl süreyle Şarkışla Belediye Başkanı olarak görevini sürdürmüştür. Cahit Tuncer’in şiirlerine baktığımızda hemen her konuda şiir yazdığını, fakat dinî şiirlerinin ve taşlamalarının sayıca fazla olduğunu görüyoruz. Hac ve Beytullah ile ilgili olmak üzere pek çok şiiri vardır. Şair sadece bir tek konuda şiir yazamadığını belirtmektedir: O da muhayyel sevgiliye ait şiirlerdir. Kirpikleri ok gibi, beli ince sevgililer onun şiirlerinde yer almaz. O an gördüğü olaylar, yaşadığı duygular şairin kaleminden yine şairin deyimiyle çeşmenin musluğunu açınca suyun aktığı gibi akmaya başlar. Her şair ve ozan gibi Cahit Tuncer’in de hayatını anlattığı bir şiiri vardır: Hayatımı yazsam bir roman olur Okuyup da ibret alasın oğul Sevgisiz büyümek pek yaman olur Benim çektiğimi bilesin oğul Sene kırk üç bu dünyaya gelmişim O günden bugüne neler görmüşüm Varlık içinde de yokluk çekmişim Sen bolluk içinde yüzesin oğul Bir anam vardı, bir de analık Atalar sözüyle Karayamalık Kundura verirdi tabanı delik Potini postalı giyesin oğul Röportaj Tasavvuf şiirinde üzerinde en çok durulan ve işlenen tema hangisidir? Bu temanın sık işlenmesinin sebebi nedir? Mâlum olduğu üzere tasavvuf, Tanrı’nın niteliğini ve evrenin oluşumunu varlık birliği (Vahdet-i Vücut) anlayışıyla açıklayan dinî ve felsefî akımdır. İslâm mistisizmi1 olarak sözlükte tarif edilmektedir. Felsefî olarak peygamberimiz Hz. Muhammed’den iki yüz sene sonra kurumlaşmıştır. Tasavvuf teriminin kökeni hakkında tartışmalar vardır. Tasavvufun üç tarihî gelişim dönemi olduğu vurgulanmaktadır: Oluşum, sistemleşme ve örgütlenme dönemleri. Bu üç dönemde de çeşitli akımlar ortaya çıkmış, birbiriyle çelişen görüşler ortaya atılmıştır. Bu konuda daha birçok bilgi sunulabilir. Âcizane bana ve yazdığım şiirleri gelince ben, Allah’tan geldiğimize ve Allah’a gideceğimize inanırım. Dünyanın, dünya nimetlerinin, evlâdımızın, mallarımızın bizim için fitne vesilesi (Ayet Me’ali) olduğuna inanırım. Şiirlerimde de bunu dile getirmeye çalışırım. Örnek vermek gerekirse; Aslın çamur, neslin sudur Öğünmeye gerek var mı? Hu’dan geldik dönüş Hu’dur Yerinmeye gerek var mı? Kanaat kalmadı aza Mal, mülk, evlât fitne bize Güzel gösterilir göze Sevinmeye gerek var mı? Ben, âlemleri yaratanın Allah olduğuna, bir emriyle her şeyin meydana geldiğine, hesap gününe ve din gününe inanırım. Aşağıdaki şiirimde de bu düşünceleri işledim: Altı günde âlemleri olduran Kün emrinin emirisin Allah’ım Yeryüzünü nimetlerle dolduran Din gününün hâkimisin Allah’ım İnnelleziyne keferu hitâbın Mü’min kul değildir bu muhatabın Hâtemallahu âla gulubihim İşte bunun kâhharısın Allah’ım. Tasavvuf şiirinde şairlerin devriye nazariyesini işleyen şiirleri de olur. Gayb âleminden (bilinmezlik âlemi) şuhud âlemine (görünen âlem) inerek seyr-i nüzul eden varlık, aslına, kaynağına, yani Hakk’a varır ki bu son mertebesi seyr-i uruçtur. Bunu anlatan uzunca bir devriye şiirim vardır. İki dörtlüğünü örnek olarak vereyim: Gayb’dan şuhd’a geçme nuzul-i seyri İman ederim ki takdiri bâri Asla dönmek için duramam gayrı Münteha’yı örten tülde ben vardım Tevhid, namaz, zekât ve orucu Bu yolla bulurum seyr-i urucu Âlemlerin Rabbi her an görücü Kün emriyle gelen olda ben vardım. Ben; âlemlerin Rabbinin tüm âlemleri kapladığına, her tarafta bulunduğuna inanırım. Amma (hâşâ) ona bir mekân tayin etmek gerekirse, mü’minlerin kalbinin Allah’ın mekânı olduğuna inanırım. Bunu anlatan Giryan Olurum isimli şiirimden izninizle birkaç dörtlük söylemek isterim: Her an kalbimdesin yüce Allah’ım Nasıl bir kulum ki nisyan olurum Bir an olsun vesveseye düşmeyim Önüm, sonum elbet hüsran olurum Nefsine uyarsan bil hâlin harab, Beş amel misâli bir nakş-ı ber’ab Beni bu duruma düşürme Ya Râb Yönelirsem sana insan olurum Sırf dünya isteyen bilin ki aptal Ahiret ve dünya birlikte efdal Nefs şehvet esiri Belhüm-ü Edâl Kur’an’ın diliyle hayvan olurum. Benim işim, aşkım Allah iledir. Allah Aşkı Bu Cahidi Yandıran diye şiirler yazarım. Allah’a kavuşacağımı umarım. Allah, “İnsanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım.” demektedir (Ayet meali). İnsanın yaradılış gayesi sırf Allah rızası için Allah’a ibadet etmektir. Örneğimi mâzur görün; içki içen insan içer, ikinci gün ayılır. Ancak Allah’a kulluğu unutan, gayesini yitiren kişi ise nazarımda daima sarhoştur. Kalbi de taşlaşmıştır. Bir şiirimden örnek sunuyorum: Hayat değirmeni dönüp duruyor Yokladım, sepetin içi boş gördüm Bazı gâfil bir eğlence sanıyor Gâyesin unutmuş çok sarhoş gördüm Vesvesedir işi şeytân-ı lâin Mümin kul Allahla birliktir daim Ben kalbini oldu sandım mutmain Çok kişide kalb yerine taş gördüm Allah’ın rızasını kazanmanın dünyalara eş olduğunu bilirim, inanırım. Örnek olarak İsteme adlı şiirimden birkaç dörtlük: Hak Teâlanın rızasını kazansam Serveti sâman-ı malı istemem Gönlümün gözüyle arşa uzansam Başkaları gitsin yolu istemem Doğruluk bir umman, yolu da nehir Hulus-î kalb ile kur orda şehir İman gıdasıysa tercihim zehir Küfre götürecek balı istemem Bir kimse ki arzusunun kuluysa Serveti, yetimin hakkı puluysa Kalbi var da eğer küfür doluysa Boşu makbulümdür, dolu istemem. Allah’ın rızasını kazanmanın önündeki tek engel nefis denen puttur. Bu put kırılmadıkça işin zorluğunu da biliyorum. Nefsimin en adi edna olduğunu da biliyorum. Kul Benim adlı şiirimden iki dörtlük sunuyorum: Nefsimi yokladım, çevreme baktım İnsanlar içinde ednâ kul benim Âşık azmaz, bal da kokmaz demişler Ne göreyim, asıl kokan bal benim Ervahtaki ikrarım da durmazsam Nefse ağır gelip namaz kılmazsam Hak lütfedip hidayete ermezsem O zaman da sarpa sarar yol benim. Benim genelde şiirlerimdeki yol Allah yoludur. Nefsin terbiyesidir. İnsanların birbirini Allah için sevmesidir. Örnek vermek gerekirse; Kullar birbirini sevmeli elbet Sevişmesi Allah için olmalı Zor gününde onu eder ziyaret Görüşmesi Allah için olmalı Boşa put arama, nefis bir puttur Bunu böyle bilen kullar çok kıttır Nefisle savaşmak büyük cihattır Savaşması Allah için olmalı. Bu sorunun cevabı için bu kadarla yetinmek istiyorum. Ancak şiirler çoktur. Hacla ilgili, Beytullahla ilgili, Kur’an’da adı geçen 28 peygamberle ilgili, dört halife ile ilgili şiirler vardır. Bir aydın olarak halk şiiri yazmanızın sebebi nedir? Kendimi aydın olarak adlandırsam da bir toplumda yaşıyorum. Sivas ili Şarkışla ilçesinde avukatlık görevi yapıyorum. Hem meslekî görevim hem de siyasi görevlerim nedeniyle halkın içindeyim. Onlarla bir ve beraberim. Onlar gibi yaşıyor, onlar gibi düşünüyorum. Bulunduğum çevre, halk ozanlarının harman olduğu bir yerdir. Halk şiiri, yazma yönünden, anlatım yönünden daha rahat ve daha geniş bir alanı kapsamaktadır. Şarkışla’daki âşıklık geleneğinin devam etmesi, âşıkların bol olması, benim de âcizane onlarla birebir temas hâlinde olmam bu tarzı seçmemde tesirli olmuştur. Serbest şiirlerim de vardır. Fakat azınlıktadır. Halkın kullandığı dili, halkın kullandığı usulü devam ettirmek hoşuma gidiyor. Başka yol seçmeyi de düşünmüyorum. Allah izin verirse böyle yazmaya devam edeceğim. Çocukluğunuzla ve ailenizle ilgili bilgi verir misiniz? Kısaca hayat hikâyemde de belirttiğim gibi 1943 yılında Şarkışla’da doğdum. 1958 yılında şiir yazmaya başladım. Babam Sait (Kör Sait) köylüdür. Nüfustaki lâkapları Aşık Fakı oğludur. Baba bazımdan bir âşıklık bulaşıklığı vardır. Babam okur yazar değildi ama mahallemize (Şarkışla-Gültekin Mahallesi) 15 sene muhtarlık yapmıştır (Sonradan okur yazar belgesi almıştır). Babam çok zeki idi, hazır cevaptı. Âşıklardan dörtlükleri yeri geldiğinde okur, misaller verirdi. Kendisinin de arada sırada çok nâdir olarak söylediği olurdu. Babam 1914 doğumlu olup 2001’de 87 yaşında iken vefat etmiştir. Anamın adı Ayşe’dir. Şarkışla’nın İğecik köyündendir. Babası Karakadılık (hâkimlik) yapmıştır. Anamın sülalesi Aşıkosmanoğlullarıdır. Böylece baba bazımdan ve ana bazımdan âşıklık, ırsen gelmektedir. Benden önceki nesillerde şiir yazan olmamasına rağmen şiir yazmak bana ve kardeşim Cafer’e nasip olmuştur. Anam da okur yazar değildi. Ama kendi hâlince şiirler söylediği, ağıtlar yaktığı olurdu. Anam birgün Hatun isimli komşuya gider. Komşu Hatun çamaşır yıkamaktadır. Kocası kâğıda sarılı tereyağı getirir. Hatun yağı alır. Evin merdiveni üzerine koyar. Anamla sohbete dalar. Mahallenin kazı, tavuğu yağı yer bitirir. Hatun kadın oralı bile olmaz. Tavuklara kişt kişt bile demez. Çamaşır leğeninde esvaplar ıslak durur. Anamla sohbete devam eder. Anam eve gelince epeyce söyler ama bize intikal eden pek olmaz. Bir dörtlüğü şöyleydi: Asbabı leğene ıslar Komşuyu başına sesler Kötü denen bu hatun Tavuğu yağınan besler Ana-baba bazında âşıklık olduğuna göre ben nabiga bir ozan değilim. Soydan gelmektedir. Soyumla da övünüyorum. Şarkışla’daki âşıklık geleneği ile ilgili düşünceleriniz nelerdir? Şarkışla, Sivas ilinin bir ilçesidir. Yazları sıcak, kışları çok soğuk geçer. Yıllardan beri geri kalmıştır. Geçimi tarım ve hayvancılıktır. Hani derler ya aşk ağlatır, dert söyletir. Yoksulluğun olduğu yerde şiir söyleme, mani deme, deyiş atma gelişmiştir. Şarkışla’da da böyledir. Gazeteci yazar Ahmet Özdemir’in (Şarkışlalı) tespitine göre Şarkışla’da yetişmiş 60’ın üzerinde halk ozanı vardır. Erzurum Atatürk Üniversitesi’nden mezun Şarkışlalı Fuat Sadıkoğlu’nun hazırladığı tezde de sayı 60 gösterilse de bazı kaynaklarda sayının 100 olduğu görülmektedir. Şarkışla, âşığı bol bir bölgedir. Sazı elinde mahlası dilinde âşıklar olduğu gibi saz çalmadan irticalen de söyleyen âşıklarımız mevcuttur. Örnek olarak Tuzlalı Şevki Ezen, Şarkışlalı Serdari torunu Ayşe Berk, Kulgazi gibi âşıklar sazları olmadan hemen irticalen söyleyebilen âşıklardır. Şarkışlalı yüzlerce âşığı say derseniz bir çırpıda saymam mümkün olmaz. Aklıma gelenleri sıralayabilirim: Âşık Veysel, Âşık Ali İzzet Özkan, Âşık Sufi Selimi, Âşık Hüroğlu, Âşık Kulgazi, Agahî, Akbaşların Hüseyin, Ayşe Öksüz, Aziz Üstün, Bekir Kılıç, Firkati, Halil Soylu, İzzetî, Kör Kamil, Kemter, Kul Sabri, Mustafa Öztemiz, Nedimi, Sıtkı, Şevki Esen, Salibi, Coşkun Veli, Veyseli (Visali) ve daha niceleri. Âşıklarımız, kendi eserlerini çalar çığırırlardı. 8 heceli ve 11 heceli şiirleri çoğunluktaydı. Şarkışla’da hemen her evde bir şiir yazan mutlaka vardır. Şiir yazmak ayrı, saz ile halk şiirini devam ettirmek ayrıdır. Saz ile geleneği devam ettiren âşıklarımız mevcuttur. Gelenek yaşamaktadır.
__________________
Sadece Susmak İstiyorum... Yalan İnsanları Kaale Almadan... Haklıyken Haksız Gözüksem Bile Kendimi Savunmadan... HUZUR Bulmak İstiyorum Gözlerimi Kapayıp Kimseyi Anmadan... Sessizliği Dinlemek İstiyorum,Yüzüme Gülüp Arkamdan Konuşulanları Duymadan... |
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
|
|