Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)
Tasavvuf un İslam Toplumunda ki Yeri. - Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar
Forum - Ana Sayfa Takvim S?k Sorulan Sorular Arama

Zurück   Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar > DİN BÖLÜMÜ > İslami Konular
SİTE ANA SAYFA Galeri Kayıt ol Yardım Ajanda Oyunlar Arama Bugünki Mesajlar Forumlar? Okundu Kabul Et

İslami Konular İslami konular



Son 15 Mesaj : Atatürk'ün Çocukluğu'na Ait Hikayeler           »          Şehzade Osman           »          Hatıra defteri           »          Antilop İle Akrebin Dostluğu           »          Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 2           »          Sitemizin Ozanları           »          SEVDİM İŞTE....           »          NEFRET ETTİM İŞTE!!!!!           »          AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1           »          SEÇKİNLER/SEÇİLMİŞLER DÜNYASI           »          Hatalarımızdan Dersler Alabilmek Ümidiyle.           »          Araf Suresi 172-173. Ayetler.( Ben Sizin Rabbiniz Değil Miyim)           »          İnancımızı Kullananların Artık Tuzağına Düşmeyelim.           »          ULAŞ-Yapalı           »          TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR PAYLAŞIMAZ
Cevapla
 
Seçenekler Arama Stil
Alt 04.01.2013, 17:56   #1
halukgta
Tecrübeli Yiğido
NO AVATAR
 
halukgta Şuan halukgta isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 09.08.2016 13:35

Üyelik Tarihi: 13.10.2011
Mesajlar: 304
Tecrübe Puanı: 485 halukgta FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Tasavvuf un İslam Toplumunda ki Yeri.

Günümüzde tasavvuf denildiğinde, akla ne geliyor diye önce lütfen düşünelim. Eğer edebiyata, şiire meraklıysak, Tasavvuf edebiyatı gelir aklımıza. Dini konulara daha yakın olanların bir kısmı, tarikatları, cemaatleri düşünür. Bir kısmımızın, tasavvuf sözünden, Mevlana, Yunus gelir aklına. Dikkat ederseniz hepsinde ortak bir konu vardır tasavvuf denildiğinde. Yaradan a ulaşmak arzusu, Allah a duyduğumuz büyük sevgi, dostluğa, kardeşliğe davet, kendimizi keşfetme çabası, Allah a ulaşmanın yollarının arayışı, farklı biçimde şekillenir söz ve davranışlarla.


Peki, tasavvuf u nasıl tarif edebiliriz? Tasavvufu birçok şekilde tarif etmek mümkün elbette. Yaradan a karşı, saf-arı-duru duygularla ulaşmanın, ona sevgimizi anlatmanın yolunu aramak, insan ilişkilerinde mükemmeliyeti yakalamak, Dünya nimetlerinden uzaklaşarak, Allah için yaşamak şeklinde çok farklı boyutlarda özetleyebiliriz. Her dalda boy gösteren bu akımın, bu isimle geçmiş yüzyıllarda anıldığı konusunda, kesin bir bilgi yoktur. Bu akımın Arap toplumunda, Hicri 5. yüzyılda ortaya çıktığı söylenir. Doğrusunu Allah bilir.


Aslında tasavvuf un tarifine bakarsak, bu düşüncenin evrensel olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu düşünce ve fikir, toplumsal anlamda sanata, mezheplere ve tarikatlara girmesi, toplum olarak benimsenmesi, belli bir dönemi işaret edebilir. Bu fikrin Âdemden bu yana her insanın gönlünde yaşattığı, zaman zaman açığa çıkarıp su yüzüne çıktığı, duygularımızın, hislerimizin uç noktalarda yaşandığını söylemek, yanlış olmasa gerek. Bu yöntem, toplumların kendisini boşlukta hissettiği dönemlerde, çok daha belirgin yaşandığını düşünüyorum.


Biz gelelim, peygamberimizin ölümünden sonraki döneme. Biraz öncede söylediğim gibi, tasavvuf akımı toplumsal olarak, peygamberimizden çok sonra, toplumun gündemini özellikle meşgul etmiştir. Peki, neden böyle bir düşünce, İslam toplumunda adeta bir gereksinim olarak ortaya çıkmış olabilir. Neden peygamberimiz döneminde değil de, ondan yaklaşık 500 yıl sonra toplumda böyle bir düşünce akımı belirgin bir şekilde oluşmuştur. İşte kendimize sormamız gereken, çok önemli bir soru.


Toplum bir şeyin eksikliğini çekiyor olmalı ki, o eksikliğin yerini dolduracak bir şeylerin arayışında olsun. Peki, bu eksiklik ne olabilir? Peygamberimizin dönemi ve dört halife dönemleri, bildiğiniz gibi dinin mezheplere bölünmemiş dönemleridir. Kur’an ın emirlerine harfiyen uyularak, hakka batıl karıştırmadan, İslam ın arı- duru yaşandığı, yaşanmaya çaba harcandığı örnek alınması gereken çok güzel ve özel bir dönem diyebiliriz. Gerçi peygamberimizden sonra, bazı toplum ve gurupların siyasi ve menfaat başkaldırışları olmuştur, bunu da unutmamak gerekir.


Mezhepler dönemi, dört halifenin sona ermesi ile başlayan, İslam ın ne yazık ki bölünme ve cepheleşme dönemidir. Bu bölünmenin ana nedeni şahsi menfaatler, siyasi kısır çekişmeler ve liderlik arzularından başka bir şey değildir.


Allah ın dinde sakın bölünmeyin emrini, nefislerinin arzularına kabul ettiremeyen toplumlar, ne yazık ki bölünmekte bir kusur görmemişlerdir. Bugünde Allah ın apaçık emrini görmezden gelenler, bölünmekte bereket vardır diyecek kadar, gönüllerin mühürlendiği bir toplum olmuşuz.


Allah veliler edinmeyin dedikçe de, sanki Rahmana inatla, velisi olmayan cennete gidemez demekte, bir kusur görmemişiz. Allah şefaat tümden bana aittir dediği halde, tarikat ve cemaatlerde edindikleri velilerden şefaat bekler olmuşlar.


Daha açıkçası İslam toplumu, ne yazı ki Kur’an ı terk ettiği için, başlarına gelen acı ve kederlerin sonucu, büyük bir arayışın içine girmiştir. Adeta günah çıkartırcasına. Sanırım İslam âlemi, Rahmanın dinde bölünmeyin emrini duymazdan geldikleri için, büyük bir inanç boşluğuna düşmüş olmalılar ki, TASAVVUFA SARILMIŞLAR.


Hanefi mezhebinin kurucusu olduğunu söylediğimiz, İmamı Azam Ebu Hanife, yaşadığı dönemde hiçbir itikadi fırkaya tabi olmamış, hatta kendiside bir mezhep asla kurmamıştır. Ölümünden sonra, öğrencileri tarafından İmamı Azamın sözlerini toplayarak, bu düşünceyi mezhep haline dönüştürmüşlerdir. İmamı Azamın düşünce yapısını anlatan, öğrencilerinin naklettiği şu sözleri, sizlerin yorumunuza sunuyorum.


(Talebesi Züfer'den nakledilen şu rivayet de onun sabit fikirli olmadığını ortaya koyması ve istişareye verdiği önem bakımından dikkat çekicidir. Züfer şöyle der: "Ebu Hanife'nin derslerine devam ederdik, Ebu Yusuf ve Muhammed ibnu Hasan da bizimle birlikte okurlardı. Biz Ebu Hanife'nin görüşlerini yazardık. Bir gün Ebu Hanife, Ebu Yusuf'a hitaben: "Ey Yakup vay haline! Benden her işittiğini yazma. Ben bugün böyle düşünüyorum. Yarın onu bırakabilirim. Yarınki görüşümü ertesi gün terk edebilirim" dedi." (İbnu Muin, Tarih, II. Cilt, sh. 607; Bağdadi, Tarih, XIII. Cilt, sh. 402)


İmamı Azamın öğrencilerine verdiği cevap, aslında bugün İslam toplumlarının içinde yaşadığı karmaşanın, cevabını çok güzel veriyor. Tabi anlayana, anlamak isteyene.


Okul dönemlerinden de hepimiz biliriz. Tasavvuf edebiyatı, şiirleri duygu doludur. Kalbimizin derinliklerine kadar işler adeta. Gerçektende Tasavvuf, eğer Kur’an merkezli işlenirse, toplumu doğruya, güzele yönlendireceği gibi, saf, arı, duru bir inancı sağlamlaştırır.


Peki, tasavvuf geçmiş yüzyıllarda nasıl kullanılmış? Dinde birbirine düşman bölünmüş toplumların, tasavvuf akımını da doğru kullanmalarını beklemek, hayalcilik olur. Elbette mezhepler ve onun sonunda oluşan tarikatlar, tasavvuf silahını, kendi yanlışlarını maskelemek için kullanmışlardır. Toplumu İslam ın özünden ayırıp, uzaklaştırıp sözcükleri süsleyip, duyguya, göze ve nefise hitap etmişlerdir bu yolla. İslam ı akıl merkezinden uzaklaştırıp, duygusal bir çizgiye getirerek, toplumu daha kolay kontrol altında tutmayı, tasavvufla keşfetmişlerdir adeta.


Tasavvuf akımını, dini konularda kullananların yaptıklarına bakarsanız, şekilsel ve sözcüklerin itinayla seçilerek dizilişine şahit olursunuz. Burada amaç, vermek istenileni görsel ve duygusal yollarla karşısındaki topluma anlatmaya çalışmaktır. Elbette bunun hiçbir zararı yoktur. Hatta bazen çok da faydası olacağını söyleyebiliriz. Fakat İslam ın anlatılmasında, izah edilmesinde, tanıtılmasında, yaşanmasında başvurulacak ilk yöntem bu değildir. Onun içinde peygamberimizin döneminde, bu tür bir yönteme başvurulduğu konusunda, öne çıkan bir örnek yoktur.


İslam akıl dinidir. Kur’an ı anlayarak okuyan, inceleyen bir Müslüman, Allah ın aklımıza müracaatı, birinci öncelik olarak ele alır. İmtihanda olduğumuzu hatırlatarak, ayetler üzerinde düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı, birçok kez bizlere hatırlatır ve hala düşünmeyecek misiniz, düşünen yok mu türünden uyarılar yapar. Kur’an ın bizlere rehber olduğu konusunu işler.


İslam dininde, Allah ile kulu arasına hiç kimse giremez. Yani İslam dininde ruhban sınıfı yoktur. Her Müslüman kendi imtihanını, bizzat kendisi vermek zorundadır. Ben bilmem, ben anlamam diyemeyiz. Herkes kendi kapasitesi kadar, mutlaka dini yaşamak, öğrenmek için, çaba harcamalıdır. Kendi imtihanımızı hiç kimseye devredemeyiz, düşünmeden, rehbere danışmadan bir başkasının telkini ile imanımızı yaşayamayız.


Buradan da anlaşılıyor ki, tarikat ve cemaatler yoluyla, belli bir şahsı yücelterek, ardından gitmenin, ondan yardım beklemenin, İslam dininde yeri olmadığı açıktır.


Elbette toplu yaşamak, guruplar halinde olmanın hiçbir sakıncası yoktur. Din adına âlim kişilere danışmak, onlardan bilgi almak, eğitimimizin, imtihanımızın bir parçasıdır. Fakat bu yardımı isterken, elden Kur’an ı düşürmeden, onun ışığında yapmalıyız ki, bizleri Allah ile aldatanların oyunlarına gelmeyelim. Çünkü Allah bizleri uyarıyor ve sakın sizleri Allah ile aldatmasınlar diyerek, dikkatimizi birçok kez çekiyor.


Toplumlar, mezhepler yoluyla bölündükten sonra, gerçekten büyük bir boşluğun içine düşmüşlerdir. Bunun nedeni Kur’an dan uzak İslam ı yaşamaktır. Toplum, sen Kur’an dan anlayamazsın, Kur’an da her şey yoktur, Kur’an ı veli insanlar anlar diyerek korkutulmuş, Allahın güneşinden uzaklaştırılmış, Kur’an ile toplumun arasına girilmiştir.


Bu arayış, tasavvufla doldurulmaya çalışıldıysa da, bir kısım cemaat ve tarikatların bu akımı kendilerinin şekillendirmeleri ile yanlış itikatlarını, süslü göstermenin bir yolu olmuştur.


Tarikat ın anlamı manevi yoldur. Cemaatte aynı inanca sahip topluluk olduğuna göre, elbette anlam itibariyle hiç kimsenin itirazı olamaz. Tasavvufta inancımızın duygusal boyutuyla, arındırılarak, her türlü yanlıştan uzak, hayata geçirilmiş şekli olduğuna göre, elbette hiç kimsenin buna da itirazı olamaz. Peki, itirazımız neye dersek, itirazımız bunların yaşama, hayata geçirilme şeklinedir.


Bugün tarikat ve cemaatlerin toplumları nasıl yönettiklerini, din ve iman adına nasıl yön verdiklerini görüyoruz. Adeta kurulmuş bir makine den farksız bir toplum yaratan tarikatların, cemaatlerin, düşünme hakları ellerinden alınmış bir toplum yaratmasınadır itirazımız. Bu itirazımız kendi adımıza değildir elbette, Allah ın kanunlarının göz ardı edilerek, özgürce imtihanından alıkonan din kardeşlerimizin, öz iradelerine yapılan baskıyadır itirazımız.


Mevlana nın Tasavvufundan güzele, hoşgörüye davet dizelerinden bir bölüm sunmak istiyorum.


Sevgide güneş gibi ol,
Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,
Hataları örtmede gece gibi ol,
Tevazuda toprak gibi ol,
Öfkede ölü gibi ol,
Her ne olursan ol,
Ya olduğun gibi görün,
Ya da göründüğün gibi ol.


Ne dersiniz, bizler Müslüman toplumu olarak, birbirimize bu güzellikte mi davranıyoruz? Kur’an ın bizlere öğretisi olan, hoşgörüyü hayatımıza geçirebildik mi? Aynı kitaba, aynı peygambere iman etiğimiz halde, farklı mezheplerdeki din kardeşlerimizi, öldürmekten bile çekinmeyen inancımızı, hala sorgulamayacak mıyız?


Sizce bir yerlerde, bir hata yapmıyor muyuz? Ne dersiniz? Elde apaçık sorumlu olduğumuz Kur’an dururken, yöneldiğimiz beşeri çırpınışlarımız, huzur arayışımız, acaba nefsimizi, ruhumuzu ne kadar tatmin ediyor?


Bakın Yüce Rabbimiz, peygamberimizin döneminde bile, Allah ın tebliğ ettiği Kur’an ı yeterli görmeyip, atalarının rivayetlerine de iman etmek için ısrar edenlere ne diyor.


Ankebut 51: Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.



Bizlerde bugün aynı yanlışı yapıyor ve İslam ı yaşamak için Kur’an yeterli değildir, çünkü o özet bilgidir, her şey yazmaz diyerek, bölünmüşlüğümüzün acı ve ızdırabıyla, nefsimizin acısını dindirmek adına, Kur’an dışından reçeteler arıyoruz.


Mutluluğun reçetesini, beşerin ellerinde ararsak, hastalığımıza çare bulamayacağımızı artık fark etmeliyiz. Eğer fark edemiyor da, gönül gözlerimizi Kur’an ile aydınlatamıyorsak, bunun suçunu kendimizde aramalıyız.


Dilerim Allah dan gönlümüzü, ruhumuzu, nefsimizi FURKAN ile arındırmasını, eğitmesini bilen, Rabbin halis kullarından oluruz.


Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
halukgta isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Alt 04.01.2013, 19:57   #2
destan58
Yeni Yiğido
NO AVATAR
 
destan58 Şuan destan58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 25.07.2015 19:27

Üyelik Tarihi: 07.08.2005
Yaş: 42
Mesajlar: 16
Tecrübe Puanı: 0 destan58 FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: Tasavvuf un İslam Toplumunda ki Yeri.

bismillah rahman ve rahim olan..

tasavvuf ve tarikat gerçeği günümüzde,şirk ile içiçe geçmiştir.osmanlı şeyhülislamı,ebu suud rh.a 'in yunus emre hakkında verdiği katli vacibtir fetvasını anlamadan,tarikat gerçeğini anlayamayız.

geçenlerde cübbeli hapisden çıktığında aynen şu cümleyi kurdu;

mahmud efendinin himmetiyle çıktık.

şöyle söylemedi;

Allah-u tealanın ihsanı ve mahmud hocamın v.s in duasıyla çıktık demedi ve bu açık bir şirktir.

çünkü kuran-ı kerim'de yüce yaratıcı defaatle

gelsinde sizi o kurtarsın taptıklarınız dediğine meal okuyanlarınız şahit olmuştur


velhasıl-ı kelam her gün fatiha yı günde 40 kere okuyan bir insanın dahi böyle sözler etmesine şaşırmamak gerekir.

tevhid,muvahhid,müslüman kelimelerinin kökenine inerek araştırın.

ibni teymiyye rh.a e bile tarikatçı tayfası binlerce iftiralar atarak islam düşmanı,kafir demeye kadar getirdiler ki sebebi ise,selefi salihin akidesini tekrar yerleştirmek için,en başta tarikatların sapıklığına cephe alması dolayısıyladır.

konuşmasında şiddetliydi,inanılmaz derecede islama aykırı şeylere cephe alırdı.

gidip meyhaneleri kapatır.otoriteyi tanımazdı.soranlara bu yetkiyi nereden aldın denildiğinde

ben yetkimi beni yaratandan ve onun kitabından peygamberinin sünnetinden aldım demiştir.

islama uygun saçı sakalı olmayan birisini kolundan tutup zorla berbere götürerek traş ettirdiği bile rivayet edilir. uçanları kaçanları okuyacağımıza,sahih sünneti ve kuranı kerimin yanında onun dostlarını okuyalım. Allaha emanet olun selamunaleykum.
destan58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05.01.2013, 12:43   #3
erolbal
Yeni Yiğido
NO AVATAR
 
erolbal Şuan erolbal isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 09.01.2015 13:44

Üyelik Tarihi: 24.01.2008
Mesajlar: 24
Tecrübe Puanı: 0 erolbal FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: Tasavvuf un İslam Toplumunda ki Yeri.

Haluk Kardesim,
Bu sitede zaman zaman paylaştığınız görüşleri okuyorum. Şimdiye kadar okuduğum hiç bir yazınızda dini anlamda en küçük bir sapma, Ku'an'a (yani gercek dine) en kucuk bir aykirilik görmedim. Öncelikle tebrik ediyorum.

Bu görüşlerin toplumu aydınlatması gerekirken, Kuran'in rolünü çalıp kendi veya (dediginiz gibi Allah'tan baska yok ama) veli kabul ettiklerinin görüşlerini din diye topluma empoze edenlerin baskısı hakikati ortmektedir.
Emeginize Saglik ..Allah'a emanet olunuz.
erolbal isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar erolbal'e Teşekkür Ediyor...
Alt 18.01.2013, 18:12   #4
halukgta
Tecrübeli Yiğido
NO AVATAR
 
halukgta Şuan halukgta isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 09.08.2016 13:35

Üyelik Tarihi: 13.10.2011
Mesajlar: 304
Tecrübe Puanı: 485 halukgta FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: Tasavvuf un İslam Toplumunda ki Yeri.

Allah cümlemizi Kur'anın yolundan saptırmasın. Eğer Allah ın kelamına, beşerin kitaplarını eş tutarsak, yoldan saptığımızın frakında bile olamayız.

Bu yanlışı yaparsak, hesabın görüleceği o çetin gün geldiğinde de, kaçacak delil ararız Rabbim korusun.

O gün köşe bucak utancından kaçışan, saklananlardan olmak istemeyen, yalnız Kur'anın ipine sarılır. Çünkü peygamberimizde yalnız Kur'ana sarılmış ve yalnız Kur'anı tebliğ etmiştir. Onun hükmetmediği hiç bir konudan sorumlu olmayacağımızın bilinciyle, hayatımıza yön vermeliyiz.

Dilerim Rabbimden, Kur'anın önerdiği gibi, Allah ın halis kullarından oluruz.

Saygılarımla
halukgta isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Alt 19.01.2013, 15:00   #5
efe1058
Tecrübeli Yiğido
 
efe1058 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
efe1058 Şuan efe1058 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 19.01.2013 15:02

Üyelik Tarihi: 30.08.2005
Yaş: 39
Mesajlar: 227
Tecrübe Puanı: 701 efe1058 FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: Tasavvuf un İslam Toplumunda ki Yeri.

Tasavvuf, Hz. Resulullah (sav) efendimizin içte ve dıştaki şirki yıkması, müminleri hakiki imana ulaştırmasıdır.

Tasavvuf, Hz. Ebu Bekir (ra) gibi canını da malını da Resulullah (sav) için feda etmek, sadakatle teslim olmaktır.

Tasavvuf, Selman Farisi'nin (ra) ehlibeyt ve Resulullah muhabbetinden dolayı “seyyid” olmamasına rağmen ehlibeytten sayılmasıdır.

Tasavvuf, İmam Âzam gibi büyük bir zatın Cafer-i Sadık hazretlerinin dizinin altında gönül sırlarını almasıdır.

Tasavvuf, Beyazid-i Bestamî hazretlerinin kendisine verilen nimetleri Allah’tan görmesi, yaptığı amelleri kendinden bilmeyerek böylelikle nefsini beğenmemesidir.

Tasavvuf, Yusuf Hemedani’nin darda kalan kişiye yaptığı şu duadır: “Ya rabbi onun üzüntüsünü neşeye çevir.”

Tasavvuf, Abdulhalık Gücdevani hazretlerinin getirdiği on bir kandil, on bir kutsi sözdür.

Tasavvuf, Muhammed Baba Semmasi hazretlerinin yeni doğmuş olan Şah-ı Nakşibend’in köyünden geçerken O’nun erlik kokusunu almasıdır ve gelecek için vereceği müjdedir.

Tasavvuf, şüpheli şeylerden kaçınmaktır. Tıpkı Seyyid Emir Külal’in (k.s) annesinin şu sözündeki gibi: Seyyid Emir karnımdayken ne zaman şüpheli bir şey yesem hemen mide sancısına tutulurdum.

Tasavvuf sohbettir, ruhsatları ve bidatleri terk edip Şah-ı Nakşibend gibi kalbe zikrullahı nakşetmektir.
Tasavvuf, çok büyük alimleri tevazu yağıyla eritendir. Seyyid Cürcani hazretleri Alaaddin Attar hazretlerini gördükten sonra şunu dile getirmiştir: “Allah’ı Alaaddin Attar ‘la tanıyabildim, meğer önceleri cahilmişim.”

Tasavvuf, Ubeydullah Ahrar hazretlerinin tavsiye ettiği mümkünse sadık, salih kullarla beraber olmaktır, şayet uzakta iseler onlara kalbinde yer açmaktır.

Tasavvuf, İmam Rabbani hazretlerinin çift kanatlı kuşa benzettiği şeriat ile tarikatı birbirinden ayırmamak, her zaman bunlara sımsıkı sarılmaktır

Tasavvuf, Muhammed Masum gibi (k.s) fakirlere ve misafirlere yaptığı engin ikramla insanlığını kuvvetlendirmektir.

Tasavvuf, Allah’a yakınlıktır ve duanın icabetidir. Abdullah Dehlevî’nin (k.s) kıtlık yıllarında mescidin avlusuna çıkışı, kızgın güneş altında oturması ve Ya Rabbi, sen yağmur yağdırmayınca buradan kalkıp gitmem deyişidir ki Allah rahmeti sağnak sağnak yağdırmıştır.

Tasavvuf, Mevlana Halid Bağdadi’yi mürşidi kamil bulma arzusuyla önce Mekke ve Medine’ye oradan ta Hindistan’a götüren aşktır.

Tasavvuf, Seyyid Sıbgatullah Arvasi hazretlerinin ifade ettiği gibi kendi kusurunu görmek, tavus kuşu gibi olabilmektir. O kuş ayaklarının siyahlığına bakar, kendi eşsiz güzelliğini görmez.

Tasavvuf, Abdurrahman Tahi (k.s) gibi tepeden yuvarlanıp hızla gelen kaya parçasına -mürşidine zarar vermemesi uğruna- bedenini siper etmektir.

Tasavvuf, Şeyh Fethullah Verkanisi hazretlerinin geleceğimizin temelini atan şu vasiyetidir: “Sakın benden sonra talebe yetiştirmekten vazgeçmeyin.”

Tasavvuf, Muhammed Diyauddin hazretlerinin kurtuluş savaşındaki cihadıdır.

Tasavvuf, Ahmed el-Haznevi (k.s) gibi Molla İbrahim’e “Allah için söyle, bende hiç sünnete şeriata aykırı bir şey gördün mü? diye sorması, ölmeden önce kendini hesaba çekmesidir.

Tasavvuf, Gavs-ı Kasrevi (k.s) gibi -muhabbetten- kar üstünde ayak izleri belli olan mürşidinin bastığı yere sapasağlam basabilmektir.

Tasavvuf, ilmi amelden, amelide ilimden ayırmamak, dergâhın yanında savaşta bile medrese açmaktır. S. Muhammed Raşid (k.s) gibi bir talebe yetiştirmek bin kişiyi sofi yapmaktan efdaldir, cahilin abidi de sofisi de hüsrandadır, diyebilmektir.

Tasavvuf, Gavs Sani (k.s) hazretleri’nin tüm ağrılarına rağmen beş vakit namazı cemaatle eda etmesi, kendini ümmet-i Muhammed’e feda etmesidir.
__________________
SPOR SEVGİ,BARIŞ ve KARDEŞLİKTİR
efe1058 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir)
 
Seçenekler Arama
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesaj?n?z? De?i?tirme Yetkiniz Yok

BB Code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
SİVAS YEREL ETKİNLİKLERİMİZ _DuMaN_58 Organizasyonlar 0 18.03.2012 13:25
İslam dininde bölünmeye giden yollar ve nedenleri. halukgta İslami Konular 3 02.12.2011 10:11
ANADOLU’DA TÜRKLÜK –ATATÜRK-CUMHURİYET cebe Serbest Kürsü 36 01.10.2009 21:53
ALLAH YOLUNDA ÖLENLER ÖLÜ DEĞİLDİR kaanansay Dini Bilgiler 4 01.04.2009 22:42
Müziğin Dindeki yeri ve Hadis-i Şerifler bayatlı kenan58 Dini sohbet 2 31.05.2008 15:20


WEZ Format +2. ?uan Saat: 11:50.


Powered by: vBulletin. Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

Copyright © - Bütün Haklar Sivaslilar.net'e aittir.