26.07.2011, 13:24 | #381 |
Navigator
Kardelencicegi Şuan
Üyelik Tarihi: 27.10.2008
Yaş: 57
Mesajlar: 48.623
Tecrübe Puanı: 5463
|
Cevap: Günün hikayesi
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] Hz.Ebubekir (r.a) hızla odaya girdi. Peygamberimiz (s.a.v) yatıyordu. 'Dostum, kalksana...' diyordu. Peygamber, gözleri açık hafifçe gülümsüyordu. Hz.Ebubekir (r.a) sedirin önünde diz çöktü, 'Kardeşim, kalkar mısın? ' diyordu... 'Peygamberim, kalkar mısın? ' Ses yoktu. Peygamberimiz gözleri açık, Nurlu yüzüyle hafifçe gülümsüyordu.. Medine oraya yığılmıştı! Bütün müslümanlar kapıda bekliyordu. Kapı önünde Hz.Ömer (r.a) , Bütün sahabiler bekliyordu. Herkes Hz.Ebubekir'in (r.a) dışarı çıkıp, Ne olduğunu açıklamasını bekliyordu. Sevenlerin yüreğine ateş düşmüştü. Sevenler yanıyordu, Sanki Medine sessizdi , Ama yanıyordu... Bir ara, Hz.Ebubekir (r.a) kendine gelir gibi oldu. Resulullah'ın (r.a) açık gözlerini, Eliyle incitmeden kapattı... Üzerini örttü. Bütün gücünü toplayıp, Sendeleyerek kapıya yöneldi. Kapıda herkes iyi bir haber, İyi bir şeyler bekliyordu. Sonra içeride iken, Hz.Ömer'in (r.a) gür sesini duymuştu: 'Hz.Peygamber (r.a) yaşıyor, o ölmedi...' 'Her kim ki öldü derse, şu kılıcımla' 'Boynunu vuracağım! ' diyordu. Hz.Ebubekir (r.a) kalabalığı sıyırıp, Minbere doğru yöneldi. ' Hattaboğlu Ömer (r.a) bilesin ki:' ' Her kim ki, Hz. Muhammed'e (s.a.v) tapıyor...' ' O peygamber ölmüştür! ' ' Her kim ki, Yüce Allah'a (c.c) tapıyor...' ' O Yüce Allah (c.c) bakidir, ölümsüzdür! ...' Diyerek, yanan yüreklere, Bir serinlik getirdi... İşte o an, Hz.Ömer (r.a) kılıcını elinden düşürdü.. Yıkılmıştı... Birden, içeri odaya daldı. Resulullahı (s.a.v) sedirin üzerinde, Yatıyor görünce... Bütün gücüyle, bütün sevgisiyle Kucakladı... Sonra o da, üzerine kapandı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu... Hz.Ömer (r.a) hayatında ilk defa, İki büklüm olmuş hüngür hüngür ağlıyordu... Dışarı çıktığında, Ağladığını gizlemek için kenara kaydı. Daha sonra Hz.Ali (r.a) içeri girdi. Yanında Hz.Abbas (r.a) ve oğlu vardı. İçeri kimseyi sokmadılar! Peygamber (s.a.v) ölmüştü... Vasiyeti üzerine onu Hz.Ali (r.a) yıkayacaktı. Üzerindeki elbiseyi çıkarmakta tereddüt etti. Etrafta çıt yoktu... Birden gaipten bir ses, 'Elbiselerini çıkarmadan yıka! ...' Diye duyuluverdi. Belli ki Hz.Cebrail (a.s) bildiriyordu. Sahabiler, Medine'deki bütün kuyulardan, Çekilen suyu elden ele, Yürekten yüreğe içeriye gönderdiler... Müslümanlar ağlıyordu. Medine ağlıyordu... Hz.Ali (r.a) yıkayıp kefenlerken Yanında Hz.Abbas (r.a) ve oğlu vardı. İçeriye girmek için can atan müslümanları, Odaya almıyorlardı. Cenaze namazına gelmişti sıra, Kim imam olacaktı... Namazı kim kıldıracaktı? Hz.Ali (r.a) , 'Hayır! O en büyük imamdı...' 'Ona kimse imam olamaz! ' 'Herkes kendi kılacak...' 'Resululah'a (s.a.v) kimse imamlık yapamaz! ' Diyordu. Bir ara, odadan herkes dışarı çıktı. Sadece yıkanmış ve kefenlenmiş, Tertemiz Resullah'ın (s.a.v) kendisi kaldı... İşte, o esnada Hz.Cebrail (a.s) yardımcı melekleriyle, Cenaze namazını kıldırıyordu... Yüce Peygamber (s.a.v) her canlı gibi, Ölmüştü... Ama kendisinden sonra İslam dini, Çığ gibi büyüyerek... İnanç dolu yürek yürek, Bu günlere ulaştı. O büyük insan, Ölümsüzdü...
__________________
|
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar Kardelencicegi'e Teşekkür Ediyor... |
26.07.2011, 17:39 | #382 |
Usta Yiğido
NECMEDDİN ÖZBEK Şuan
Son Aktivite: 18.01.2015 22:31
Üyelik Tarihi: 29.06.2010
Yaş: 71
Mesajlar: 9.708
Tecrübe Puanı: 1497
|
Cevap: Günün hikayesi
günün birinde köyün birine bir eve misafir gelir bizim köylerimizi bilirsiniz misafir denilince akan sular dururya evde dişe dokunacak ne kadar güzel şey varsa misafire ikram edilir misafir yemeğe davet edilir evin küçük çocuğu kapı aralığından misafiri seyrederken aklındanda misfirin artırdığı yemekleri yemeyi düşler ama misafir her yemeği yedikten sonra sünnettir diyerek adeta kabları kalaylar sonrada çocuğu görür gel buraya küçük senin adın ne der çocukta farz efendim der misafir o nasıl isim yahu farz diye isimmi olur der çocuk misafire dönerek ne yapalı efendim sünnet koyalımda benidemi yiyesin diye cevap verirde misafirin tavrı ne olur onu bilmiyorum utanmamıştır sanırım.
__________________
Harabat Ehline Hor Bakma Zakir. Defineye Mâlik Viraneler Var. |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 3 Kullanıcı NECMEDDİN ÖZBEK'e Teşekkür Ediyor... |
05.08.2011, 01:38 | #383 |
Navigator
Kardelencicegi Şuan
Üyelik Tarihi: 27.10.2008
Yaş: 57
Mesajlar: 48.623
Tecrübe Puanı: 5463
|
Cevap: Günün hikayesi
YAŞLI ADAM
Eşinin kabrini ziyaret etmek için gittiği kabristanda, bir inilti duyarak yavaşladı. Sağa sola bakınarak kulak kesildi. Ortalıkta kimseler yoktu ama, o sesi işittiğinden emindi. Önce hızlı adımlarla kaçmak istedi. Fakat sanki büyülenmiş gibiydi. Korkudan olsa gerek ki, gücü zaten çok azalan ayakları tutulmuş, vücudu uyuşmuştu. Diz boyu otla çevrili mezarlar arasında, güçlükle ilerleyip o tarafa yöneldi. İnlemeyi bir kez daha duyunca, daha fazla yanaşmayıp yere oturdu. Tüylerini diken diken eden ses, birkaç metre ilerden geliyordu. Yaşlı adam, bazı velî zatların, kabirdeki insanlarla konuştuğunu duymuş, bunları da herkese anlatmıştı. Belki laf olsun diye: — Neden böyle inleyip duruyorsun? dedi. Bir derdin mi var? Derinlerden gelen bir erkek sesi: — Büyük bir azap çekiyorum!. dedi. Her kemiğim tek tek kırılmış sanki. Yaşlı adam, tâ iliklerine kadar ürperdi. Acaba kendisi de, evliya mıydı? Her ne olursa olsun, bu cevabı kesinlikle beklemiyordu. Güç bela toparlanıp: — Ne zamandır bu haldesiniz? diye sordu. Yani ne zaman öldünüz? — Vallahi bilmiyorum!. dedi mezarda yatan. Sanki dün yaşıyordum, hatta eğleniyordum. Arkadaşlarla birlikte biraz içki içmiştik, daha sonra ayrıldık. Bu arada, sanki yüksek bir yerden düştüm. Her halde ölmüşüm ki, şimdi bu mezardayım. Üstelik de büyük bir azap çekiyorum. — İçkinin haram olduğunu ve kabir azabına yol açtığını bilmiyor muydun? diye sordu dışardaki. Allah bilir, başka büyük günahlar da işledin. — Keşke ellerim kırılsaydı!. dedi, adam. Keşke kırılsaydı da, o büyük günahları işlemeseydim. Keşke dudaklarım yapışsaydı da, içki denilen zehri içmeseydim. Ne yazık ki her türlü işi yaptım, kumardan tut tâ hırsızlığa kadar. Şimdi öyle pişmanım ki hiç bilemezsin. Burada bu şekilde, bir saniyecik bile kalmaktansa, ömür boyu aç kalmaya razıydım. Ağzıma içki değil, gerekirse bir yudum su bile koymazdım. Başımı da babam gibi secdeden kaldırmazdım. — Demek baban dindar biriydi, dedi dışardaki. Neden onun yolundan gitmedin ki? — Namaz kılmak biraz güç geldi, dedi adam. Oruç tutmak da öyle. Günde beş kez seccadeye yatmayı, uzun yaz günlerinde, aç ve susuz kalmayı istemedim. Açıkçası, havam bozulur diye korktum. Oysa şimdi bu karanlık çukurda yatıyorum. Tertemiz bir havaya, yemeğe ve suya hasret şekilde. Üstelik de dayanılmaz acılar içindeyim. Yaşlı adam, biraz düşünceliydi. Acaba bu ölü için bir fatiha okusa, ya da dualar etse, faydası olur muydu? Bu konuda açıkçası çok ümitsizdi. Bir insan, kullarına verdiği sayısız nimetlerle merhametini ispatlayan ve kendisini en çok “Rahim” ve “Rahman” isimleriyle tanıtan Allah’ın azabına uğramışsa, âciz bir kul, o kişiye nasıl yardım ederdi? Sessizce yerinden kalkıp ilerleyince, henüz yeni açılmış bir mezar gördü. Sahibini bekleyen bu çukurun yanında, birkaç tane içki şişesi vardı. Bir tek de ayakkabı. Hemen o yana koştu. Boş mezarın içinde, üstü başı içki kokan bir adam yatıyordu. Ceketi de yüzüne dolanmıştı. Yaşlı adam, önce mezara inmeyi düşündü. Fakat ağrıyan beliyle bu işi yapamazdı. Uzunca bir dal koparıp tekrar yanaştı ve bunu cekete taktırıp, sırt üstü yatan sarhoşun yüzünü açtı. Mezardaki adam, ondan fazla korkmuştu. Yaşlı olan, bir anda rahatlayıp: — Demek konuşan sendin? diye tebessüm etti. Seni ölü sanmıştım. Mezardaki, derin derin nefes aldıktan sonra: — Ben de öyle zannetmiştim!. diye sevindi. Geçen akşam buralarda içmiştik. Kafayı bulduğumda, bu çukura düşüp kaldım her halde. Sarhoşun vücudu perişan bir haldeydi. Sırt üstü düştüğünde, üç beş tane kaburgası kırılmış, bir kez bile çalışmayan beyni sarsılmış, bütün gece o mezarda yatıp kalmıştı. Yaşlı adam, hemen bir ambulans çağırdı. Sarhoş, mezardan kurtulup sedyeye alınırken, başını ona doğru güçlükle çevirerek: — Sağ olasın amca!. diye teşekkür etti. İyileşir iyileşmez sana haber veririm. Bol mezeli bir çilingir sofrası düzenleyip, yeniden doğduğum günü kutlarız.
__________________
|
05.08.2011, 11:36 | #384 |
Usta Yiğido
HaZaN Şuan
Son Aktivite: 14.05.2013 15:36
Üyelik Tarihi: 03.11.2008
Mesajlar: 16.918
Tecrübe Puanı: 2287
|
Cevap: Günün hikayesi
Doğum Günü Hikayesi...
Firina geldigimde, ortalikta ekmek görünmüyordu.Eski bir dostum olan firinci: - Biraz bekleyeceksin hocam, dedi.Iki-üç dakikaya kadar çikartiyorum. Kenardaki tabureye oturup beklemeye koyulurken,içeriye yaslica bir adamin girdigini gördüm. Eskimis ceketinin sol yakasi altinda bir madalya parildiyor ve yürürken hafifçe topalliyordu. Selâm verdikten sonra: - Ekmeklerimi alayim, dedi. Benim ikizler acikmistir. Firinci,adamin kendisine uzattigi torbayi alarak tezgâhin altina egildi ve bir gün öncesine ait oldugu anlasilan ekmeklerden dört bes tane koydu.Ekmeklerden bazilarinin alti yanmis, bazilari da her nedense seklini kaybetmisti.Firinciya dogru sokularak: - Neden taze ekmek vermiyorsun? dedim. Biraz sonra çikacak ya!.. Firinci: - Bozuk ekmekleri kendisi istiyor,dedi.Çok fakir oldugundan, ona yari fiyatina veriyorum. - Kim bu adam? diye sordum. - Kore gâzilerinden,dedi.Ogluyla gelini bir trafik kazasinda vefat edince,ikiz torunlarini yanina almisti.Yillardir onlara bakiyor,hem de çok az bir maasla. Firincinin anlattiklari karsisinda içimin yandigini hissediyor ve ufak da olsa bir seyler yapmak istiyordum. - Aradaki farki ben vereyim, dedim. Hiç olmazsa bugün taze ekmek yesinler. Firinci, teklifimi kabul etti ve biraz sonra çikan sicak ekmekleri büyük bir umursamazlikla adamin torbasina doldururken: - Çok sanslisin haci amca, dedi. Çocuklar için bugün sana pasta gibi ekmek verecegim. Yasli adam, bir evlât sevgisiyle kucakladigi torbayi gögsüne bastirirken: - Allah senden razi olsun evlâdim,dedi.Bugün onlarin dogum günleri oldugunu nereden anladin?
__________________
Huzuru kendi içimizde bulamassak başka yerde aramak boştur.
|
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar HaZaN'e Teşekkür Ediyor... |
05.08.2011, 11:59 | #385 |
Usta Yiğido
Kamera Şuan
Son Aktivite: 16.07.2012 16:04
Üyelik Tarihi: 20.03.2010
Mesajlar: 2.786
Tecrübe Puanı: 816
|
Cevap: Günün hikayesi
Kadın sabah kalkmış, aynaya bakmış ve kafasında yalnız üç tel saç görmüş.
" Hım, demiş galiba bugün saçımı örgü yapacağım. " Öyle de yapmış, günü de harika geçmiş. ...Ertesi gün kalkmış, aynaya bakmış, kafasında iki tel saç kalmış. " Hım. " demiş, " bugün saçımı ikiye ayıracağım." Dediğini de yapmış, harika bir gün geçirmiş. Bir ertesi gün yine kalkmış, aynaya bakmış, kafasında tek tel saç var. " Tamam, tamam. “ demiş. “ artık bugün atkuyruğu yaparım." Öyle de yapmış ve çok çok güzel bir gün geçirmiş. Daha bir ertesi gün aynaya baktığında, kafasında bir tek tel bile kalmamış. " Wow! " diye bağırmış. " Bugün saç derdim yok. " Bakış açısı her şeydir. Gerektiğinden kibar ol. Tanıdığın herkes kendi savaşını yaşamakta zaten. Basit yaşa: Cömertçe sev, yürekten düşün sevdiklerini.... |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 3 Kullanıcı Kamera'e Teşekkür Ediyor... |
20.09.2011, 00:32 | #386 |
Navigator
Kardelencicegi Şuan
Üyelik Tarihi: 27.10.2008
Yaş: 57
Mesajlar: 48.623
Tecrübe Puanı: 5463
|
Cevap: Günün hikayesi
'Gizli kirlere' ve 'zincirleme kirlenme'ye karşı alınması gereken temizlik önlemleri Kirliliğin insanlara getirebileceği zarar ve sıkıntıları bilen şuuru açık her insan için temizlik son derece önemli bir konudur. Ancak buna rağmen, tüm bu insanların da ‘kendilerine göre bir temizlik anlayışları’ vardır. Dolayısıyla da, en gelişmiş imkanlara sahip olsalar da, çok kısıtlı şartlar altında olsalar da, bu insanlar temizliği ancak kendi anlayışı çerçevesinde uygular. Ancak insan hayatındaki her güzel şey gibi, temizlik de ancak akıl ile kavranabilen ve akıl ile uygulanabilen bir şeydir. Bir insan ancak aklı, vicdanı ve dikkati doğrultusunda neyin temiz neyin ise kirli olduğunu fark edebilir. Aynı şekilde bir insanın kirlilikten rahatsızlık duyup duymaması da yine aklına ve vicdanına bağlıdır. Dolayısıyla, derin düşünmeyen, aklını, vicdanını kullanmayan, dikkati kapalı bir insanın temiz kabul ettiği bir şey, akıllı, vicdanlı ve dikkatli bir insan için aslında çok kirli ve rahatsız edici olabilir. Bu da insanların temizlik olarak bildikleri pek çok bilginin aslında yetersiz olabileceğini; ‘akıl vicdan kullanıldığında çok daha derin ve detaylı bir temizlik anlayışının elde edilebileceğini’ göstermektedir. Ayrıca temizlik konusunda bilinmeyen pek çok temel bakış açısı da vardır. bunlardan biri, ‘bir gizli bir de açık kirlilik şeklinde, iki türlü kirlenme olması’dır. Örneğin yere bir çöp döküldüğünde bunun kirli olduğunu ve temizlenmesi gerektiğini elbette hemen herkes bilir. Ancak bazı kirler de vardır ki, görünüşte bunları belli edecek bir alamet yoktur. Ancak belki de bu temiz sanılan yerler, görünen bir kirden çok daha kirlidir. İşte akıllı, vicdanlı ve dikkatli bir insan bu görünmeyen kirlerin de şuurunda olan, bunlardan da rahatsızlık duyan ve bunlara karşı ciddi tedbirler alan insanlardır. Temizlikte insanların ölçü kabul etmeleri gereken bu temel bakış açılarından bir diğeri ise ‘hijyen’dir. Örneğin bir evin sokak kapısı tozlu ya da çamurlu olmayabilir. Ve bakıldığında çok temiz, cilalı ve parlak görünebilir. Oysa ki her gün sokakta, birbirinden farklı temizlik anlayışlarına sahip olan binlerce insanın yaşadığı yerlerde vakit geçirdikten sonra ellenen sokak kapısı görünmeyen pek çok kir içermektedir. Sokak kirinin taşındığı böyle bir yere ellendikten sonra, bu kiri evin temiz yerlerine; koltuklara, perdelere, evin iç kapılarına taşımak son derece yanlıştır. Bir de ‘detay temizlik’ olarak adlandırılabilinecek bir temizlik anlayışı daha vardır. Kimi insanlar detaydaki kirliliğe o kadar önem vermezler. Ancak detay ile kasıt, sadece kıyıda köşede kalmış bir yerin tozlarını da almayı unutmamak anlamında değildir. İnsanların düşünmedikleri takdirde akıllarına gelmeyebilecek bazı konularda daha ciddi önlemler almak gerekebileceğidir. Kimi insanların temizlik konusunda yaygın olarak bilmedikleri konulardan biri de ‘zincirleme olarak oluşan kirlilik’tir. Bir insanın, kirli bir yere ellediğinde, bu kiri bir başka yere daha taşımadan ellerini hemen yıkaması esastır. Ancak çoğu zaman başlangıçtaki tek bir ihmal bu kirin, belki de bir evin on yirmi ayrı noktasına taşınmasına neden olur. Örneğin üzerindeki kıyafetlerle çok kirli bir yerden gelen ya da üzerine kirli su sıçrayan bir insan, üzerini değiştirmeden bir koltuğa oturduğunda ya da evin çeşitli yerlerine kıyafetlerini değdirdiğinde, bir anda zincirleme olarak pek çok yerin daha kirlenmesine sebep olmuş olur. Dünyanın pek çok yerinde temizliği hiç önemsemeyen ve kirlilikten rahatsızlık duymayan pek çok insan da vardır elbette. Bu konuda adeta beyinlerini uyuşturmuş olan bu insanlar, ciddi bir zarara uğramadıkları tardirde, özellikle de görünmeyen kirlerin temizliği üzerinde hiç durmazlar. Aynı şekilde temiz olmaktan, temiz ortamlarda, temiz eşyalarla yaşamaktan da zevk almazlar. Kısacası hayatlarında ‘temizlik ya da kirlilik’ gibi bir fark ve temiz olabilme yönünde bir talep yoktur. Onlar için akıllarını yormaları gereken böyle bir konu sanki hiç yok gibidir. Önemli olan hayatlarını sürdürebilmeleridir; ancak bunu ne şartlarda sürdürdüklerini o kadar da önemsemezler. Fakat şaşırtıcı olan, bu durumun, ellerinde çok fazla imkan olan insanlar için de geçeril olmasıdır. Bazen dünyanın en zengin, en çok imkan sahibi bir insanı da, istediği anda elindeki imkanlarla çok temiz bir ortam ve çok temiz bir hayat standardı elde edebileceği halde, içinde böyle bir nimete karşı hiçbir istek duymamaktadır. Bu durumun en önemli açıklamalarından biri ise elbetteki ‘temizliğin bir iman alameti olması’dır. Temizlik, Allah'ın iman edenlere bildirdiği bir emridir. Ancak Allah, müminleri ruhen de temizlikten, temiz nimetlerden, temiz ortamlardan ve temiz bir hayattan zevk alacak şekilde yaratmıştır. İnsanlardaki akıl, vicdan ve dikkat açıklığının da ancak imanla birlikte gelişmesi, Müslümanların bu konuda çok titiz bir anlayış kazanmalarına vesile olur. İmana dayalı bu bakış açılarından dolayı müminler için temizlik bir vakit kaybı değil, bir ibadettir. Aynı zamanda da dünya hayatının çok güzel bir nimetidir. Allah'ın insanlara temizlenebilemeleri için su, sabun gibi imkanlar yaratmış olması; gelişen teknolojiyle birlikte, sürekli olarak temizliğin kalitesini daha da artıran çeşitli elektronik cihazların artması müminler için Allah'ın çok büyük bir rahmetidir. |
20.09.2011, 10:52 | #387 |
Navigator
Kardelencicegi Şuan
Üyelik Tarihi: 27.10.2008
Yaş: 57
Mesajlar: 48.623
Tecrübe Puanı: 5463
|
Cevap: Günün hikayesi
MUTLULUK TABLOSU
Evini bir parti sonrası temizlemek için saatlerce uğraşıyorsan Bir çok arkadaşın var demektir Faturalarını ödeyebiliyorsan Bir işin var demektir. Pantolonun biraz sıkıyorsa Aç kalmıyorsun demektir. Gölgen seni izliyorsa Güneş ışığını görüyorsun demektir. Otobüsten indiğin yerden işyerine yolu uzun buluyorsan Yürüyebiliyorsun demektir Hükümet hakkında eleştiri yapabiliyorsan Konuşma özgürlüğün var demektir Yanındaki adamin sesinden rahatsız oluyorsan Duyuyorsun demektir. Camları silmen , çatıyı onarman gerekiyorsa bir evde yasiyorsun demektir Doğalgaz faturan yüklü geliyorsa Isınıyorsun demektir Yığınla yıkanacak ve ütülenecek çamaşırların varsa Yığınla giyeceğin var demektir Çalar saatin sabahın köründe çalıyorsa Yaşıyorsun demektir Aksamları kendini yorgun hissediyor ve bacakların ağrıyorsa O gün üretici olmuşsun demektir VE TÜM BUNLARIN FARKINA VARABİLİYORSAN! MUTLUSUN DEMEKTİR [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] MUTLULUK... Sorunsuz bir yaşam değil, Onlarla başa çıkabilme yeteneği demektir... |
23.09.2011, 17:42 | #388 |
Navigator
Kardelencicegi Şuan
Üyelik Tarihi: 27.10.2008
Yaş: 57
Mesajlar: 48.623
Tecrübe Puanı: 5463
|
Cevap: Günün hikayesi
Ağlayan Guller, Duygu Yüklü Hikaye Okuyun
Genç adam ellerinde bir buket çiçek, sahile kosarak geldi... |
14.10.2011, 13:59 | #389 |
Navigator
Kardelencicegi Şuan
Üyelik Tarihi: 27.10.2008
Yaş: 57
Mesajlar: 48.623
Tecrübe Puanı: 5463
|
Cevap: Günün hikayesi
Gül sunan eller... Bazen bir çiçek kalbin kilidini açıverirmiş... Gül sunan elde her zaman bir tutam gül kokusu kalırmış... Gül bahçesine girenler gül olmasalar da gül gibi kokarlarmış... Ve karanlık çökmeye başlamıştı... Boynuna astığı güller ve ellerine aldığı kardelenler ile yapayalnız kalmıştı şehrin gece ışıkları altında... Ne yapacağını şaşırmıştı. Boynundaki güller ve ellerindeki kardelenleri solmadan ihtiyaç duyulan kalplere götürmeliydi. Hızlı hızlı yürümeye başlamıştı. Gönlünde yalnızlığın ve gülleri ulaştıramamanın verdiği acı ile yürüyordu hızlı hızlı. Lakin yürüdüğü sokaklar bir türlü aydınlığa çıkmıyordu. Yokuşlar hep onu bekliyordu. Dayanma gücü gittikçe azalıyordu.Başından aşağıya terler akıyordu damla damla... Şehrin gece ışıkları eşlik ediyordu bir tek kendisine. Gönlünde ise hala kış vardı. Zira gülleri vermeden bahara kavuşamazdı... Tüm bunların verdiği hüzün ile son bir sokak daha kalmıştı girmediği. Biraz korkarakbiraz da ümitlenerek adım atıyordu bu son sokağa... Zira orada da bulamazsa eğer güller için suyu kendisini hüzün seli kaplayacaktı. Yavaş yavaş ürkek adımlarla son sokağa girmişti. Yol boyu dizilen ışıklar bozulan moralini biraz düzeltiyordu. Zira ışık aydınlık demekti yol gösterirdi. Ve o anda aklına geldi birden unuttuğu muazzam hakikati... Asıl en önemli ışık kalbindeydi. Kalpleri gönülleri ve akılları aydınlatan en güzel ışık ‘’Nur’’ idi.... Zira nurun ışığı ve güzelliği tüm kalpleri huzura kavuşturmaya yarayan çok önemli ve latif bir anahtardı... Görünen ışıkların yansıması ile aklına gelen bu hakikat solan yüzünü birden canladırmışgözlerinin içine kadar gülmesine sebep olmuştu. Ellerinde saatlerdir su aramak için büyük zorluklarla taşıdığı güller bile bu güzel manevi enerji ile daha da güzel kokmaya başlamıştı. Elini yavaş yavaş ‘’Nur’’un yuvası olan kalbine uzattı. Eli ile kalbi buluşunca ruhu huzur dolmaya başladı. Kalbinden aldığı nurun güzelliği ile huzurlu ve dinç bir şekilde kendine geldi. Bir mümine yakışan ümit ve şuurla güzel görüp güzel düşünmeye başladı. ‘’Nur’’un verdiği güzel düşünme sonucu çıkmayan sokağın aydınlık bir yere doğru çıkan kapısı olduğunu gördü. Kapıyı hızlıca ardına kadar itti. Kapının arkasında bahar kokulu bembeyaz bir ışık yayılıyordu. Hemen yanında gürül gürül akan berrak bir su çağlıyordu. Kurumak üzere olan gülleri hemen suyun altına tuttu. ‘’Nur’’un coşkusu ile su da ayrı bir güzellikte akıyordu. Altında beklediği güller su ile buluşmuş olmasını hemen belli ediyordu filizlenip açarak mis gibi kokarak... Nur ile ruh kalp ile el ve gül ile su büyük bir huzur ve coşku ile buluşmuştu... Güllerin inkışafıyla onları bekleyenlere tek tek dağıtıyordu. Dağıttıkça güller artıyordu. Gül sunduğu her insan hüzünden sürura kavuşuyordu. Çocukların gözlerinin içi gülüyorgençler büyükler baylar bayanlar hakiki saadet ve huzur ile baharın geldiği yeşilliklerde gül kokuları ile mest olarak dolaşıyordu. Gül dağıtan kalbi nur dolu mümin ise daha da güzel kokuyordu. Zira gül sunan elde her daim bir tutam gül kokusu kalıyordu. Sabrın sonu selametti. ‘’Nur’’un başı da ortası da sonu da güzellik huzur ve ferahlık idi... Sabırla azmedip iman ve nur dolu bir yürekle ve tebessüm dolu dudaklarla gül vermeye ne dersiniz?... alıntı
__________________
|
22.10.2011, 11:20 | #390 |
Alt Forum Yöneticisi
YuSuF Şuan
Son Aktivite: 10.10.2014 15:22
Üyelik Tarihi: 01.02.2011
Mesajlar: 5.660
Tecrübe Puanı: 1071
|
Cevap: Günün hikayesi
Zülkarneyn (a.s.) ve Hükümdar
Zülkarneyn (a.s), ölüm endişesi ve nefs engelini aşmaya çalışan bir kavme uğradı. Oradaki insanların elinde dünya serveti namına bir şey yoktu. Rızıklarını sebzeden temin ederlerdi. Sebzelerini korumakta çok ihtimam gösterirlerdi. Ayrıca bu kavimde herkes kendi mezarını kazar, hergün mezarını temizler ve ibadetlerini burada yapardı. Zülkarneyn (a.s.), bunların hükümdarlarını çağırttı. Hükümdar: "Ben kimseyi istemiyorum. Beni isteyen de yanıma gelir." dedi. Zülkarneyn (a.s.), bu söz üzerine hükümdarın yanına giderek: "Ben seni davet ettim, niye gelmedin?" dedi. Hükümdar: "Sana bir ihtiyacım yok, olsa gelirdim." cevabını verdi. Bunun üzerine Zülkarneyn (a.s): "Bu haliniz nedir? Sizdeki bu hali kimsede görmedim." deyince hükümdar: "Evet biz altın ve gümüşe kıymet vermiyoruz. Çünkü baktık ki, bunlardan bir miktar, bir kimsenin eline geçerse, bu sefer daha fazlasını isteyecek ve huzuru bozulacak. Onun için dünyalık peşinde değiliz." dedi. Zülkarneyn (a.s): "Bu mezar nedir? Neden bunları kazıyor ve ibadetlerinizi burada yapıyorsunuz?" diye sordu. Hükümdar: "Dünyalık peşinde koşmamak için bunu böyle yaptık. Mezarları görüp de oraya gireceğimizi hatırlayınca, her şeyden vazgeçeriz." dedi. Zülkarneyn (a.s.): "Niçin sebzeden başka yiyeceğiniz yoktur? Hayvan yetiştirseniz, sütünden, etinden istifade etseniz olmaz mı?" dedi. Hükümdar: "Midelerimizin canlı hayvanlara mezar olmasını istemedik. Bitkilerle geçimimizi sağlıyoruz. Zaten boğazdan aşağı geçtikten sonra hiç birinin tadını alamayız." diye cevap verdi. |
Konuyu Toplam 3 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 3 Misafir) | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Günün, Ayet ve Hadisi | altuntas58 | Serbest Dini Konular | 19 | 13.11.2011 17:09 |
-CUMA SOHBETLERİ- | Abdurrahman 58 | Dini sohbet | 50 | 28.08.2009 09:50 |
Peygamber Efendimizin tüm Ramazan boyunca okuduğu dua:)) | seva | Dualar | 0 | 19.08.2009 18:02 |
Acıklı bir aşk hikayesi :) | gürün_güzeli | Hertelden | 0 | 27.06.2008 19:09 |
Bİr Gelİncİk Hİkayesİ | bayatlı kenan58 | Arşiv | 0 | 23.05.2008 17:58 |