|
SİTE ANA SAYFA | Galeri | Kayıt ol | Yardım | Ajanda | Oyunlar | Bugünki Mesajlar | Arama |
Menkıbeler & Dini Hikayeler (Menkıbeler & Dini hikayeler burada) |
|
Seçenekler | Arama | Stil |
15.11.2009, 01:34 | #1 |
Usta Yiğido
yiğidoturan Şuan
Son Aktivite: 28.07.2014 13:58
Üyelik Tarihi: 02.02.2008
Yaş: 57
Mesajlar: 4.222
Tecrübe Puanı: 1045
|
Hırsız Evliya
Hırsız Evliya
Ortaköy Rumlarının gönüllerini İslama çelip çaldığı için Hırsız Aziz, (Hırsız Evliya) derlermiş Rumlar Yahya Efendi'ye. Kosta adında bir Rum Kaptan varmış, şarapçılık yaparmış, çok da içtiği için ayık anı olmazmış. Ama Yahya Efendi'yi nerde görse, eline kapanırmış. Yahya Efendi de sırtını sıvazlıyarak. -Kastın ne Kosta? Niye harâb ediyorsun kendini bu kadar? der gönüllermiş. Bir böyle, iki böyle derken bir gün Marmara Adalarının birinden Ortaköy'e şarap taşırken deniz kabarmaya, dalgalar teknesini tokatlamaya başlamış. Derken fırtına kasırgaya, kasırga kıyâmete dönüşmeye başlayınca, kabaran, köpüren, taşan rahmet deryasında sırılsıklam olan Kosta, riyâsız bir gönülle, içten içeee, dıştan dışa, resmen de alenen de hep sevip saydığı Yahya Efendi'ye yönelerek: - Elimden tut AzizYahya, çek sahile beni, sana bir küp şarabım var, hepsi fedâ olsun sana ... diye içten içe yana göynüye Ortaköy'e ulaşınca, Kosta'yı sevenlerden birisi: - Geçmiş olsun Kosta. bu berbat fırtınayı nasıl aştın sen? Biraz da meczub bir adam olan Kosta, saçını başını eliyle taraklayarak: -Ben aşmadım, aşıranlar aşırdılar. Yine bağışlandı bize canımız. Köyde (Ortaköy) ne var, ne yok? -Hırsız var. -Hırsız. -Hırsız Aziz adamlarıyla birlikte seni mahzeninde bekliyor. -Ne zaman geldiler? -Az evvel. Onlar gönderdiler beni seni bulmaya. - Pekala hadi gidelim -Ben gelmesem, bir mahzuru var mı? - Hayır, hiç bir mahzuru yok ama, sen de gel. - Peki, demiş arkadaşı, gitmişler varmışlar ki, Yahya Efendi ve yâranı Kosta'nın mahzeninde onları bekliyorlar. Kosta ve arkadaşı, loş mahzenin kapısından içeriye girerken, Yahya Efendi: -Gel bakalım Kosta. bir söz attın deryaya, biz de geldik buraya. Tut bakalım sözünü. Bu durum karşısında ne diyeceğini, ne edeceğini şaşıran Kosta, Yahya Efendi'nin ellerine kapanarak: -Aziz Baba, mahzenim feda size, şeref verdiniz bize, siz emredin yeter. Yahya Efendi: -En keskini hangi küpte? Kosta, kovuklardaki bir küpü göstererek: -Aha şuracıkta işte. Yahya Efendi: -Onu için hep birlikte. Kosta, elpençe, mahviriyyet içre: -Siz? Yahya Efendi. -Biz de içeriz, merak etme, deyince, Kosta, yıllanmış şarap küplerini açarak, bardak bardak dağıtmaya başlamış. Yahya Efendi de öyle bir sohbet açmış ki orada, ilm-i ledün göklerini oraya boşaltmış. Saatlerce içtikleri halde hiç kimsede en basit bir sarhoşluk alameti görülmeyince, Kosta, arkadaşı ve mahzende çalışan diğer Rumlar birbirlerine bakışmaya başlamışlar. Kosta, arkadaşının kulağına usulca: -Bu işte bir iş var. Bir de biz bakalım şu şarabın tadına, diyerek birer bardak da kendileri içince, gözleri fal taşı gibi parlamış, zira, bakmışlar görmüşler ki Kosta'nın mahzende yıllanmış şarabı taze nar şerbetinde dönüşmüş. İşte Kosta da, arkadaşları da, o günden sonra, mabedlerini de, işlerini de değiştirerek iyi bir Müslüman olmuşlar. Evliyaların işi, bizim bilemediğimiz, akıl erdiremediğimiz bir planda cereyan ediyor. Hani ilim için henüz çözülemeyen bazı gerçekler var ya... Kaynak: Yahya Efendi, Mustafa Özdamar, Kırk Kandil, 1997
__________________
DESELERKİ, 'İSLAMIN PINARINDAN İÇMEK SUÇ' O SUÇU KABULLENİR İÇERİM AVUÇ AVUÇ |
15.11.2009, 02:04 | #2 |
Usta Yiğido
yiğidoturan Şuan
Son Aktivite: 28.07.2014 13:58
Üyelik Tarihi: 02.02.2008
Yaş: 57
Mesajlar: 4.222
Tecrübe Puanı: 1045
|
Cevap: Hırsız Evliya
İbrahim Amca'nın Hikayesi
Bu yaşanmış gerçek bir hikaye. Mısırlı bir dava adamı olan doktor Saffet Hicazi'den dinledim bir Tv kanalında..Kendisi de, olayın kahramanından bizzat dinlemiş. İbrahim Amca bir Türk. Fransa'da yaşıyor ve mütevazı bir bakkal dükkanı var, daha doğrusu küçük bir marketi.. O'ndan alışveriş yapan bir sürü site sakini var dükkanının çevresinde. Her milletten, her dinden, her renk ve ırktan pek çok insanlar.. Olayımızın kahramanı Cad, 7 yaşında bir Yahudi çocuğudur. Cad, hergün gelir ve İbrahim Amca'dan alışveriş yapar, her gelişinde de sahibine hissettirmeden(!) bir çikolatayı cebine indiriverir.. Bu aylarca böyle devam eder. Birgün yine gelir, alışveriş yapar ama her zaman yaptığı gibi çikolata almaz, çıkar.. İbrahim Amca, arkasından seslenir şefkatle; "Caad, bugün çikolatanı almadın " Ve uzatır ona her zaman Cad'ın aldığı çikolatayı.. Şaşırır çocuk ve; "Biliyor muydun?" der hayretle. İbrahim Amca başını okşar Cad'ın ve; "Sakın bir daha çalma Cad, hırsızlık büyük bir suçtur..Başkasının hakkına tecavüzdür! Buraya geldiğinde yine al çikolatanı, ama benden hediye olarak" der şefkatle.. Bundan sonra Cad ile arkadaş hatta dost olurlar..İbrahim Amca 50 yaşında, Cad ise 7 yaşında bir çocuktur..Aradan yıllar geçer..Ne zaman Cad'ın bir sıkıntısı olsa, doğru İbrahim Amca'sına koşar Cad.. O'nun şefkatli sinesine sığınır; Ailesiyle, arkadaşlarıyla vb. tüm sorunlarını anlatır bu dostuna ve nasihatlarini, çözümlerini hayranlıkla dinler, uygular. Ne zaman sıkıntıyla İbrahim Amca'sına koşsa Cad, İbrahim Amcası çekmecesinden bir kitap çıkarır ve Cad'a vererek; "Hadi aç bir yeri" der, sonra Cad'ın açtığı yeri okur, Cad'a anlatır ve sorununu böylece çözümlerler birlikte. Hayrettir ki, her defasında da teşhis ve çözümler doğrudur!.. Böylelikle tam 17 yıl geçer; Cad 24 yaşında koca bir genç delikanlı, İbrahim Amca da ötelere yürüyen bir fani..Ama dostlukları hep bu minval üzeri devam etmiştir.. Bir gün emr-i Hakk vaki olur ve İbrahim Amca, Hakk'ın rahmetine kavuşur..Ölmeden önce çocuklarına bir vasiyeti vardır İbrahim Amca'nın; "İçerideki küçük Sandık olduğu gibi hiç açılmadan Cad'a verilecektir." Cad, bu en büyük dostunun ölümüyle yıkılır..Çok ağlar, çok yanar. Artık elinden yüreğinden tutan, sorunlarına çözümler bulan, sırdaşı-dert ortağı yoktur. Vasiyet üzerine sandık Cad'a ulaştırılır. Ama ilk anların hüznüyle açmak bile istemez Cad.. Neden sonra yine büyük bir sorunla baş başa kalır Cad ve içinden çıkamadığı, çok daraldığı bir vakit aklına İbrahim Amcası gelir, gözleri dolar; seslenir dostuna; "Ah keşke burada olsaydın da, çözümleseydin yine, bak yalnız kaldım, bak ortada kaldım." derken aklına sandık gelir..Koşar açar sandığı. Bir de bakar ki sandıktan, İbrahim Amca'sının eline verip açtırdığı ve okuduğu böylelikle sorunlarını her seferinde çözümlediği o Kitap çıkar. Kur'an'dır O!.. Ama bilmez bunu Cad.. Koşar, okutmak için birini arar, herkese gösterir kitabı. Sonunda bir Tunuslu okur açtığı sayfayı ve tercüme eder Cad'a..Sorun yine çözümlenmiştir o Kitap sayesinde.. Merak eder Cad, sorar "Bu Kitap nedir?" Tercüme eden Tunuslu; "Bu Kur'an-ı Kerim'dir, Müslümanların kitabı" Cad şaşırır, şoktadır! Demek ki yıllarca bilmeden okudukları, her derde deva olan o esrarengiz kitap Kur'an'dır ha? Zerre tereddüt etmez Cad ve sorar hemen; "Müslüman olmam için ne yapmalıyım?" Tunuslu gerekeni söyler-öğretir-yönlendirir ve Cad müslüman olur. Cadallah Kur'an adını alır.. Hikaye burada bitmiyor.. Cadallah Kuran, öyle ilerler, öyle kendini yetiştirir ki bu yolda, sadece Avrupa'da 5000 kişinin Müslüman olmasına vesile olur..Her geçen gün artar, hidayetine vesile oldukları.. Daha sonra Cadallah Kuran, Afrika Kıtasına geçer, orada da 5 milyondan fazla kişi, sayesinde Müslüman olur.. Dr. Saffet Hicazi, Bizzat tanışır O'nunla ve hikayesini dinler, elinden hiç bırakmadığı hayli yıpranmış Kur'an'ı sorduğunda Cadallah; "Ammu İbrahim'in Kur'an'ı işte bu" der, yanında gezdirmektedir hep.. Dr. Saffet; "Niçin Afrika Kıt'ası diye sorunca da; Açar elindeki İbrahim Amca'nın Kur'an'nını ve kabını sıyırıp son sayfasında çizili Afrika haritasını gösterir ve der ki; "İbrahim Amcam biliyordu benim Müslüman olacağımı ve bana işaret etti ki bu haritayla, Afrika'ya gideyim ve bu Nur'u gönüllere koyayım Rabbimin izniyle" Yine Dr. Safet'in anlattığına göre, bir gün Nijerya dan bir heyet gelir Mısır'a, yardım heyeti. Bu heyetin sözcüsüyle konuşurken Saffet Bey, kabilesini, nerede oturduğunu vb sorar adama. O da söyleyince, "Sen der Cadalllah Kur'an'ı tanıyor musun?.. Bunu sorunca, adam çok şaşırır ve heyecanla; " Evet!" der ve "Sen nerden tanıyorsun, yoksa gördün mü O'nu, konuştun mu O'nunla?" peşpeşe sıralar sorularını. "Evet" deyince Saffet Bey, ellerine sarılır, elini-yüzünü öper, öper gözyaşlarıyla.. Ve der ki; "Ben O'nun sayesinde Müslüman oldum. Madem bu eller O'nun elini tuttu, madem bu gözler O'nu gördü, ben sanki O'nu öpüyorum" 2004 yılında vefat etmiş Cadallah Kur'an..Rabbim mekanını cennet eyleye, amin.. Rabbim İbrahim Amca'ya da rahmet ede, O gibilerin emsallerini arttıra.. Avrupa'nın batağında bir Nur.. Dirayet, şefkat, din, ırk ayırmadan seven yüce bir gönül.. Her yaşa hitabetmesini bilen bir kocaman bir yürek, O'na sallallahu aleyhi ve sellem benzeyenbir can.. Sana, senin gibilerine ne kadar muhtacız ya Ammu İbrahim! Bir Arap kanalında Kur'an'ı, O'na sarılmayı, Kur'an'la amel etmenin lüzumunu anlatan bir Mısırlı Tebliğci, konuşmasının sonunu senin kıssana ayırmıştı. Gözyaşlarıyla anlattı seni. Gözyaşlarıyla dinledik. Gurur duyduk seninle İbrahim Amca! Hele zerafetle, hiç örselemeden yetiştirdiğin fidanının, dünyanın dört bir köşesinde, ab-ı hayat dağıtması hiç olacak şey miydi İbrahim Amca? Hele bu asırda!..Herkesin maddeye meftun olduğu, herkesin "ben ben" dediği, kendi çocuklarını bile önemsemeyip, nefsinin bitmez tükenmez arzularının peşinde olduğu şu talihsiz asırda... Senin amel defterin mahşere kadar hiç kapanmayacak ne mutlu sana İbrahim Amca. Sana, senin gibilerine ne kadar muhtacız ya Ammu İbrahim! Nefesini yolla bize, diriltici yüreğindeki o nefhaları. Silkinip dirilelim, şu ölüm uykusundan kendimize gelelim.. Sedat Ertekin
__________________
DESELERKİ, 'İSLAMIN PINARINDAN İÇMEK SUÇ' O SUÇU KABULLENİR İÇERİM AVUÇ AVUÇ |
15.11.2009, 02:09 | #3 |
Usta Yiğido
yiğidoturan Şuan
Son Aktivite: 28.07.2014 13:58
Üyelik Tarihi: 02.02.2008
Yaş: 57
Mesajlar: 4.222
Tecrübe Puanı: 1045
|
Cevap: Hırsız Evliya
Kefen Soyanın Hali
Arif-i Billah'tan birisi, Bağdat caddelerinde dilenen kör bir dilenciye rastladı. Allah'ın suçsuz yere hiçbir belâ vermeyeceğini bilen Allah dostu: -Sana ne oldu da gözlerin kör oldu? Sonradan mı oldu, ana doğma mı körsün? diye sordu. Âmâ sonradan gözlerinin kör olduğunu söyledi ve başından geçen hadiseyi şöyle anlattı: - Ben vaktiyle kefen soyardım. O zaman gözlerim görür ve güçlü idim. Bir gün bana adaletiyle meşhur bir hakim rastladı. Bana şöyle dedi: - Sen kefen soyarmışsın. Bu iyi bir şey değil. Senin cezanı vermek bana düşer ama, suçüstü yakalayamadığımız için ve şahid de olmadığından sana bir ceza veremiyorum. Senden isteğim ben öldüğüm zaman benim kabrimi açıp da kefenimi çalma! Al sana bir kefenin kıymeti ne ise şimdiden vereyim, dedi ve belki de bir kefenin değerinden de fazla para verdi. Bu kötü huyumdan vazgeçmem için bana nasihatta bulundu. Aradan zaman geçti, her fani gibi o âdil hakim de dünyadan göçüp gitti. Fakat benim içimi bir fitne aldi. İlla da gidip kefeni soymak istiyordum. Adam bana parasını vermişti ama, olsun dedim. Bu daha iyi, iki kâr birden yapmış oluruz. Adam nasıl olsa öldü. Kalkıp da bana bir şey söyleyeceği yok ya dedim ve gidip Hakimin mezarını açtım. Kefeni almak için kabre girdiğimde, karşıdan öyle iki heybetli melek geldi ki, ben şaşkına dönmüştüm. Hiçbir şey yapamadan kabrin içine çömelip kaldım. Ben kefen soymak şurda dursun tirtir titriyordum korkumdan. Gelen melekler, hakimin etrafında dolaşıp bir yerinde sakatlık olup olmadığını kontrol ediyorlardı. Her tarafını muayene ettiler. Hiç bir noksanlığı yoktu. «Aferin sana. Ne mübarek bir zatmış, hiçbir isyanı yok» diyorlardı. Her tarafını iyice muayene ettikten sonra sağ kulağında bir miktar akıntı gördüler. Acaba bu akıntı neden olmuştur diye biri birine sorunca, öbürü şöyle söyledi: -Bu çok adaletli bir hakimdi. Bir dâvada, bir tanıdığı ile başka bir adamın muhakemesi vardı. Hakim her ikicini de hakkıyla dinledikten sonra tanıdığı zatı haksiz gördü ve adaletle hükmetti. Lâkin tanıdığı zat konuşurken, ona daha fazla kulak verip onun söylediklerine daha çok dikkat etmişti, işte bu kulağındaki akıntı bundandır,dedi. Melekler aralarında konuşmaya devam ediyorlardı. Hakimin bu hareketinden dolayı zalim olduğuna hükmettiler ve azap edilmesine karar verdiler. Birisi: - Buna şimdi ne ceza vereceğiz? dedi. öteki melek: - Bunun kabrini ateşle doldurmamız gerekiyor, dedi ve orası sanki bir Cehennem oldu. Öyle şiddetli bir ateş yığını içinde kaldı ki, ateşin şiddetinden gözlerim kör oldu. İşte benim kör olmama sebep budur, diye anlattı. -------------------------------------------------------------------------------- Kaynak: Büyük Dini Hikayeler, İbrahim sıddık İmamoğlu, Osmanlı Yayınevi
__________________
DESELERKİ, 'İSLAMIN PINARINDAN İÇMEK SUÇ' O SUÇU KABULLENİR İÇERİM AVUÇ AVUÇ |
15.11.2009, 22:16 | #4 |
Usta Yiğido
MİKAİLOGLU Şuan
Son Aktivite: 21.09.2010 20:56
Üyelik Tarihi: 01.06.2009
Mesajlar: 2.693
Tecrübe Puanı: 835
|
Cevap: Hırsız Evliya
EMEGİNE YÜREGİNE SAGLIK.ÇOK GÜZELDİLER.TŞK.
|
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
hahahah Hırsız Martı | Kibrisli | İlginç resimler | 13 | 17.12.2009 02:45 |
Hikayeler/Kıssadan Hisseler | fratt | Diğer Konular | 306 | 21.06.2009 14:29 |
BİRCAN'DAN KÖŞE YAZILARI | abircan | Köşe Yazıları | 139 | 06.11.2008 18:00 |
SİVAS'lı EVLİYA ÇELEBİ | Sivaslilar.Net | Anasayfa Haberler | 3 | 10.05.2008 00:54 |