Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)
Avrupa üzerine doğan İslam güneşi - Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar
Forum - Ana Sayfa Takvim S?k Sorulan Sorular Arama

Zurück   Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar > Serbest Alan > Serbest Kürsü
SİTE ANA SAYFA Galeri Kayıt ol Yardım Ajanda Oyunlar Bugünki Mesajlar

Serbest Kürsü Serbest Konular



Son 15 Mesaj : Atatürk'ün Çocukluğu'na Ait Hikayeler           »          Şehzade Osman           »          Hatıra defteri           »          Antilop İle Akrebin Dostluğu           »          Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 2           »          Sitemizin Ozanları           »          SEVDİM İŞTE....           »          NEFRET ETTİM İŞTE!!!!!           »          AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1           »          SEÇKİNLER/SEÇİLMİŞLER DÜNYASI           »          Hatalarımızdan Dersler Alabilmek Ümidiyle.           »          Araf Suresi 172-173. Ayetler.( Ben Sizin Rabbiniz Değil Miyim)           »          İnancımızı Kullananların Artık Tuzağına Düşmeyelim.           »          ULAŞ-Yapalı           »          TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR PAYLAŞIMAZ
Cevapla
 
Seçenekler Arama Stil
Alt 02.07.2012, 23:09   #1
mansur58
Usta Yiğido
 
mansur58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
mansur58 Şuan mansur58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 29.07.2014 06:38

Üyelik Tarihi: 15.10.2010
Mesajlar: 1.491
Tecrübe Puanı: 665 mansur58 FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Avrupa üzerine doğan İslam güneşi

Avrupa üzerine doğan İslam güneşi

Tıb tarihine şöyle kronolojik olarak bir göz atacak olursak, bu günkü tıbbi gelişmelerin,tarihi arka planını iyi bilmek bakımından çok faydalı olacağı kanaatindeyim...

Fransızların büyük cerrahı Pare'nin, olağan üstü şöhretini meydana getiren ve 1552 yılında ilk defa onun tarafından oluşturulduğu sanılan, büyük damarların bağlanmasını, bu " Dahi Fransız" dan 6 asır önce bir Müslüman olan Ebu-Kasım bulmuştu. Bu münasebetle, ampütasyonlarını da hatırı sayılır derecede ıslah etti. O cerrahlara suni dikişi, kırk dikişi, karın yaralarında sekiz dikişi, bir ipliğe geçirilen iki iğneli dikişi bu münasebetle kedi bağırsakları ile yapılan dikişi, bağırsak ameliyatlarında catgut(katkut)u öğretir.....
Ayrıca Ebu-Kasım, vaginal tas ameliyatını öğreterek, özel bir vaginal aynadan başka "collum"un suni şekilde genişletilmesine yarayan, bu sebeple doğuma yardımda büyük önem kazanan KOLPEURYNTER aletini de icat eder. Poliplerin çıkarılmasında cengel uygular ve bir kişiye başarılı bir trakeotomi ameliyatı gerçekleştirir.

Bütün ameliyat dikişlerinde, bilhassa karın çukuru altındaki cerrahi müdahalelerde, ilk defa havsalanın yatakta yüksek tutulması İspanya’nın bu Müslüman mucidinden minnetle alınıp tatbik edilir. Nihayet Alman cerrah Friedrich Trendelenberg'in (1844-1924) ilmi ile süslediği Trendelenburg durumunu ilk olarak Ebu-Kassam tavsiye eder. Bu Müslüman cerrahın büyük yararlılığı ise ne yazık ki nadiren hatırlanmaktadır.

Acık kırıklarda yaranın bakımı için,alçı sargısından bir pencere kesip açma metodu da menşei itibariyle Ebul-Kassam'a dayanır. Çok önemli ve en gerekli aletlerden mahrum bulunan Batılı Cerrahlar ile göz ve diş doktorlarının boş duran ellerine cerrahi aletlerin sayısız modellerini Ebul-Kasim verdi.

O devrin Müslüman tıb bilim adamları tıbbın her dalında olduğu gibi göz tababetinde de inanılmaz ilerleme sağladılar. Müslüman fizikçilerinin optik sahasındaki çığır açıcı kesifleri sayesinde tıbbın bu alanında da muazzam rahatlamalar getirir. Böylece tıbbın bu şubesi Müslümanların icadı sayılır. Göz tababetine ait ilk eseri, Huneyn Ibni Ishak'in yazdığı söylenebilir. Ali ibni Isa ve Musullu Ammar'in eserleriyle birlikte Huneyn ibni Ishak'in eseri, 18. asrın sonlarına kadar "Batı göz tababetinin esası oldu.

Müslümanlar, mercek bulanıklığından ileri gelen migrene karşı, "Mısır Kadiye" otundan elde edilen damlalar gibi, denenmiş ilaçlarını son zamanlara kadar batıya yollardı.

Müslümanların bir başka alan olan ortopedi alanında da müthiş başarılar sağladılar. Geliştirilen omuz çıkığını yerine koyma metodu, bu hala bir "Müslüman metodu" ismini muhafaza eder. Antik devirde uygulanan sıcak ve soğuk banyolar. İBNI SİNA, karışık banyolar da ekler. Damar içi şırıngası ile buz torbası, Ibni Sina’nın icadıdır. Orta çağ cerrahisinin "Kaytan Yakısı" menşei itibariyle Müslüman bilim adamı Er- Razi'ye dayanır...

Bu bilgiler
Dr Hunke’nin “Avrupa üzerine doğan İslam güneşi” isimli kitabından alıntıdır.Mutlaka okumanızı tavsiye ederim.Alman akedemisyen olan Dr. Hunke Müslümanların Avrupa medeniyetine yaptığı sayısız katkılara karşı bir vefa borcu olsun diye kaleme aldığı çok değerli bir çalışmadır.

mansur58
__________________
“belki” ler dünyasında…
“keşke” lerle yaşarken…
“iyiki” diyeceğimiz insanlarda var

Konu mansur58 tarafından (02.07.2012 Saat 23:23 ) değiştirilmiştir..
mansur58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 4 Kullanıcı mansur58'e Teşekkür Ediyor...
Alt 03.07.2012, 14:42   #2
Siyahnur
Usta Yiğido
 
Siyahnur - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Siyahnur Şuan Siyahnur isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 15.09.2013 01:22

Üyelik Tarihi: 09.09.2008
Mesajlar: 1.846
Tecrübe Puanı: 779 Siyahnur FAZLA SÖZE GEREK YOKSiyahnur FAZLA SÖZE GEREK YOK
Standart Cevap: Avrupa üzerine doğan İslam güneşi

Tesekkürler agbi.Alman aylik Zeit dergisi, gecen sayisin da bu konuyu isledi,sadece tib´da degil,kahve´den hesap makinasi na,gözlük´den gitar´a kadar , Avrupa´da günlük kullanilan bicok sey de Müslüman larin katkilarin dan bahsedilmisti.

Derginin online sayfasin da yüzlerce yoruma bakilirsa,gercekler pek rahatsiz ediyor islam karsitlarini.


Siyahnur isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 3 Kullanıcı Siyahnur'e Teşekkür Ediyor...
Alt 03.07.2012, 14:57   #3
mansur58
Usta Yiğido
 
mansur58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
mansur58 Şuan mansur58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 29.07.2014 06:38

Üyelik Tarihi: 15.10.2010
Mesajlar: 1.491
Tecrübe Puanı: 665 mansur58 FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: Avrupa üzerine doğan İslam güneşi

Alıntı:
Siyahnur Nickli Üyeden Al?nt? Mesajı Göster
Tesekkürler agbi.Alman aylik Zeit dergisi, gecen sayisin da bu konuyu isledi,sadece tib´da degil,kahve´den hesap makinasi na,gözlük´den gitar´a kadar , Avrupa´da günlük kullanilan bicok sey de Müslüman larin katkilarin dan bahsedilmisti.

Derginin online sayfasin da yüzlerce yoruma bakilirsa,gercekler pek rahatsiz ediyor islam karsitlarini.


Konuya güzel katkılarından dolayı teşekkür ederim Siyahnur kardeşim.

Evet haklısın tarihten bu güne bilim dünyasına sayısız katkılarda bulunmuş İslam coğrafyasının bilim adamları hep yok sayıldı veya buluşları çalındı. Rahatsızlık duymaları bundandır. Batılılar roma rakamlarıyla kısır döngü içerisindeyken; Bir sıfır rakamı bile İslam biginlerince bulunmuş olması insanlığa ne büyük hizmetler sunmuştur.
__________________
“belki” ler dünyasında…
“keşke” lerle yaşarken…
“iyiki” diyeceğimiz insanlarda var
mansur58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 2 Kullanıcı mansur58'e Teşekkür Ediyor...
Alt 03.07.2012, 23:39   #4
mansur58
Usta Yiğido
 
mansur58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
mansur58 Şuan mansur58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 29.07.2014 06:38

Üyelik Tarihi: 15.10.2010
Mesajlar: 1.491
Tecrübe Puanı: 665 mansur58 FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: Avrupa üzerine doğan İslam güneşi

“Galen’e karşı hürmetimiz büyük olmakla beraber, biz ancak gözlerimizle gördüklerimize inanabiliyoruz.”

Bu anlayış ve bilim tarzını ifade eden bu cümleyi, ünlü Sultan Selahaddini Eyyubi’nin etrafındaki alimlerden “Doğu devletlerinin” en büyük merkezlerinde, bütün evlere girip çıkan, bütün okullarda ders vermiş bulunan Bagdat’lı Doktor Abdullatif (1162-1231) söylüyordu. O, hareketli hayatının kendisini sevkettigi her yerde, gözlerini ve müthiş muhakemesini kullanıyordu. Kahire’nin güney batısında yakılarak terk edilmiş bir tepe şeklinde iskelet yığını olduğunu haberini alır almaz derhal inceleme yapmak üzere oraya koşar. Yaptığı çok kısa incelemeler sonucunda derki ! Bu araştırmalarımızın sonucunda, asla kitaplardan elde edemeyeceğimiz bir yığın bilgi kazandık. Galen, alt çene kemiğinin,bir diş vasıtasıyla birbirlerine bağlanan iki kemikten oluştuğunu göstermişti. Halbuki biz, iki binden fazla çene kemiği inceledik, Fakat iki kemikten müteşekkil bir alt çene kemiğine rastlayamadık. Bilakis alt çene kemiği,dikişsiz,yalnız bir kemikten ibarettir. İste bakin ! Kuyruk sokumu kemiği, Gale’nin belirttiği gibi altı değil, sadece bir kemikten müteşekkildir. Diyerek o ana dek doğru zannedilen bilgilerin yanlışlığına dikkat çeker.

HİPOKRAT ve ona tabi olanlar, çocuğun kendi hareketleriyle rahimden dünyaya çıktığını kabul etmişlerdi. Buna mukabil, doğumun çocuğun kendi hareketleriyle değil, rahmin takallüsü ve çocuğu dışarı doğru atma hareketiyle gerçekleştiğini ilk defa Müslüman doktor ALİ İBNI ABBAS keşfeder. O rahim çıbanları, kollum yaraları ve alt Karin kanserleri hakkında yazılar kaleme alır. DARWİNDEN bin sene önce, çevreye elverişli uyum sağlaması sayesinde, oluşun gerçekleştiğinden bahseder.

“Beyin gibi gevşek, kemik gibi sert dokuların, iltihaplanamayacağı iddia ediliyordu. Bu görüş yanlıştır. Kemiklerde iltihaplanabilir.” Diyen İBNI SİNA, eskilerin kanaatlerini geçersiz kılar. Enfeksiyoner beyin iltihabını, diğer akut enfeksiyonlarından ilk defa o ayırır. Ibni Sina bu güne kadar daha iyisi mümkün olmayacak bir mükemmeliyet ve açıklık içinde, menenjit, sekonder iltihap ve menenjizmin ilk defa ayrı ayrı teşhisini yapar.

İBNI SİNA, plorezi, pnomeni ve interkostal nevralji ve karaciğer apsesiyle peritonitin de harikulade bir şekilde ilk defa ayırıcı açıklamasını yapar. Bağırsak ve böbrek koliklerinin semptomlarını ayırır; yüz felçlerinin merkezi ve mahalli sebeplerini belirler.

Yunanlılar,” Dört unsurlu görüşlerinin” bir neticesi olarak,felçleri kızgın aletlerle tedavi etmeye çalışmışlardı. İBNI BUŞR, bu konuda, su, ıslaklık, rutubet ve serin vasıtaların şifa değerini ortaya koydu. Böylece kısa zamanda zamanın hastanesinde küçük operatör konumundan baş hekimliğe yükselir..

Dr. S. Hünke

“Bilgiyi aramak için yurdunu ve ocağını terk eden, Allah’a giden yolun
yolcusudur.”
Hadis

“Bilgiye talip olanın mürekkebi, din uğrunda şehit düşenlerin kanından
daha mübarektir.”

Hadis


(Seri olarak devam edecektir.)
__________________
“belki” ler dünyasında…
“keşke” lerle yaşarken…
“iyiki” diyeceğimiz insanlarda var

Konu mansur58 tarafından (03.07.2012 Saat 23:49 ) değiştirilmiştir..
mansur58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar mansur58'e Teşekkür Ediyor...
Alt 03.07.2012, 23:59   #5
hicre58
Usta Yiğido
 
hicre58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
hicre58 Şuan hicre58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 30.05.2014 01:02

Üyelik Tarihi: 15.10.2010
Mesajlar: 682
Tecrübe Puanı: 584 hicre58 FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: Avrupa üzerine doğan İslam güneşi

Her buluşu batının yaptığını sanarak aşağılık kompleksi yaşayan İslam gençliği için son derece faydalı bilgiler. Elinize, emeğinize yüreğinize sağlık hocam bu çalışmanın devamını bekliyorum.
hicre58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar hicre58'e Teşekkür Ediyor...
Alt 04.07.2012, 16:17   #6
mansur58
Usta Yiğido
 
mansur58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
mansur58 Şuan mansur58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 29.07.2014 06:38

Üyelik Tarihi: 15.10.2010
Mesajlar: 1.491
Tecrübe Puanı: 665 mansur58 FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: Avrupa üzerine doğan İslam güneşi

Batı, kendi gerçek mutluluğunu İslâm’la kurduğu siyasi, kültürel, ve ticari ilişkilerde bulabilmiştir. Hıristiyan hacıların büyük hac merkezi Sandiago de Compostela’da, Apostel Jacobus’un, mezarını ziyaretten dönerken, Endülüs’te gördükleri ilk kağıt parçalarını memleketlerine götürmüşlerdir. Ayrıca bir çok Hıristiyan hacı, Endülüs’te yazı yazmayı da Müslümanlardan öğrenmişlerdi. Avrupalı Hıristiyan Devletleri tarafından kağıt üzerine düzenlenen ilk berat 1090 yılında gerçekleşmiştir. Oysa İslâm aleminde, bundan 300 yıl önce ilk kağıt fabrikası Harun Reşit zamanında Bağdat’ta kurulmuştur. Avrupa da ilk kağıt değirmeni bir Müslüman tarafından kurulmuştur. 1340 yılında ise Avrupa’nın ilk kağıt fabrikası İtalya’da, daha sonrada 1389’da Almanya’da kurulmuştur. Yani Avrupa Müslümanlardan aldığı kağıdı, yine Müslümanlardan öğrendiği şekilde üretmeye başlaması arasından yaklaşık iki asır geçmiştir. Bunlardan başka Müslümanlar, bilgi ve ihtisasları dahilinde olan kağıt fabrikaları inşaatına ait ve su veya rüzgar ile işleyen değirmenlere ait her çeşit buluşlarını da Batıya sunmuşlardır.

Kağıdın kullanılmasıyla birlikte yeni buluşlar ve icatlar birbirini takip etmiştir. Bunlar arasında matbaa çok önemli bir yer tutmaktadır. Ancak matbaanın mucidi Hollandalı Costar ve Alman Gutenberg olduğu düşünülmesine rağmen, bunlardan daha eski bir dönemde yaşamış olan, Halife 3. Abdurrahman’nın Endülüs devlet dairelerine ve vezirlerine resmi yazılarını, hangi âletlerle teksir ettirip gönderdiği bilinmemektedir. Buda akla bazı soru işaretleri getirmektedir. Sonuç olarak Müslümanlar, resmi yazılarını, satranç, dama, bazı kağıt oyunları ve paralarını şüphe götürmeyecek şekilde kendi matbaalarında bastıkları anlaşılmaktadır. Buda matbaayı Müslümanların daha önce kullandıklarını ortaya koymaktadır.

Pusulanın mucidi olarak bilinen Flavio Goya, aslında bu âletlin kullanımını Müslümanlardan
öğrenmiştir. Aslında Batıda bu âleti ilk kullanan da o değildir. Çinliler daha orta çağın başında, mıknatıs
ibresinin kuzeyi gösterdiğini biliyorlardı. Ancak onlarda pusulanın deniz yolcuğunda kullanıldığını
yabancılardan görmüşlerdi. Bu yabancılar Müslüman tüccarlardan başkası değildi. Çağdaş İslâmi kaynaklarda bunu teyit etmektedir. Batı, İslâm dünyasından aldığı pusulayı geliştirmekten başka bir şey yapmamıştır. Bununla birlikte pusulanın mucidi olarak ta bir batılıyı göstermekten çekinmemiştir.

Barutun mucidi olarak Batı, Fransız Berthold Schwarzı bilmektedir. Oysa barut, tarihte ilk defa Pien
King’de Moğollarla yaptıkları savaşta Çinlilerin güherçileli bir yanıcı madde ile attıkları oklarda görülür.
Güherçilenin tahrip gücünü Moğollar ise 1270 yılında denediler. Moğol hükümdarı Kubilay, İslâm
sultanından, bu silahları üretebilmek ve kullanabilmek için yardım ister ve Şam’lı ve Baalbek’li
mühendislerin yardımıyla bu silahlar yapılır. Sonuç olarak Kubilay, Çin’in son direnme kalesini de imha eder. 12. asrın İslâm alimleri, barutun formülünü kesin olarak tespit ederler. Barutun gücünden ve caydırıcılığından faydalanmak ve süregelen Haçlı saldırılarından korunmak için, İslâm hükümdarları, dünyaca meşhur kimyagerlerini, kimyevi bir harp silahı olan barutun yakıcı tahrip edici etkilerini araştırmak üzere barut fabrikalarında çalıştırdılar.

Avrupa’da barutu harp silahı olarak ilk defa Endülüs Müslümanları kullandı. Müslümanlar, bu
konuda da Batının üstadı oldular. 1325, 1331,ve 1341’de Müslümanlar, İngiliz ve Fransızlarla yaptıkları
savaşlarda barutu kullanarak, çok büyük zaferler elde etmişlerdir.

Müslümanlar, dünyanın kültür ve ticaretini ileriye götüren bir camia olurken, yoksul Batıya da,
kültür ve ticaretlerini sundukları devrin hatıraları, değişik şekillerde günümüzde de hâlâ devam etmektedir.
Örneğin deniz ticaretinin Avrupa’ya tanıttığı, Arapça kökenli, dau (iki direkli yamuk İslâm yelkenlisi), dingi (küçük ve süratli yelkenli), karavelle (15. ve 16. asırda ki açık deniz yelkenlisi), feluke(filika), kabel(kablo), arsenal(tersane), admiral(amiral), kalafeterer(kalafatçı) gibi gemiciliğe ait bir çok kelime o devri anlatır. Venedik gondolu bu devrin hatırasıdır.

Müslümanlar tarafından uygulanmaya başlayan posta güvercinleri uygulaması, Haçlı Savaşları
sonrasında Avrupa’da uygulanmaya başlanmıştır. Her şeyden ziyade Müslümanların ekserisinin mucidi
bulundukları sulama usulleri ve ince su sanatları, yalnız Müslümanlar değil, yakın ve uzak doğu milletlerinin, durup dinlenmeden asırlarca güzelleştirdikleri, ilerlettikleri, bir çok kültür bitkisinin üretimi, Batıya aktarılmış ve Batı yine bu gelişmeleri doğudan öğrenmiştir. Roma kiliselerinde kullanılan tespihler, rahip ve papazların giyindikleri süslü elbiseler, kilise adetlerinde ki merasim âletleri, tütünlü maddeler, buhurlar, mihraplar, şark tarzıyla gözleri kamaştıran debdebeleriyle, bugün hâlâ Katolik kilisenin kutsal tanrı hizmetini yükselten, Müslüman ipek dokumalarıyla süslenmiş muhteşem elbiseler,İslâm mirasının varlığını devam ettirmesinden başka bir şey değildir.

Batı, haçlı seferlerine kadar banyo yapmayı reddetmiştir. İslâm inancında ise temizlik imanın yarsı
eder görüşü hakimdir. Müslümanlar, günde en az beş defa aptes alırlar, çünkü İslâm’da dinin direği namaz kılmaktır. Namaza ise temiz bir şekilde yaklaşmak gerekir. Bu temizlik aptest ve gusül ile gerçekleşebilir.

Anlaşıldığı gibi, İslâm’ın özünde temizlik yatar. Hıristiyan anlayışında o döneme ait kesin kanaat, çıplak
vücudun fuhuş, şehvet ve iffetsizliği getirdiği hakimdi. Bu nedenden dolayı Hıristiyanlar, banyo
yapmazlardı. Hıristiyan vaizler de çıplak vücudun utanç verici bir manzara teşkil ettiğini, banyo yapmanın da bu utanç verici manzara için bir gerekçe oluşturduğunu, itikatlarının bir parçası vaaz etmişlerdir. Batıya giden bir Müslüman için görebileceği manzara dayanılmaz bir koku ve akıl almaz bir durumdan başka bir şey olamazdı. Oysa Müslümanların yaşadığı memleketlerde binlerce umumi hamam bulunmakta ve kimse kötü kokmamaktaydı. İslâm örneğini, şiddetli direnmeye karşı ilk defa Haçlılar, İspanya ile Sicilyalı seyyahlar, kiliseye karşı savunarak, kaybolan temizlik ve sağlıklarını koruma alışkanlıklarının Batıya tekrar kazandırdılar.

Hıristiyan Avrupa’nın İslâmiyet’e karşı oluşturduğu abluka, bir çok defa ortadan kalkmış; yüz
binlerce Hıristiyan bizzat kendi gözlemleri sonucunda, İslâm medeniyetinin hayranları, köleleri, bilhassa
talebeleri olmuşlardır. İslâm medeniyetinin maddi servetleri, İtalyan gemilerinin kurdukları ticari köprüler; haçlılar, tüccarlar ve seyyahlar aracılığı ile, Batının günlük hayatına, bütün sahalarda zenginleştirici, canlandırıcı etkiler yaptılar. İslâm medeniyetine ait maddi ve manevi servetlerin olağanüstü gücü sayesinde, muhteşem bir ekonomik gelişmeyi temkinli, fakat o derece ehemmiyetli bir kültürel yükselme takip etti.

Dr. S. Hünke
__________________
“belki” ler dünyasında…
“keşke” lerle yaşarken…
“iyiki” diyeceğimiz insanlarda var

Konu mansur58 tarafından (04.07.2012 Saat 16:31 ) değiştirilmiştir..
mansur58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar mansur58'e Teşekkür Ediyor...
Alt 04.07.2012, 17:40   #7
KAOS
Usta Yiğido
 
KAOS - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
KAOS Şuan KAOS isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 15.06.2016 14:31

Üyelik Tarihi: 23.01.2008
Yaş: 56
Mesajlar: 926
Tecrübe Puanı: 708 KAOS FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: Avrupa üzerine doğan İslam güneşi

Bunların hepsi safsata.

Pagan bir kadının (Avrupalı Paganlar her zaman hıristiyanlıkla ölesiye kavga ederler) bir kaç abuk subuk tespiti ile günümüz tıbbına böyle sapıkça alıntılar yapılamaz. Günümüz tıbbi 1750 lerden sonra hemen hemen istisnaları ile birlikte tamamen ve maalesef sadece batıda şekillenmiştir.

Öncesinde ne batının ne doğunun günümüz tıbbına atf edilecek bir kaç istisnası dışında modern bir gelişmesi yoktur. Verilerin hepsi sadece tarihsel vakalardır o kadar.

Anatomi tıbbın temelidir, dokular, organlar görülmeden, anlaşılmadan tıp yapılamaz, siz söyleyin İslamiyetin ölü birini kesmeye, parçalamaya bakışını. Sonra da kalkmış nelerden bahsediyorsunuz..

Bilimsel düşünme yetisi olmayanların günümüz kanıta dayalı, bilimsel gelişmelerle bezenmiş modern tıbbını kavrayamamaları çok doğal.

Ben hastalıkların genetik alt yapısını, moleküler detaylarını, fizyolojik ayrıntıları anlatsam neye yarar. Adam kalmış tıb diye kedi bağırsağından katkütten bahsediyor. Bunlar modern tıbbın temeli değildir.

Geçmişin aksine günümüz Türkiye bilim adamları doktorları ise dünya da bir çok alanda önderdir, söz sahibidir. Sadece Gazi Yaşargil'in hayatını okumanız bunu anlamada yeterlidir.

Bir kaç arabın tıbba kattıkları günümüz Türk hekimlerinin kattıkları yanında çerez kalır çerez...

Hariçten gazel okuyan zerzavatların, arap fantazisi içerisinde olduklarından gerçeği görememeleri anlayamamaları çok doğal..
KAOS isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 2 Kullanıcı KAOS'e Teşekkür Ediyor...
Alt 04.07.2012, 20:14   #8
mansur58
Usta Yiğido
 
mansur58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
mansur58 Şuan mansur58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 29.07.2014 06:38

Üyelik Tarihi: 15.10.2010
Mesajlar: 1.491
Tecrübe Puanı: 665 mansur58 FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: Avrupa üzerine doğan İslam güneşi

Aslında dünyanın bütün medeni milletleri, sayı işaretlerini Müslümanlardan almış ve Müslümanların öğrettikleri rakamları kullanmışlardır. Bu rakamlar olmaksızın, dünya bu gün geldiği duruma asla ulaşamayacaktı. Çünkü, ekonomi, bilim, istatistik, teknoloji vb. bu rakamlar ve bu rakamlarla yapılan hesaplar üzerine kurulmuştur.

Bununla beraber bizzat Müslümanlar sayıları, Hintlilerden aldıkları konusunda bir tereddüde yer
bırakmaksızın, kendi Arap rakamlarına “Hint sayıları” demektedirler. Ancak bu sayıların dünya
medeniyetlerine yayılması ve kullanışlarındaki kolaylığında Arapların çok önemli bir yeri vardır.
Akdenizlilerin kendilerine has bir rakamları yoktu. Mısırlılar, bir, iki ve üçe ait sayı değerlerini
birbirlerini takip eden sıralar halindeki amudi çizgilerle belirtiyorlardı. Babiller sayı yazılarını, dar ve dik
açıları, bazen yatay, bazen dikey şekilde birbiri arkasına dizmek suretiyle sadece üç şekilde
faydalanabiliyorlardı. Yunanlar, Hıristiyanlıktan önceki asrın ortasına kadar, sayı kelimelerinin ilk harflerini kullanıyorlardı. Bu ise bir çok birleri, onları, yüzleri meydana getirdiğinden sayı diliyle, sayı yazısı arasında
uçurum meydana getiriyordu. Ancak milattan 500 yıl sonra sadece matematik ilminden faydalanılan alfabenin 24 harfi ile Sami kökenli üç ek işareti kullanılan yeni bir sayı sistemi ortaya çıktı. Yunalar bunu Fenikeliler ve İbranilerden almışlardı. Romalıların sayı sistemleri ise basit çentiklerden oluşmaktaydı. 1=I, 5=V, 10=X, 50=L, 100=C, 1000=M işaretleriyle belirtiliyordu. bu işaretler de 50, 100, 1000 rakamlarının baş harfleriydi. Bu sayı yazma sisteminde hesap ve işlem yapmak imkansızdı. Ayrıca bu işaretlerle yükselen sayıları yazmakta zordu. Örneğin; Romalılar 487 sayısını CCCCLXXXVII şeklinde gösteriyordu. Bunlarla en basit işlemleri yapmak bile imkansızdı. M.Ö. 260 yılında Myles’ de, Romalıların Kartacalılar'a karşı kazandığı ilk deniz zaferinin hatırasına dair ki yazıda 2 200 000 sayısını belirtmek için 22 adet 100 000 i gösteren sayı işaretleri kullanmışlardır.

El-Hıvarizmi, banker, tüccar ve ölçme memurları için Hint sayı işaretlerinin izahı ve uygulamasını içeren bir ders kitabı yazdı. Burada Kur’ân-ı Kerim’e göre miras hukuku,
kölelerin serbest bırakılması meselelerine ait örnekler verdi. O, dört asır sonra İngiliz Bath’lı Alelhart
tarafından Latince’ye çevrilen ve batılı bilim adamlarına sunulan “coğrafya ve astronomiye”dair eserler
yazdı. Fakat el-Hıvarizmi, matematiğe ait “el-Cebir ve el-Mukabele” adlı eseri ve “hesap sanatlarına dair” eserleri ile ebedileşmiştir. El-Cebir ve el-Mukabele, Latince’ye çevrilirken, çevirmenler, bu Arapça unvanı aynen korumuş, el-Cebir, bütün devirlerde “Algabr” olarak yaşamıştır.
El- Havarizmi’nin ikinci ve en önemli eseri sayılan “hesap sanatlarına dair”kitabında, Hint hesabını,
sayı yazısını, toplama, çıkarma, ikiye bölme, iki misli artırma, çoğaltma, bölme ile kesir hesabını anlatır. Bu eser 12.yüzyıl da İspanya’da Latince’ye çevrildi.
El-Havarizmi’nin Hint rakamlarıyla yazdığı hesap kitabına ait Latince çevirilerin ilk nüshaları
Alman bölgelerinde görülür. I. nüshası Viyana Saray Müzesi’nde, II. nüshası ise Heidelbeg’de
bulunmaktadır. Ayrıca “Algoritmi”, “Algorismus” şeklinde, erkek çocuklarına verilen isim haline gelmiştir.
El-Havarizmi’nin ismi, yeni hesap sanatı ile Batıda bugüne kadar “Algoritmus” olarak yaşadı.
Taraftarları, hanelerin sağdan sola doğru yükselen sistemlerden oluşan rakamlarla hesap yapmayı ve sıfırın kesin zaferi için İspanya, Almanya, İngiltere ve Fransa’da “Abacist”lerin savunucularıyla uzun süren bir mücâdeleye giriştiler. Böylece tarihte “Algoritmikler” ismini aldılar. Fakat daha 13. Asırda Algorithmus kelimesinin menşei unutulmuş ve bunun menşei tekrar aranmaya başlamıştır. Ne tuhaftır ki bu arayış, araştırıcıları bu buluşla ilgisi olmayan Avrupa milletleriyle özellikle Yunan milletiyle karşılaştırıp onlara mal ediyor, araştırmacıların akıllarına İslâm dünyası gelmiyordu.

Öte yandan matematik tarihi, 13.yüzyılda Batının el-Hıvarizmi’si sayılan, Piza’lı Leonardo ile tanışır.
Babası, Cezayir sahillerindeki Bugia’da, Pizalılara ait bir ticaret şubesinde memur olan Leonardo, Müslüman bir matematik öğretmeni olan Sidi Ömer’den matematik dersleri aldı. Hint sayılarıyla hesap yapmayı ve Müslüman usulü kesereyi öğrendi. Ebu Kamil’in, Ömer Hayyam’ın, İbn’i Sina’nın, el-Biruni’nin ve el-Keseri’nin muayyen, murabba ve mikaplı muadeleleri tertip ve düzenini öğrendi. İskenderiye ve Şam’daki bütün kütüphaneleri tepeden tırnağa inceledi. Yunan, Hint ve Arap hesaplarına ait bütün bilgilere sahip oldu. 1220 yılında bu bilgiler ışığında “Praxis geometri” adlı eseri yazdı.

Müslüman hesap öğretmeninin talebesi olan Leonardo, Arapça “sifr”i “cephirum” şeklinde Latinceleştirdi.
Sıfır, Avrupa’da korkunç bir şüpheyle karşılanmıştı. Çünkü sıfır, herhangi bir sayının yanına
konulduğu zaman o sayıyı korkunç derece de arttırmakta, ayrıca tek başına bir hiçi ifade etmekteydi.
Böylesine bir işaretin ve sembolün, Avrupa’da şüphe ile karşılanması o devrin batıl inançları ve bağnazlığıyla yorumlanabilir. O devrin en açık görüşünü bir Fransız şu sözlerle göstermektedir :
“Kartal olmak isteyen bir kelebek, aslan olmak isteyen bir eşek, kraliçe olmak isteyen bir maymun
gibi; sıfır da sayı olmak istemektedir.”
__________________
“belki” ler dünyasında…
“keşke” lerle yaşarken…
“iyiki” diyeceğimiz insanlarda var
mansur58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar mansur58'e Teşekkür Ediyor...
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesaj?n?z? De?i?tirme Yetkiniz Yok

BB Code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Doğan Ürgüp'ün İcraatları.. Abdurrahman 58 Sivas Belediyesi 24 26.03.2014 23:50
bilgisayarla iLqili 100 konu.. selocan58 Bilgisayar ve İnternet Dünyası 3 04.07.2009 16:32
Bayat Ekmekten Yapılan 30 Çeşit Yemek seva Hamur İşleri 10 22.03.2009 13:45
Marifetname MeLody58 Serbest Kürsü 34 26.12.2008 13:27
50 ALEVİ DERNEĞİNDEN ÇAĞRI Sivaslilar.Net Haberler 88 22.11.2008 15:00


WEZ Format +2. ?uan Saat: 20:58.


Powered by: vBulletin. Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

Copyright © - Bütün Haklar Sivaslilar.net'e aittir.